Öfke
Gerçekliğin duvarıyla ilk ve en önemli çarpışmamız. Uzaktan kumandayı ya da
anahtarları bulamayız, trafik tıkalıdır, restoran doludur, - biz de kapıları çarpar,
çiçekleri kökünden söker, bağırıp çağırmaya başlarız.
Filozof bunu bir tür delilik diye yorumluyordu:
Deliliğe yumuşak geçiş yoktur. Pek çok [öfkeli] insan … çocuklarının ölümüne yol açar,
kendisini yoksulluğa sürükler, yuvasını yıkar ama yine de öfkeyle hareket ettiğini
kabul etmez, tıpkı delilerin deli olduklarını kabul etmedikleri gibi. Bunlar, en yakın
dostlarına düşman olur … kanunları hiçe sayar her şeyi kaba kuvvetle halletmeye
çalışırlar ... Farkında olmadan en amansız hastalığın pençesine düşmüşlerdir; bütün
kötü huylar bu insanlardan birinde bir araya gelse, bu kötü huylardan ona gelecek
zarar, bu hastalığın verdiği zararın yanında hiç kalacaktır.
Öfkeli insan sakinleştiği zaman özür dileyip kendisinden, yani mantığından daha güçlü
bir şeyin ona hakim olduğunu söyleyecektir. 'O', yani onun mantıklı beni aslında böyle
davranışlarda bulunmak, bu şekilde bağırmak istememiştir; ama ne yazık ki karanlık
güçler onu ele geçirmiştir. Bunu söyleyen öfkeli insan gerçekte şu yaygın görüşü
kabul etmektedir: Akıl yürütme becerisine sahip olan aklımız, mantığımız, yani gerçek
benimiz, zaman zaman denetlenmesi güç, yoğun hislerin saldırısına uğrar; bu
durumda akıl ne bu hislerle eş ne de bunlardan sorumlu tutulabilir.
Seneca'ya göre öfke, denetlenemez tutku patlamalarından değil, akıl yürütürken
yaptığımız çok temel (ve düzeltilebilir) bir hatadan kaynaklanır. … Ancak öfke istem
dışı fiziksel tepkiler kategorisine girmez. Öfke yalnızca akıl yürüterek vardığımız bazı
düşüncelerden hareketle ortaya çıkar; eğer bu düşünceleri değiştirebilirsek öfke
eğilimimiz de ortadan kalkacaktır.
Seneca’nın görüşüne göre, dünyanın neye benzediğine ve başka insanların nasıl
insanlar olduğuna ilişkin, tehlikeli olabilecek kadar iyimser fikirlere sahip olduğumuz
için öfkeleniriz.
Düş kırıklığı karşısında ne kadar kötü tepkiler verdiğimiz, normal diye algıladığımız
şeyin ne olduğuna bağlıdır. … Düş kırıklıklarımızın derecesini, çevremizdeki dünyadan
neler bekleyebileceğimize ilişkin kavrayışımız, hangi beklentilerimizin normal
olduğuna ilişkin deneyimlerimiz belirler. … En büyük öfkeyi de, varoluşumuzun temeli
olarak algıladığımız kuralları yıkan olaylarla karşılaştığımızda duyarız.
“Varlıklı olmak öfkeyi körükler” diye yazmıştı Seneca.
Öfke, (sonuçları ne kadar trajik olursa olsun) içinde barındırdığı iyimserlik açısından
neredeyse komik bir inançtan doğar: Yaşamla yaptığımız anlaşmada bu türden bir düş
kırıklığı yaşayacağımızın yazılmadığına, böyle bir maddenin yer almadığına inanırız.
Seneca, beklentilerimizi aza indirmemiz gerektiğini, böylelikle beklediğimiz şeyler
olmadığı zaman bağırıp çağırmaya başlamayacağımızı söylüyor.
Bu denli iyimser olmaktan vazgeçersek, o kadar fazla öfkelenmeyiz.