Sayın Amurdad ,
Sayın Lux_e_Tenebris konuyu mantalite ve öz yönünden net olarak ifade etmiş. Ben de bu konuda birkaç satırla kendimi ifade etmek isterim.
Yazınızda "müstehcen heykel" biçiminde bir tanımlama var ve sıkıntı tam da buradadır. Rönesans Süreçleri'ni geçirmemiş bizimki gibi toplumlarda , sanatın süjesi insan bedeni ise , "müstehcen" sıfatı tercih ediliyor maalesef . Mesele şu ki , heykelde ve genel itibarıyla sanatta "müstehcen" diye bir kavram tanımsız ve hükümsüzdür. Çünkü sanat , limitleri olan , dar, bağnaz ve boyutları başkalarınca tayin edilmiş bir alanda icra edilemez. Sanatçı da eserinin mesajını , bazı çevrelerin "müstehcenlik algı eşiğine" göre tayin edecek değildir takdir edersiniz.
Sanatçı , kendinden taşan bir duygulanım içinde ise , yaratıcı güce yaklaşma , yükseği , yüceyi , sıradanlığın içindeki nüansı yansıtabilmek , hissettirebilmek veya düşündürebilmek için herşeyi süje olarak seçebilir . Ancak çok boyutlu , olağanüstü bir tasarım olan insan bedeni , sanatsal yansımalar için çoğu kez en uygun süjeyi teşkil eder. Çünkü insan, tabiatın en yüksek değeridir , aklın ,ruhun,bedenin, yönelimin,reddin, aşkın,öfkenin,tekin tümle temasının, durağanlığın ve eylemin , tasavvur edilen ve edilemeyen herşeyin tam merkezinde yer alır . Bu oluş Nietzsche'nin "Herşey bedendir ; can da nihayetinde bedenin içindeki birşeydir." sözünde tam ifadesini bulur .
Sanatın her boyutunu genel itibarıyla "müstehcenlik" ve "ahlaka uygunluk" gözlükleriyle değerlendiren toplumumuzda bunun ne gibi olumsuz ve yıkıcı yansımaları olduğu , ülkemizin ürolojik , jinekolojik ve psikiyatrik endekslerine bakılarak rahatlıkla görülebilir. İnsan bedenine sadece "müstehcenlik paradigmasıyla " bakabilen insanlarımızın , kendi bedenini algılama , bedenininden hoşnut olma , beden fonksiyonlarıyla uyum içinde olma , bedenini doğru konumlandırma , beden-ruh-zihin koordinasyonunu sağlıklı biçimde yakalama , bedenin altındakini görebilme ve hissedebilme , karşı cinse ruhen ,zihnen ve bedenen yaklaşmada aşırı früstrasyon yaşadığı , "ayıp,günah,müstehcen" gibi hatalı yönlendirmeler ve bu tanımlarla yüklenilmiş suçluluk duygularının yarattığı psikosomatik problemler sonucu cinsel - organik arazlar da aşırı yoğunlukta gözlemlenmekte ülkemizde ...
Ama zannederim bunca satırla nafile bir gayret içindeyim. Bu zihniyet bu yapısıyla var olduğu sürece , ülkemde asla "Aşk Çeşmesi" nin yanında sokak çalgıcıları eşliğinde , heykellerin arasından dayak yemeden ve satırlı saldırıya uğramadan tango yaparak geçen çiftler göremeyeceğimi biliyorum. İnsan yine de ummak istiyor tüm kalbiyle ...
Saygılarımla