Kıymetli Forum Üyeleri,
İlgimi çeken bir makaleyi paylaşmak istedim.
17.yüzyıl felsefecisi Thomas Hobbes modern siyaset biliminin kurucusu olarak kabul edilir. Ona göre insanlar daima kendi zevk ve memnuniyetlerini arayışla yönlerini arayan bencil hazcılardır. Hobbes’unkulaklarını çınlatanvedromokrasi olarak adlandırılan popülizm ağırlıklı toplumsal yönetim sistemi insanın çocuksuluk çağına geri döndüğü , arzularının, egosunun ve özellikle iyice bencilleşmiş hazlarının esiri (Hedonizm ), kölesi olduğu bir çağın habercisi olarak kabul görmektedir.
70’li yıllarda alt yapısı hazırlanan ve 80’li yıllarda başta ABD ve İngiltere olmak üzere Anglosaksonların öncülüğünde hayata geçirilen neoliberal borç-tüketim ekonomisinin bir sonucu olarak insanoğlu bugün hız , haz , algı , yalan , dolan , popülizm ve televizyon dilini ön plana; ahlak , bilgi, etik , akıl ve vicdanı geri plana iterek dromokrasi çağının önünü açmış durumdadır. Bu yeni akımınen iyi sembollerinden biri televizyondur. Televizyon akla değil, “rating” yapan duygulara hitap eder. Aynı zamanda tilkileşmiş politikacıların popülizmine ve algı operasyonlarına da hizmet eder. Televizyonun dili, 11 yaşındaki çocuğun zeka ve duygu dünyasının dili olup, ABD’de Trump’ın ve dünyadaki benzeri popülistlerin başarısının sırrı bu olduğu söylenebilir.
Dünyada etnik ya da dini temellere dayandırılan popülizm eğilimi arttıkça kitlede tutuculuk, içgüdüsel güce tapma ve itaat eğilimi, gerek işte gerekse politikada hedefe erişmek için her şeyin mübah olduğu Makyevelizm, mahalle baskıcılığı artarken etik ve ahlaki değerlerin kalitesi düşmeye ve sıradanlaşmaya başladığıgözlemlenmektedir. Hak, adalet, aydınlanma ve özgürlükler rejimi olan demokrasi bugün, hız , ego ve haz rejimi dromokrasi tarafından tarihe gömülme tehlikesiyle karşı karşıya kalmış durumdadır.
2017 ile ilgili bazı öngörülerim vardır. 2017’ye ilişkin öngörüleri ana hatlarıyla şu şekilde özetlemek mümkündür:
• ABD; Trump’ın şu ana kadar yaptığı açıklamalardan ve balkon konuşmasından anlaşıldığı üzere 80’li yıllarda gündeme oturan arz yönlü iktisadın tekrar ön planageleceği anlaşılmaktadır. Buna göre vergiler düşürülecek, kamu harcamaları altyapı, inşaat, yol ve savunma yatırımlarının teşvik edilmesiyle artırılacağı anlaşılmaktadır. Böylece toplam talep, tüketim harcamaları, üretim ve böylece arz teşvik edilirken ekonomik büyümenin sağlanması, işsizliğin düşürülmesi amaçlanmaktadır. Kamu finansmanı adına ABD bono - tahvil faizlerinin artırılması söz konusu olacak bu da FED üzerindeki faiz yükseltme baskısınıdaha da arttıracak, bu da doların daha da yükselmesine neden olacaktır.
80’li yıllardaki ekonomi politikalardan özetle şu farklılıkların ortaya çıkması söz konusudur:
- Neoliberal küresel politikalar ve serbest ticaret yerine ABD’yi hep ön plana getirecek ulusal politikaların, gümrük ve engellemelerin dönemi olacaktır. Meksika sınırına çekilmek istenen duvar belki de bu dönemin sembolü olarak tarihe geçecektir. Yerli üretim teşviki FED’in faiz artırımlarıyla bir araya gelince ABD dolarının değerlenme ve sıcak para olarak dünyada dolaşımda olan doların göçmen kuş misali ABD’ye dönüş sürecinin başlaması söz konusu olacaktır. Bu durum Türkiye dahil sıcak paraya bağımlı gelişmekte olan ülkeler için olumsuz bir sürecin başlamasına haberdir.
- 80’li yıllarda sonu felaketle sonuçlanan bütçe açıkları ve zaten % 104 ile çok yüksek olan kamu borcunudengelemek için başta askeri olmak üzere kamu giderleri kontrol altında tutulurken dış politikada Rusya ile gerilim değil yumuşama ilişkileri içerisine girilmesi söz konusu olacaktır. Bu arada ABD’nin Rusya’ya karşı Polonya’da görülmemiş ölçülerde yapmış olduğu ve cumhuriyetçi Neocon’ların açıkça desteklediği askeri tatbikat yeni başkanlık döneminin Trump - Cumhuriyetçiler arasında dahi çok zorlu geçeceğini işaret etmektedir.
• AB; Trump döneminde Theresa May’in ABD’yi ilk ziyaret eden devlet başkanı olması sıfatıyla ortaya çıkan görünüm iki ülke arasında 80’li yıllarda Reagan – Thatcher ikilisine benzer bir Anglosakson işbirliğinin söz konusu olacağına ilişkindir. AB’nin güçlenmesine ve artan rekabetine karşı en net tavır aslında Trump tarafından alınmış olup, belki de AB’de çözülmeye yol açacak olan İngiltere’nin Brexit girişimine destek için her türlü işbirliğine hazır olduklarını açıklamıştır. Almanya, Hollanda ve Fransa’daki genel seçimlerde ırkçı ve popülist partilerin yükselişe geçmesiyle beraber Polonya ve Macaristan’daki mevcut iktidarlar da göz önüne alındığında demokrasinin beşiği olan Avrupa kıtası da dromokrasi döneminin başlama riski ile karşı karşıyadır.
AvrupaMerkez Bankasının parasal genişlemeye devam etmesi başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere piyasaların nefes almasına olanak sağlarken, Euro’nun yıl içerisinde değer kaybetmeye devam edip, Trump’ın özellikle Çin ve İslam ülkeleri dahil dış politikada riskli anormallikler yapmaması durumunda Euro / Dolar paritesinin 1’in de altına düşmesi beklenmektedir.
• Çin; kapitalizmin kalesi ABD’nin tersine DAVOS’takomünist Çin devlet başkanı Şi Cinping’in serbest ticaret , kapitalizm ve küreselleşmeye sahip çıkan konuşmaları oldukça ironik bir durum arz etmektedir.
- Dolardaki artış trendi , FED faiz artırımları ,
- Trump döneminde Çin ile yaşanacak gerilim sinyalleri ,
- Çin GSYH’ya yaklaşan Çin tahvil ihracından ileri gelen borç kalemi ,
- Özel sektör ve kamu borç tutarının GSYH’nın çok üzerinde olması gibi olumsuzluklardır.
Çin’den sıcak para çıkışına nedenolup, Yuan’ın dolar karşısında değer kaybedip , borçlarına ekstra maliyetler getirmektedir. Bu da başta emlak sektörü olmak üzere Çin’de ekonomik bir krizi tetiklenme riskini beraberinde getirip, global ekonomiyi olumsuz etkilemesi söz konusu olacaktır. Burada Trump’ın Prof. P.Navarro gibi Çin karşıtı bir danışmana sahip olduğunu ve ayrıca H.Kissinger’ın da Çin’in etraflı analizini içeren ve pek hayra alamet olarak görülmeyen kitabınıhatırlatmakta yarar vardır.
• Türkiye; kendi kategorisindeki ülkeler ile karşılaştırıldığında bu ülkelere nazaran negatif ayrışmış durumda olup, bu da dolardaki artışın temel olarak dış (mihrak) değil iç nedenlere dayalı olduğunu ortaya koymaktadır. Muhtemel FED faiz artırımları , dışarıda dikta rejimi olarak algılanan başkanlık sistemi tartışmaları, terörün yarattığı güvensizlik , kuvvetler ayrılığı ihlalleri , Suriye harekatının getirdiği ve dış piyasalarda savaş ülkesi olarak algılanan ortam başta Turizm olmak üzere doğrudan yatırımcıları dahi ciddi tedirgin edecek ölçülere varmış durumdadır.
Yaşanan tüm bu süreçlerpiyasalar için en önemli gösterge olan risk primi CDS’te artışa neden olmaktadır. TCMB’nın dolar artışı karşısındaki tek etkili silahı faiz artırımı olup, bu da politik nedenlerle geciktirilince TL’nin başta USD karşısında değer kaybı 400 milyar dolar dış borcu olanözel sektör ile bankalara ekstra maliyetler ve ciddi riskler getirmektedir. Dolardaki aşırı artış ithal girdi bağımlısı ve montaja dayalı İhracatı da olumsuz etkilerken, kamu finansmanını da güçleştirmektedir.
Sonuç :
Trump’ınABD’deki şimdiden tartışmalı dönemi, muhtemel Çin gerilimi, AB’de seçimler sonrası ırkçılık temeline dayalı popüler partilerdeki yükseliş, dromokrasiye kayış ve Brexit süreci 2017 yılında piyasalarda oynaklığın (Volatilite) had safhada olacağına ve başta altın olmak üzere emtia ya talebin artacağını işaret etmektedir. Her ne kadar OPEC'in üretimi düşürmeye, arzı kısarak petrol fiyatlarında yükseliş sağlamaya çalışsa da ambargonun kalkmasıyla döviz girişine ihtiyacı olan İran ve ABD’de kaya petrolü üretimi göz önüne alındığında petrol fiyatlarının 55 - 65 dolar arası seyir göstermesi kuvvetle muhtemel olup, bu da enerji ithal eden ülkeler adına rahatlatıcı bir haber olacaktır.
BOP projesinin en önemli ilham kaynağının 1982’de Oded Yinon’un kaleme aldığı ve 1980’lerden itibaren İsrail için olması gereken stratejileri açıklayan 26 sayfalık raporuna dayanmış olduğunu hatırlatmakta yarar vardır. Yinon’un stratejik raporu İsrail’in varlığının güvencesini Türkiye dahil İslam Ülkelerinin etnik - dini temellerde parçalanarak küçük yapay devletlere ya da federal yapılara bölünmesine bağlamıştır. Irak , Libya ve Suriye’nin bu plana tam anlamıyla uygun bir biçimde parçalanma sürecine girmesi Türkiye adına ibret vericidir. Türkiye’nin bundan ders almayıp, 15 Temmuz sonrası birlik ve beraberliğe yaşamsal ihtiyacı olduğu böyle bir dönemde alelacele rejim değişikliğine yönelmesi ileride telafisi olamayacak sonuçlara yol açabilir.
Başkanlık sistemi federal bir sistem olup, Türkiye gibi etnik kökenli ve demokrasi sürecini henüz tam anlamıyla tamamlayamamış ülkelerde ciddi riskler ortaya çıkarabilir. Ayrıca Buhar kazanı örneklemesinden hareketle tek emniyet sübabı olan (tek adam ) bir buhar kazanında sübabın devre dışı kalması durumundakazanın patladığı yaniülkelerde iç savaş çıktığı tarihteki örneklerde de görülebileceğini ve sonunda yıkıma yol açtığını tekrartekrar belirtmekte yarar vardır.