Masonluktaki geleneklerin zamanla değişikliğe uğramaması için önlemler alınmasına çalışılmıştır. Fakat tüm bunların boşuna bir çabalama olduğu, “geleceğin koşullarından etkilenmeyecek ve zaman içinde değişmeyecek bir Masonluk” yaratmanın olanaksızlığı ortaya çıkmıştır. Bunun üzerine “hiç olmazsa bazı geleneklerin her yerde aynı şekilde benimsenmesine çalışmak” biçimindeki eğilim ağırlık kazanmıştır.
18. yüzyıl başlarında, özellikle Londra Büyük Locası’nın anayasası oluşturulurken âdeta sıradan bir terim olarak kullanılmış, o tarihlerde üzerinde pek de durulmamış olan “Landmarklar” kavramı, işte bu eğilim ve çabaların bir yan ürünü olarak, 19. yüzyıl ortalarında yeniden canlandırılmıştır.
Belirli bazı geleneklerin her yerde aynı olabilmesi için yapılmış olan girişimlerden elde edilmiş olan sonuçların evrensel boyutta pek de başarılı olmadığını, sınırlı bir düzeyde kaldığını söylemek pek yanlış sayılmaz. Çünkü her mason kuruluşu, herhangi bir geleneği, ancak kendi bulunduğu ve çalıştığı çevrenin anlayış ve eğilimleriyle uyumlu olabilecek nitelikler taşıyorsa ya da kendince bundan daha iyisini ve daha doğrusunu yapabilme olanağı yoksa benimsemeye yanaşmıştır. Bunların adının “Landmarklar” olarak konup konmaması pek bir şey değiştirmemiştir.
Başkalarıyla tam bir uyum içinde olmamakla birlikte, bu konuda kendilerini yeterince bilgili ya da güçlü görebilenler, kendi landmarklarını belirlemeye yönelmiştir. Böylece, ortaya yer yer birbirleriyle çelişkili de olabilen birçok “Landmarklar Listesi” çıkmıştır. (Bu konuya doğrudan Landmarklar başlığı altındaki bir yazımda çok daha ayrıntılı olarak anlatmıştım.)
19. yüzyıl ortalarında Masonluğun bu bakımdan âdeta bir karmaşa içine girmiş olduğu söylenebilir. Çünkü, eğer “Landmarklar” gerçekten de Masonluğun özünü ve temelini oluşturuyorsa, bunların tam bir uyum içinde olmayan listelerinin çokluğu ve çeşitliliği, yeryüzünde ayrı ayrı Masonluklar bulunduğunu gösterir.
Bu karmaşa, günümüzde giderilmiş gibidir. Fakat “Landmarklar” konusu üzerinde kesin bir uzlaşma sağlanmış olduğu anlamına da gelmez.
Zamanın koşulları ve sosyal yapı üzerindeki etkileri, her nerede olursa olsun, hiçbir dönemde kontrol altına alınamamıştır. İnsanlar, hep kendi yaşadıkları çağda ilerisi için de en iyisini ve en doğrusunu düşünüp ortaya koyduklarını sanmışlardır ama daha sonraki bir dönemde bunun böyle olmadığı anlaşılmıştır.
Ne yazık ki bu yanılgı Masonlukta da görülmüştür.
Geleneklerin yalnızca yerel etkilerle değil, zamanla da değiştirilmemesi için ne gibi önlemlere başvurulmuş olursa olsun, bunların kendi kendilerine mutlaka değişime uğradıkları görülmektedir. Nitekim hiç değişmeyeceği sanılan birçok gelenek, zaman içinde ister istemez değişmiştir.
Bu değişim günümüzde de sürmektedir; gelecekte de sürecektir. Çok tutucu olarak nitelenen mason kuruluşları bile, eskiden kalma geleneklerinden bazılarını değiştirme gereğini duymakta, kendi ilkelerine ters düşmeksizin böyle bir değişimi ve yenilemeyi başarabilmenin çıkar yollarını aramaktadırlar.
Geleneklerin zaman içinde değişime uğramalarının kaçınılmazlığı, önemlerini ve değerlerini azaltmaz. Nitekim geçmişte olduğu gibi bugün de Masonluktaki gelenekler oldukça önemli ve ağırlıklı bir yer tutar.
Görgü kuralları ise, geleneklere oranla pek daha az farklılık gösterir; zaman içinde pek daha yavaş bir değişime uğrar. Bu nedenle biraz daha yaygın bir şekilde geçerlidir.
Masonlukta benimsenen görgü kurallarından çoğu başka birçok kurumda da hatta yeryüzünün hemen her yerindeki uygar toplumlarda da görülür. Üstelik bu kurallardan büyük çoğunluğu, hiç de yakın bir geçmişte oluşturulmamıştır. Bunlar, yüzyıllardan beri vardır ve günümüzde de geçerlikleri sürmektedir.
Tüm bunlara bir de “toplumdaki temel ahlâk anlayışının, değer yargılarının tümü” olarak tanımlanabilecek töre katılır.
Her toplumun töresinin kendine özgü olduğu, bir diğer topluma oranla farklılık gösterdiği bilinir. Aynı toplum içinde töreler değişmez sanılır ama bu sanı aslında törelerin değişmemesinin istenmesinden ileri gelir. Töre de gelenekler ve görgü kuralları gibi değişimden payını alır. Böylece, bir geçmişin töresinden bir de güncel töreden söz edilir.
Hemen her toplumda insanlar gençlikten yakınır. Gençliğin toplumun törelerine uymadığından, dehşetli bir yozlaşmanın varlığından söz eder.
Bu insanlar yanlış düşünmektedir ama onları kusurlamanın gereği yoktur. Tek farkında olmadıkları, -farkında olsalar da bir türlü içlerine sindiremedikleri- törelerin de zaman içinde değişime uğrayacağıdır.
Gelenekler ve töreler insanı durağanlaştırır. Ateşli ve coşkulu gençlik bundan ötürü toplumda yerleşmiş gelenek ve töreleri benimseyemez. Baş kaldırma girişimlerinde bulunur. Daha ileri bir yaş döneminde, -olgunlaşmaya yöneldiği zaman- o da gençliğinde karşı çıktığı gelenek ve töreleri savunmaya başlar. Fakat bu arada ortaya eski gelenek ve törelerin değişmesine ilişkin birtakım önermeler çıkmıştır. Toplum üzerinde bu önermelerin etkisi görülür. Gelenek ve töreler çağdaş toplumda yeniden biçimlenir.
Tüm bunlar bir insanın ortalama yaşam süresinden çok daha uzun bir zaman içinde oluşur. Dolayısıyla, bugün geçerli olduğunu söyleyebileceğimiz gelenek ve törelerin yıllarca öncesi olduğu gibi, yıllarca sonrası da olacaktır.
Masonluğun etiketi de böyledir. Günümüzün etiketi yüz yıl öncesindekinden hayli faklıdır ama otuz yıl öncesindekinden çok farklı değildir. Bundan sonra ne kadar böyle kalacağı üzerine bir varsayım oluşturma olanağı yoktur.
İzleyecek bölümde şu “etiket” sözcüğü üzerinde biraz daha durarak biraz düşünce jimnastiği, terim irdelemesi yapmak niyetindeyim.