Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: SABİİ'LİK  (Okunma sayısı 10108 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 25, 2010, 10:58:16 öö
Yanıtla #10
  • Ziyaretçi

paganligin dayandigi temel dusunce, bahsettiginiz kadariyls ibrahimi dinlerle taban tabana zitliklar iceriyor..cok dogru bir ayrintiyi vurgulamissiniz..

Bu durumda ibrahimi dinlerin pagan kulturunden etkilenmesi biraz zor sanirim..

Ama tabiki sayin ceycet guzel bir aciklama yapacaktir..

Saygilarimla..


Mayıs 25, 2010, 01:45:04 ös
Yanıtla #11
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

sayin ceycet tesekkur ederim aciklamaniz icin.

Benim aklima gelen soru; dinlerin etkilendikleri varsayilan eski inanclar paganlik gibi , hak dinlerden tureyip sonradan bozulmus olamazlar mi? Bunu kayip mu atlantis olaylarinada dayandirabiliriz oradan gelen kavimlerin getirdikleri hak dinler tahrif edilmis ve sonra tekrar kutsal kitaplar gelmis olamaz mi?
 Bu konuda kafamdaki soru budur.

Saygilarimla..


Sayın hiramsavas,

Mu ve Atlantis efsaneleri hakkında kesin birşey söyleyemeyiz;biz ancak,onlardan sonra ortaya çıktığı varsayılan Hinduizm,Eski Mısır,Antik Helen döneminde ortaya çıkan ve bünyesinde inanç ögeleri barındıran öğretilerin istikametini tespit edebiliriz.

Bu öğretiler ezoterizminde temelini inşa etmişlerdir.Zaman içinde kullanılan semboller,avam tarafından putlaştırılmış,dolayısıyla ortaya çıkan tapınımlar doğal olarak sapkınlık olarak algılanmıştır.

Antik gizemler döneminde hatta daha sonraları da inisiye olunan batıni ekoller incelendiğide,İbrahimi dinlerin ezoterik unsurlarında karşımıza çıkan değerler birbirleriyle örtüşmektedir.Sadece, bazı konular ifşa edilemediği için çelişkili öngörülerle karşılaşabiliriz.

Semavi dinlerin ortaya çıkışından sonra,bu dinlerde otorite olarak kabul gören ruhban sınıfları mensubu sözde din adamları, işlerine gelmeyen herkesi sapkın ilan etmişler ve katledilmelerine öncülük etmişlerdir.Bu acı tabloyu tüm dinlerin içerisinde görebiliriz.
Malesef aynı trajedi,semavi dinlerdeki din adamlarından öncede,aynı kaygıyı taşıyan hükümdarlar tarafından da uygulanmıştır.

Astronom papazlar,filozoflar,tasavvuf erbabı hakerenler aynı kaderi paylaşmışlardır.İnanç kapsamında söylenen ve iz bırakan bütün öğretiler aynı gerçeğe işaret ettiği halde,ruhban sınıfı tarafından saptırılarak anlaşılmaz hale sokulmuşlardır.

Pitagoras ile Muhammed,Aristotales ile Hallac-ı Mansur,İsa ile Buruno,Hermes ile Zerdüş,Platon ile Şeyh Bedrettin,Bernard ile Mevlana vb.hep aynı noktaya işaret etmişlerdir.Onları ve mesajlarını anlayabilmek için,din simsarlarının koyduğu sınırların ötesine geçmek yeterli olacaktır.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Mayıs 25, 2010, 11:12:15 ös
Yanıtla #12
  • Ziyaretçi

simdi isaret ettiginiz noktayi daha iyi kavramayi basardim ve size hak verdim..

Saygilarimla..


Mayıs 26, 2010, 12:42:39 öö
Yanıtla #13

Sayın Ceycet, Semavi dinlerle gnostisizmin temelde aynı özden doğduğunu, bu özün de ruhban sınıfı tarafından tahrif edildiğini, dolayısıyla görünürdeki çelişkilerin, öz tahrif edildiği için çelişki olarak görüldüğünü söylüyorsunuz.

Bu, İslam'ın kendinden önceki dinler için kullandığı "tahrfat" kavramıyla benzeşiyor. Fakat örneğin yine İslam'ın kutsal kitabı olan Kuran'la hala çelişiyor. Çünkü Kuran, gerçekten de insana hayat boyu zor denilebilecek bir ibadet hayatı emrediyor. Bununla bağlantılı olarak ceza ve mükafat kavramları ortaya zorunlu olarak çıkıyor ve bu unsurlar, ahirette cennet ve cehennem olarak anlatılıyor.

İşte bu nokta, gnostisizmle islamın karşı karşıya geldiği nokta. Mevlana'yı düşünelim. Sürekli hoşgörü ve iyimserlik tavsiye etmesiyle, inanan inanmayan herkese açık olmasıyla, bildiğimiz islami ibadetlere pek önem vermemesiyle, gnostisizme yakınlaşıyor. Şimdi benim burada aklımı karıştıran bir iki nokta var.

Birinci olasılık şu: aslında islamın özünde ceza ve mükafat olguları içermeyen. En azından sadece mükafatı içeren fakat ceza konusunda nötr bir tutum takınan bir inançtı, fakat sonradan (örneğin emevi dönemindeki katı skolastisizm ile) islam da tahrif ediliyor. Kitleleri kontrol altında tutabilmek için bu çok hoşgörülü ve özgürlükçü inanç, korku unsurlarıyla bezenip insanlara öyle anlatılıyor. Hatta bu Kuran'ın değiştirilmesi ile, bizzat Kuran'ın da tahrif edilmesiyle gerçekleşiyor. Çünkü Kuran'da çok somut olarak cennet ve cehennem betimlemeleri var. Bunlar "sembolik" diyemeyeceğimiz kadar açık ve seçik tasvir ediliyor. İnanmayanlar tehdit ediliyor. Böyle bir olasılıkta bu tahrifatın açıkça gösterilmesi gerekir. Hadisler her neyse, fakat Kuran tahrifatının ruhban veya siyasiler tarafından gerçekleştirildiğine dair bir ip ucu veya olay varsa bunlar açığa çıkarılmalıdır.

İkinci olasılık da şu: İslam, aslında Kuran'dakinin aynısı. Kuran tahrif edilmemiş ve  Allah'ın sözü olarak korunmuş. Bu noktada haliyle ceza ve mükafat içeren o sistem de doğru oluyor. Ve bunun karşısındaki fazla iyimser, insanlara yaptıkları kötülükler dolayısıyla, tekrar reenkarnasyon ile bir şans verildiği nötr, kötülüklerin cezalandırılmayıp, hani neredeyse insanın yanına kâr kaldığı Gnostisizm, safsata çıkıyor.

Şimdi ben diyorum ki, bu iki olasılıktan biri, tam olarak temellendirilemediği sürece biz herhangi birinin daha doğru olup olmadığını bilemeyiz. Eklektik olarak bunlardan bir kolaj da çıkaramayız. Birini, birine destekleyici argüman olarak da kullanamayız. Çünkü bu yapıldığı takdirde, tahrif edilmiş din olgusunu açıklıkla göz önüne serme sorumluluğunun içine girmiş oluruz. Çünkü bunlardan ya biri doğrudur, ya diğeri. İslamdaki olası katastrofik tahrifatı göstermediğimiz sürece, yine İslam içindeki "şeytan" kavramı güncelliğini korumuş olur, ve gnostisizm, şeytanın "saptırma" düşüncesi olarak görülebilir. Yani gnostik bakış açısıyla biz İslam'ı nasıl "tahrif edilmiş" olarak görüyorsak, yine aynı şekilde İslami bakış açısıyla da gnostik akımlar kadim kötülük elçisinin bir düzeni olarak görülebilir. Burada bu ayrımdan hangisinin doğru olduğunu gösterecek tek şey, iddiaların tarihsel olarak temellendirilmesidir diye düşünüyorum.

Saygılar.
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Mayıs 26, 2010, 10:11:28 öö
Yanıtla #14
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Sayın popperist,

ziyadesiyle haklısınız.Zaten,bende sizi meşgul eden sorulara yanıtlar arıyorum.Şimdik vardığım sonuç,sizin ilk seçenekte yaptığınız tespitlerle örtüşüyor.

Hadisleri,Emevi ırkçılığından etkilenen din adamlarının söylemlerini bir kenara bırakarak,sadece Kuran'ı referans olarak kabul ettiğimizde bile,sizinde vurguladığınız çelişkilerle karşılaşıyoruz.Bu durumda başvurulacak tek otorite kalıyor,o da vicdan...

Ben,çalışmalarımda bu yöntemi benimsedim.Madem ki bizler,Tanrı'dan birer parçayız,bize şah damarımızdan daha yakın,o halde vicdanın sesi Tanrı'nın sesidir,diye düşünüyorum."O"nun onaylamadığı herşeyi de şimdilik hurafe olarak kabul ediyor,kesin görünen sınırların tahrif edilmiş olabileceğini öngörüyorum.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Mayıs 27, 2010, 09:29:24 ös
Yanıtla #15
  • Ziyaretçi

bu celiskiler konusunu biraz acar misiniz?

Saygilarimla..