Elhamra
Endülüs, hem Avrupa-Rönesans, hem Arap-İslâm tarihi açısından çok değişik niteliklere sahipti.
Bilimsel çalışmalarıyla Batı Rönesansının fitilini ateşleyen bu uygarlık, halen ayakta duran üç yapıtıyla bile gözleri kamaştıran bir sanat estetiğinin en güzel örneklerini yansıtır.
Bunlardan biri de Granada’daki Elhamra (El-Hambra) Sarayı’dır.
Temelleri 1232 yılında Benî Ahmer Devleti’ni kuran 1. Muhammed zamanında atılan bu saray, aynı sülâlenin değişik hükümdarlarınca yapılan eklemelerle genişletilmiştir. Birbiriyle bağlantılı sayısız oda ve salon, bunların arasında yer alan avlular, yeşil alanlar, fıskiyeli havuzlar, akar çeşmeler ve bahçelerden oluşmuştur İlk bakışta karmaşık bir yapı gibi görünse de, bunların hepsi belli bir ahenk içinde dizilmiş, rahatsız edici olmayan geçişlerle birbirine bağlanmış bir düzen içindedir.
Saraydaki tüm oda ve salonları çepeçevre dolaşan bir sözcük, Elhamra’nın sırrını adeta özetleyen Arapça bir tümcedir. Anlamı şöyle: “Allah’tan başka galip yoktur.”
Bu bakımdan Elhamra, Allah’ın tek galip olduğunu tüm dünyaya haykıran tek saraydır. Dünyanın başka hiçbir yerinde Allah adını bu kadar çok yineleyen sütun, kemer, kubbe, tavan, kapı ve duvara sahip başka bir yapı daha yoktur.
Saray, bugünkü haliyle bile göz alıcı bir güzellik taşır. Ancak uzun yıllar önce kaderine terk edildiği, âdeta dilencilerin ve evsiz barksız insanların barınak yeri haline geldiği de bilinmektedir. O dönemde bakımsızlıktan ötürü yer yer duvarlardaki kabartma süsler dökülmüş, hor kullanmadan dolayı kapı ve pencereler harap olmuştur. Öyle ki, bahçesine gecekondu gibi kaçak evler bile yapılmıştır.
Sarayın “Mexuar” denen yönetim bölümünün avlusunun bir zamanlar koyun ağılı olarak kullanılmış, bunun arkasında şapel haline dönüştürülen bir yere geçiş için bir duvar yıkılarak kapı haline getirilmiştir.
Gırnata’nın 1492 yılında düşüp Granada adını alışından sonra, 5. Carlos’un sarayının yapımı için Elhamra Sarayı’nın bir bölümü yıkılmıştır. Bu yıkılan bölümünde neler olduğu, sarayın böylelikle neler yitirdiği tarihin bilinmezleri arasına gömülmüştür.
Buna karşın Elhamra Sarayı’nın ayakta kalmak için zamana karşı başarıyla direndiği söylenebilir. 19. yüzyıl sonunda başlayan restorasyon çalışmaları, 20. yüzyılda özellikle İspanya’da turizmin gelişmesiyle hız kazanmış, sarayın yavaş yavaş eski görkemine yaklaşması sağlanmıştır. (İspanyollar, restorasyon işlerinde süslemelerin aslına ve nesnel işlevselliğe olabildiğince bağlı kalmaya özen gösteriyor. Darısı bizimkilerin başına. Çünkü bu ve benzeri yapıtlar dar bir görüşle Müslümanlık ya da Endülüs Emevi Devleti adına değil, tüm insanlığın ortak malı olan bir kültür mirasının korunması bakımından ele alınıyor. Keşke aynı tutumu yurdumuzdaki Hıristiyan yapıtları için de görebilsek. Keşke Batı Trakya ve Balkanlardaki İslâm yapıtlarına da aynı özen gösterilse.)
Elhamra Sarayı’nın Alberca avlusu, adını Arapça’da “havuz” ya da “sarnıç” anlamına gelen “el-birka” ya da “hayır-bolluk duası” anlamına gelen “bereket” sözcüklerinden almıştır. Bu iç bahçenin, saray camiine girmeden önce abdest almak amacıyla emir ailesi tarafından kullanılmış olması olasıdır.
Elhamra’nın hamamları, sıcak ve soğuk su tesisatını birlikte imal etme noktasında Arap mühendislerin olağanüstü becerilerini ortaya koyar. Banyolar öyle ustalıkla düzenlenmiştir ki, bunları kullanma esnasındaki bakış açıları kolaylıkla anlaşılabilir. Dinlenme odası, estetik bir biçimde kiremitle örtülüp, aydınlatılması özenle düzenlenmiştir. Divan üzerinde yatarak dinlenen ve yukarı kattaki üstü kapalı koridorlarda çalınan musikiyi dinleyen kişinin gözlerini rahatsız etmeyecek bir ışık düzenine göre aydınlatma yapılmıştır.
Bu dinlenme odalarının ilerisinde, çocukların banyoları vardır. Kız ve erkeğe yönelik özel olarak tasarlanmış hücrelerden oluşan her banyonun içinde bir zamanlar yöntemine uygun biçimde mermerden oyulmuş bir kurna, takunya, terlik ve oyuncaklar varmış.
Banyolardan söz ettik ya, bakın aklıma ne geldi?
Granada yakınlarındaki bir başka yer, Müslümanlarca ılıca olarak kullanıldığı anlaşılan Alhama’dır. İspanya’da Arapça kökenli bu adı taşıyan birçok kasaba var: Alhama de Aragon, Alhama de Murcia gibi... İspanyolcaya da yerleşmiş olan bu “alhama” sözcüğü, Arapçada “banyolar” anlamına gelen “el-hammâm”dır. Sözünü ettiğim her iki kasaba da, eski zamanlardan beri şifalı kaynak sularıyla ünlüdür. Granada yakınlarındaki Alhama, Araplar zamanında bir sağlık merkeziydi. En gözde banyo olan El Baño Fuerte (ana banyo) çok iyi korunmuştur; Hıristiyanların buradaki ve diğer birçok yerdeki yüzlerce İslâm yapıtı hamamı “Banyo bir Pagan geleneğidir. Hıristiyanlıkta bunun yeri yoktur.” gerekçesiyle yıkıp yok etmiş olmalarına karşın…
Andalucia = Endülüs’teki değerli yapıtları, güzellikleri sayıp dökmekle başa çıkamam. Bu başlık altındaki yazı dizisini, izleyecek bölümde Endülüs uygarlığının Batı’ya katkısı ile bitirmek niyetindeyim.