ORTA ÇAĞDA OPERATİF MASONLUK
Orta Çağın başlamasıyla birlikte Avrupa’nın hemen her yöresinde egemenliğini kuran feodalite, tüm kolejler (collegia) ile birlikte Operatif Masonluğun kökleri olarak nitelendirilebilecek Collegium Artificum ve Collegium Caementariorum’u da ortadan kaldırdı. Bu durumda geleneksel dayanışmalarından, kardeşlik birliklerinden ve sosyal ayrıcalıklarından yoksun kalan inşaatçılık-mimarlık mesleğinin mensupları, başlangıçta gene Orta Çağ öncesindekine benzer bir düzen içinde örgütlenebilmek için epeyce uğraştı. Bu uğraşıların çoğu hiç bir sonuca ulaşamadı; yer yer başarı sağlayanları da ne tutarlı ne de uzun ömürlü olabildi.
Komo Ustaları
Orta Çağ başlarında oluşturularak adım Masonluk tarihine geçirebilmiş olan tek düzenli ve tutarlı kuruluş Komo Ustaları (Magistri Comacini) olarak tanınan topluluktur.
[Aslında bu çok ilginç bir konudur. Burada bunu kısa keserek, apayrı bir başlık altında daha ayrıntı incelemek gerekir diye düşünüyorum.]
Bugünkü İtalya-İsviçre sınırında yer alan Komo Gölü’ndeki bir adayı kendine merkez edinen bu topluluk, herhangi bir Roma kolejinin artığı ya da yeniden canlanması değildi. Bir zamanlar ayrı ayrı kolejlerin üyesi olan ustaların yetiştirdiği ve bireysel çalışmalarıyla yetkinleşmiş birkaç inşaat ustası tarafından kurulmuştu.
Başlangıçta Komo Ustaları’nın hiçbir iddiası yoktu. Yalnızca, mesleği ve sanatı öldürmemek için yetenekli gençleri toplayarak uygulamalı bir eğitim ve öğretimden geçirmeyi amaçlıyorlardı. Fakat bu ustalardan birçoğu, meslek ve sanatlarını kendi başlarına sürdürmektense, bu toplulukla bütünleşmeyi yeğledi. Böylelikle Komo Ustaları topluluğu, düşünülmemiş ve beklenmedik bir gelişme gösterdi. Yalnızca bir eğitim ve öğretim yuvası olarak kalmayıp, uygulamaya da yöneldi. Kolejler gibi ayrıcalıklar edinmeye ve kendine özgü yasalar düzenlemeye kalkışmadığından, çalışmalarına göz yumuldu hatta destek de gördü.
Komo Ustaları topluluğu, mesleğin uygulanması alanında da süreklilik ve gelişme gösterince, kendi içlerinde deneyimsiz çıraktan usta mimara kadar uzanan çok sayıda sınıf ve dereceler oluşturdu. Varlıkları 10. yüzyılın ortalarına kadar sürdü. Bu dönemde özellikle klâsik Roma Mimarî Sanatı’na bağlı olarak birçok değerli yapıt gerçekleştirdiler.
Ancak öte yandan Gotik Mimari Stili’nin gelişimi, Komo Ustaları topluluğunun giderek gücünü ve önemini yitirmesine, sonunda da tarihteki döneminin kapanmasına neden oldu.
Manastırlar
Orta Çağ Avrupası’nda, etkinliklerine açıkça izin verilmiş olan tek bağımsız halk örgütü manastırlardır.
Aslında manastırlar, Katolik Kilisesi’nin dolaylı denetimi altında çalışmıştır; örgütlenmelerine izin verilmesi de, asıl kuruluş amaçlarının “halkın dine daha iyi bağlanması ve dinsel yükümlülüklerini daha olumlu bir şekilde yerine getirmelerinin sağlanması” oluşudur.
Manastırlar, amaçlarını kurumsal bir düzeyde bırakmayıp uygulamaya dönüştürebilmek için birçok meslek sahibi ve sanatçıyı da aralarına aldı. Bu, bir bakıma, bir karşılıklı çıkar alışverişiydi. Manastırların onlara, onların da düzenli bir örgütlenme çatısı altında olmaya gereksinmeleri vardı.
Bu meslek sahibi ve sanatçıların başında da inşaatçılar yer almaktaydı. Çünkü manastırların amaçlarının gerçekleşebilmesi için, öncelikle çok sayıda kilise ve diğer tapınakların yapımı gerekiyordu.
İnşaatçılık mesleğinden olanlara öncelikle Benediktin Tarikatı manastırları kucak açtı. Bu tarikat, 529 yılında sonradan St. Benedict adını alan bir keşiş tarafından kurulmuştu. Giyimlerinden ötürü bu tarikatın mensupları “Kara Keşişler” olarak da anılırdı. Kolejler dağılınca başıboş kalan inşaatçıları aralarına alan, böylelikle yaygın bir kilise ve manastır yapımına girişen Benediktinler, diğer manastır kuruluşlarına da örnek oldu.
Avrupa’da yaklaşık 8. yüzyıl başlarından 12. yüzyıl ortalarına kadar, inşaatçılık mesleğinin hemen tüm uygulamaları manastırların yönetimi altında sürdü. Zaman zaman ve yer yer bazı inşaatçı ustalarının, bir kral, prens ya da derebeyinin emri altında olarak inşaatçı kalfaları ve işçilerini toplayarak yapıtlar verdiği de görüldü. Ancak böylesi bir çalışmada, herhangi bir örgütlenme söz konusu olamazdı.
Manastır keşişlerinden pek azı inşaat işlerine karışırdı. Bu arada kimilerinin din işleriyle uğraşmayı bir yana bırakarak, kendilerini bütünüyle inşaatçılığa kaptırdığı da oldu.
Önceleri yalnızca dinsel amaçlı ya da nitelikli binalar inşa eden manastırlar, sonradan saraylar, şatolar, konaklar ve diğer çeşitli binalar yapmaya da girişti. Orta Çağ sonlarına doğru ortaya çıkan Gotik-Mimarî Stili de önce manastırlarda doğdu. Bu stilde uygulanan operatif sanat, 15. ve 16. yüzyıllarda mesleğin en görkemli çağını yaşamasını sağladı.
Tarihsel bakımdan bu aşamadan sonra inşaatçı masonların nasıl özgür masonluğa doğru ilerlediklerini incelemeye sıra gelir. Ancak bunu bir süre erteleyeceğim. Yukarıda değinmiş olduğum gibi; şu Komo Ustalarından biraz daha ayrıntılı olarak söz etmek istiyorum.