Yetkinleşme Riti’nin 1762 tarihli anayasası, Eski ve Kabul Edilmiş İskoç Riti bakımından çok önemlidir. Çünkü daha sonra sözünü edeceğim o anayasa, ilke olarak doğrudan bunun üzerine kuruludur.
Burada bi anayasanın tümünün çevirisine yer vermeye gerek yok. Sadece önemli noktalarına değinmek yeterli.
Bu yasanın giriş bölümünde, Bordeaux Büyük Doğusu’nda (Grand Orient de Bordeaux) “Masonluk Prensleri ve Royal Sır Yüce Şövalyeleri’nin Egemen Büyük Konseyi”nce yeni bir yasa hazırlanması için dokuz kişinin görevlendirildiği yazılıdır.
Önce, o tarihlerde “Bordeaux Büyük Doğusu” diye bir obediyansın varlığının söz konusu olamayacağını belirteyim. Böyle bir obediyans var olsa, en azından Masonluğun tarihçesinde adı geçen bir büyük üstadından söz edebilmek gerekir. Ancak “La Parfaite Harmonie” adlı locanın Paris’teki büyük loca ile eş değer sayılabilmek için böyle bir ad kullanmış olduğu düşünülebilir.
“Royal Sır Yüce Şövalyeleri” (Sublimes Chevaliers du Royal Secret) Yetkinleşme Riti’nin 25. ve sonuncu derecesinin üyeleridir.
Bu kişilerin “Masonluk Prensleri” olarak da nitelendirilmesiyle, Masonluk başlı başına bir krallıkmış gibi bir izlenim yaratılmaktadır. “Krala özgü” ya da “şahane” anlamına gelen “royal” sıfatı, burada bir anahtar niteliği taşımakta ve “egemenlik” olgusunu dile getirmektedir.
Bu yasanın giriş bölümünde, Andrew Michael Ramsay’ın 1737 tarihli söylevinin kimi bölümlerini hemen hemen yineleyen, ancak ne politik ne de açıkça dinsel bir yaklaşım taşıyan, pek önemli de olmayan hatta biraz da “lâf kalabalığı” olarak bile nitelenebilecek bir sürü şey anlatılmaktadır. Bu giriş bölümü, Katolik Kilisesi’nde papaların zaman zaman yayımladığı bildirgelere benzer bir yazım tarzıyla son bulmaktadır.
Bu ritin 25. ve sonuncu derecesinin aslında çok eski bir gizli örgütten esinlenilerek düzenlendiği söylenir. “Kutsal Hazine’nin Pek Sadık Koruyucuları” (Trés Fidèles Gardes de le Trésor Sacré) adındaki bu gizli örgüt, 12. yüzyılda Kudüs Kralı 2. Baudouin tarafından kurulmuştur.
Bu durumda konu önce “Süleyman’ın hazinesi”ne, dolayısıyla Tapınak Şövalyeleri’ne, buradan da giderek gene Prieuré de Sion’a bağlanır.
Bu yasada İngiliz Masonluğu’na karşıt olan İskoç Masonluğu dizgesi, tüm ağırlığıyla kendini gösterir. İskoç Masonluğu’nda “obediyans” (bağımsız locaların bir araya gelerek oluşturup bağlandıkları federatif örgüt) kavramı söz konusu değildir. Ritin tüm derecelerini, adları ve nitelikleri her ne olursa olsun tüm atölyelerini yöneten bir “egemen otorite” vardır. Bu da, ritin son derecesindeki kimi masonların oluşturdukları bir merkezi kuruldur.
Masonluktaki örgütlenme ve yönetimin bu tarz bir “otokrasi” üzerine kurulu oluşu, tüm İskoç ritlerinin ortak özelliklerinden biridir.
Bu yasa, Spekülâtif Masonluğun tarihçesinde İngiltere’de 1723 yılında ilki yürürlüğe konmuş ve birçok kez değişikliklere uğratılmış olan yasalardan çok farklıdır. Bu farklılık doğaldır; çünkü 18. yüzyılda İngiltere’de yapılmış olan yasaların Operatif Masonluktan bir türlü soyutlanamayışına karşılık, bu yasa baştan sona salt spekülâtif niteliklidir.
İşin ilginç yanı, İngiltere’de düzenlenmiş olan masonik yasalarda olduğu gibi, bu yasanın birinci maddesinde de din konusuna değinilmekte oluşudur. Fakat bu olgu, biçim bakımından İngiltere’de yapılmış olan yasaları taklit etmekten ileri gelmekte değildir. Öyle olsaydı, yasanın bundan sonraki maddelerinin de kapsam bakımından bir benzerliğinin bulunması gerekirdi. Oysa hiçbir benzerlik yoktur.
Yetkinleşme Riti’nin anayasasındaki bu ilk maddenin kapsamı da İngiltere’de yapılmış olan anayasalardan çok farklıdır. Gerçi gene “dindar” olma gereği üzerinde durulmaktadır ama yaklaşım çok değişiktir. Bu yasada din, “Tam Güçlü Tanrı’ya yönelik bir inanç topluluğu” olarak tanımlanmaktadır. Ritin 13. derecesinden başlanarak, kendi ülkesinin dinine ilişkin temel ilkeleri benimsemeyen ve dinsel görevlerini yerine getirmeyen kimselerin, bundan sonraki derecelere yükseltilemeyeceği de belirtilmektedir.
Demek oluyor ki, Yetkinleşme Riti, 13. dereceye gelinceye kadar masonların din ve inançlarıyla hiç ilgilenmemektedir. Bundan sonra da herhangi bir tanım yapmamakta, yalnızca her masonun kendi ülkesinde yaygın olan dinin kurallarına uyması gereğini ortaya koymaktadır.
Öyle görünmekle birlikte, o tarihlerde Avrupa’da din ve inanç bakımından gösterilebilen toleransın, günümüzün anlayışıyla henüz pek sınırlı bir düzeyde olduğu da göz önünde tutulmalıdır.
O tarihlerde Masonluk, Hıristiyanlığın en yaygın din olmadığı ülkeler için de geçerli olmak üzere düşünülmekte değildir. Öyle olsaydı, ritüellerin kapsamı böylesine yoğun bir biçimde Hıristiyanlıktan esinlenmelerle doldurulmazdı.
Kimileri -özellikle Masonluğa karşıt olanlar- ritüellerdeki bu öğeleri Yahudilik ile bağdaştırır.
Yanlış!... Yahudi dininden alınma gibi görünen bu ritüelik öğeler, İncil’in temelinde “Eski Ahit” olarak anılan Tevrat’ın bulunmasından, bunun “Yeni Ahit” ile birlikte kaçınılmaz bir bütün oluşturmasından ileri gelir.
İskoç Riti’ndeki bu Hıristiyanlıktan esinlenmeli dinsel öğeler, ne Katolik ne de Protestan ilkeleriyle tam olarak bağdaşır; birçok uyumsuzlukları hatta çelişkileri vardır.
Bu öğelerin “Kathar inancı” ile daha çok bağdaştığı söylenebilir. Böyle olunca da, Tapınaık Şövalyelerine hatta Andrew Michael Ramsay’ın “şövalye” sanını almış olduğu Saint Lazarus Tarikatı’na, oradan da yine Prieuré de Sion adlı gizli kuruma varılır.
Bu nedenle, Yetkinleşme Riti’nin yasalarının ilk maddesinde yer alan dinsel toleransın “sınırsız” gibi düşünülmesi yanılgıdır. Bu tolerans, ancak 19. yüzyıl ortalarında gelişebilmiştir.