Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: AHİ LONCALARI  (Okunma sayısı 6650 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 02, 2007, 09:20:20 ös
  • Administrator
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 9553
  • Cinsiyet: Bay
    • Masonluk, Masonlardan Öğrenilmelidir

AHİ LONCALARI



Spekülatif Masonluğun oluşumunda şövalyelik kurumunun katkılarının tartışılmaz olduğu pek çok düşünür tarafından ileri sürülür.Şövalyelik kurumu sadece toprak üzerinde kalmamış, bir dönem denizlerde de tüm ağrlığını hissettirmiştir. Bugün, Spekülatif Masonlukta kullanılan sembollerin önemli bir kısmının da şövalyelik kurumunun sembol ve alışkanlıklarından geldiği biliniyor.Özellikle felsefi derecelerde şövalyelik kurumunun ağırlığı daha çok hissediliyor.


Feyyaz Tolun SAVUT
 
 
   Şövalyelerin kurumunun kısmî bağımsızlığı teşvik eden yapısı nedeniyle, şövalyeler denizlerdeki maceralarında, komuta ettikleri gemileri ile farklı milletlerden toparlanmış tayfalardan oluşan mürettebatlarının yetenekleri ölçüsünde, bağlı oldukları Kralın bayrağını taşımayan her gemiye saldırmayı tercih etmişlerdir.

Bugünkü tanımı ile “korsanlık” kavramı içinde hareket eden şövalyeler, kendi alışkanlık ve geleneklerini denizlerde de korumuşlardır.Bugün devam etmekte olan kateşik öğretim sistemine uygun ola. Kendi bayraklarını, işaretlerini ve “şövalyelik kurallarını” hassasiyetle korumuşlar ve genelde kural tanımayan denizcilik camiasına; kardeşlik, itaat, sadakat, korkusuzluk gibi kavramları kazandırmışlardır. Korsanlığın kanlı ama kârlı bir meslek olduğunu fark eden çok sayıda “harici” kaptan, örgütün uzun ve acımasız elleri karşısında, kısa sürede şövalyelik kurumunun üstünlüğünü kabul etmişlerdir. Bu dönemde herhangi bir kaptanın bir korsan olarak varlığını sürdürebilmesi şövalyelik kurumuna kabul edilmesi ile mümkündü. Şövalyelerin kurumu, “korsan” adaylarının seçiminde hassas davranır, ailesinin köklerine ve adayın farklı kriterlere uyumuna hassasiyet gösterirlerdi. Yapılan araştırmalar, “Operatif Masonlukta” sıklıkla kullanılan, “Spekülatif Masonlukta” da rak belirli bir ritüel eşliğinde ve en az üç şövalyenin mevcudiyeti ile belirli bir geometrik noktada, belirli bir zaman diliminde, kimsenin görmeyeceği şekilde icra edilen özel törenle kaptan adayının şövalyelik kurumuna kabulünün yapıldığını göstermektedir. Deniz şövalyeleri bugün bilinen unvanlara benzer unvanlar kullanmakta ve kardeşlik örgütünün üyeleri arasında “kesin itaat” son derece büyük önem taşımaktaydı. Kendilerine has tanışma usulleri, birbirlerinin derecelerini anlayabildikleri özel kelimeleri ve giyim şekilleri vardı. şövalyelerin bu anlamda denizciliğe ilgileri, özellikle Tampliye şövalyelerin’nin resmi olarak yok edilmesinden sonra artmıştır. Karada kendini artık emniyette hissetmeyen şövalyeler ayaklarlarda, normal koşullarda birbirini öldürmekten zevk alacak farklı milletlere ait şövalyeler tek bir amaç uğruna dövüşmeyi ve ölmeyi göze alabilmişlerdir. Bu nedenle bu adalar uzun süreının altında kaprisli denizin dalgalarını hissetmeyi tercih etmişler ve kısa sürede Malta, Rodos, Kıbrıs gibi kilit adaları ellerine geçirerek deniz ticaretinde söz sahibi olmuşlardır. Bir anlamda Tampliye şövalyelerin’nin karadaki ticari anlamdaki başarısını, biraz daha kanlı bir şekilde denizler için yinelemişlerdir.

Örgütün gücünün sınırlarını anlamak açısından bizlere ışık tutacak başka bir nokta da özellikle kilit öneme sahip ada istilacılar tarafından ele geçirilememiş ve Avrupa’da birçok yerde şövalyelik kurumu zamanla şekil değiştirmiş olmasına rağmen bu adalardaki şövalyeler özgünlüklerini uzun süre koruyabilmişlerdir. “Çeşitli nedenlerle tehlike içine düşen şövalye denizciler, üyesi oldukları “kardeşlik örgütünün” koruması altında bulunurlar ve genellikle esir pazarlarına düşmeden ya da öldürülmeden korsanlık meslekleri ile ilgili yeni bir şans bulurlardı.

Öte yandan özellikle İngiltere ve Fransa da Spekülatif Masonluğun etkisi ile şövalyelik kurumunun tanıttığı kardeşlik örgütü kavramına yakın olan denizcilerden Mason Locaları kurulmuş ve bu Localar birçok ülkede Spekülatif Masonluğun kurulmasına ön ayak olmuşlardır. Kuşkusuz bu yayılmada, Spekülatif Masonların, korsanlık ve denizcilikle anılmaya başlayan “salt şiddet” kavramı yanında belirli bir kültürel birikim ve bir ülkünün de ağırlığını hissettirmesi faydalı olmuştur. Ticari anlamdaki üstünlükleri ile özellikle bizde denizci tüccarlar arasındaki “Spekülatif Masonlar” özellikle Amerika ve diğer uzak topraklarda Spekülatif Masonluğun temellerini atmışlardır.

Daha sonraları esasları bozulsa da korsanlığa soyunan her kaptan bir şekilde gücünün ve otoritesinin eskilerden geldiğini göstermek için Deniz şövalyelerinin sembollerini bayrak olarak kullanmışlardır. Bu bayrak o kadar ünlüdür ki bu gün dünya çapında tanınmakta, dilleri inanışları farklı milletlerin insanları üstünde aynı tedirgin edici etkiyi yaratmaktadır.

 
 

Denizci Şövalyelerin Sembolleri

Başlangıçta birbirinden ayrı iki sütun ve bir kurukafadan oluşan Denizci şövalyelerin sembolleri daha sonraları çapraz kemikler ve kurukafa şeklini almıştır. Denizci şövalyelerin sıklıkla kullandıkları bir diğer sembolde ”kum saati”dir. Özellikle bu kurumun üyesi olan “korsanların” mezar taşlarında bu sembolde kullanılmaktadır. Kaynağı aynı olması kuvvetle muhtemel olan bu semboller bu gün belirli bir derecenin çalışma tablosunda da kullanılmaktadır. Burada bir noktayı vurgulamakta fayda görülmektedir. Masonluk pek çok kaynaktan farklı semboller almış ve bunları kendi sistemi içinde yeniden yorumlamıştır.

Dolayısıyla Masonlukta bahis mevzu olan semboller orijinallerinde farklı anlamlar taşımakla beraber, kaynaklarının ne olduğunun incelenmesi de faydalı olacaktır. Bu incelemelerde sembollerin kaynakları farklı noktalara dayansa da en popüler olan kaynak ve semboller ister istemez ilk akla gelenler olmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki aslı bozulana kadar şövalyelerin etkisinde olan Korsanlık yasal ve saygın bir kurumdu. Bu gün bazı milletlerce kötü anılan birçok korsan, uyruğunda oldukları memleketler için birer kahraman ve çok önemli askeri şahsiyetlerdi. Genel kanının aksine birçok korsan da yataklarında, zengin ve saygı gören insanlar olarak yaşamlarına veda etmişlerdir.
 
Türk Denizciliği

Sanılanın aksine Osmanlı İmparatorluğu’nun askeri ve idari yapısı içinde Türklerin ağırlıklarını hissettirdikleri, hatta sadece Türklerden oluşan askeri birlikler veya Türk asıllı yöneticiler çok azdır. Osmanlı İmparatorluğu’nda denizcilik başlangıçta Türklere layık görülen ender askeri güçlerden biriydi. Özellikle Ege kıyısında yaşayan Türk denizcileri denizcilik alanındaki becerilerini pek çok kere sergilemekten çekinmemişlerdir. Bunların bir kısmı denizcilik için çok önemli olan haritacılık konusunda Dünya denizciliğine çok büyük katkılarda bulunmuşlardır. Özellikle Afrika kıyıları ve nehirleri ile ilgili çok detaylı çalışmaları vardır. Bu keşişer ile ilgili belgeler Türkçe hazırlanmıştır ve bu gün pek çok tarihi kurumda titizlikle saklanılmaktadır. Bu eserlerin bir özelliği de Türk denizcilerinin teknik anlamda yetkinliklerinin çağdaşlarının kat kat üstünde olduğunu belgeliyor olmalarıdır. Bu önemli saptama aynı zamanda Türk denizcilerinin sadece askeri olarak değil, teknik açıdan da iyi yetiştirildiklerini göstermektedir. Türk denizcilerinin kaynakları askeri okullara dayanmadığına göre bu konuda disiplinli bir eğitim aldıkları bir kurumun varlığı oldukça inandırıcı bir önerme olur. Gariptir, geçimini denizden sağlayan Karadeniz halkından Türk korsanı çıkmamıştır. Bunun sebebi ekonomik anlamda herhangi bir problemlerinin olmamasına bağlanabilir. Çünkü ancak ekonomik zorlukların, büyük askeri örgütlerin doğuşuna vesile olduğuna dair tarihte pek çok örnek vardır. Bu nedenle ekonomik zorluklarla karşılaşma olasılığı daha yüksek olan, yalçın Karadeniz dağlarına göre daha kolay ulaşılabilir bölgelerde yaşayan denizciler, doğal olarak denizciliğin askeri yönü ile daha çok ilgilenmişlerdir.

Türk denizcilerinin (KORSAN - LEVENT) beslendiği kaynak ise çok farklı ve ilginçtir. Öncelikle bunların geldiği bölgelerde tarih boyunca “askeri denizcilik” konusunda çok başarılı olan halklar yerleşmiş olmasına rağmen, bu bölgelere yerleşen Türkler, denizciliğe en azından askeri anlamda bir ilgiyi başlangıçta duymamışlardır. Daha çok işin ticareti ile uğraşmışlar, gemi yapımı konusundaki yetenekleri ile dünya denizcilik literatürüne yeni gemi modelleri kazandırmışlardır. Bu gemi modellerinden biri bu gün hala Bodrum kıyılarında kullanılmaktadır. Ancak çeşitli ekonomik sıkıntılar nedeni ile gemi yapımcılığı konusunda daha büyük, daha iyi donanımlı gemilere olan talebi karşılayamadıklarından geçim zorluğu çekmeye başladıklarında, Osmanlı devletinin ağır vergilerini karşılayabilmek için çeşitli yollar aramışlar ve özellikle gemilerini tamire getiren korsanlar, işsiz Türklerin ilgisini çekmiştir. Bu korsanlara katılan işsiz Türkler cesaretleri ve yetenekleri ile kısa bir süre sonra aranan elemanlar olmuşlar, aralarından çok başarılı kaptanlar yetişmiştir. Ancak korsanlık genel anlamda hoş karşılanmadığından bu konuda faaliyet gösteren Türk denizcilerinin sayısı çok az kalmıştır.

Dünya denizciliğinde meydana gelen değişim bir süre sonra Osmanlı imparatorluğunun da dikkatini çekmiş ve İmparatorluk çağın koşullarına uyum sağlama ihtiyacı hissetmiştir. Osmanlı imparatorluğunun, korsanlığı resmi olarak tanıması ve korsan teknelerinin personeline çeki düzen vermek istemesi ile bu teknelerde gemicilik (korsanlık) yapmak isteyen Türklere kısmi vergi muafiyeti ve maaş, İmparatorluk tarafından teklif edilmiştir. Ticaret ile uğraşan ancak çeşitli sıkıntılardan bunalan yöre halkı, bu teklifi oldukça çekici bulmuş, ancak ticari kökenlerini unutmadıkları için ve yapılan işe biraz daha saygınlık kazandırmak amacı ile Ahilik teşkilatının uygulamalarının benzerini hemen “Leventler” için de uygulamaya başlamışlardır. Bu uygulama esnasında bu yaklaşımın oldukça faydalı olduğu görülmüş ve “Ahilik kurumu” bir süre sonra Levent seçiminden, kuşak kuşanmaya kadar birçok konuda söz sahibi olmuştur.

Denize açılacak Levent adayları, el öpüp hayır dualarını alıp, usulünce kuşak kuşanarak Levent olduktan sonra gemilerine katılmaya başlamışlardır. Yani Ahi olmayanların Levent olma şansları kalmamıştır. Ahilik kurumunun bir başka özelliği olarak da ancak belirli yerleşim bölgelerinden adaylar kabul edilmiştir. Bu uygulama ile ailelerine geçim imkânı tanıyan, Ahilikleri nedeni ile toplum içinde saygı kazanan Leventler Ahilik kurumunun etkili olduğu bölgelerdeki Türkler için kısa sürede “örnek insan modeli” haline gelmişlerdir.

Bu konuda ilginç bir notu okuyuculara aktarmakta fayda vardır: Leventlerin çok büyük bir kısmı yüzme bilmediklerinden, seferler sırasında kullandıkları gemiler de, içinde kalıp savaşmaya uygun olmadığından, saldırdıkları gemilerde ölümüne dövüşmekteydiler. Bu “ölümüne cesaretleri” nedeni ile “askeri” anlamda saygı kazanmışlardır. Aynı şekilde, Ahilik kurumunun kazandırdığı disiplin ve itaat kavramları en olmadık emirlere bile kesin itaat göstermelerini sağlamış, bu da beklenilmeyen askeri başarılar kazanılmasının yanında, Turgut Reis gibi büyük değerlerin, yanlışlığını bildikleri emirleri yerine getirirken şehit olmalarına yol açmıştır. (Malta kuşatması sırasında, Turgut Reis, karşı çıktığı stratejiye itaat ederek Saint Elmo Kalesi’nin fethi görevini yerine getirmeye çalışırken yaralanarak şehit olmuştur.)

Leventler özel törenler ile kuşandıkları kuşaklarının kendilerini ölümden, ama özellikle denizde boğularak ölmekten koruyacağına inanırlardı. Seferden döndükleri zaman ocaklarına katılırlar ve yeni leventlerin yetiştirilmesinde görev alırlardı. Ahilik disiplini gereği, başlangıçta her kafasına esenin istediği silahla korsanlığa soyunduğu leventlik, bir süre sonra sınışara ve farklı silahları kullanmakta ustalaşmış birimlere ayrılmıştır. Ahilik kurumu içindeki derecelerine göre de leventler farklı görev ve unvanlar alarak, o zamanlar için düzenli, örgütlü ve başarılı bir askeri birlik modelini oluşturmuşlardır. Ancak, Osmanlı imparatorluğunun bu düzenli birliği kendisi için tehlike olarak görmesi gecikmemiştir. Ahiler, dışarıdan birisinin komutası altına girmeyi ret etmişler ve aralarına devşirmeleri almamışlardır. Bu nedenle de Osmanlı imparatorluğunun askeri yapısına aykırı olarak bir süre sonra aynı başlık altında Rumî Leventler ve Anadolu Leventleri olarak iki ayrı gurup oluşmuştur.

Anadolu leventleri üstün başarılar kazanırken, Rumi leventler aynı başarıyı gösterememiş ve askeri liderlerin Türk olmayanlar arasından seçilmesi nedeni ile Rumi Leventlerin rahatsızlıkları daha ön plana çıkmıştır. Bunun üzerine imparatorluk, Anadolu Leventlerini amaçları dışında kara askeri olarak görevlendirmiş ve gemilerden uzak tutmuştur. Ahi ocaklarından uzaklaşan başıbozuk kalan Anadolu leventleri bu uygulamanın doğal bir sonucu olarak disiplinlerini kaybetmişlerdir. Özellikle İstanbul‘da çeşitli isyanlara vesile olmuşlar (en bilineni Patronalı Halil isyanıdır), Anadolu da çeşitli problemler yaratmışlardır. Celâli isyanları olarak bilinen (ekonomik baskılar sonucu ortaya çıkan isyanlarda) başrol oynamışlardır. Çeşitli zamanlarda yok edilmek isteyen bu birlikler, oldukça kanlı bir süreç sonunda tarihin tozlu sayfalarında yerlerini almışlar.

Ahiliğin askeri anlamda (birazda ekonomik zorluklarla) en başarılı uygulamalarından biri olan leventlik Anadolu Türk tarihinde, Osmanlı devletinin kuruluş dönemindeki başarılı uygulamalardan sonra ardında derin, kanlı bir öykü bırakan ikinci denemedir

Askeri anlamda ise özellikle ağır ve aşırı silahlı gemiler karşısında cesaret ve manevra üstünlüğünü elde tutmayı tercih eden Türk denizcileri, Dünya denizcilik literatürüne hafif, hızlı ve manevra yeteneği yüksek, az personelli Firkateyn kavramını hediye etmişlerdir. Bu günkü deniz kuvvetlerimizin belkemiğini de firkateyn sınıfı gemiler oluşturmaktadır. Firkateyn kavramının ilk kez gündeme geldiği savaş Preveze’dir. İnanılmaz bir başarı kazanan Türk denizcileri, özellikle Akdeniz’deki üstünlüklerini uzun süre korumuşlar daha sonraları ne yazık ki Osmanlı İmparatorluğunun hastalıklarından biri olan rüşvetle mevki edinme denizciliğe de bulaşmış ve yeteneksiz komutanların elinde, Anadolu leventlerinin ağırlıklarını kaybetmeleri nedeni ile nerdeyse kendi kendini yok etmiştir.

Türk denizcileri iki kelimeyi daha dünya literatürüne hediye etmişlerdir. Dragut ve Barba Rosa her ikisi de son derece kıymetli denizciler olan Turgut Reis ve Hayrettin Reis isimlerini, uzun süre korku, güç ve yenilmezlik kavramları ile birlikte batı toplumunda yaşatmışlardır. Bir görüşe göre Turgut Reis Birinci Dünya Savaşı’nın kaderini değiştiren Dragnot sınıfı gemilere ismini vermiştir. Preveze deniz savaşının dünyaya başka bir hediyesi de Cervantes’tir. Bu savaşta Türk denizcilerinin eline esir düşen Cervantes uzun süre Türk denizcileri ile beraber yaşamış çeşitli serşere ait kayıtlar tutmuş ve buradaki deneyimlerini çeşitli kitaplarında aktarmıştır.

Aynı şekilde Kurtuluş Savaşımız sırasında Türk denizcileri ellerindeki kısıtlı imkânları en iyi şekilde kullanarak üzerlerine düşen görevi başarı ile yapmışlardır. Bu gün Türk Donanması tarihi geçmişine benzer bir strateji ile benzerlerine göre nispeten az personelli, hızlı, güçlü ve çevik su üstü ve su altı gemilerinden oluşan kuvvet yapısı ile kendi bölgesinin en güçlü ve Dünyanın sayılı donanmalarından birisidir.

Dünyada bir benzeri daha olmayan Preveze deniz zaferini unuttuğumuz için veya bize unutturulmasına izin verdiğimiz için kabahatimiz büyüktür.

İngilizler deniz zaferlerini hala büyük törenlerle kutlamaktadır. ABD de ilk denizaltı saldırısını gerçekleştiren denizciler ve Monitor zırhlısının mürettebatı törenlerle anılmaktadır.

Preveze deniz savaşını kazanmamızı sağlayan atalarımızı ve daha sonraki yıllarda Türk Deniz Kuvvetleri’nde emeği geçen tüm şehitlerimizi rahmetle anıyorum.
 
www.tesviye.org
- Sahsima ozel mesaj atmadan once Yonetim Hiyerarsisini izleyerek ilgili yoneticiler ile gorusunuz.
- Masonluk hakkinda ozel mesaj ile bilgi, yardim ve destek sunulmamaktadir.
- Sorunuz ve mesajiniz hangi konuda ise o konudan sorumlu gorevli yada yonetici ile gorusunuz. Sahsim, butun cabalarinizdan sonra gorusmeniz gereken en son kisi olmalidir.
- Sadece hicbir yoneticinin cozemedigi yada forumda asla yazamayacaginiz cok ozel ve onemli konularda sahsima basvurmalisiniz.
- Masonluk ve Masonlar hakkinda bilgi almak ve en onemlisi kisisel yardim konularinda tarafima dogrudan ozel mesaj gonderenler cezalandirilacaktir. Bu konular hakkinda gerekli aciklama forum kurallari ve uyelik sozlesmesinde yeterince acik belirtilmsitir.


Mart 15, 2010, 07:40:04 ös
Yanıtla #1

Acaba Cervantes'in Don Kişot'undaki (o zamanlar için bir rüya olan) humanizm temasını Ahiler'den mi edinmiştir? Cervantes'in esirliğinden sonra kendini yazmaya verdiği biliniyor.
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Mart 18, 2010, 11:47:01 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Nasreddin hocanın ruhu şad olsun.
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Mart 18, 2010, 12:20:26 ös
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Bu yazının başlığı Sayın MASON'un, değil mi?

Başlığı eleştirirsem, alınganlık gösterir mi acaba?... Sanmam. Bir masonun böyle bir eleştiri üzerine hiç de alınganlık göstermemesi gerekir.

Diyeceğim şu: "Ahi Loncaları" diye bir şey olmaz. Yoktur. Ahiler başkadır, loncalar başka. Ahiler öncedir, loncalar ise daha sonra Osmanlı Devleti'nde. Loncalar, bir bakıma Ahilerin devamı sayılır; onların yöntem ve geleneklerini kendilerine uyarlamış ama birçok bakımdan değişikliğe uğratmışlardır.

Dediklerim yanlış mı?


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.