1723 Tarihli Anayasa
Bazı masonik yazında Spekülâtif Masonluğun 1723 tarihinde yürürlüğe girmiş özgün anayasası “Anderson Yasaları” olarak anılır.
Böyle denilmekte oluşunun, bu yasanın hazırlanışında James Anderson’un harcamış olduğu emekle ilgisi yoktur. Katkısının değeri yadsınamaz. Üstelik bu kitabın kapsamındaki “tarihsel bölüm” tümüyle onun kaleminden çıkmıştır. Bununla birlikte 1723 tarihli kitapta Anderson’un adı sadece tüm locaların üstat ve nazırlarının adlarının belirtildiği yerde geçer. Burada adının yanına “bu kitabın yazarı” diye bir söz eklenmiş olduğu da görülür. Aslında, kitabın içinde birkaç yerde bu kitabı doğrudan kendisinin yazmış olduğunu vurgulamaya çalışmıştır.
Anderson, anayasa tasarısı genel kurula sunulurken bunu tasarı üzerinde çalışmış olan diğer kurul üyeleriyle birlikte imzalamıştır. Tasarının genel kurula sunuluşunda da rapörtörlük görevini üstlenmiş ve tasarıyı savunmuştur. Anayasa yürürlüğe girdikten sonra ise, bunun doğrudan kendi yapıtı olduğunu ileri sürerek sahip çıktığını görüyoruz. O tarihte ya bunun farkına varılmamış ya da göz ardı edilmiştir.
Anderson’un bu bağlamdaki tutumu salt bireysel bir sorundan kaynaklanmış olabilir. 1722 yılında Londra Büyük Locası’nın büyük ikinci nazırı, görevine hiç gelmemiş, toplantılarda yerini hep James Anderson doldurmuştur. Buna karşın, hiç kimse ona bu göreve doğrudan seçilmek üzere destek vermemiş, onu büyük nazır olmak üzere aday gösteren de çıkmamıştır. Genel kurulu oluşturan kardeşlerin beğenisini elde edemeyince, kendine bu yöntemle doyum sağlamıştır.
Oysa çok sonraları Anderson’un o tarihteki tasasının boşuna olduğunu görüyoruz. Çünkü Masonluğun tüm tarihi boyunca “adından en çok söz edilen kişi” olmuştur.
Bu anayasaya “Anderson Yasaları” denilmesinin bir diğer nedeni, bunun sadece Anderson tarafından üretildiğini belirtip genelde geçerli olmadığını vurgulamak amacını taşır.
Anayasa, yürürlüğe girer girmez, salt operatif niteliğini sürdüren locaların yanı sıra dinsel kurumlarca da tepkiyle karşılanmıştı. Özellikle din adamlarına karşı savunulması gene geçmişte bir papaz olan Anderson’a düşmüştü. Anderson bu görevi elinden geldiğince yerine getirdi ama aslında bu yasanın bazı yerlerinin değiştirilmesi gerektiğine inanıyordu. Nitekim, yıllarca uğraştıktan sonra birtakım değişiklikler yapılmasını kabul ettirmeyi başardı. 1738 tarihinde yapılan değişiklikten sonra yeni yasa kitabını bastırırken, kitabın kapağında kendi adının açıkça “yazar” olarak belirtilmesini sağladı.
Dolayısıyla, 1738 tarihli anayasa “Anderson Yasaları” olarak anılacak olursa bu pek yanlış sayılmaz ama kendi tutumları uyarınca bazı mason kuruluşları 1723 tarihli özgün anayasayı da bu tanımın kapsamına almayı yeğlemiştir.
Bu nedenle 1723 tarihli anayasanın Anderson Anayasası olarak anılmasının yanlış olduğunu savunan görüşlere de önem vermek gerekir. Bu görüşler, asıl Anderson Anayasası’nın 1738 tarihli yasa olduğunu, 1723 tarihli özgün anayasaya ise Anderson Anayasası denilemeyeceğini belirtir.
Bu tezi savunanlar, 1723 tarihli anayasaya Anderson Anayasası denmesinin arkasında yatan amacın İngiltere Birleşik Büyük Locası’nın kendi egemenliğinin dışında bulunan özgür (liberal) nitelikli Masonluk kanadını da etkisi altına almak arayışı olduğu görüşünü öne sürerler.
Bu görüş, üzerinde durulmaya değer. Mason araştırmacıların irdelemesine de açıktır.
Bunlar, James Anderson’un neden Spekülâtif Masonlukta bunca yıl adından en çok söz edilmiş olan kişi olduğunu açıklar.
1738 Tarihli Anayasa
Londra Büyük Locası 1725 yılında İngiltere Büyük Locası adını alınca, bu işin kapsamının Londra ile sınırlı kalmadığı ortaya çıktı. Önceleri sadece sözlü protestolarla yetinmiş olan salt operatif localar ile aşırı tutucu çevreler, bu kez spekülatif nitelikli Masonluğa karşı bir saldırı kampanyasına girişti.
Bu saldırıların boyutu önemsiz sayılabilirdi ama İngiltere’deki diğer antimasonik eğilimleri de kışkırtıyordu. Bu tür girişimlerin Anglikan Kilisesi tarafından da desteklenmesi, İngiltere Büyük Locası’nı hayli rahatsız ediyordu.
Anglikan Kilisesi farklı bir Masonluğun varlığına karşı değildi. Örgütsel özelliklerine de aldırış etmiyordu.
Fakat anayasanın kapsamını hiç beğenmiyor, metnin içerdiği bazı sözlerin dinsel ilkelerle açıkça çeliştiğini ileri sürüyordu.
Yukarıda değinmiş olduğumuz savunma görevinin yanı sıra, bu duruma bir çözüm yolu bulunabilmesi için yine Anderson’a başvuruldu. 1735 yılında Anderson’dan anayasayı baştan sona bir kez daha gözden geçirmesi istendi.
Bu kez Anderson’un çalışmaları hayli uzun sürdü. Yaptığı hazırlıklar üzerinde tartışmalar yapıldığı ve bir türlü sonuca varılamadığı düşünülebilir ama bu sadece bir tahminden öteye gidemez. İngiltere Büyük Locası’nın o tarihlerdeki toplantıları artık düzenli olarak tutanağa geçirilmekteydi. Bu tutanaklarda önerilmiş bir anayasa değişikliği tasarısından ve bu bağlamda yapılmış görüşmelerden hiç söz edilmemektedir. Demek ki, ya Anderson hasta olduğu için eskisi gibi hızlı çalışamıyordu ya da tutanak tutulması gerekmeyen toplantılarda görüşlerini ortaya koyduğunda ağır eleştiriler, hatta tepkilerle karşılaşıyordu.
Anderson’un önerilerinin tümünün benimsenmediğini, birtakım değişiklikler yapılmış olduğunu biliyoruz. Yeni anayasanın 1738 tarihli bir genel kurul toplantısında onaylanmış olduğunu da biliyoruz. Sonunda Anderson “Yeni Anayasa Kitabı”nı bastırttı.
Görünümüne bakılacak olursa, bu kitabın kapsamının 1723 tarihli özgün anayasadan pek farkı yoktu. Tarihsel bölüm yer yer düzeltilmiş ama tüm yanlışları giderilememişti. Londra Büyük Locası’nın daha önce belgelenmemiş olan genel kurul toplantılarına ilişkin anlatımlar eklenmişti. Anderson bu arada Kıta Avrupası’ndaki spekülatif masonlara yükleniyor, onları nankörlük etmekle suçluyordu.
Gerekçesini ayrıntılı bir şekilde belirtmiyorsa da, Fransa’daki masonların kendi başlarına bazı girişimlerde bulunmalarından yakındığı belliydi. Nitekim bu arada Kıta Avrupası’ndaki masonlar bir yandan sadece 1723 tarihli anayasayı benimsemekte diretirken, diğer yandan da Spekülâtif Masonluğu kendilerine biçimlendirmeye, birtakım yüksek dereceler kurmaya girişmişlerdi. Bu tür girişimlerin yan sonuçlarından biri de Roma Katolik Kilisesi’nin Masonluğu aforoz etmesi olmuştu.
İngiltere Büyük Locası kendisini “Masonluğun önderi” olarak gördüğü için, Masonluğa karşı gelişen tüm akımları gidermenin kendisince sağlanması gerektiğini sanıyordu. Bunun için de önce anayasada gereken değişiklikler yapılmalıydı. Tümü içinde en önemlisi, birinci yükümlülüktü.
Anayasanın “Yükümlülükler” olarak anılan bölümü üzerinde bu görüşle yapılmış olan değişiklikler, dış görünüşte sanki ufak tefek ayrıntılar izlenimi veriyordu ama anlamları bakımından çok önemliydi. 1723 yılında henüz söz konusu olmayan “üstat” derecesi bu kitapta anayasaya eklenmiş, buna bağlı diğer düzeltmeler de yapılmıştı. Anderson bu kitapta ayrıca 1717-1723 yılları arasında yapılmış olup tutanakları bulunmayan genel kurul toplantılarının sonuçlarını da özetlemişti.
Bundan sonra İngiltere’de 1723 tarihli özgün anayasanın mı yoksa 1738 yılında yürürlüğe girmiş olanın mı geçerli olacağı tartışılmaya başlandı. Böyle bir tartışmanın yapılmaması gerektiği, genel kurul yeni yasayı onaylamış olduğuna göre öncekinin yerini aldığı düşünülebilir. Ancak, nasıl 1723 tarihli yasaya karşı çıkanlar olmuşsa, bu kez yapılmış olan değişikliklere karşı çıkanlar vardı.
Tüm bunların sadece İngiltere için söz konusu olduğunu bilmeliyiz. Kıta Avrupası’ndaki localar 1723 tarihli özgün yasayı benimsemeyi sürdürüyordu.
Nitekim 18. yüzyıl ortalarına doğru İngiltere’deki locaların birbirlerinden yer yer farklı uygulamalara giriştikleri görüldü. Bu farklılaşmada elbette hangi anayasanın geçerli olduğu konusundaki uyuşmazlığın etkisi de vardı ama tek neden bu değildi.
Birçok loca, bağlı olduğu bir obediyansın varlığını göz ardı ederek kendi yeğlediği kuralları ve yöntemleri uygulamak istemindeydi. Yeni locaların kurulması, adayların Masonluğa kabulü, derece artırımları, görevlilerin seçimi ve oturumların yürütülmesi birbirinden hayli farklı yöntemlerle yapılıyordu.
Birbirleriyle uyum içinde olmayan localar, sadece kendilerine benzeyenleri “düzenli” olarak niteliyor, diğerlerini düzensiz kuruluşlar olup Masonluğa zarar vermekle suçluyordu. İngiltere Büyük Locası, locaları belli bir düzene sokamıyor, tutumlar arasındaki çelişkileri gideremiyordu.
Sonunda İngiltere’de Masonluk bölünmeye uğradı.
Ardından gene dış görünüşte birbirine benzer ama aslında birbirlerinden farklı anayasaların oluşturulması evresi başladı. 18. yüzyılın ikinci yarısında Kıta Avrupası’ndaki bölünmeler İngiltere’den çok daha geniş boyutlara vardı.
Anderson bunların hiçbirini göremedi. Onun işlevi Yeni Yasa Kitabı’nın 1738 yılında basımıyla birlikte son bulmuştu.
James Anderson 1739 yılında öldü.
Cenazesine katılanlar parmakla sayılabilirdi.
Ne yaparsa yapsın, kardeşlerinin sevgisini sağlayamamıştı.
Ancak Masonlukta adı hep söylendi; hiç unutulmadı ve saygı ile anıldı.
Ne var ki bunun böyle oluşu, Masonluğun herhangi bir anayasasına “Anderson Yasaları” denmesi yanlışlığını gidermez.
Yasalar kişilere değil kurumlara özgüdür.