Son yazımda belirtmiş olduğum üzere; Operatif Masonluğun tarihinde genel anlatımlara ara vererek kısa bir süre için Komo Ustaları üzerinde konsantre olacağım.
Latincede MAGISTRI COMACINI olarak anılan bu topluluk, adını, ilk kez örgütlendiği yerden, bugün İtalya’nın kuzeyinde İsviçre’ye sınır kapısı olan Como’dan almıştır. Bazı yazında adları Latincedeki ARTIFEX COMACINI (Komo Sanatçıları) teriminden türetilmiş isimlerle de anılır. Bu topluluğa kısaca COMACINES (Komolular) denildiği de görülür.
Komo Ustaları, Orta Çağ öncesinde Roma İmparatorluğu’nda inşaatçılık işleriyle uğraşan ve COLLEGIA ARTIFICUM adıyla anılan Roma kolejlerinin âdeta mirasçılarıdır. Hatta bu topluluğun, Roma İmparatorluğu’nun parçalanmasından sonra geride kalan tüm inşaatçı kolejlerinin bir araya toplanmasıyla oluşturulduğu da söylenir. Ancak Komo Ustaları’nın nasıl oluştuğuna ilişkin daha akla yatkın bir görüş ise şöyledir:
Roma İmparatorluğu parçalandığı sırada, zaten Komo’da bir Collegium Artificum merkezi vardı. Diğer kolejlerin tümü kaldırıldı ve çalışmalarını yapmakta oldukları yerlere el konuldu fakat bir tek Komo’daki bu kolej çalışmalarını sürdürdü. Sonradan, diğer yörelerdeki mimarlık kolejlerinin ileri gelen üyeleri de Komo’da toplandı ve hep bir arada yeni baştan örgütlenmeleri sağlandı.
Bu toplulukta deneyimsiz çıraklıktan mimarlığa doğru uzanan çok sayıda aşama oluşturulmuştu. Eğer bu son varsayımın doğruluğu benimsenecek olursa, Komo Ustaları’nın yetiştirdiği çırakların bu topluluğa sonradan alınmış olması gerekir.
Roma kolejlerinde olduğu gibi Komo Ustaları topluluğu da iki tür çalışma yapardı. Bunlardan biri inşaat, diğeri ise eğitim çalışmasıydı. Çağdaş Masonluk açısından özellikle eğitim çalışması önemlidir. Ancak bu topluluğun üyelerine nasıl bir eğitim verdiğinin ayrıntılarına ilişkin herhangi bir bilgi de yoktur.
BAZI TARİHSEL NOTLAR
İtalya’nın en kuzeyinde, günümüzde Gotthard Geçidi ile İsviçre’ye kapısı olan vadide, şirin Komo kentinin bitişiğinde, çevrenin güzelliğine bir kat daha güzellik katan Komo Gölü, buradan geçenleri kendine hayranlıkla bağlar. Gölün ortasında küçük bir ada vardır. Orta Çağın koşul, olanak ve gereksinmeleri göz önüne getirilirse, bu adaya ulaşmanın zorluğu kolayca anlaşılır. Nitekim bu ada, bir zamanlar doğal bir sığınma ve saklanma yeri olarak kullanılmıştır. Günümüzde bu adada yalnızca 7. yüzyıldan önce yapılmış birkaç eski kilisenin temel ve duvar yıkıntıları kalmıştır.
0strogotlorın tahtına sahip çıkarak 480 yılında imparatorluğunu ilan eden Zeno, hemen tüm İtalya’yı eline geçirdiğinde, Komo Gölü’nün ortasındaki bu adayı pek ilginç bulmuş, burasını üzerinde yaşanılır bir duruma getirtmişti. 6. yüzyılda bu ada, imparator herhangi bir nedenle kaçıp saklanmak zorunda kalırsa, onun için güvenilir bir sığınak olacak şekilde hazırlanmıştı.
6. yüzyılın ikinci yarısında Lombardlar İtalya’yı işgal ettiğinde, bu krallığın asıl kurucusu sayılan Agigulf, Komo Gölü ortasındaki adaya çıktığı zaman burada Ostrogotlardan kalma bir hazine bulmuştu. Lombardlar bu adaya, İsa’nın adından esinlenerek ve sadeliğinin yanı sıra gerçekten de iyi bir sığınma yeri olduğunu göz önünde tutarak “Christopolis” (İsa’nın kenti) adını vermişti.
Daha sonra Lombard Kralı Guiniperto, 686 yılında ülkesinde çıkan bir ayaklanma sırasında Christopolis’e sığınmıştı. Böylelikle bu ada Lombardlar için hayli popülerlik kazanmış, 718 yılında Kral Luitprando adayı yeni baştan düzenleyerek kıyıdaki Komo kentini de inşa ettirmişti. 774 yılında Lombard Krallığı’nı yıkan Charlemagne (Şarlman), bu adayı restore ettirmişti.
Tüm bu tarihsel olayların olup bittiği sıralarda, Gotların ve Vandalların parçaladığı Batı İmparatorluğu’ndaki Roma kolejlerinden tek arta kalanı olan COLLEGIA ARTIFICUM üyeleri de daha 460 yılı dolaylarında Komo’da toplanmıştı. Ostrogot Kralı Totila, Roma’yı yakıp yıktıktan sonra, 547 yılında ünlü Bizans Generali Belisarius’tan korkarak kenti boşaltıp kaçtığında; Belisarius Roma’yı yeniden imar ettirmek istemiş, bunun için birçok gönüllü çıkmış, ancak aralarında onlara önderlik edebilecek hiç kimse bulunamamıştı.
KOMO USTALARI’NIN GELİŞİMİ
Komo’yu kendilerine merkez edinen inşaatçı ustaları ve mimarlar, daha önceki Roma kolejinden oldukça farklı bir şekilde örgütlendi. Ancak yalnızca Komo ve çevresine çakılıp kalmadılar. Başlangıçta İtalya’da pek bir etkinlik göstermediler ama Fransa’ya İspanya’ya, Almanya’ya, hatta Britanya’ya kadar uzandılar. Kendilerine özgü bir mimarlık stili oluşturdular.
Komo Ustaları’nın ilk oluştuğu sıralarda uyguladıkları mimari stiline Lombard Stili adı verildi. Bu dönemde doğmuş olarak Mimarlık tarihinde sözü edilen Milano Stili ile Ravenna Stili de, genel karakterleri bakımından Lombard Stili’nden pek farklı değildi. Bütün bu stilleri belirgin çizgilerle birbirinden ayırmak pek zordur; yetkin bir uzmanlık ister. Genel olarak bu tür mimariye Roma Sanatı ya da ROMANESK denilir. Bizans Sanatı da, bunun kendine özgü bazı farklılıkları bulunan bir kolu olarak benimsenir.
Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden en az iki yüz yıl sonra geliştirilen bu mimari stiline neden “Roma sanatı” denilmiş olduğu sorulabilir. Ancak unutulmamalıdır ki, 9. yüzyıl başlarında Avrupa’nın hemen yarına egemen olan Şarlman, Kutsal Roma İmparatoru unvanını taşır.
Komo Ustaları, 7. yüzyıl ortalarında örgütsel düzenlerini tamamladı. Bir Roma kolejinin mirasçıları sayılırlardı ama örgütlenmeleri farklıydı. Roma İmparatorluğu döneminde olduğu gibi, birtakım ayrıcalıklardan yararlanmaları, hele kendilerini kendi yasalarına uyarak yönetmeleri söz konusu değildi.
Dolayısıyla Komo Ustaları, düzenli bir eğitim ve meslek disiplinine sahip olmakla birlikte, özerk bir şekilde kurumlaşamadı. Bulundukları ülkelerin yasa ve egemen güçlerinin buyruklarına bağlı olarak çalıştılar. Ancak, krallar ve diğer feodal güçler, Koma Ustaları’nın meslek ve sanatlarının değerinin karşılığını vermekten geri kalmadı. Bu nedenle de, insan haklarının olasıya kısıtlandığı hatta yok edildiği Orta Çağda Komo Ustaları’na birtakım ayrıcalıklar tanıdılar.
Lombard krallarından Rotharis, 643 yılında yayımladığı buyruğu ile, Komo Ustaları’nı dönemin diğer inşaatçılarından üstün ve öncelikli tuttuğunu açıkladı. Buna göre, İtalya’da büyük ve önemli binalar yalnızca Komo Ustaları’nın yönetim ve gözetimi altında yapılabilecekti. Kral Rotharis’in sağladığı bu öncelik, 652 yılında yürürlüğe soktuğu ünlü yasalarında da yer alarak perçinlendi. Bundan yetmiş yıl kadar sonra ise Kral Liutprando tarafından Komo Ustaları’na meslek ve sanatlarında özgür çalışma yapmalarını sağlayan bir yetki verildi.
7. yüzyıl ortalarından başlayarak Batı ve Orta Avrupa’da önemli bir yapı, özellikle kilise inşa ettirmek isteyenler, Komo Ustaları’nın peşinden koşar oldu. 674 yılında Britanya’nın ileri gelen din adamlarından Benedict Abbot’un Fransa’da, S. Wilfred’in ise İtalya’da bulabildiği Komo Ustaları’nı toplayarak İngiltere’ye götürüşlerine, genel Mimarlık tarihinde de değinilir.
ROMANESK
Roma Mimari Stili ya da Romanesk (Romanesque) Stil, Avrupa’da yaklaşık 5. yüzyıl ile 12. yüzyıl arasında uygulanmış geleneksel Orta Çağ Mimarlık sanatını tanıtlar.
Komo Ustaları’nın uygulamış olduğu Roma sanatının özellikleri, başka amaçlı yapılardan önce kilise ve katedrallerde belirgindir. Temelde yapılarını, bir orta sahanlık ve yan koridorları olan, Antik Çağda inşa edilmiş bazilikalara benzer bir temel planı üzerine oturtmuşlardır. Bu sahanlık ve koridorları birer sıra sütunla ayırmış, bu sütunların üzerine boydan boya başlıksız yarım kemerler yerleştirmişlerdir. Sütunların işlenmesi, Komo Ustaları’na özgüdür. Bu kemerlerin üzerinde, içeriyi aydınlatma amacını taşıyan pencerecikler vardır. Orta sahanlığın dışında bağımsız ve çapraz tonozlar yer alır. Yan pencereler ufaktır ve üstleri yuvarlak bir kemer şeklindedir; bunlar, yapının dışından hemen hiç görülmeyecek şekilde gizlenmiştir. Pek büyük olmayan kapıların da üstlerinde yuvarlak kemerler bulunur.
Bu mimari stilinin, birçok bakımdan Doğu’nun etkisinde kalınarak benimsenmiş olduğu söylenebilir. Bu etki, özellikle orta kubbe ve kilisenin sunak bölümünde kendini gösterir. Komo Ustaları’nın inşa ettiği bu kubbeler, Bizans sanatı’nda görülebilen kubbelerin hemen tıpkısıdır. Ana giriş kapısının tam karşısına gelecek şekilde yerleştirilen sunak ise, yarım çember şeklinde bir dış duvar ile çerçevelenir.
Roma Mimari Stili’nde inşa edilmiş olan bir kilise ya da katedralin Komo Ustaları’nın elinden çıkmış olup olmadığını anlamak için, çan kulesine şöyle bir göz atmak yeter. Komo Ustaları’nın yaptığı çan kuleleri pek sade ve işlemesizdir. Önceki dönemlerde (5.-8. yüzyılda) yapılan kulelerde tepede tek bir açıklık varken, sonradan üstleri yuvarlak kemerle çevrili ikili, üçlü ve dörtlü açıklıklar yapmışlardır. Ayrıca, Komo Ustaları’nın inşa ettiği kilise ve katedrallerde vaftizhane, ana yapının dışında ve planda bir sekizgen olacak şekilde yapılmıştır.