Bu başlık altındaki konuya Masonluktaki özgürlük ve eşitlik anlayışlarına ilişkin irdelemelerden sonra gelmiş bulunuyorum.
Masonlara göre: insanlar özgür olmalıdır; aralarındaki farklara bakılmaksızın, her biri salt “insan” oluşu nedeniyle eşit sayılmalıdır. Gene aynı nedenle hepsi kardeş olmalıdır.
Bu tür kardeşlik, ana-babanın ya da hiç olmazsa bir tekinin aynı oluşu temeline dayanan bir kardeşlik değildir. İnsanın sevgi ve buyrultu gücünü kullanarak, akıl yoluyla, bencilliğini dizginleyerek, kendini ön yargılı ve ayırımcı tutum ve davranışlardan arındırarak, gönülden isteyerek, dileyerek, duyumsayarak varabileceği bir bağlılıktır.
Dolayısıyla bu tür bir kardeşlik bir bakıma “mason ruhu”nu, Masonluğun evrensel niteliğini ve amacını yansıtır.
Burada iki aşamalı bir kardeşlik anlayışı ya da benimseyişi söz konusudur. Bunlardan biri masonların kendi aralarındaki, diğeri tüm insanları kapsayan bir kardeşliktir. Bunlardan özellikle ikincisinde herhangi bir ara aşama yoktur; bir diğer deyişle Masonlukta “ulus kardeşliği”, “din kardeşliği” gibi özelleştirmeler söz konusu değildir. Önceki yani masonların kendi aralarındaki kardeşlik anlayışı ya da benimseyişi ise, ikincinin gerçekleşebilmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur.
Mason kuruluşlarının kendi içlerindeki, sadece masonları kapsayan kardeşliğin temelinin bir “ülkü birliği” olduğu söylenebilir.. Bu birlikten doğan karşılıklı sevgi, saygı, güven, anlayış ve dayanışma, masonlar arasındaki kardeşlik bağlarını pekiştirir.
Bu bağ, tanıma, yakınlaşma, alışma ve uyuşma yoluyla sağlanır. Bir diğer deyişle, Masonluğa yeni giren bir kişiye tüm diğer masonları kardeş olarak tanıması, bilmesi, ona göre davranması gerektiğini söylemek hiçbir anlam taşımadığı gibi hiçbir işe de yaramaz. Öyle olursa, bu tür kardeşlikte ne sevgi ve ülkü birliği olur; sadece aynı ana-babadan doğma kardeşlikte olduğu gibi bir zorunluluğu yansıtır ki, bunun özgürlüğe aykırılığı bir yana dursun, böyle bir baskı ile gerçekleşebilmesi de düşünülemez.
Demek oluyor ki, bir mason bu kuruma ilk girdiği günde dünyadaki tüm diğer masonlar ile kardeşlik bağlarıyla bağlanır ama bunun sözde kalmaması için o masonun da kardeşliği bir ilke olarak içine sindirmesi gerekir. Nitekim bu nedenle Masonluktaki kardeşliği içine sindirememiş olan, bundan ötürü diğer masonları bir türlü kardeşten göremeyen masonlar da vardır. Böyle bir şeyin olmadığını söylemek ise masonların boş bir kuruntusundan başka bir şey değildir.
İkinci aşama da şu: Birbirlerini gerçekten de kardeş bilen ve öyle tanıyan masonlar, bunu sadece kendileri için istemekle kalmaz. Tüm insanların buna ortak olmasını bekler, ister, bunun için çalışır.
Antimasonik cephelerde Masonluktaki kardeşlik olgusu eleştirilerek hatta küçümsenerek dillendirilirken, belki hiç düşünülmeyen, düşünülse bile özellikle göz ardı edilen olgulardan biri de budur.
Birisinin mason oluşu ve diğer masonları da kardeşleri olarak tanıyarak sevmesi, aynı tanıma ve sevgiyi, aynı ölçüde başka insanlara yani mason olmayanlara da göstermesine engel değildir. Engel olmayışı bir yana, bir beklenti hatta bir gerekliliktir. Bir mason sadece masonları kardeş olarak bilip tanıyor, bunu tüm insanlara yaygın olarak göremiyorsa, onun “mason” oluşundan kuşku duyulmalıdır.
Bu aşamaya kadar yazdıklarım sanırım biraz iddialı oldu. Burada masonlara karşı bir suçlama da var gibi. Dolayısıyla bu başlığın sonrasına geçmeden burada durayım; belki benim bu yazdıklarımı eleştiren, tartışan, yalanlayan olur.