Masonlar.org - Harici Forumu

Mason ve Masonluk Nedir? => Mason Sözlüğü => Terimler ve Kavramlar => Konuyu başlatan: ADAM - Mayıs 12, 2011, 09:45:29 öö

Başlık: Bilgi
Gönderen: ADAM - Mayıs 12, 2011, 09:45:29 öö


Pek basit bir tanımıyla bilgi, “bir “bilen” ile bir “bilinen” arasındaki ilişkidir.

Kuşkusuz tanımı böyle yapınca “bilen” ve “bilinen” kavramlarını da tanımlamak gerekiyor.

Bu işe girişince konu genişledikçe genişler; içinden çıkılamaz bir hal bile alabilir. Aslında içinden çıkılır kuşkusuz ama neredeyse başlı başına bir kitabı dolduracak denli uzar da uzar.

Bunun sorumlusu ben değilim. Bu başlığı açmamı Sayın Promethus istedi. Ben konuya sadece bir giriş yapıp kaçacağım.

“Bilgi” denilen şeyin ne olduğu, bunun kaynağı, özü, niteliği ve sınırı üzerinde tarih boyunca gerek düşünürler gerekse bilim adamları tarafından yapılmış araştırmalar, çok sayıda değişik ve çelişik öğretinin doğmasına neden olmuştur.

Bu öğretilerden bazıları bilginin olanaksızlığını ileri sürmüşlerdir. Ancak bu bağlamda çok dikkatle olmak gerekir. Şayet bu tür öğretileri “Bilinemezcilik” adı altında toplarsak, sonra bunun karşılığı “Agnostizm” olabilir ki, o da konumuzun içeriğini pek sınırlayabilir.

Tersine, bilginin olanaklılığını savunan öğretiler ise, onun nasıl elde edilebileceği konusunda birbirlerinden farklı yöntem ve yaklaşımların gereğini benimsemiştir. Nitekim bu bağlamda da tüm bunları “Bilinircilik” olarak alırsak, aynı biçimde “Gnostizm” ile sınırlı duruma düşebiliriz.

İşin ilginç yanı şu ki, böyle öğretilerin arasındaki uyuşmazlıkların büyük çoğunluğu aslında “bilgi” kavramının tanımlanmasından kaynaklanıyor. Oysa bilgininin olanaklı ya da olanaksızlığını tartışmadan önce kavram üzerinde uyuşsalar ya!...

Bilginin türleri olabilir. “Bilen ile bilinen arasındaki ilişki” genel, soyut, belirsiz bir tanımlamadır.  Belki önce bilgiyi türlerine ayırmak, somut ya da belirgin bir tanım yapmaya olanak verir.

Demek ki bir sonu da şu: Nasıl bir bilgiden söz ediyoruz?

Bu tutumla bilginin olanaksızlığını ileri süren öğretilerin savlarını daha başlangıçta bir yana itmiş olduk. Doğru mu yaptık acaba?

Bir an için şu genel tanıma dönelim.

Bu tanımı akla yatkın bir dil bilgisi kuralı ile çözümlemeye girişirsek; burada “bilen”in özne, “bilinen”in de nesne olduğunu söyleyebiliriz.

Nesne edilgin yani pasiftir. Dolayısıyla bilinen haline dönüşecek olan bilinecek oradadır, vardır, gerçektir ama kendini bildirmek için bir eylem göstermez; bilinmek üzere durağan bir bekleyiş içindedir.

Özne ise etkin yani aktiftir. Dolayısıyla bilen olmaya dönüşecek bilecek, sürekli bir gözleyiş, izleyiş, arayış, değerlendiriş içindedir.

Bilen ile bilinen bu ikisinin buluşmasıyla oluşur. Birinin etkin diğerinin edilgin olması nedeniyle yekdiğerinin karşıtıdırlar. Bu karşıtlık ya da çelişki, iki kavram arasında diyalektik bir ilişkinin doğması zorunluluğunu ortaya çıkarır.

Karşıtlık ya da çelişki olumsuz bir olgu olarak düşünülmemelidir. Evrendeki her şeyin oluşma biçimi, bir tez ile onun karşıtı olan antitezin çelişkisi sonucu doğan bir sentezi gerektirir. Her sentez de yeni bir tez olarak antitezini arar; bu arayışın verdiği olumlu sonuç, evrendeki her şeyin gelişme yasasını çizer.

Sonradan bilen ile bilinen olmaya dönüşecek özne ile nesne arasında bir karşıtlık bulunmazsa bilgi doğmaz. Dolayısıyla bilinen dediğimiz nesne, bilinmek için sürdürdüğü bekleyişi içinde kendi başına kalır. Bu durum ise nesnenin bilinmeyenliğe ve giderek bilinmezliğe tutsak oluşudur. (Bilinemezcilik de zaten buradan yol buluyor kendi öğretisine.)

Öte yandan bu karşıtlığın bulunmaması, bilenin potansiyel gücünün eyleme dönüşememesine neden olur. Dolayısıyla bilen dediğimiz özne, gözleyiş ve arayışları boşa çıkan bir “bilemeyen”e dönüşür.

Bilinmeyen ile bilemeyen arasında da bir ilişki vardır. Fakat bu ilişki, bilen ile bilinen arasındaki ilişki olan “bilgi” gibi yeni bir bilen yaratacak olumluluğa, bir verimliliğe sahip değildir. Bu olumsuz ya da verimsiz ilişkinin adı “bilgisizlik”tir.


Bir giriş olması bakımından bu kadarı yeter mi?

Yetsin.

Bu mantıksal tanımlama karmaşası üzerine söz söyleyecek olanlar vardır sanırım. Hatta belki bilginin türlerine de sıralayabilirler. Bunu yapan olmazsa ben yine devreye girebilirim,

Söz sizindir.


Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: shakespeare - Mayıs 12, 2011, 10:55:31 öö
Özellikle ülkemizde gözlemlediğim bir durum var,
bilmeyenler genellikle bilenlerle sohbet etmekten kaçınırlar, çünki bilmedikleriyle yüzleşmemek için.
Çoğu zaman gerçekle gerçekten yüzleşmek o kişiyi rahatsız eder, hele o gerçek kişinin bilgi açısından eksikliği ise bu durum bir çok insanı eksiklerini tamamlama yönünde bilgiye ve bilgiliye yönlendireceğine, aksine bilgiden kaçmaya ve bilgiliye saldırmaya itelemiştir.
umarım bilgiye ulaşmam için, bilgeye ve bilgiliye daha saygılı olurum, belki bende bilgili ve bilge olurum diye.
sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: TANMAN - Mayıs 12, 2011, 12:04:13 ös
Sayın sahnesarsan; benim gözlemime göre belirttiğinizin aksine bilmeyenler bilgi üzerine sohbet etmeyi çok seviyorlar. Hatta söylediklerine

kendileri bile inanıyorlar. Hal böyle olunca bilen insan da "bağnazlıkla karşılaşan her insan gibi" susmayı tercih ediyor.

Sevgi ve Saygılarımla
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Hacamat - Mayıs 12, 2011, 02:14:02 ös
Bu başlığa bir iki kelam ediyim...

Doğruluk cevhere benzer o nu senin arayıp bulman gerekir. Sokaktaki taşlara aldanma çünkü onlar cevher değildir.

İnsanlık yığılan bilgilerin yanılan torunları değil.,yığılan bilgileri sorgulayan bir topluluk olmalıdır.

Bilgi yi ikiye ayıralım 1-mutlak bilgi 2- mutlak olmayan bilgi.

Birincisi hiç kimsenin itiraz edemediği sağlam zemine oturmuş bilgi

İkincisi ise tartışma ve öfke doğuruyor. ''o onu'' diyor ''bu bu nu'' diyor ''sen biliyormusun aslında bu şu'' diyor öbürü ''hayır ama bunun şuyu eksik'' diyor tüm bu karmaşa yaşanırken endişeli yüzler ''bilgi kirliliği'' diyor    ''bıdı bıdı, bıdı bıdı''

Bildiğim bir şey var mutlak olmayan bilgi bilgi değildir. Savunan kişinin zannın da o mutlaktır.Zaten o nu da hararetle savunur.

Kimse şunu savunmaz ''Penguen ler çöl hayvanıdır''. Mutlak olan çünkü Penguen'in kutup hayvanı oluşudur.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: enelsır - Mayıs 12, 2011, 02:50:47 ös
 Şu hal de ''bilecek'' olanın ''bilinecek'' olanla ilk karşılaştığı an da önem kazanıyor. Bilinecek olanın pasif halden ( durağan bekleyişinden) kurtulup ,vucut bulabilmesi için , ''bilecek'' olanın orada bekleyen bir '' bilinecek '' olduğunu fark etmesi kaçınılmaz görünüyor. ''Bilecek ''olan '' bilinecek olanı fark etmeden yanından geçip gidebilir. Bu durum '' bilecek'' olana '' bilinecek'' olanın ortaya çıkabilmesi için bazı sorumluluklar yüklüyor. O sorumluluk da '' bilecek'' olanın '' bilinecek'' olanı farkedecek bir bilgi düzeyinde olmasıdır.

 Bilgi edinilebilir bir şeydir. Öğretilebilir bir şeydir. Fakat aynı bilginin , her bireyin hayatında ki tezahürü farklı olabilir. Herkes internette biraz zaman geçirip herhangi bir yemeğin tarifini zahmetsizce edinebilir. Fakat mutfağa geçip yemeği yapmak başka bir şeydir. Bir ev hanımının bu tarif üzerinden yapacağı yemeğin lezzeti, kuşkusuz ayni tarif üzerinden aynı yemeği yapan bir ahçının ki ile aynı olamayacaktır.

 Bilgi ona sahip olabilecek görüş kabiliyetine sahip gözlere gözükecektir. Bu konumuza farklı bir derinlik katabilir.

 Bunu şu şekilde açabilirim. Yarsı su dolu bir bardağın , boş olan diğer yarısına tekrar su ilave ettiğinizde, elinizdekinin niteliği değişmez. Sadece biraz daha fazla suyunuz vardır. Fakat aynı bardığın diğer yarısını, bu sefer su yerine rakı ile doldurursanız...Rengi beyazlar, tadı değişir, formu ve kulanılış yeri değişir. Kararın da içerseniz de keyif verir :).

 Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Mustafa Kemal - Mayıs 12, 2011, 03:19:57 ös
Sn. enelsır'ın kullandığı bir kelime üzerine ben de 1-2 satır yazmaya karar verdim.

Kelime "pasif".

Bence bilgi zaten pasiftir. Son 1 senedir sürekli söylediğim bir laf var. "Bilgi paylaşılmadığı yani kullanılmadığı sürece bilgi değildir". Şöyle açıklıyayım: Benim bildiklerim bana ait kalırsa, bunun kime ne faydası olur? Bir örnek: Dİyelim 1965 olaylarını dünyada en iyi bilen kişi benim. Bütün yazışmalar bütün belgeleri okudum. Dönemde rol alan bütün insanlarla konuştum. Her detaya vakıfım. Şimdi bu bilgi midir? Hayır değildir. Ben bunları anlatırsam, yazarsam, paylaşırsam, yani kullanırsam bilgi olur. Aksi durumda ise bunların hepsi benimle birlikte yok olacak bir hazine olarak kalır.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Isis - Mayıs 12, 2011, 06:08:32 ös
Sn. enelsır'ın kullandığı bir kelime üzerine ben de 1-2 satır yazmaya karar verdim.

Kelime "pasif".

Bence bilgi zaten pasiftir. Son 1 senedir sürekli söylediğim bir laf var. "Bilgi paylaşılmadığı yani kullanılmadığı sürece bilgi değildir". Şöyle açıklıyayım: Benim bildiklerim bana ait kalırsa, bunun kime ne faydası olur? Bir örnek: Dİyelim 1965 olaylarını dünyada en iyi bilen kişi benim. Bütün yazışmalar bütün belgeleri okudum. Dönemde rol alan bütün insanlarla konuştum. Her detaya vakıfım. Şimdi bu bilgi midir? Hayır değildir. Ben bunları anlatırsam, yazarsam, paylaşırsam, yani kullanırsam bilgi olur. Aksi durumda ise bunların hepsi benimle birlikte yok olacak bir hazine olarak kalır.

Saygılarımla.


Kesinlikle.  Hatta sunu da eklemek gerek ki bilgi paylasilmazsa kuf tutar,  kuf tutmamak icin yani bildiklerimizi unutmamanin en guzel yolu onu baskalariyla muzakere etmektir. Bildikleriniz oldukten sonra da tamamen yok olur gider ancak paylasilmayan bilgi zaten mezara kadar bile varmaz. Tipki bir doktorun bildiklerini unutmamasi icin aktif doktorluk yapmasi gerektigi gibi. Bu sayede okuyup ogrendiklerini daha uzun yillar muhafaza edebilri.  Bu durumda en kotu ihtimalle  cok iyi evlatlar yetistirip, onlara aktarabilmemiz gerekir.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: AQUA - Mayıs 12, 2011, 11:42:52 ös
Bilgi Nedir – Bilgi Türleri Nelerdir?

* Bilginin Tanımı : Bilgi nedir? İnsan içinde yaşadığı evrende çevresindeki nesneleri yaşanan olayları ve durumları duyu verilerini hayal gücünü ve düşünme yeteneğini kullanarak anlamaya çalışır. Bilgi insanın çevresiyle kurduğu ilişkinin sonucudur. Özne (Sübje) ile nesne (obje) arasındaki ilişkiden doğrudan duyu verileri ve yaşam deneyimleri aracılığıyla çıkarılan sonuçlar gündelik bilgiyi oluşturur. Özne (sübje) anlayan yorumlayan kavrayan insan bilincidir. Nesne (obje) insanın kendi dışında yer alan her şeydir.
    Bilgi yalnızca objelerin algılanması ile oluşmaz. Hayal kurma tasarlama anımsama ve düşünme de bilgiyi oluşturan unsurlardır. Örneğin bilgisayarı rengi ve biçimiyle algılamak da bir bilgidir. Pisagor teoremini düşünmek üniversite kazanmayı hayal etmek dünkü maçta atılan golü anımsamak da bir bilgidir.
  Bilgi Türleri :
1- Gündelik (Ampirik) Bilgi : Özne (sübje) ile nesne (obje) arasındaki ilişkinin sonuçlarının doğrudan duyu verileri ve yaşam deneyimleri yoluyla kurulması ile gündelik bilgi elde edilir.
  *Özneldir (sübjektiftir)
  * Amaçsız sistemsiz ve yöntemsiz olarak elde edilir.
  * Yaşamı kolaylaştırmasının yanı sıra yanıltıcı da olabilir.
 2- Dinsel Bilgi : Özne (sübje) ile nesne (obje) arasındaki ilişkinin inanç Tanrı kutsal kitap ve din çerçevesinde kurulduğu bilgi dinsel bilgidir.
   * Dogmatiktir
   * Ayin ve ibadet kuralları içerir.
   *  İnsanın iç yaşamını ve toplumsal yaşamı düzenleyen kurallar içerir.
 3- Teknik Bilgi : İnsanların yaşamlarını kolaylaştıran araç ve gereçlerin yapılmasının bilgisi teknik bilgidir.
 
 *  İnsanların pratik yaşamlarını kolaylaştırır
 *  İnsanların doğaya egemen olmalarını ve doğayı insan yararına değiştirmelerini sağlar
 4- Sanat Bilgisi : Sanatçı özne (sübje) nin nesnel dünyayı estetik duygusu oluşturacak biçimde kendinden bir şeyler katarak yeniden yaratmasıyla sanat bilgisi oluşur.
 * Subjektiftir (özneldir)
 * Yaratıcıdır
 * Sezgilere ve yaratıcı hayal gücüne dayanır
 *  Ürünleriyle somuttur
 * Bireyseldir ve duygulara yöneliktir.
 5-Bilimsel Bilgi : Özne (sübje) ile nesne (obje) arasındaki ilişkinin sınırlı bir konuda ve belli bir yöntemle her zaman geçerli sonuçlara ulaşmak için amaçlı ve sistemli olarak kurulması sonucu bilimsel bilgi elde edilir.
* Bilimsel Bilgi Türleri : Bilimsel bilginin yöneldiği konu ve kullandığı yöntemlere göre bilimler üçe ayrılır :
 • Formel (İdeal) Bilimler : Konusu doğada bulunmayan insan zihninin soyutlama gücü ile ulaştığı kavramları inceleyen bilimlerdir. Örneğin pi sayısı rakamlar sinüs açı limit gibi kavramların gerçeklikleri doğada yoktur ve insan bu kavramları zihninde gerçekleştirir. Formel bilimlerde genellikle tümdengelim yöntemi kullanılır.
 • Doğa Bilimleri : Doğada olup biten olayları neden sonuç ilişkileriyle genellemeler yaparak açıklayan bilimler doğa bilimleridir. Fizik kimya biyoloji jeoloji astronomi gibi bilimler doğa bilimleri sınıflandırmasında yer alır. Doğa bilimleri genelde tümevarım yöntemini kullanırlar.
 • İnsan Bilimleri : İnsanın ve toplumların tarihsel gelişim sürecinde yapıp ettiklerini inceleyen bilimler insan bilimleridir. Örneğin sosyoloji toplumları ve toplumların yaşadıkları olayları yapıp ettiklerini incelediği için insan bilimidir. Tarih sosyoloji dilbilim antropoloji birer insan bilimidir.
 **** Psikoloji insanı incelediği için insan bilimleri içinde yer alırken deneysel yöntemler kullanma özelliği ile insan bilimlerinden uzaklaşıp doğal bilimlere yaklaşır.
 * Bilimsel Bilginin Özellikleri :
• İnsanın merak ve hayretinden kaynaklanır.
 • Akla dayanır. Bilimin bulguları insan aklına uygundur.
 • Sistemlidir.
 • Yöntemlidir.
 • Yığılarak (birikerek) ilerleyen bilgidir.
 • Nedensellik ilkesine dayanır.
 • Eleştireldir.
 • Öngörülerde bulunur.
 • Evrenseldir.
 • Nesneldir.
 • Genellenebilir bilgilerdir.
 6-  Felsefe Bilgisi : Özne (sübje) nin evreni insanı evrende insanın yeri ve kaderini salt düşünce temelinde sistemli olarak açıklama ve yorumlama çabasına felsefi bilgi denir. Filosafia (felsefe) bilgelik sevgisi anlamına gelir. Felsefenin ilk kurucuları bilgeliği bilgiyi ve bilmeyi sevmek erdemli ve mutlu yaşamayı istemek ve aramak olarak anlamışlardır.
 * Felsefi Bilginin Doğuşu : Felsefe en özgün biçimiyle İlk Çağ doğa filozoflarında görülür. Felsefenin kurucusu olarak Thales kabul edilir. Thales ve diğer doğa filozofları evreni salt düşünce temelinden hareket ederek bütüncü bir yaklaşımla ele aldılar ve ilk ciddi felsefe örneklerini verdiler.
 * Felsefi Bilginin Özellikleri :
 • İnsanın anlama isteğinden kaynaklanır.
 • Akla dayanır.
 • Evrenseldir.
 • Sistemlidir.
 • Eleştireldir.
 • Özneldir (sübjektif). Sonuçları kesin değildir.
 • Yığılan (biriken) bilgidir.
 • Sınırlı bir alanın bilgisi değildir.


 “Bilgiyi hak edene vermemek hak edene zulümdür. Bilgiyi hak etmeyene vermek ise bilgiye zulümdür.”
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: dogudan - Mayıs 13, 2011, 12:19:43 öö
Sayın ADAM'ın bahsettiği bilgi türleri,

1.   Kesin olmayan, yararlı olmakla beraber yanıltıcıda olabilen ve belirli bir yöntemi olmayan “Gündelik Bilgi”
2.   Duygulara dayalı, hayalgücü gerektiren, estetik kaygılar içeren “Sanat Bilgisi”
3.   İnsana fayda sağlayan, hayatı kolaylaştıran ve araç- gereç yapımına imkan veren “Teknik Bilgi”
4.   İnanca dayalı, ahlak kural ağırlıklı “Dini Bilgi”
5.   Gözleme ve deneye dayalı, akla dayanan ve belirli yöntemlerle elde edilen “Bilimsel Bilgi”
6.   Felsefik Bilgi

Bu kategoriler mevcut bilgilerimizle (!)    şüphesiz (!)  doğru (!)  bir kategoridir.





Hatta belki bilginin türlerine de sıralayabilirler. Bunu yapan olmazsa ben yine devreye girebilirim,

Söz sizindir.



Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Hacamat - Mayıs 13, 2011, 01:08:52 öö
Bilgileri kategorilere ayırdığımız da yine karşımıza mutlak olan bilgi ile mutlak olmayan bilgi çözümlemesi çıkar.
Örneğin dini öğretilerde mutlak doğru bilgi vardır mesela ''ahlak kuralları'' bir de mutlak olmayan tartışmaya açık bilgi vardır
İnsana fayda sağlayan, hayatı kolaylaştıran ve araç- gereç yapımına imkan veren “Teknik Bilgi” de dahi bunu söyliye biliriz .  Ben aynı araç gereçle farklı bir metot uygularım, öteki farklı bir teknik uygular. Sonuç itibariyle tekrarlarsam  ''mutlak olmayan bilgi bilgi değildir.''
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Prometheus - Mayıs 13, 2011, 02:30:56 öö
Bilgi tektir, yorumlamaksa sonsuz.





Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Genius Loci - Mayıs 13, 2011, 05:00:30 öö
"Din kurallarında mutlak dogru bilgi vardır mesela ahlak kuralları"

Ahlak kurallarının mutlakligi ya da mutlak ahlak... var mı oyle bir sey acaba? Ahlak degerleri tarihe topluma kültüre ve hatta insana gore değişkenlik göstermez mi?

Dinin dogmatik yargıları vardır. Ama din kuralları haricinde ve ondan ayri bir bütün olarak ahlak kuralları değişmez yargılara sahip degildir. Zaman ve koşula gore değişkenlik gösterir.

Uzunca yazmayacağım, ama felsefe tarihinde Aristippos ve Epikurden Hobbes Mill Benthama, proudhon kropotkinden nietzcheye, Kierkegard Heidrgger Sartre'a pek cok düşünür mutlak evrensel bir ahlak yargısına karşıdır,

Soyle der Sartre; ""Genel bir ahlak yoktur; çünkü size yol gösterecek bir işaret yoktur dünyada. Gelgelelim katolikler, 'Vardır!' diye ayak direrler. Hadi, tutalım ki var böylesi işaretler; var ama, onları yorumlayan, taşıdıkları falanca anlamı seçen de biziz yine... Karar verirken tek başınadır insan... Tüm sorumluluklar onundur, onun omuzlarındadır..."

Saygılarımla.

Bir de not: penguenler kutup hayvanları degildir. Afrika Sili Yeni Zellanda'da yaşayan penguen türleri vardır. Ama penguen deyince aklımıza antartika gelir. O zaman bu mutlak bilgi dediğimiz sey aslında algimizla alakalidir ve her zaman mutlak olmayabilir.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Hacamat - Mayıs 13, 2011, 09:51:53 öö
Saygılar
Çok doğru sayın skullG Ben de yazım da ''din de mutlaklık yoktur kişiye göre yorumlanır'' diyecektim. ''fakat illa bir mutlak varsa o da ahlaktır'' demeye çalışmışım olmamış, saçmalanmış farkındaydım...Neyse siz toparlamış oldunuz iyi oldu.

Ben türlerden bahsetmedim,Penguen mezusunda. Pek tabi o türü de afrikada yaşar. ''Kutup ayısı çölde yaşamaz'' diye o nu da toparlamış olayım.
Teşekkür ederim
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: ADAM - Mayıs 13, 2011, 01:13:56 ös

Sayın Prometheus bu başlığın açılması dileğinde bulunurken bir bildiği varmış demek ki… Doğrusu bu başlığın böyle çok ilgi çekeceğini bu kadar çok katkıda bulunulacağını hiç düşünemezdim. Bundan önce “Bağnazlık” üzerine bir başlık açmış olduğumuzdan ötürü mü acaba?

Nitekim acaba bu başlık altında yazılanların kimileri de azcık bağnazca kokmuyor mu? Özellikle de bilginin mutlak yani saltık olduğunun, başka türlü bir bili bulunamayacağının ileri sürülüşü gibi…

Ben derim ki; gelin biraz toleranslı davranalım. Şöyle diyelim:

Niteliği ve özelliği her ne olursa olsun bilgiyi önce ikiye ayırmak olanaklıdır.

Bunlardan biri mutlak ya da saltık (absolü) bilgidir. Bu bilgi, mutlak ya da saltık oluşu nedeniyle kendisinin tanımlanması bakımından başka bir bilgiye gereksinme duymaz. Kesindir, tamdır, bütündür, yetkindir, değişmez, sorgulanamaz, eleştirilemez, başka türlüsü düşünülemez.

Diğeri ise göreli bilgidir. (Kimileri göreli sıfatı yerine göreceli kullanıyor; eş anlamlı sıfatlar olarak rölatif, nispî ve izâfî kullanılabilir.) Bu bilgi bütünlememiş, Kendinden başka bilginin varlığını gereksinme duyan, değişebilir, geliştirilebilir, saltıklığın (mutlaklığın) doğrultusunda ilerleyen ve onu da içeren bilgidir.

Mutlak bilgi metafizik bir nitelik taşır; göreli bilgi ise diyalektik ile bağlantılıdır.

Eğer önce yapmış olduğum tanım çerçevesinde “bilen” olarak insan alınırsa, bilginin “insan ile doğa arasındaki ilişki” olarak tanımlanabilmesi olanağı doğar. Fakat ben bu aşamada şunu eklemeden geçmemek isterim: “Bilen” olmak, salt insana özgü bir nitelik değildir. Metafizik düşünce açısından öyle sanılabilir ve öyle kabul edilebilir ama bilim öyle demiyor. Kaldı ki “bilinen” dediklerimiz de bilenin yalnızca yakın çevresinden algılayabildikleriyle sınırlı değildir. Bir “bilen” olarak insan, duyu organlarıyla algılayamadığı birçok şeyin de bilgisine ulaşma yeteneğini taşımaktadır. İşte bu yetenek,. birer bilen olarak başka canlıların kimilerinde çok daha güçlüdür.

Doğası uyarınca insan her şeyi kendine göre düşündüğü için hatta evrenin bile kendisi için yaratılmış olduğunu sandığı ve buna inandığı için, bilgi kavramının tanımında bilen yerine insan, bilinen yerine de doğa konulması bu kavramın aha kolay anlaşılabilmesini sağlamaktadır.

Katılımcılarımız bilgiyi çok türlere ayırmış. Yanlış değil. Daha da çoğaltılabilir. Ben basitleştirmeden yanayım. Üçe ayırsak yeter diyorum. Sonra istenirse her birinin altında kollar açılabilir.

Dolayısıyla benim sınıflandırmam da şöyle:

a)   Duyusal, Görsel ve Deneysel Bilgi: Duyulara, algılara, doğal gözlemlere ve güncel deneyimlere dayanan, insanın aklını ve düşünme yeteneğini hiç kullanmadan, kullanmasına gerek kalmadan, yöntemli deney ya da değerlendirmeler yapmadan, kendiliğinden (spontane olarak) edindiği bilgi. (Bildiğimiz insan dışı canlılar sadece bu tür bilgiyi edinebilir. Elbette burada insan dışı canlılardan söz ederken, bu da ancak bugün için bildiğimiz kadarla sınırlıdır. Bu bağlamda parapsikolojiyi, beşinci ve daha ileri evren boyutları gibi olguları şimdilik göz ardı ediyoruz.)

b)   Bilimsel Nitelikli Bilgi: İnsanın aklını ve düşünme yeteneğini kullanması, sınaması ya da deney yapması, kendinden önce başkalarının sınamalarından ve yapılmış deneylerden yararlanması, gözlemlerini bunlarla birleştirerek birtakım sonuçlar çıkarması suretiyle oluşan bilgi.

c)   Felsefi ya da Düşünsel Bilgi: Edinilmiş tüm bilgiler arasındaki bağıntılar kurarak, bunların hepsini bir evrensel bütün içinde toparlayan bilgi. (Öncekiler göreli olsa da, saltıklığa doğru ilerlemeyi bilinçli ve yöntemli bir tarzda sağlayan aşama.)

Ne var ki, günce yaşamımızda bili “bilgi” diye ilgilendiren bunlardan sadece ilkidir. Zihnimizi doldurmuş bilgi kırpıntılarının büyük çoğunluğunu da bunlar oluşturur.

Ancak bu böyledir diye, insanın durduk yerde, hiç emek harcamaksızın sürekli bilgi edindiği de sanılmasın. İnsanın zihninde bilginin oluşumunun da izlediği bir dizge vardır. Bu bağlamda genellikle insana özgü olmak koşuluyla dört evreden söz edilir. Şöyle:

1.   Algılama evresi: Doğadan etkilenen duyu organlarının, insanın bilincinde doğanın nesnel gerçeğinin bir imgesi olan tasarımı oluşturması.

2.   Düşünme evresi: İnsanın aklını işletmesi, zihninde oluşan yeni tasarımı, bilinçteki diğer tasarımlarla karşılaştırması.

3.   Anlama evresi: Zihindeki birçok tasarımın birleştirilip karşılaştırılarak, tümünün kendine özgü ve olması gereken yere konması.

4.   Açıklama evresi: Tüm bu bilgisel tasarımların bu kez öğelerine ayrılıp, aralarında bağlantılar kurulması.

Ben bunları dedim ama elbette konu bunlarla bitmez.

Kaldı ki benim bu dedikleri doğru olmayabilir de.

Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Mustafa Kemal - Mayıs 13, 2011, 02:22:22 ös
Bunlardan biri mutlak ya da saltık (absolü) bilgidir. Bu bilgi, mutlak ya da saltık oluşu nedeniyle kendisinin tanımlanması bakımından başka bir bilgiye gereksinme duymaz. Kesindir, tamdır, bütündür, yetkindir, değişmez, sorgulanamaz, eleştirilemez, başka türlüsü düşünülemez.

Buna bir de "şimdilik" ibaresi eklersek benim itirazım olmaz.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: enelsır - Mayıs 13, 2011, 03:18:27 ös
 İşte bilginin tanımlamasıyla ilgili en ufuk açıcı '' bilgi'' de Mustafa Kemal'den geldi. Evet bu '' mutlaklık'' konusu da göreli sanki. Bu gün mutlak denilen bir bilgi yarın geçerliliğini yitiriyor. Bununla alakalı en iyi örnek sarımsak ( dileyen sarmısak diyebilir) ile ilgili olanı bana göre. Bu bitkiyle ilgili bir sürü şey söylendi, her derde deva olduğundan tutun da Lokman hekimin ölümsüzlük iksirinin bu bitki temelli olduğuna kadar. Fakat yakın bir zaman önce gazeteler de bu bitkiyle alakalı olarak , sanıldığı kadar yararlı olmadığı, hatta kullanılış miktarına göre bazı olumsuz yan etkilerinin bile olabileceği ile ilgili bir haberi okumuştum. Şimdi tam olarak hatırlayamıyorum ama bu bir üniversitenin yaptığı bir araştırmaya dayanan bir haberdi.

 Bu bitkiyi çok seven tüketen biri olarak bu haberle kafamın karıştığını söyleyebilirim. Fakat sayın Mustafa Kemal '' şimdilik'' deyince bu örneği anımsadım. Evet bilgide '' mutlaklık'' ancak ''şimdilik'' gibi duruyor. İnsanlık ve bilim ilerledikçe doğru bildiğimiz bir çok yanlışla karşılaşmamız olası gözüküyor.

 Şu halde bu konu için bir önceki iletim de yazmaya çalıştığım düşünceyi tekrarlayabilirim. '' Bilecek'' olanın '' bilinecek'' olanı kavrayabilmesi için de bir bilgi seviyesine ulaşması kaçınılmaz. Her bilgiye ulaşmanın bir zamanı ve seviyesi var.

 Şöyle sorulabilir mi? Bilgi değişken bir şey midir?

 Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Prometheus - Mayıs 13, 2011, 03:31:24 ös
Bilgiyi sizler gibi bir türlü ayıramıyorum. Bilginin kullanıldığı yere göre değiştiğini sanmıyorum. Bilgi bilgidir, yorumlamak farklıdır.
Bir bilginin temeli veya önceli yine bir bilgidir. Açıkçası bilginin niteliği olduğunu sanmıyorum, felsefe bilgi olmadan oluşamaz, duyusal veya görsel bilgide tamamen beynin sahip olduğu bilgi miktarını işlemesiyle oluşan yeni bilgilerdir. Yani bana göre bilgi tanım(nitelik) olarak temelde tektir. Nicelik olarak sonsuzdur. Bir başka bilgiyle yeni bilgilere ulaşır ve/veya oluştururuz. Bu yüzden de zaman içerisinde edindiğimiz bilgilerin yetersiz veya eksik olduğunu görürüz. Ancak bu eksik veya yetersiz bilgi ile oluşturduğumuz yeni bilgilerde oluşmayacaktır anlamına gelmez. Sonuçta bilgi doğru, muğlak veya herne ise mutlaka yeni bilgiler meydana getirdiği için işe yarardır.

Aslında buna en güzel örnek bilgisayarların çalışma şeklidir. Bilgiyi, işletim sistemi bilgisi, donanım bilgisi veya program bilgisi gibi istediğimiz kadar ayıralım, sonuçta (1) birler ve (0)sıfırlardan oluşur. İstediğiniz programlama diliyle yazın ancak sonuç değişmeyecektir. Sadece sonuçta sizin yorumlarınız ve adlandırmalarınız ile sizin algılama şekliniz kolaylaşacak veya değişecektir. hatta sizin yorum farkınızdan ulaştığınız yeni bilgilerde bir başkasına göre farklı olabilecektir. Ancak bu bilgiyi değiştirmeyecektir.
Sizlerin tanımlamalarınızı bilgiye ulaşma yöntemleri olarak görebiliyorum ancak. Üstelik ulaşılan bilgiye başka bir yolla da başka bir kişi tarafından ulaşılabilir. Bu bile bilginin özde tek olduğu adı ne konursa konsun sonuçta ulaşılacak yöntemlerin çeşitleri olabileceğini göstermez mi?

Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: ADAM - Mayıs 13, 2011, 03:43:54 ös
Bu aşamada ve hemen tartışmaların arasına girmek istemezdim. Ancak Sayın Mustafa Kemal bana göre öyle yanlış bir şey yazdı ki, o yanlışlığı yanlışlığıyla baş başa bırakamazdım. Üstelik ardından Sayın enelsır da o yanlışlığı pekiştiriverdi.

Hayır, olmaz!

Mutlak ya da saltık bilgi için "şimdilik" diyemezsiniz. Mutlak ya da saltık bilgi geçmişte nasılsa bugün öyledir ve gelecekte de öyle olacaktır. Onu ya bilirsiniz ya bilmezsiniz. İşin içine böyle "önlemli" diyebileceğim bir kayıt koyarsanız, o zaman mutlak ya da saltık bilgiden değil, göreli ya da izafi bilgiden söz ediyorsunuz demektir.  Eğer bilginin asal niteliğini böyle tanımlamak istiyorsanız, o zaman o bağlamda tartışalım ve daha ileri gidelim; göreli bilgiyi didikleyelim.  Fakat saltık ya da mutlak bilgiye böyle bir kararsızlık yerleştiremezsiniz. O kesindir, tamdır, değişmez.

Zaten kimileri bilginin öyle olduğunu, öteki türlüsüne bilgi denilemeyeceğini söylüyor. Bir diğer deyişle göreli nitelikli bir bilgi olamayacağını ileri sürüyor. O görüşte olanlar daha hiç kabul etmez sanırım bu "şimdilik" kaydını.

Acaba Sayın Mustafa Kemal geri almak ister mi?

 Sayın Prometheus ise aslında pek aykırı bir şey söylemiyor da, konuya baktığı açı farklı.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Prometheus - Mayıs 13, 2011, 03:57:09 ös
Mutlak bilgi diye bir şey var mı ki? Bu gün bütün fizik kanunlarının çöpe atılacağı söyleniyor. Fizik kanunları değişirse matematik kanunları da etkilenir, Felsefe bile yeniden yapılandırılması gerekli hale gelebilir. Kuantum mekaniğine göre artık her şey belirsiz hale gelmiştir. Bildiklerimizin tamamını değiştirmek zorunda kalacağımız söyleniyor. Nasıl olur da bizler kalkıp bilgiye elbise giydirebiliyoruz anlamıyorum.

Kimileri bilgiyi istediği gibi yorumlasın, onlar öyle istedi diye öyle olmayacaktır. Bilgi kimsenin tekeline giremez, bu ancak aptalların iddiası olabilir. Bilgiye sahip olduğunu sanan ancak bilgiyi anlayamayandır.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Mustafa Kemal - Mayıs 13, 2011, 03:58:54 ös
Sn. Adam'ın düzeltmesi üzerine:

Mutlak Bilgi tanımını şöyle yapıyorsak:

"Başlangıçtan beri var olan, ve sonsuza kadar var olacak olan bir bilgi. Ne bilimsel olarak kanıtlanmaya ne de insanlar tarafından bilinmeye ihtiyacı var."

Bahsedilen böyle "Kadim" bir bilgi ise, tabi ki şimdilik ibaresi çok anlamsız kalır orda.

Ben "bilimsel olarak kanıtlanmış" bilgiye mutlak denildiğini düşündüğüm için o şerhi koymuştum. Mesela babam okulda "atomun maddenin bölünemeyen en küçük parçası" olduğunu öğrenmiş. Ben okurken "proton ve nötronları" öğrendim, babamın bilgisi gitti çöpe... Şimdi bana öğretilen de çöpte... Neler neler çıktı...

Kastettiğim buydu.

Umarım Sn. Adam'ın itirazına cevap olabilmiştir.

Saygılarımla.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: shakespeare - Mayıs 13, 2011, 04:04:45 ös
Bilge kime denir ? Yaptıklarının gelecekte yaratabileceği etkileri öngören kişilere ...

Hayatı hakkında kaleme alınan birçok eserde de belirtildiği gibi Mahatma Gandi, sayısız olağanüstü fedakarlık örnekleri sergilemiş bir azizdi. Ancak 1942’de yazdığı kamuya açık bir mektup, onun etik açıdan her durumda bilge bir kişi olup olmadığı konusunda kafamızda bir soru işareti yaratıyor.

II. Dünya Savaşının ortalarında, daha Müttefiklerin mi Nazilerin mi kazanıp kazanmayacağı belli değilken Gandi, İngiltere halkına yazdığı açık bir mektupta onlara şu öğüdü vermektedir :

“Kendinizi ve bütün insanlığı kurtarma açısından tamamen faydasız olduğuna kanaat getirdiğim silahlarınızı bırakmanızı istiyorum. Herr Hitler’i ve Signor Mussolini’yi, size ait olduğunu iddia ettiğiniz ülkelerden istedikleri kadar almaya davet edin... Eğer bu iki beyefendi evlerinizi işgal etmeyi uygun görürlerse, bu durumda evlerinizi boşaltmanızı öneriyorum. Eğer sizin serbestçe gitmenize izin vermeyeceklerse, o zaman, erkek, kadın veya çocuk her birinizin, katledilmesine izin verecek, ancak onlara sadakat yemini etmeyi reddedeceksiniz.”

Eğer Müttefik askerleri silahlarını bırakıp, halk da Gandi’nin öğüdünü dinlemiş olsaydı, Naziler dünyadaki demokrasileri mağlup etmiş, nerdeyse her Yahudi’yi katletmiş ve dünyanın hakimi olarak savaşı bitirmiş olacaktı.

Bilge olmanın en önemli unsuru, kişinin sözlerinin (Gandi bu konuda başarısız olmuştur) veya  yaptıklarının sebep olabileceği kötülükleri önceden tahmin etmekle ilgilidir. Ahlak kuralları bahis konusu olduğunda, sadece iyi niyet yeterli değildir. Bilgelik de en az o kadar önemlidir.
sevivon.com

Bilginin mutlak da olsa göreceli de olsa yorumlanışı ve kullanılışı da, formu kadar önemlidir diye düşünüyorum

sevgiler...saygılar...
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Prometheus - Mayıs 13, 2011, 04:18:28 ös
Ben hala bilgiyi böyle sınıflandırmanın hata olduğunu söylüyorum. Mutlak bilgi nerede görülmüş? Bütün evreni bizim algılarımızdan oluştuğunu söyleyen bir sürü insan var, kuantum mekaniğine göre, gözlemci olmayınca maddenin hareketi değişmektedir. Bu, gözlemci maddenin yapısını değiştiriyor gibi bir sonuç çıkartıyor. Hatta atomun boşluktan ibaret olduğunu söyleyen başka bilim adamları da var. Maddenin salt enerji olduğunu söyleyen başkaları da çok fazla.
Bildiklerimizin doğru olduğunu veya sınıflandırma yapmamızı nasıl açıklayabiliriz?


Saygılarımla...
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Hacamat - Mayıs 13, 2011, 04:53:29 ös
   Bazı  bilgilerin de ömrü var . Ömrü dolunca yerini başka bir bilgiye bırakıyor. Çok normal. Evrim geçiriyor diyelim. Geçerliliğini yitiren bilgi olmasaydı bugünki gerçek sandığımız bilgiye ulaşamazdık belki.

O halde
1-Mutlak bilgi
2-Tartışmaya açık bilgi ( mutlak olmayan )
3- Güncelliğini yitirmiş bilgi
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: popperist - Mayıs 13, 2011, 05:33:51 ös
Mutlak bilgi neden bu kadar kafaları kurcalıyor anlamıyorum. Mutlak bilgi, çok basit, teknik bilgidir. Temel düzeydeki bilgidir. Fen bilimleridir.

"Efendim sarımsak hakkında eskiden şöyle söyleniyordu, şimdi de başka türlü, dolayısıyla "fen bilimleri" dahi mutlak olamaz."

Burada kategori yanlışı yapılıyor. Teknoloji ilerledikçe, analiz yapan cihazlar, hasta verileri, patoloji, tıp bilgisi çoğaldıkça ve yenilendikçe, elbette bir nesneye dair bilgiler de çoğalacaktır. Hatta yeni bilgiler, eskilerle zıtlaşabilir de. Sarımsağın yararlı olup olmadığının bilgisi de araştırma metodunun yelpazesine aldığı alan kadar kısıtlıdır. Yani elde edilen yeni bilgiler her zaman mutlaktır. Sorun, o mutlak bilginin "hangi şartlarda" elde edildiğinin bilinmemesidir. Sarımsak, örneğin tansiyona iyi gelir, ama yeni araştırma sarımsağın mideye kötü geldiğini gösterir. Siz bunu komple tüm sağlığa mal edecek tarzda yaklaşır, tansiyon ve mide ayrıntalırını es geçerseniz, fen bilimlerini de göreli sanmak gibi büyük bir yanlışa düşersiniz.

Fen bilimleri -doğa şartları böyle kaldığı, 4 kuvvetten biri, ben annemin evine gidiyorum demediği sürece- mutlaktır.  Ama elde edilen bilginin bir de algılayan tarafı var. İnsan faktörü daima ön plandadır. İnsan faktörü ; eleştirel süreç, dikkat, planlama vb. şeyleri etkiler.  

Hele hele elde edilen bilgileri kısa yoldan "genellemeye" çalışmak, ayrıntıya, detaya aldırmamak büyük yanlış anlamalara sebep olabilir. Genelleme yapmak, bazen hakikatin üstünü örtebilir.

Fen bilimlerinde ustalık da zaten bu alanda dikkatli olmakla belirlenir.

Yani fen bilimleri mutlaktır. Teknolojiyi doğurur. Tıpta ilerlemeyi doğurur. Hayata KONFOR sağlar,  sorunlara, hastalıklara ÇÖZÜM sağlar, fiziksel sıkıntıyı, acıyı, yorgunluğu, belirsizliği yok eder. Bu yüzden fen bilimleri kutsaldır.


Bir başka bilim alanı "sosyal bilimler" alanıdır.

Burası zurnanın zırt ettiği alandır. Tüm tartışma, çekişme, hır gür bu alanda cereyan eder. Sarımsak orda olduğu gibi durur. Fizik kanunları -keşfettiğimiz/keşfedemediğimiz-  aynı şekilde işler, ama insan bunları yorumlayan ve algılayan olduğu için sosyal alanda, fen bilimlerinin dahi güvenilir olmadığına yönelik kuramlar ortaya atılır. Tuhaf tabii. Bilinemezciler bu alanda at sürer. Ahlakçılar bu alanda at sürer.

Sosyal bilimler mutlak değildir. Çünkü nesnesi, insan-insan ilişkileridir. O nesne de sarımsak gibi hiç değişmez değildir. İnsanı tanımlamak güçtür. Android değildir. Dolayısıyla konusu insan olan hiçbir bilgi %100 mutlak olamaz.  Fakat %90 uyumlu bilgiler de bu alanda vardır! Mesela ben bir insan olarak fen bilimlerinin kutsal olduğunu iddia ettim. Büyük ihtimalle bu yorumum doğrudur. Bu yorumda bulunurken bile sosyal bilim alanındayımdır. Bir başka biri, fen bilimlerinin doğayı katletmekten başka bir işe yaramadığını, hayatı hızlandırdığını, günlük yaşama yerbırakmadığını, teknolojinin nüfus artışına neden olduğunu ve klasik çağ günlük hayatının artık kalktığını, her şeyin paket servis olduğunu vb. dile getirip, fen bilimlerinin bir bela olduğunu söyleyebilirdi (ki bunu iddia eden hali vakti yerinde filozoflar var). Bu görüşlerin ikisi de rasyoneldir. Fakat hakikat tektir. Ya benim dediğim doğrudur, ya onun dediği doğrudur. Ya her ikimiz de yanılıyoruzdur, ya da her ikimiz de kısmen doğruyuzdur.

Aslında pragmatik açıdan, "barış" için bilimin en önemli yanı sosyal bilimlerdir. Kimileri, kafa rahatlığı sağladığından mıdır bilinmez, bu alan göreli olduğu için, hiçbir sonuç doğru olmayacağı için, bu alana hiç bulaşmaz. Sosyal bilimleri hakir görür. Bu, bence bir çeşit tembellik, bir çeşit kolaycılıktır. Sosyal bilimlerin de ciddiye alınacak doğruları vardır ve dünyaya kardeşlik, fen bilimleri alanındaki başarılarla değil, sosyal bilimlerin ürettiği çözümlerden birinde mutabık olmakla gelecektir.

Sosyal bilimlerin fen bilimleri kadar geçerli bir kuralı vardır; etki tepki yasası. Yani sosyal bilimlerde de bir insana etkide bulunursanz, tepki görürsünüz. Yine bir diğer sosyal bilim yasası, A=A'dır formülünü benimsemektir. A=A'dır. Yani fen bilimlerinin verilerini doğru kabul etme ahlakıdır. Ahlak, Sartre'ın veya Nietzsche'nin anladığı gibi sadece insan hayatını sınırlayan şeyler değildir. Ahlak, sadece din alanını da ilgilendirmemektedir. Ahlak, insanın erken ölmemesi için gerekli olan bir bilim dalıdır. Ve ahlakın tüm yasaları, rasyonel mantığa boyun eğmekten geçer. Ahlak bilimi, verileri yorumlarken objektif olarak düşünmeyi gerektirir.

Yani ahlak = rasyonel mantık diyebilirim. Bu da sosyal bilim içindeki en büyük doğrulardan biridir.

Bu kadar yazdım, hiç örnek vermedim, ahlak = mantık ne demektir? Örnek:

Siz, muhtemelen yaşamanız için, başka insanların size yardım etmek zorunda olmadığını biliyorsunuzdur. Veya komşunuzun yetenekleri sizde olmadığı için, komşunuz sizden daha fazla kazanıyorken, siz de onun kadar kazanmak veya kazanamıyorsanız, onun gelirinden bir kısmını size hibe etmesini beklemek gibi tuhaf istekler duymayacaksınızdır. Fakat bugün hala, total paylaşımcılıktan yana sistemler var ve bunların ciddi takipçileri, destekçileri var. Bu düşüncelerinin altında bir mantık aramak istersek bunu bulamayız. Zaten kendileri de aristoteles mantığına lanet okurlar; onlar diyalektik mantığa inanırlar. Bugüne kadar da bunun ne olduğunu açıklamış değillerdir.

Her türlü "zorlama" , suçu cezasız bırakma, suçu gösteremeden ceza verme, kolektif uğruna bireyi feda etme de ahlak=mantık eşitliğne aykırı, sorunu çözmekten çok, olmayan sorunlar yaratmaya gebe, fen bilimlerinin pragmatizmine tamamen zıt, kafada kurulan hayallerin mutlak saymak yanlışlığına ek olarak bu mutlaka başkalarını da zorlamak istemek -ve zorlamak-tan kaynaklanan ahlaksızlık belirtileridir.

Ahlak, iki tane insanın olduğu yerde dahi sağlanmalıdır. Bu bilgi mutlaktır. Buna da adalet denir.

Saygılar




Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Prometheus - Mayıs 13, 2011, 06:29:14 ös
Çok büyük bilgi eksikliği böyle yazılara sebebiyet verebiliyor. ortaya çıkan sonuç'ta bir tür bilgidir, evet yanlış ama başka bilgileri türetebiliyor. Konumuz yanlış bilgileri veya sahip olduğumuz bilgileri aktarmak değil, bilginin ne olduğudur.
Yarın iyi ve kötü ortadan kalkarsa, hangi ahlak anlayışı kalacaktır? Adaleti neye göre belirleyeceksiniz?

Diyelim ki yeni bir peygamber geldi ve dedi ki; "Her şey birer derstir. Aslında acı sandığınız şeyler bile yoktur. Bunların tamamı sizin gerçek sandığınız tamamen sanal bir evrende gerçekleştirilmiştir. Öğrenmek için her şeyi yaşamanız şarttı, bu yüzden sizin kötü sandığınız her şey aslında sizin içindi. Zaten zaman içinde sizler defalarca bedenlenip, bazen iyiyi bazen kötüyü oynadınız." derse. İnananlarının ahlak ve adalet anlayışı nasıl olur du?
Bu saçma mı sizce? Töre diye, tecavüze uğrayan kız kardeşini öldüren insanın mantığından daha saçma değildir.
Aynı şekilde farklı inançlar farklı toplum anlayışlarını doğurduğunu her yerde görebiliyoruz. Ahlak'ın evrensel olmadığını buradan anlayabilirsiniz. Aynı şekilde dinlerinde evrensel olmadığını biliyoruz. Tartışmaya bile gerek görmüyorum.  Sosyal yapıların hiçbiri evrensel değildir. Sanırım sadece komünizm hariç. Çünkü şimdiye kadar dünyanın top-yekun denemediği bir o kaldı. Sanırım bir 50 yıla kadarda gelmiş olacaktır. Umarım o başarılı olur. Yoksa insanlığın geleceği olmayacaktır.  Tek tesellimiz, Karl Marks'ın şimdiye kadar hiç yanılmamış olması.
Konumuza dönelim, bilgi yeni bilgiler edindikçe, daha yeni bilgilere kapı açılacaktır, tıpkı tarihte hep olduğu gibi. Zaman içinde bütün bilgilerimizi kaldırıp çöpe atacağımız kesindir. Taa ki, öğrenecek yeni bir şey kalmayıncaya kadar. Bilginin sınırına varınca(nasıl olacaksa), o zaman kesin doğru diyebileceğimiz şeylere ulaşacağız.
Bu gün için, sizlerin sınıflandırdığınız bütün bilgi çeşitleri(!), yarın tamamen yok olup gidecektir.

Bana bakmayın bende bilgi falan yok, ben sadece gözlemciyim. :)
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: popperist - Mayıs 14, 2011, 12:07:04 öö
Adaleti belirleyen şey insanın tepkisidir.

Adalet, kaos ortamından kendi kendine doğar. Zaten bu yüzden mutlaktır. Adaletin ve ahlakın oluşması için dine, peygambere, tanrıya vb. ihtiyaç yoktur. Thomas Hobbes, bir düzenin nasıl oluşacağını çok iyi tarif etmiştir.

Adaletin hiç olmadığı ıssız bir adada çıkarları birbiriyle çatışan bir grup insan, mevcut güvensizlik hali nedeniyle aralarında öyle veya böyle anlaşmaya varacaktır. Dünyayı ıssız bir ada olarak düşünürseniz, hırsızlık, adam öldürme, başkasının hakkına tecavüz, zorlama vb. gibi kriminal eylemler adaletin doğuşuna önayak olmuştur. İnsan etkiye tepkisiz kalamaz. Ben sizin malınızı çaldığım zaman, "hmm iyi ve kötü kavramları bile mutlak değildir, bir gün değişebilir, o halde ben seni nasıl suçlarım ?!" diyebilecekseniz, evet bu durumda ahlak mutlak olmaz. Adalet de mutlak olmaz. Ama ben öyle bir durum tahayyül edemiyorum :)

Saygılar.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Prometheus - Mayıs 14, 2011, 01:55:13 öö
Bize adaletin ne olduğunu öğrettiğiniz için teşekkür ederiz.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Hacamat - Mayıs 14, 2011, 02:28:01 öö
   Bir de bilgiyi arama metodu var.Bir bilgiyi alırsınız zorlayarak yerinden oynatmaya çalışırsınız. Bu na ben bilgiyi kanırtma diyorum :). Tuhaf ama öyle. Ya da şöyle ifade ediyim : Arabanızın Lastik havası nı ''kabaca'' nasıl kontrol edersiniz. O nu tekmelersiniz. Aslında baktığınız da havası inik değildir. Ama emin olmak için o nu tekmelersiniz. Bilgi diye söylenenin aslında ne olduğunu,  nedemek istendiğini bu metotla da anlaya bilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken husus şu eğer lastiğin havası tam  ve siz ona sert vurursanız çuvallama ihtimaliniz yüksek.

Gerçi şu an bilgiyi arama kısmına geçmedik Sayın ADAM toparlar kanımca
Ama başlık şuraya da geldi sanki.

 ''Bilgi ilk nasıl ortaya çıkmış?''
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Prometheus - Mayıs 14, 2011, 04:05:42 öö
Sayın Hacamat, lütfen artık biraz dikkatinizi toplamaya çalışın, bir şeyler netleşmeden, başka fikirler ortaya sürmeyin. Bilgiyi arama metodu burada, şimdi konuşulacak şey mi? yeri geldiğinde onuda tartışırız, ama bu şekilde konu dağılıyor.
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: ADAM - Mayıs 14, 2011, 09:14:31 öö

Benim açımdan "bilgi" terimini bu başlık altında yerinin bol bol sınırları dışına taşırdık.

Bu deyişimle demek istediğim şu: Bö tartışmaların yer aldıgı bölüm "Terimler ve Kavramlar". Biz ise onu çok aştık ve artık iyiden iyiye bu kavram çerçevisinde felsefeye girmeye başladık.

Sayın Prometheus benden bu konulu açmamı istediğinde işin bu boyuta varabileceğini de öngörmüş müydü bilemem ama yazdıklarından hoşnut olduğu anlaşılıyor.

Ben ise bu yazılanların sonucunda "bilgi" dediğimiz olgunun aslında öyle mutlak ya da saltık bir nitelik taşımadığı, belki mutlak ya da saltık bir bilginin de olabileceği, fakat bizim güncel yaşamımızda ve bu dünya üzerinde "bilgi" olarak andığımız şeyin aslında göreli yani rölatif bir nitelik taşıdığı gibi bir ara sonuca varmış durumdayım. Ara sonuç, çünkü buna "sonuç" dersem mutlak sayılacak.

Niçin böyle bir yargıya varıyorum? (Yargı daha güzel bir terim burada çünkü o mutlak olamaz.)

Buna yanıt vermek istiyorum ama kendimce (belki fazla statükocu davrandığımdan) bunun yerinin bu başlık olmadığını düşünüyorum. Bunun için de bu forumda epeydir yapmadığım bir işi yapmayı öngörüyorum. Felsefe bölümüne gidip orada "Bilgi Niçin Görelidir?" diye ya da buna benzer bir başlık açmak....

Elbette bu durumda bilginin göreli olmadığını, kesinlikle mutlak olduğunu öngören ya da öyle düşünenler de benim o başlık altında yazacaklarıma karşı çıkacaktır. Umarım akıllıca, düzeyli ve izleyenler için de yararlı bir tartışma olanağı buluruz.

Bu arada şunu da eklemeliyim: Bugün sabah sabah daha önce hiç bilmediğim bir şey öğrendim. Bunu forumun Biyoloji bölümünde paylaşmak istiyorum. Kim bilir belki forumu izleyenlerden birçok kişi bunu zaten önceden biliyordu. Ancak işte o bilgi, benim için ve benim gibi önceden bilmeyenler açısından pek yeni. Üstelik ilginç. 
 
Sevgiler.
 
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: dogudan - Mayıs 16, 2011, 01:40:15 öö
Sn. Prometheus  ve Sn. popperist,

Karşılıklı olarak sert ve kaba üslupla yazılmış mesajlarınızın, forum kurallarının 4. ve 5. maddelerini  (http://www.masonlar.org/masonlar_forum/index.php?topic=1172.0) ihlal ettiğini hatırlatmak isterim.

Uyarıyı dikkate almanızı rica ederim. Aksi halde hakkınızda yaptırım uygulanacaktır.

Not: İlgili mesajlar kaldırılmıştır.

Saygılarımla,
Başlık: Ynt: Bilgi
Gönderen: Hacamat - Mayıs 21, 2011, 01:09:59 öö
Soru şuydu:
Bilgi ilk nasıl ortaya çıkmış?
Bilginin kaynağı ?