Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TAO  (Okunma sayısı 2407 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 15, 2010, 05:59:23 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

TAO
Tao'dan Esintiler

Tao, basit anlamıyla  ‘yol’  (yaşam yolu)  demektir. Orijinali  ‘dav’  gibi okunur; japoncası  ‘do’dur.

O yolda herşey doğaldır; öyle ki en üst aşamalarında hiçbir aşırılık veya yapaylık bulamayacağınız gibi ego, kızgınlık, keder, ıstırap... gibi kökeni zihin olan şeyler de yoktur. Özetle Tao, insanı erdeme ve bilgeliğe taşıyan, önyargısız ve beklentisiz, uyumlu, sessiz bir denge ve bütünleşmenin yoludur. Ve aslolan o yola ne kadar yaklaşabildiğiniz, ne denli dahil olabildiğiniz ve ne kadar yol alabildiğinizdir.

Tao yolunun gerçekte başlangıcı da sonu da yoktur; o ne sınırlı ne de kısıtlıdır. O nedenledir ki gerçek taocular herhangi bir kişi, olgu ya da olay hakkında katı yorum ve tanımlamalardan, kesin yargılamalardan özenle kaçınırlar. Taocular, hangi türden olursa olsun, bütün bağımlılıkların (madde bağımlılığından inançsal bağımlılığa kadar), insanın özgün-gerçek doğasını zamanla bozduğunu, bunun sonucunda da Tao’nun kısmen de olsa hissedilebilmesini engellediğini kabul ederler. Hoşgörüleri de tevazuları da bir bakıma bu anlayışlarından kaynaklanır.

Taocular derler ki; “Bir insanın tutkuları ne kadar derin ve güçlü ise,  ‘gerçek-kendi’ne  özgü olan ve ondan kaynaklanan yaşam gücü o kadar zayıftır. Çünkü o kimse artık istese de yaşamını doğallıkla, bütünsellikle ve eksiksiz olarak yaşayamaz”. İşte o zaman yaşamını böylesine  ‘eksik’  yaşayanın bilinci perdelenmiş, zihni de dış etkilere öylesine açık ve onlara karşı savunmasız kalmış olacağından bilgeliğinin engellenmesi; bunun sonucunda da yaşarken ulaşabileceği erdeme bir türlü erişememesi kaçınılmaz olacaktır.

Kaygılar gibi, aşırı sevincin de insan doğasını bozduğunu; buna karşılık mâkul ve ölçülü sevincin, coşkunun erdeme giden yolu süsleyip zenginleştirdiğini farkedebilmek güzeldir. Küçük ve gerçekte önemsiz olan şeylerin yokluğuna ya da kaybına üzülmeden, tüm bir yaşamı olanca doğallığıyla ve telaşsız yaşayabilmek, ağlayarak gelmiş olsak bile vakur bir biçimde ve sakince gidebilmek... ne güzeldir, öylesine de abartısız ve zariftir...

Tektanrılı dinlerde tanrı kavramı kişileştirilmiş ve  ‘muhatap alınabilir’  hâle getirilmiştir. O nedenle duaları da  ‘yatırım’a, karşılık beklemeye yöneliktir. Nasıl ki onlara göre kusursuz kulluğun karşılığı ebedî mükâfat ise; inananlarının duaları da ister istemez hep yardım, ayrıcalık, kayırılma, üstün görülme ve eşitsizlik talebi hâline gelmiştir. Ama eğer bir taocu iseniz, Tao’nun varlığına ilişkin herhangi bir sav öne sürmezsiniz. Çünkü taoculuğa göre Tao varlığın da yokluğun da ötesindedir. Diğer inanç sahipleri kendi dinleri ve inançlarına göre tanrının varlığını ispata çalışır; hattâ bu amaçla birbirlerine kıyarken, bir taocu olarak sizin hiçbir biçimde onun varlığını ispat gibi bir yükümlülüğünüz yoktur. Böyle bir anlayışa diğer klasik inanç sistemlerinde rastlayamazsınız.

Eğer tanrısını kişileştirmiş olan klasik-organize bir inancın mensubu iseniz, veya  ‘kültürel’  bakımdan da olsa öylesi bir inançtan fazlasıyla etkilenmiş iseniz, Tao’yu da ister istemez ya tanrı kavramı ile bir tutmaya ya da ona tanrısallık izafe etmeye başlayabilirsiniz ki, işte o zaman Tao iyice anlaşılamaz hâle gelir. O zaman da Tao’dan ayrı düşmeye devam etmiş olursunuz.

Doğada ve bütün varlıklarda varolan Tao, hiçbir şeyin adı değildir. O aynı zamanda hiçbir varolanın kaybolmadığı, sürekli varolduğu yerin adıdır. Özlemleri, hırsı ve tutkuları güçlendikçe; zihni öne çıktığı ve egosuna yenildiği oranda insan Tao düşüncesinden de, onu anlama ve algılama yeteneğinden de uzaklaşmış olur.

Tao taraf tutmaz; inanmayanlara karşı inananları kayırmaz; doğa yasaları söz konusu olduğunda kimseye ayrımcılık yapmaz. Doğrudan birşeyi yaratmaz ama tüm yaratılışın kaynağıdır. Yaratılmışların kaderleriyle oynamaz; günah/sevap çetelesi de tutmaz; zamanın olağan akışını durup dururken bozmaz, genel evrime de kişisel tekâmüle de müdahele etmez. Ama Tao düşüncesi mevcut ışığın doğru anlaşılmasına; doğanın, olayların, gelişmenin ve değişen koşullarla birlikte gerçek kendimizin de doğru kavranabilmesine olanak sağlar. Yani Tao düşüncesinde yaratıcı güç anlamında bir tanrı kavramı arasanız bulamazsınız. Ama  yin ve  yang’ın oluşturucu güçleri sayesinde yaratma eylemi gerçekleşir. O nedenle Konfüçyüs düşüncesiyle kaynaşabilmesi kolay olmuş, budizmin de büyük ölçüde dahil edilmesiyle  ‘Zen’  anlayışı ya da inancı/inanışı ortaya çıkabilmiştir.

Taoculukta katı dinsel kurallar, izlenmesi zorunlu sıkıcı ritüeller, sistematize edilmiş ibadet biçimleri yoktur. Bütün bu kısıtlayıcı ve sınırlandırıcı unsurlar Tao düşüncesinin çok dışındadır. ‘Gökten de yerden de önce var olan’ Tao’nun bir de  ‘başlangıcının ve sonunun olmadığı’, son olarak da ‘sonsuzlukta varolduğu’ kabul edildiğinde  ‘tüm varoluşa egemen’  bir kavram olduğu kendiliğinden ortaya çıkar. Buradan da tüm varolan ve varolacak olan şeylerde, biçimlerde, yaratım ve oluşumlarda Tao’nun mevcut olduğu fikrine erişmek pek zor olmayacaktır.

Tao felsefesinde doğum, yaşam ve ölüm birdir, bütündür. Varlıkları vâreden, varolmuş her şeyin özü olan Tao’dur.

Taoculuğun yeniden doğuş anlayışı, hinduizmdeki rastgele oluşumlardan da farklıdır. Taoculukta önemli olan yaşamın akışına  ‘uyum sağlamak’tır. Zamanı geldiğinde oluşmuş olan herşeyin oluşumunu sağlayan  ‘bağlar çözülecek’  ve kaçınılmaz olarak yeni bağlar ve bileşimlere bağlı yeni oluşumlar, yepyeni varoluş biçimleri ortaya çıkacaktır. Yani bütün doğumlar, yaşam ve ölümler birer  ‘dönüşüm’dür. O halde tasalanmanın âlemi olmadığı gibi, doğa yasalarına boşu boşuna karşı koymaya çalışmak da anlamsız, yararsız ve üstelik ıstırap vericidir. Her varlık bir biçimde başka varlıkların içinde varolmaya devam edecektir. O nedenledir ki içsel varlığını keşfeden bütün kaygı ve korkularından kurtulacaktır.
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Aralık 15, 2010, 09:21:55 ös
Yanıtla #1

Yasamda yolculuk gibi :) cok guzel bi paylasim Sayin Ceycet.
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.