Sayın Bulgaria’nın sözünü ettiği Quatuor Coronati adlı loca, 19. yüzyıl sonlarında İngiltere Birleşik Büyük Locası'na bağlı olarak kurulmuş, birçok obediyansta bulunan araştırma localarından biri... HKEMBL'nda da Mimar Sinan adlı bir loca var ki, İngilizlerin o locasından hiç aşağı kalmaz.
Bu Quatuor Coronati, sözlük anlamı bakımından “Dört Taçlılar” demekmiş. Locanın adının, Sayın Bulgaria’nın belirttiği asal konuyla bağlantısı yok. (bence)
Bu denilen konu ise, sanırım bu Forum'da REGIUS ve onunla bağlantılı başlıklar altında gerektiğince anlatılmıştı. Dolayısıyla. Forum’un arama motorunda “REGIUS” yazılırsa, bu bilgilere ulaşılabilir.
Bu arada Sayın Bulgaria'nın belirtmedeği şu "kaynak" nedir acaba? Hayli eski olsa gerek. Bakın franmasonluktan filan söz ediliyor. Bu öyle bir terim ki, genç masonlar arasında bir anket yapıp "Franmason ne demektir?" diye sorsanız, inanın ki en yarısı bilmez de, kimisi "Bir fasulye türü değil mi?" diyebilir.
Bu konunun geçtiği asıl kaynak sanırım Ranulph Higden'in yazmış olduğu, "Polychronicon" adlı, birçok yanlışı olan ve dinsel yorumları tarihsel bilgi gibi anlatan 14. yüzyıl ürünü kitap… (Olmayabilir de... Araştırmadım. Gerekliyse araştırırım.)
Sayın Bulgaria bu öykünün Operatif Masonluğun eski elyazmalarında tekrarlandığını söylüyor. REGIUS'u biliyoruz çünkü zaten Polychronicon onun kaynaklarından biridir. Başka hangilerinde var? Regius'tan sonra ise, öncekinin kopyası demektir. O tarihlerde öyle birçok kişi kitap yazmıyor. Okuma yazma bilenlerin sayısı bile sınırlı.
Üstelik bunlar İngiliz ürünleridir. Kıta Avrupası’nın böyle şeylerden haberi bile olmayabilir.
Aziz ya da şehit ilan edilenler, anımsayabildiğim kadarıyla masonlar falan değil, dört asker. Onların öyküsü 3. yüzyıl başlarında Roma İmparatorluğu'nda İmparator Diocletian ve taş işçileriyle bağlantılı bir diğer öyküyle bağdaştırılır. Bu kişiler Hıristiyan oldukları için işkenceye tabi tutulmuş ve sonra da öldürülmüş. Ne olmuş yani? Bunları pek yadırgamamak gerekir. Orta Çağda bile böyle nedenlerle insanlar öldürülür de, işkence altına sokulur da. Avrupa'da işkence, 16. yüzyılda bile mubahmış.
Hıristiyanların gaddar olduğu, barbar dedikleri başka toplumlardan çok barbarlık ettikleri doğru ama böyle işler yapmak salt Hıristiyanlara özgü de değil. Ancak dönüp dolaşıp en vahşilerinin Hıristiyanlar olduğu da kolayca yadsınamaz.
Hıristiyanlıkta, özellikle 2. ve 3. yüzyıllarda bu dine girdiği için öldürülenlerin hepsi şehit sayılmış. Bu dinin öncelerinde "şehit tapımı" uygulaması da çok önemli. Bu başlı başına bir folklor. Bunu iyi anlamak için birçok kaynak vardır ama belki en kolay edinilebileni, bence Yalçın Kaya'nın "Batı'nıın İkiyi Yüzü" adlı o dört kitaplık şahane yapıtının birincisidir.
Başka ne diyelim?