Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kurtuluş Reçetesi Atatürkçülük  (Okunma sayısı 3439 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 27, 2009, 12:32:21 ös
  • Ziyaretçi

Mustafa Kemal’in önderliğinde gerçekleştirilen ulusal kurtuluş savaşı, batılı emperyalist sömürgeci güçlere gereken dersi vermek suretiyle, çöken imparatorluğun küllerinden bağımsızlık ve ulusal egemenliği esas alan yeni bir devlet ve millet yaratarak Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur.

Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışıyla başlayan kurtuluş ve iç içe devam eden kuruluş aşamasında Mustafa Kemal ve arkadaşlarına karşı olanlar, yalnız emperyalist sömürgeci batı değil, içteki padişah-halifeci dinci yobaz ve zorbanın olduğu da yadsınamaz.

Bozkurt’un yazarı Armstrong’un deyişiyle: “Hastalık, cehalet ve yoksulluk topraklarının, sağlık, bilgi ve bollukla dolup taşan batılı uluslara karşı üstün gelmesi mümkün müydü?

Evet, bu mümkündü. Mustafa Kemal kazandı ve mucize gerçekleşti.”Batılı emperyalist sömürgeci güçlerin Sevr’le parçaladığı Anadolu’yu, Lozan’la bütünleştiren -Çılgın Türkler- Batılı emperyalistlere hazmetmeleri mümkün olmayan bir ders vermiştir.

Mustafa Kemal Lozan Antlaşmasını: “Bu antlaşma, Türk Milleti aleyhine yüz yıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın sonuçsuz kaldığını bildirir bir belgedir.”

Emperyalist güçler, Lozan’ı hazmedememiş tam bağımsızlık ve egemenlik üzerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletinin, demokrasi, insan hakları hukukun üstünlüğü aldatmacasıyla altını oynamaya devam etmektedirler.

Sayın Metin Aydoğan’ın söylediği gibi: “Batılı büyük devletlerin Türkiye üzerinde kararlılıkla birleştikleri tek nokta Lozan’a karşıtlıktır. Okullarında Türkiye’yi Sevr haritasıyla okutuyorlar. Türkiye içinde kendilerine Sevr’ci müttefikler yaratmış durumdalar. 21. yüzyıla girerken sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde ‘yeni Sevr’ anlaşmaları yapıldı. Yapılmaya devam ediliyor. Sevr mantığının yeniden popüler hale getirilip güncelleştirilmesi nedensiz değil. Emperyalizmi anlatan eski bir öykü bu. Ancak Türkiye’nin bu öyküdeki yeri çok farklı. Türkler yalnızca 1920 Sevr’ini yırtmakla kalmadılar, sonraki bütün Sevr’lere karşı çıkan bir devrimi gerçekleştirdiler. Bu nedenle hiç “affedilmediler”. Amerikalı Senatör Upshow 1927 yılında senatoda yaptığı konuşmada şunları söylüyordu: “Lozan Antlaşması, Timurlenk kadar hunhar, Müthiş İvan kadar sefil ve kafatasları piramidi üzerine oturan Cengiz Han kadar kepaze olan bir diktatörün zekice yürüttüğü politikasının bir toplamıdır. Bu canavar, savaştan bıkmış bir dünya, bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik anlaşmayı kabul ettirmiştir. Buna her yerde Türk zaferi dediler…”

Amerikalı senatörün düşünceleri yalnızca eskiye ait çarpık görüşler değildir. Benzer söylemler bugün, üslupta değişiklik yapılarak yoğun bir biçimde tekrar edilmeye başlandı. Almanya’da yayın yapan 390 bin trajlı Frankforter Allgemeine Zeitung gazetesinde yer alan Wolfgang Günter Lerch imzalı yorumda şunlar söyleniyor: Kürt sorununun kökeninde, Birinci Dünya Savaşı bitiminde çizilen Ortadoğu haritasının adaletsizliği vardır. Kriz ve çatışmanın kökü, Osmanlı İmparatorluğunun parçalanması ardından oluşturulan yeni hukuki statüde yatıyor… Kürtler arzularını Lozan’da Türk ulusçuları önünde gerçekleştiremediler.”

CIA eski Ortadoğu Direktörü ve Ulusal İstihbarat Konseyi Başkan Yardımcısı Graham Fuller şöyle söylüyor: “Kemalizm bitti; Dünyadaki bütün liderler gibi o da sonsuza dek yaşayacak bir ürün veremedi. Oysa İncil ve Kuran hala veriyor. Bu nedenle, kendisine entelektüel güven duyan Türkiye, İslam’ın günlük yaşamındaki yerini almasını yeniden düşünmelidir…”

Dünyadaki en meşru, en ahlaklı, en haklı, haklı en kutsal savaşlarından birinin, emperyalizme karşı verilmiş ve kazanılmış ilk kurtuluş savaşının, bir millileşme ihtilali neticesi emperyalizmi ve yamaklarını dize getiren, bir enkazdan yepyeni, çağdaş bir devlet kurmayı başaran ve kurtuluşu bağımsızlık ve ulusal egemenlik esaslarına dayanan Mustafa Kemal ve arkadaşlarının emperyalist batılılar tarafından hazmedilmesi ne yazık ki mümkün olmadı.

24 Temmuz’da Lozan Antlaşmasının 82. yıldönümü münasebetiyle Türkiye’de ve Lozan’da emperyalist batılıya karşı, Atatürkçü, Ulusalcı, Demokrat kuruluş ve kuruluşun nasıl gerçekleştiğini bilen, Türk devletinin bağımsızlık ve egemenlik esasına dayandığına kalben inanan aydın kişi, kurum ve kuruluşların gündem oluşturması boşuna değildir.

Mustafa Kemal Atatürk’ün “Egemenliğine ve bağımsızlığına sahip olmayan ulusların ne kadar gönençli olurlarsa olsunlar öteki ulusların yanında ikinci sınıf insanlar olarak kalacaklardır.”

Demokrasi, özgürlük, insan hakları, hukukun üstünlüğü adı altında yeni dünya düzeninin lideri ABD ve AB’nin isteklerine boyun eğen Türkiye Cumhuriyeti’ni yöneten siyasi zihniyetler, gerçek Atatürkçülüğü hiçbir zaman devlet yönetimine tatbik etme yürekliliğini gösteremedikleri, Türk devriminin tarihimizin en karanlık anında bize, Türk ulusuna yepyeni bir yaşam ve umut getirdiğini, bize güç sağlamak ve kendimize güven duygusu verdiğini, bizi Türk ulusunu, yalnız bağımsızlık yoluna değil, çok daha değerli, çok daha ender ve bağımsızlığın da gerçek güvencesi olan özgürlük yoluna sağlam bir biçimde soktuğu düşüncesini göz ardı ettiler.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin içte ve dışta karşı karşıya kaldığı sorunları herkes az çok biliyor. Türkiye’ye yön veren siyasi zihniyetler Türk devriminin düşünce ve eylem önderinin şu sözlerini hatırlamış olsalar bugünkü mevcut sorunlarla karşı karşıya kalmamız mümkün değildi. O diyor ki: “Uçurumun kıyısında yıkık bir ülke. Türlü düşmanlarla kanlı boğuşmalar. Yıllarca süren savaş. Ondan sonra, içerde ve dışarıda saygı ile tanınan yeni yurt, yeni toplum, yeni devlet ve bunları başarmak için aralıksız devrimler. İşte Türk Genel Devriminin kısa bir anlatımı.”

“Bugüne değin kazandığımız başarı, bize ancak ilerleme ve uygarlığa doğru bir yol açmıştır. Yoksa ilerleme ve uygarlığa daha ulaşılmış değildir. Bize ve gelecek kuşaklara düşen ödev, bu yol üzerinde duraksamasız ilerlemektir. Devrimin hedefini kavramış olanlar, onu korumayı her zaman başaracaklardır.”

“Devrimin hedefini kavramış olanlar” Türkiye Cumhuriyeti’ne yön veren güce hiçbir zaman sahip olamadıkları gibi, en az yarım asırdan beri karşı devrimin gücünü arkasına alan siyasi zihniyetler Türkiye Cumhuriyeti’ne yön verdikleri için memleketimiz gerek bağımsızlık yönünden gerek ulusal egemenlik yönünden zaafa düşmüştür.

“Zira bağımsızlık ve egemenlik birbirleriyle içli dışlı iki çarpıcı kavramdır. Biri ötekinin hem nedeni hem de sonucudur.

Bağımsızlığın olmadığı yerde egemenliğin kullanılmasının bir anlamı olmayacağı gibi, ulus egemenliğinin kullanılmadığı bir ortamda da bağımsızlığın, halkın çıkarlardan çok belli bir kesimin amaçlarına hizmet etmekten öteye gidemeyeceği de açıktır. Bunlardan birisi en geniş anlamıyla özgürlük, ötekisi de demokrasidir.”

Kemalizm’in hedefi gerçek demokrasiye, gerçek hukuk devletine kavuşmaktır. Demokratik laik sosyal bir hukuk devleti yaratmaktır. Cumhuriyeti demokratikleştirmek, hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek, imtiyazsız sınıfsız kalkınmış bir toplum yaratmaktır.
 

« Son Düzenleme: Nisan 27, 2009, 12:42:09 ös Gönderen: asoraman »


Nisan 27, 2009, 12:47:28 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

Konuda  bazı  noktalara dikkat çekmek isterim."Amerikalı Senatör Upshow  ve CIA eski Ortadoğu Direktörü ve Ulusal İstihbarat Konseyi Başkan Yardımcısı Graham Fuller 'in  açıklamaları  gibi" 

Saygılarımla


Nisan 27, 2009, 02:19:52 ös
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1648
  • Cinsiyet: Bay

Bay usluçocuk

Herhangi birşeye ne taraftan bakarsanız onu görürsünüz, ayrıca eğer yeni bilgiye tahamülünüz yoksa ya da meraklı bir kişi değilseniz görmek istediğinizi görürsünüz. Modernizmi siz seks yapmak, uyuşturucu kullanmak olarak algılıyorsunuz. Ozaman sizin ABD örneğinize İran örneği vereyim, İran'ın nüfusu 70 milyon civarı, uyuşturucu kullanan kişi sayısı 15 milyonu aşmış durumda. İran'ın gizli ev partilerini anlatmaya gerek var mı bilemiyorum. Bir kelimeye sıkışıp kalarak kendizi aşamazsınız. Ayrıca siz de bence modern olmuşsunuz:) çağdaş ya da çağcıl derseniz daha uygun olur. Ben de konuya açıklık getirmek için modernizm kelimesini kullandım.

İran ve uyuşturucu kaynak:
http://www.yeniaktuel.com.tr/dun105,[email protected]

Diğer bir konu da en 500 üniversite sıralmasında 2008 'de İstanbul Üniversitesi, 2007'de ise  4 üniversitemiz girdi. Ama dikkat edilmesi gereken husus bu listeyi kimin yaptığıdır. Yabancı dergiler, üniversiteler kendilerince böyle bir sıralama yapmaktadırlar. Hangisini dikkate almak gerekir, onu akademisyen üyeler cevap verirse sevinirim. Ayrıca bu sıralamanın nelere dayandığı da önemlidir.

Atatürk ile ilgi düşüncelerinizi Atatürk'ü anlayamadığınızı çıkarıyorum. Çünkü analiz yapmadaki en önemli hususlardan biri de; analiz yaptığınız kişinin doğruları mı söylediği, yoksa söylediklerinin mi doğru olduğudur. Atatürk zaten benim belirttiklerim doğru dememiştir, bilimin ve aklın yolundan gidin demiştir. Atatürk doğruları söyleyen yüce bir liderdi.
« Son Düzenleme: Nisan 27, 2009, 02:29:04 ös Gönderen: M.Akyol »


Nisan 27, 2009, 04:32:07 ös
Yanıtla #3
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 259
  • Cinsiyet: Bay

Sayın usluçocuk ;

Size içi boş gelen kavramlar başkaları için manevi önem taşıyabilirler.
''Atatürk olmasa biz aklımızın degil de başka bir organımızın yolundan mı gidecektik ?'' Soru şekliniz pek hoş olmamış size öncelikle üye olduğunuz forumun kurallarını okumanızı tavsiye ederim.
Atatürk ile ilgili gerekli ve güzel yorumu Sayın M.Akyol verdiği için üzerinde durmuyorum.

Saygılar...
Her şey bir adımla başlar...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
19 Yanıt
9293 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 21, 2009, 02:58:03 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
2473 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 13, 2012, 09:14:57 ös
Gönderen: Tij
4 Yanıt
5111 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 19, 2012, 11:54:10 öö
Gönderen: yazbenide
8 Yanıt
6458 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 27, 2017, 01:53:59 ös
Gönderen: 38