İskenderiye Kütüphanelerinin Bizans döneminde m.s. 391 yılında iskenderiye şehrinde çıkan bir ayaklanma sonucunda, radikal hristiyan kıptilerce yakıldığı doğru ise Hz. Muhammedin bu kütüphaneden yararlanması mümkün görünmüyor ve Sn. ANARCHOSA nın eklediği bilgilerin de doğru olma olasılığına bakarak zaten ille de Hz. Muhammedin de İskenderiye ye gitmiş olması ve Kuran da geçen bilgileri orada kazanmış olması gibi bir şart yok.
Bir de Hz. Ömer döneminde kütüphanenin yaktırıldığı gibi bir başka bilgi de dolaşımda sanırım.
Her ikisinin de doğru olmasından çok daha önemli olan şu ki : Kuran da ki bilgilerin pek çoğuna insanlığın çok uzun yıllar önce sahip olduğu anlaşılıyor. Bu durumda Kuran da ki bilgilerin Muhammed e nasıl ulaştığı dışında verdiği mesaj tamamen ayrı bir konu olarak incelenebilir. Kim bilir belki de diğer peygamberlerin ki gibi insanlığın geleceğine dair kaygılar ve ön sezgiler dolayısıyla bir uyarı mesajı idi.
Ancak yeterince anlaşılamadığının bu gün ortada olduğunu söyleyebiliriz.
İzin varsa; bir başka bölümden alıntı ile bu son derece önemli konuya devam etmek isterim
Çırak rahipler adaya halen geri dönme şansı oiduğunu söylüyorlar, aday ilerlemekte ısrarlı ise onu duvardaki çok dar bir delikten içeri sokuyorlardı. İçinden ancak bir kişinin sürünerek geçebileceği bu geçit Osiris tapınağının, yani büyük piramitin giriş kapısıydı. Bu kapıdan içeri giren hiçbir zaman geri dönemezdi. Ya başarmak ya da yok olmak zorundaydı.
Sanırım bu delikten içeri girenler eğer sınavı geçemezler ise girdikleri yolda delirerek ya da başka bir şekilde ölüyor. Burada başlamış bir inisiyasyonun yarım kalması hali hakkında bir uyarı var. Günümüzde ki bir çok psikyatrik sorunun kökenine de işaret ettiğini düşünüyorum.
İnsanlar yaşamlarının bir döneminde alışageldikleri düşünce sistematiklerinin dışında bir yaşam döngüsü ve inanç sistematiği ile karşılaşabiliyor. Bu bazen olgunlaşmaya başlayan insanın kendiliğinden şekilde yaşamın gerçekleri ile karşılaşarak dönüşüme uğramaya başlamasıyla olabiliyor. Bazen de kendini ve hayatı sorgulamaya başlayıp felsefeye merak sarması bireysel olarak bir dönüşüm yaşaması veya bizzat bir inisiyasyon içine girmesi şeklinde.
Toplumsal anlamda bir inisiyasyon yada dönüşüm yoluna girmeyi ele alalım. Bu dönüşümün eğitimsel eksiklikler yüzünden yarım kalması son derece büyük tehlikeler içeriyor.
Örneğin insanların büyük çoğunluğu için orta yaşlarda, İnsanların aslında son derece bencil çıkarcı olduğu ve bundan korunmak için kendisinin de öyle olması gerektiği bilince çıkmaya başlıyor. Bu dönemde oluşan spontone materyalizm ile daha önce belki dini öğretilerden gelen değerleri çelişmeye başladığında bir kişilik çatallaşması yaşanıyor. Bu özellikle de geri kalmış, yaşam şartlarının zor, kaynakların kısıtlı olduğu toplumlarda tam bir toplumsal kişilik çatallaşmasına neden oluyor. Yani aynı anda iki zıt şeye inanan bir toplum. Yani hem dindar ve hem de çıkarı için dininin özüne aykırı olan her şeyi yapabilen bireylerden oluşan bir toplum... Yani Toplumsal Şizofreni (Mustafa Coşturoğlu nu da okumak gerek belkide.)
Birey olarak dönüşüme yada bir insiyatik yola girmiş birey de ise felsefi anlamda bilgilenme gecikmesi yada kültürel gecikme denilen şey söz konusu ise o girilen delikten sonra yolunu kaybetme, sınavları geçememe de bildiğimiz şizofreni yada bipolar bozuklukların başlangıç noktası olabilir diye düşünüyorum.
Yani bir çok psikaytri vakasının kökeninde böyle bir dönüşüm süreci kazası da olabilir... Bu durumda girilen sınavın yada çıkılan yolculuğun başarı ile tamamlanması tek tedavi olsa gerek diye düşünüyorum...