Akılcılığı ön plana çıkarmayan ülkelerin acı veren kronik hastalıkları vardır. Bu hastalıkların başında ise 'bilime gereken önem' geliyor. Tedavisi imkansız değil;ancak oldukça zor bir hastalık. Çünkü tedavisinde 1000 yıllık bir toplum hafızasını değiştirmek, onları ters-düz etmek gerek. Tabi o da küçük operasyonlarla iyileştirilecek kadar kolay değil.
Bilim,akılcılık, özgür düşünme gibi kavramlar aynı sülalenin çocukları.Bunlar genotip yapılarında birçok ortak özellikler taşıyor. Birinin başına bir iş geldiğinde diğeri de etkileniyor; biri güçlenince, diğerleri de güçleniyor.
Geçmişe de dönüp bakmak, orda kalakalmak doğru değil fakat küçük bir göz gezdirdiğimizde, o dönemdeki adımların bizim şu an atıyor olduğumuz adımların kat ve kat üstünde olduğunu görüyoruz.. Biz bu çağda 4 petek balı -içine şeker atarak- kaç paraya satabiliriz hesapları yaparken, adamlar bin yıl önce güneşin tutulmasını hesaplıyormuş. Örnek ; İyonya uygarlığı. Kaç bilim insanı geldiyse, kucağını açmış. Karnını doyurmuş ve karışmamış. Benim milletim bahçede gül yetiştirirken, onlar Heredotlar,Thalesler,Hipokratlar,Homeroslar yetiştirmiş. Ben burada suyu bulmak için kuyular kazarken, onlar orada suyun tarihini yazmış.
Başka ne yaptık ? Ne yapmadık ki! Kalkıp olan bilim insanlarımızı da labaratuvarlardan kaldırmış, kamyonete bindirerek cepheye taşımışız. Ya tutarsa demişiz. Ama tutturamamışız. Biz rüya tabirleri yazarken; adamlar, destan yazmış. Bu adamları boyuna kıskanmış, bizde imkan olsa bizde yaparmışız.Sonra öyle kral yollarına,ipek yollarına da sahip zengin uygarlıklar olmadıklarını anlamışız. Fakat ,mevzu düşünmek olunca oturup düşünürlermiş bu adamlar.. Sürekli bir şeyler yapmak gerekli derlermiş.
Biz de ,öyle veya böyle sallana sallana taa bugünlere gelmişiz.Bir şeyler anlamışız anlamasına da;
Biraz geç anlamışız.