Bir yas evi ziyaretimde dinlediğim, dini motiflerle süslü bir hikayeyi paylaşmak istiyorum.
Dediğim gibi yas evinde bir islam din adamının anlattığı hikaye bu.Bilindiği üzere islam din adamları islam öncesindeki tek tanrılı din ve peygamberlerini kabul eder bu nedenledirki hikayeyi anlatan din adamı o dönemleri de islam dönemi olarak kabul ederek anlatıyordu.
Konu müslümanların yaşadığı coğrafyanın geri kalmasının nedeninin islam dini gösterilmesi ve aslında bunun islamla ilgili değil insanların tembelliğinden kaynaklandığı ve çeşitli örneklerle islamın her dönemde bilimin önünü açtığına dair örneklerdi.
Söz konusu dönemlerden biri Hz.Süleyman dönemiydi. Hz. Süleyman döneminde kendisine allahın melekleri aracılığı ile bir tür uçak yapılmasının öğretildiği ve o döneme göre ancak bir ayda alınacak mesafenin bu uçan araç yardımı ile yarım günde gidilebildiğiydi.Internette bulduğum bir kaynakta bunu doğrular nitelikte :
"Süleyman Aleyhisselam'a rüzgarın musahhar edildiğini bildiren Kur'an-ı Kerim'in ayetleri insanlığa çok önemli mesajlar vermektedir. Kendisine mucize olarak verilen bu durum ile, iki aylık mesafeyi bir günde kat etmiştir."
Bir diğer hikayede aşağıda internetten alıntı yaptığım konu din adamına göre tv veya ışınlamaya işaretti bu ;
Süleyman Aleyhisselam'ın zamanında geçen ve günümüzde de dikkatleri çeken hadiselerden birisi Sebe'lilerin melikesi Belkıs ile aralarında geçen olaydır. Belkıs'ın tahtının getirilmesi olayı her zaman dikkat çekmiştir. Kur'an-ı Kerim'de geçen olay özet olarak şöyle cereyan etmiştir:
Sebe'lilerin hükümdarı ve Melikesi Belkıs'tır. Kendisine hükümdar olması hasebiyle de büyük ihsanlarda bulunulmuştur. Ancak, şeytanın desiseleriyle yoldan saparak güneşe tapmaya başlamışlar. Bu durumdan haberdar olan Süleyman Aleyhisselam, Belkıs'e, doğru yola dönmeleri ve Allah'a ibadet etmeleri yönünde telkinleri ihtiva eden bir mektup yolladı. Belkıs, mektubu aldıktan sonra devletin ileri gelenleri ile istişare etti. Allah'ın elçisinin taleplerini bildirdi. Fikirlerini sordu. Kendilerine danışmadan hiçbir şeyi yapmadığını sözlerine ekledi.
Devletin ileri gelenleri, güçlü kimseler ve savaş erbabı olduklarını, buyruğun da kendisine ait olduğunu, ne emrederlerse onu yapacaklarını söylediler. Bu görüşmeden sonra Süleyman Aleyhisselam'a hediyelerle birlikte elçi gönderildi. Süleyman (as), getirilen hediyeler için; bunlara ihtiyacı olmadığını, hediyelere ancak kendilerinin sevindiklerini, Cenabı Hakkın kendisine ihsan ettiklerinin bütün hediyelerden üstün olduğunu söyledi. Elçiye seslenerek; "... onlara dön; iyi bilsinler ki, kendileri asla karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız" dedi. (Neml Suresi, 23-38)
Elçi, getirdiği hediyeleriyle birlikte ve ayrıca Süleyman Aleyhisselam'ın idaresinin ve ordusunun ihtişamını da görerek geri döndü. Durumu hemen idarecilere bildirdi. Karşı durulamayacak bir orduya sahip olduklarını bildirdi. Savaşla karşı koyamayacaklarını anladılar. Belkıs, haber göndererek, ülkesine gelmek istediğini, davet ve dinini yerinde görme arzusunda olduğunu bildirdi. Diğer taraftan yol hazırlıklarına başladı. Belkıs'ın gelmek istediğini öğrenen Süleyman Aleyhisselam, adamlarına dönerek; " ... Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o melikenin tahtını bana getirebilir?" (Neml Suresi, 38) diye sordu. O zaman hizmetinde bulunan Cinlerden bir ifrit; "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm yeter ve bana güvenebilirsiniz, dedi." (Neml Suresi, 39)
Nitekim, göz açıp kapayıncaya kadar kısacık bir sürede Belkıs'ın tahtı Süleyman Aleyhisselam'ın huzurdaydı. Cenabı Hakkın bu büyük ihsanına şükretti. Süleyman Aleyhisselam, Belkıs gelmeden önce bir köşk inşa ettirmişti. Köşkün avlusunu billurdan yaptırarak, altından akıttığı suya balıkları koydu. Belkıs, zeminin şeffaf bir madde olduğunu fark edemediği ve sudan geçeceğini zannettiği için eteğini çekti. Kendisine, havuzun üstünün camla örtülü olduğu belirtilince; gerek mülk ve saltanat ve gerekse şahsi deha ve zeka açısından Süleyman Aleyhisselam'ın kendisinden çok üstün olduğunu anladı. Şimdiye kadar hayatını boşa geçirmiş olduğunu, kendisine yazık ettiğini, bundan sonra Süleyman (as)'a tabi olduğunu bildirerek, alemlerin Rabbi olan Allah'a teslim olduğunu bildirdi.
Söz konusu Belkıs'ın tahtının naklinden haber veren Kur'an-ı Kerim'in; "... Süleyman Belkıs'ın tahtını yanı başında görünce..." (Neml Suresi, 40) ayeti, uzak mesafelerden eşyanın aynen veya sureten naklinin mümkün olduğuna işaret etmektedir. Cenab-ı Hak bir mucize olarak Süleyman Aleyhisselam'a ihsan etmiştir. Simimi bir şekilde arzulanan bir hadiseyi peygamberine ihsan eden Allah, kabiliyeti nisbetinde çalışıp, kainata yerleştirmiş bulunduğu kanunlarına ve emirlerine uygun hareket eden kullarına da dünyayı bir şehir hükmüne geçirip ihsan edebilir. Belkıs Yemen'de iken, Şam'da aynıyla veya sureten hazır olmuştur ve görülmüştür. Yanındaki adamları da sesleriyle beraber müşahede edilmişlerdir.
Cenab-ı Hak bu ayeti kerimesi ile; bir kuluna geniş bir mülk ve bu mülkünde tam adaleti sağlaması için zeminin her halinden haberdar ettiği gibi, her bir insana da, yaratılışı itibariyle yeryüzüne halife olacak şekilde bir kabiliyet verdiğini bildirmektedir. Bu kabiliyetinin ve istidadının gereği olarak, zemin yüzünü görecek, bakacak, anlayacak kabiliyeti vermesi de hikmetinin gereği olduğunu bildirmektedir. Şahsen bu seviyeye her kes ulaşmasa bile içlerinden ulaşanlar olacak, maddeten erişilmezse bile manen erişilebilinecek. Öyle ise bu büyük nimetten istifade edebilirsiniz. Kulluk vazifenizi unutmamak şartıyla, öyle bir çalışınız ki, yer yüzünün her tarafını görünebilen ve sesleri işitilebilen bir bahçeye çeviriniz, demektedir. (Sözler, s. 233, 234)
Bu konuda bilgi ve düşüncelerinizi paylaşmanızı dilerim.
Saygılarımla,