Büyük Şark adlı masonik derginin 1931 yılında yayınlanmış 3. sayısında, aşağıdaki makale ile karşılaşıyoruz.
Bugün bile, nasıl olup da Masonlukta evrensel ölçekteki insancılık ile ulusallığın bağdaştırılmasını bir türlü anlayamayanlar var. Nitekim günümüzde masonlar, bunu anlatabilmek için çok uğraşıyor ama galibe karşılarındakilerin hangi dil ile anlatılırsa anlayabileceklerini bilemedikleri için olsa gerek, bir türlü anlatamıyorlar.
Bakalım o tarihlerde bir Türk mason, bu konuyu nasıl anlatmış.
(O tarihlerde yazılar matbaada el ile harf harf dizildiğinden, yer yer dizgi yanlışları var. Onları hoşgörüyle karşılıyoruz.)
MİLLİYET VE İNSANİYET
Birçok kelimeler vardır ki medlûlleri yalnız zamandan zamana değil, aynı zaman içinde zümreden zümreye göre değişir.
Burada mevzuumuz olan “ Milliyet „ kelimesini, bir misal olmak üzere, ele alalım. Meselâ bugün bile münevverlerimiz arasında “Milliyet» kelimesi muhtelif medlûller ifade eder. Mütedeyyinler için “Din ve Milliyet,, bir manadadır; onlar için “Milliyet” Diyanet demektir. Halbuki bu manada “Ümmet” kelimesi vardır.
Kozmopolit fikirli bir kimse için “Milliyet„ çok geri bir medlûl ifade eder. Fransa, Almanya gibi garp memleketlerinde “Milliyet» burjuvazi müradifi idi.
Halbuki “Millet» İçtimaî bir vahdettir; binaenaleyh, müstakil bir harsi olan her cemiyet millettir, ve milliyet böyle bir millette mensubiyetten ibaret olur.
Bugün ırk nazariyesinin bir “batıl fikir - prejuges,, olduğu tahakkuk etmiştir. Büyük muhacerietler, büyük istilâlar, kavimler arasında öyle tesallüp “croisement”1ar husule getirmiştir ki hiçbir kavim, herhangi sâf bir ırk olduğunu iddia edemez.
Irk esaslı bir mefhum değildir. Bugün insanlık mefhumunun aldığı vüs’at dahilinde, beşeriyetin ayrıldığı beyaz, sarı, siyah, kırmızı ırk tabirleri bile yavaş yavaş kıymetten düşmektedir.
Milliyet, kanla ve renkle hiç alâkadar değildir. Milliyet “hars bağları,, denilen-tamamiyle manevî bağlarla bir kısım insanların biribirine merbutiyetidir.
İçtimaî sınıfları katı sınırlarla ayrılan milletlerde, “Milliyet„ ekseriya müreffeh sınıfların, kendilerine hasrettikleri bir imtiyazdır. Bugün burjuvazisi kuvvetli olan milletlerde en büyük kütleyi teşkil eden işçi sınıfları, “quantite negligeable - ihmali kabil bir kemiyet” gibi telâkki olunduğu halde dahi, büyük tehlikelerde, yahut sınıflar arasındaki şiddetli menfaat mücadelelerinde, fakir sınıfa surî bir ehemmiyet atfedildiğini görüyoruz.
Halbuki milliyet sınıf mücadelelerine rağmen, daima harsî bir vahdeti ifade eder. Bu vahdet, socialisme, hatta communisme gibi, beynelmileliyete kıymet veren siyasî ve içtimaî akideler için dahi mevcut olmaktan hâli değildir. Çünkü “Milliyet bir realitedir„
Bir cemiyet, maddî hudutlarla kayıtlanmadan, lisan gibi, ahlâkî örf gibi, bediî telâkki tarzları gibi... manevî unsurlarla fertlerini birleştirdikçe o. cemiyet “Millet,,tir; ve millet için harsî istiklâl gibi, siyasî bir istiklâl de lâzımdır. Vakıa bugün, ekalliyet diye, küçük ve istiklâlsiz milletler de görüyoruz, fakat onların harsî istiklâlleri, idareten merbut bulundukları milletler haricindeki milletdaşlarının bilhassa siyasî istiklâliyle mütenasiptir.
Maksadımız siyasî teşekküllerden bahsetmek değildir; milliyetin her tarafça hürmet olunan bir harsî vahdet, bir İçtimaî realite olduğunu göstermektir.
Demek ki “Millet„ denince, batıl olan ırkı düşünmiyeceğiz; acı bir realite olan ve birgün kalkacağına itimat beslenen sınıf farkları da hatırımıza gelmiyecek. Millet, aynı tarihî tekâmülü takip eden aynı dili konuşan, aynı İçtimaî örflere tâbi olan bir kütleyi ifade edecek.
İşte hakikî milliyet budur. Demokrasi, bu hakikî milliyetin tahakkukudur.
Bu şekilde anlaşılan milliyetin “Masonluk„ la alâkası nasıl olabilir?
Masonluk, bütün insanlığı manevî bir vahdet çerçivesinden görür. Filhakika insanlar, kabile kabile, kavim kavim, millet millet, ayrılmış olmalarına rağmen, hep birden bir “tamâmiyete - integra- tion,,a doğru yürümektedir. Bu tâmamiyeti, velev çok uzak bir realite olarak “Hadsen - intuitivement,, sezen büyük mütefekkirler, her zaman bir insaniyet mefhumunu düşünmüşler, bunu bir ideal edinmişlerdir.
Şüphesizdir ki insanlık bir tamamiyete doğru çok kısa, fakat herhalde emin adımlar atmaktadır. Milletler arasındaki hudut¬larda eski katılıktan eser kalmamıştır. Bütün millî harsler biri- birlerine hulul etmektedir. Fikirler, duygular arasında gittikçe bariz bir yaklaşma görülmektedir. Her sahada insanlığın kuvvetli bir kooperasyonuna şahit oluyoruz. Milletler arasındaki taarüf resanetleniyor. İşte bu da mütekâmil bir realitedir.
Masonluk bu realiteyi mefkure edinmiştir. Milletleri ve bir millet, içindeki fertleri biribirine .düşman eden evvelâ kavmî ve dinî, sonra da millî olan’ inünaferetleri izale etmenin yollarını arıyor.
Masonluğun bir mefkûre olduğunu söyliyenler hiç te aldanmıyorlar. Ona din aleyhdarlığı, milliyet aleyhdarlığı isnat edenler, tesamuh nazariyle görülecek zavallılardır.
Masonluk insanî bir ideal takip etmekle beraber, ne diyanet, ne de milliyet aleyhdarı değildir. Dini vicdanî bir emir addeder. Dinleri hürmetle görür, fakat insanları ve milletleri biribirine düşman eden dinî taassubun düşmanıdır. Milliyete de hürmet eder; çünkü onun nazarında milliyet pek tabiî bir realitedir; fakat insanlığın tamamiyetine muzur olan milli taassuptan nefret eder.
Masonluk insanî vahdete yürümek için beynelmilel kooperasyona kıymet vermiştir. Her millet, kendi mahsusatı dahilinde bir mason ailesi doğurmuştur. Bu aileler biribiriyle taarüf temin etmektedir.
Milliyeti masonluğa mugayir düşünen ve görenler aldanıyorlar. Milliyet, insanî bir iş bölümünün zarurî bir uzvudur. Masonluk bu uzvu hehyedemez.
Binaenaleyh insanlığın tamamiyetine inanan ve onu kendine mefkûre edinen masonluk, milliyetleri, insanî vazifelerde bir kooperasyon temin eden uzviyetler addeder. O uzviyetler yani milliyetler, bir bedenin mütesanit cihazları gibi, insanlığın hayat cihazlarıdır; onlarsız insaniyet tasavvuru, realiteleri görmiyen bir ütopidir.