"Ve [onlara söyle:] görünmez varlıkları ve insanları yalnızca [Beni tanımaları ve] Bana kulluk etmeleri için yarattım." (Zariyat:56)
bütün akıl sahibi varlıkların yaratılmasındaki temel amaç, onların Allah'ın varlığını tanımaları (ma‘rifet) ve bundan dolayı, kendi var oluşlarını bilinçli olarak O'nun iradesi ve planı ile uyumlu hale getirme isteği duymalarıdır. İşte bu iki aşamalı tanıma ve isteme (cognition and willingness) kavramlarıdır ki Kur’an'ın “kulluk” (‘ibâdet) olarak tanımladığı şeye derin anlamını verir.
dolayısıyla tanınmak istediği için insanı yaratan tanrı, kuluna (düşünen varlıklara), kendini tanıma görevini de yüklemiştir. bunun yanı sıra yalnızca tanıma evresinde kalınamaz aynı zamanda kulluğun ikinci aşaması olan ibadet evresi veya kulun isteme evresi de gerçekleşmelidir.
ibadet ise, yalnızca beş farza indirgenemez. İnsan sorumluluk taşıyan ve kendisine irade verilmiş olan varlıktır. dolayısıyla toplumsal gelişimlere kendini kapatarak ortodoksi islamın beş farzını yerine getirerek kulluk bilincine erişemez. insanın ibadeti yalnızca beş vakit namaz kılmak, oruç tutmak, hacca gitmek ve zekat vermek değil bunların dışında toplum için iyi olan şeyleri yapmaktır. etrafına iyiyi-doğruyu-güzeli tavsiye etmek, ve yararlı işler yapmak...
"DÜŞÜN zamanın akıp gidişini! Gerçek şu ki, insan ziyandadır; meğer ki imana erip doğru ve yararlı işler yapanlardan olsun,ve birbirlerine hakkı tavsiye edenlerden, birbirlerine sabrı tavsiye edenlerden..." (ASR; 1-3)
bu müthiş suredende çıkarılabileceği gibi en başta gerekli olan şey iman etmek başka bir tabirle tanrıyı tanıma iradesini göstermektir. bu olmazsa diğerlerinin de bir anlamı kalmaz. birinci aşamayı geçen birisinin yapacağı şey ise yararlı-doğru-iyi işler yapmaktır ki böylece ziyanda-hüsranda olmasın.