Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MUSA İLE HAKİKATE DOĞRU(22)-YIKIK DUVARI ONARMAK-MİSKİNLER TEKNESİ  (Okunma sayısı 3582 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 10, 2010, 03:59:01 ös
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 439
  • Cinsiyet: Bay

YIKIK DUVARI ONARMAK


Hz. Mûsâ ve Hızır şartlar üzerinde anlaştıktan sonra, yine yollarına devam ettiler. Sonunda: Bir kasaba halkı ile karşılaştılar; onlardan yiyecek bir şeyler istediler; ama bu kasaba halkı onlara konukseverce davranmaya hiç yanaşmadı. Ve bu (kasabada) yıkılmak üzere olan bir duvar gördüler; (bilge kişi) onu hemen onarıverdi: Musa “Eğer dileseydin, (hiç değilse, yaptığın) bu iş için bir ücret alabilirdin” dedi. (Kehf/77).

Âyetten anlaşılan odur ki; Hz. Mûsâ ve Hızır yollarının düştüğü bir kasabada kaçınılmaz bir ihtiyaç olan “yiyecek istemek” gibi zor bir durumla karşı karşıya kalmışlardır. Ne acıdır, bu talepleri karşılanmadığı gibi kasaba sâkinleri onları konuk etmeye dahi yanaşmamıştır. Hz. Peygamber bu hâdiseyi sahâbeye anlatırken ilginçtir bu kasaba halkını “aşağılık kimseler” olarak tanımlamıştır. Bu da bize cimriliğin, bir kuru ekmek, bir yudum su dahi olsa paylaşmama, vermeme katı kalpliğine sâhip olmanın insanın şeref ve onûrunu nasıl aşağıya çekeceğini peygamber diliyle öğretmektedir.
Karşılaştıkları bu beklenmedik tavır karşısında Hz. Mûsâ’nın nasıl bir duygu içinde olduğunu tahmin etmek zor olmasa gerek; ama Hz. Mûsâ’yı asıl şaşırtan bu kötülüğe karşılık Hızır’ın kasaba çıkışında yıkılmak üzere olan bir duvarı onarması olur. Rivâyet edildiğine göre Hızır, eliyle işâret etmek sûretiyle yıkılmak üzere olan duvarı hârika bir şekilde düzeltmiştir. Bu onarım Hz. Mûsâ’ya çok anlamsız görünür. Öyle ya, yiyecek istemek gibi acı bir ihtiyacın gerçekten olduğu bir sırada, mümkün olan bir kazancı bırakıp boşu boşuna bir iyilik yapmaya kalkışmak da nedir? Ama bu sefer tepkisini ilk iki tecrübedeki gibi öfke ile değil, yumuşak bir üslûpla ortaya koyar ve: “İsteseydin buna karşılık bir ücret alırdın” der.
İşte bu sözler Hz. Mûsâ ile Hızır’ın birlikteliğinin sonu olmuş, Mecma’ul- Bahreyn’de başlayan arkadaşlık, Hızır’ın daha yolun başında söylediği gibi Hz. Mûsâ’nın sabırsızlığı ile noktalanmıştır. Geriye ise Hz. Mûsâ’nın dayanamadığı ve bir anlam veremediği üç tecrübeden başka bir şey kalmamıştır. Hızır, gerçekleşen üçüncü itirazdan sonra yollarının ayrıldığını Hz. Mûsâ’ya şöyle açıklar: “İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır” (Kehf/78). Hz. Peygamber (SAV), Hz. Mûsâ’nın Hızır’a karşı gösterdiği itirazlarını değerlendirirken şu ifâdeleri kullanır: “Mûsâ’nın ilk yaptığı unutmadan, ikincisi aşırı hassasiyetten, üçüncüsü ise kasıtlı idi.” Bu ifâde bir kez daha bize arkadaşlığı devam ettirmeyerek bozanın Hz. Mûsâ olduğunu göstermektedir.
Sıra bu olayların iç yüzünü öğrenmeye gelmiştir. Hızır şöyle der: “Şimdi sana, sabır göstermediğin (bütün o olayların) iç yüzünü açıklayacağım” (Kehf/78). Âyette “iç yüzü” olarak geçen kelimenin orijinali “tevil” kelimesidir ve bu kelime, lûgat mânâsı itibarîyle aslına dönmek anlamına gelen “evl” kökünden türetilmiştir. Tevil kelimesi Kur'ân’ı anlamada, özellikle de “müteşâbih âyetleri” anlamada önemli anahtar kavramlarından biridir. Âl-i İmrân sûresinin 7.âyeti müteşâbih âyetlerin gerçek tevilini ancak “Allah ve ilimde derinleşmiş (râsih) olanlar bilir” demektedir. Muhyiddin İbn Arabî’ye göre ise “bir şeyi tevil etmek”, onu Allah’ın ilminde mahfûz olan ilk anlamına rücû’ ettirmektir.

Bütün bu bilgiler ışığında düşündüğümüzde, “İlm-i Ledün ile tevil arasında anlamlı bir ilişkinin var olduğunu” görmekteyiz. Veyâ başka ifâde ile “ilimde râsih sâhibi olabilmenin ve olayları tevil etmenin yolu İlm-i Ledün eğitiminden geçmektedir” diyebiliriz. Bakalım Hızır, geçirdikleri üç tecrübenin hakîkatini idrâk ve temyiz edemeyen Hz. Mûsâ’ya bu olayların ardındaki gerçeği, derin hikmeti nasıl açıklayacak

MİSKİNLER TEKNESİ


Hızır, Hz. Mûsâ’ya yolculuklarının başında bindikleri gemiyi delme nedenini şöyle açıklar: “Gemi; denizde çalışan yoksullara aitti. Onu kusurlu kılmak istedim. Çünkü arkalarında, her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı” (Kehf/79).


Âyete genel olarak baktığımızda Hızır’ın gemiye delme gerekçesinin, gemilerinden başka yararlanacak hiçbir şeyleri olmayan yoksulları korumak olduğu anlaşılmaktadır. Çünkü gidecekleri yön üzerinde geçmek zorunda oldukları bir bölgede sağlam/ kusursuz olan her gemiye zorla el koyan acımasız bir melik/kral vardı. Bu nedenle Hızır, gemiyi bu gasptan kurtarmak için biraz yaralayıp kusurlu hâle getirmek istedi. Niyeti aslına zarar vermeden gemiyi dikkatlerden kaçırmak, gözden düşürmek, kıral için câzip olmaktan uzaklaştırmak, değersizmiş gibi göstermekti ve bunda da başarılı oldu. İki kötülüğün en az zararlısını seçmek, ilk bakışta insana ters gözükse de sonuçta bundan yoksullar fayda gördü. Ama Hızır’ın sâhip olduğu bu bilgiye vâkıf olamayan Hz. Mûsâ, onun bu davranışını idrâk edemediğinden onu gemiyi batırmaya çalışmakla suçladı.


Âyetin arapçasında Cenâb-ı Hakk’ın, denizde çalışarak geçimini sağlayan insanlardan bahsederken onları “fakirler” yerine “mesâkin” yâni miskinler olarak isimlendirmesi dikkat çekicidir. Bâzı tefsirlere göre bunun sebebi; onların zâlim krala karşı âciz kalmaları ve bir kısmının kronik/müzmin bir hastalığa (cüzzama) yakalanmış olmasıdır. Miskin sözlük anlamıyla; zavallı, uyuşuk, tembel, beceriksiz, hareketsiz, mal ve mülkü olmayan kimse demektir. Ama bu âyette verdiğimiz anlamlarının dışında kullanılmış, rızkları için çalışmalarına, bir gemiye sâhip olmalarına rağmen Allah onları “miskinler” diye tanıtmıştır. Şüphesiz bu tanıtımın özel bir nedeni olmalıdır ve bu neden miskin kelimesinin yüklendiği bir başka anlamda saklıdır.


İrfani dilde miskin; varlık duygusundan sıyrılan, varlığı yokluğa çeviren, kendisinde hiçbir varlık görmeyen kişi demektir. Bu tür kişiler varlığını Hakk’a vermiş, vehimlerindeki varlıktan kurtulmuşlardır. Bunun en güzel örneklerini kendisini miskinlikle özdeşleştirmiş Yunus Emre’nin şiirlerinde bulmak mümkündür:



Miskinlikte buldular, kimde erlik varısa,
Merdivandan yittiler, yüksekten bakarısa.

Gel imdi miskin Yunus, tut erenler eteğin!
Cümlesi miskinlikte, yokluk imiş çâresi.


Bu ifâdelerden sonra gemi sâhiplerinin Allah’ın yakınlığını kazanmış kimseler olduğunu anlıyoruz. Onlar “yokluğu seçmiş”, gemilerini “miskinler tekkesi” haline getirmişlerdir. Bu tercihleri nedeniyle de, Allah onlara yardım etmiş, Hızır’ın aracılığı ile zorba kralın (yâni nefsin) tasallûtundan kurtarmıştır. Hz. Peygamber (SAV) Efendimiz de bir duasında Allah’a şöyle yakarmaktadır: “Allah’ım! Beni miskin olarak yaşat, miskin olarak öldür ve miskinler zümresinde haşr et.” (Aclûnî, Keşfu’l- Hafâ, I, 181)


Âyette dikkat çeken bir başka kelime de “verâ” kelimesidir. Bu kelime zıt anlamında da kullanılan kelimeler grubundandır ve hem “ön”, hem de “arka” demektir. Kelimenin farklı kullanılış şekillerini Câsiye/10. ve İnsân/27. âyetlerde görmek mümkündür. Cenâb-ı Hakk’ın bu iki zıt anlamı kendinde toplayan kelimeyi özellikle seçmesi, Kur'ân’ın mucizevî kelâm güzelliğini bir kez daha ortaya koymakta ve Hızır’ın davranış şekliyle hikmetli bir şekilde örtüşmektedir. Çünkü Hızır da yoksulları kurtarma adına gemiyi delerken zıt anlamalara kaynaklık yapacak eylemde bulunmuş, sâhip olduğu ilmin “verâ” kelimesi gibi “zıtların tevhidi”nden oluştuğunu göstermiştir.


Hızır’ın diliyle Kur'ân’ın dikkat çektiği bir başka özellik de zorbalığa dönüşmüş bir melikliğin taşıdığı zihniyettir. Hızır, bu zihniyetin değişmez karakteristik yapısını “her güzele, her sağlama, her iyi ve mükemmele zorla da olsa sâhip olma hakkını kendinde görmek” olarak açıklıyor. Melik, “Me-le-ke” fiilinden gelir. “Me-le-ke” mâlik ve sâhip olmak demektir. Kelime, hem bir şeye sâhip olmayı, hem de kuvvetli olmayı çağrıştırır. Melik ve Mâlik olma, malik olunan şey üzerinde istenildiği biçimde tasarrufta bulunmayı gerektirir. Bu anlamda, mutlak melik ancak ve ancak Allah’tır; çünkü, Kur'ân’da “mülkün yalnızca Allah’a ait olduğu” defalarca tekrarlanmaktadır.


Ama ne var ki, Allah’ın önemli bir sıfatı olan melik sıfatını gasbederek kendilerine özgü kılanlar, Allah’ı hiçe sayarak, devre dışı bırakarak yeryüzünde birer melik durumuna geçmekte, insanlar üzerinde istedikleri her şeyi sorumsuzca yapma konusunda kendilerini yetkili saymaktadırlar. İşte Kur'ân bu zorba yönetimleri onaylamamakta ve onları yeryüzünün kötülük odağı olarak kabûl ederek şöyle tanımlamaktadır: “Muhakkak, melikler bir ülkeye girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının onurlularını zelil kılarlar; yaparlar mı, böyle yaparlar” (Neml/34).


Böylelikle âyetin anlam akışı yeni bir zıtlığı daha karşımıza çıkarmaktadır. Bir tarafta kendini Allah yoluna adamış, onurlu, ihtiyaç içerisinde bulunduğu hâlde istemeyen, durumu halk tarafından bilinmediği için yardım edilmeyen, iffet ve nezâfet sâhibi insanlar yâni miskinler (ya da nefislerini müslüman kılmış Hakk Erenleri) diğer yanda yeryüzünün gelir kaynaklarına dilediği ölçüde sâhip olmak isteyen, bir türlü doymak bilmeyen, ihtirastan gözleri kararmış (Nefs-i Emmâre'si kabarmış) zorba melikler . Ve yaşam bu iki zıtlığın tecellîsinden kaynaklanan sahnelerle aynı mekânda farklı oyuncularla sürüp gidiyor.


Âyetin açılımıyla Hızır’ın hareketlerindeki hikmetin ilk perdesi aralanmış oluyor. Sıra ikinci perdede ...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2415 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 08, 2010, 01:46:46 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
5422 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:04:24 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2572 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:05:14 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2969 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:38:15 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3611 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:39:04 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3163 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:40:52 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2465 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 04:04:37 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2763 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 04:05:19 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2921 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 04:08:09 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3540 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:08:11 ös
Gönderen: lucifer