Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: "MİKRO BEN"İN SAVUNMA YÖNTEMLERİ  (Okunma sayısı 3192 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 26, 2010, 09:09:18 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Aşağıya aktardığım çalışmayı çok beğendim;dolayısıyla sizlerle paylaşmadan rahat edemezdim.

Spirütüel arayışı,bilimsel bir idrak ve uslup ile yorumlamış olan bu makaleyi,arayışta olan herkesin okumasını ve üzerinde düşünmesini öneririm.




Sözle Açığa Vurma: Uygunsuz istekleri onlardan sürekli söz ederek bastırmaya çalışma.

Dengeleme Çabası: Bir konudaki düş kırıklığını başka bir konudan aşırı zevk alarak Dengelemeye (telafi etmeye), ya da bir zayıflığın etkisini güçlü bir yanı abartarak azaltmaya çalışma.

Gerçeğin Yadsınması: Genelde ”hastalanarak” veya işe ya da hobilere aşırı kendini vererek  (gerçeği görmezden Mikro ben’i gerçeğin istenmeyen sonuçlarından, o gerçeği yadsıyarak gelerek) koruma.

Başka Şeye Boşalma: Duyguları(genellikle öfkeyi) o duyguyu uyandıran kişi ya da nesnelerden daha az tehlikeli kişi veya nesnelere boşaltma. Hırsını birinden veya bir şeyden çıkarma.

Duygusallıktan Kaçınma :  ‘Ben’i acıdan korumak için duygusal bağlılıklardan kaçınma.

Düş Kurma: Ulaşılamamış isteklerin gerçekleşmiş olduğunu düşleyerek doyum sağlama.

Kimlik Edinme: Ünlü kişi ya da kuruluşlarla özdeşlik kurarak, bu sayede kendini daha değerli ve önemli hissetme.

Kendini Başka Biri Gibi Görme: Reddedilmemek için başkalarının değerlerini benimseme.

Kendini Soyutlama    : ‘Ben’e acı verebilecek koşullardan uzak durmak ya da bazı davranışların sonuçlarından kaçınmak için onları uygunsuz olarak niteleme.

Yansıtma: Kendi uygunsuz isteklerini başkalarına yükleme ya da karşılaşılan güçlükler konusuna başkalarını suçlama.

Akla Uydurma: Bir davranışın haklılığını ve onaylanması gerektiğini akla uygun biçimde kanıtlamaya çalışma.

Tepki Oluşturma: Tehlikeli (toplumsal açıdan kabul görmeyen) istekleri bunların karşıtlarından aşırı söz ederek bastırmaya çalışma.

Gerileme: Daha az olgun davranış isteyen ve/veya daha düşük nitelikte amaçları olan, gerçekte alışılmış bilinç düzeylerine tekrar geri dönme.

Bilinç dışına İtme: Acı veren ya da tehlikeli düşünceleri bilinç dışına itme.

Uygunsuz Güdüler; Ulaşılamayan cinsel istekler yerine cinsellik dışı görünen davranışlarla doyum sağlama toplumca kabul edilir biçime sokma.

Sevimli Olma Çabası: Kendine verdiği değeri desteklemek için başkalarının beğenisini kazanmaya çalışma.

Kendini Hırpalama: Ahlak dışı istek ve davranışları ‘ben’e acı çektirerek ödeme.

Veya Cezalandırma.

 

İnsanın kendini yadsıyan bu teknikleri kullanarak psikolojik acısını hafifletme çabaları, kısa vadeli(mikro) bakış açısından başarılı sonuçlar verir. Başka bir anlatımla, bu teknikler işe yarar. Onları kullanma nedenimiz de zaten işe yarar olmalarıdır. Ancak sağlanan bu başarı geçicidir, çünkü bu teknikler farkındalığımızı öyle azaltırlar ki, geniş (Makro) bakış açısından görünen gerçeği tüm duygularımızı, asla bir başkasının değil, sadece kendi düşüncelerimizin yarattığı gerçeğini kolayca unutabiliriz.

 

Belki de psikolojik savunma yöntemlerinin sonunda ulaştığı en önemli nokta, psikolojik gerilimin kaçınılmaz biçimde artarak bedeni hastalanmasına, yaşlanmasına hatta ölmesine neden olabilecek kadar hırpalaması, yıpratmasıdır. Bu konudaki ilk araştırma 1930’lu yıllarda tıp doktoru Hans Selye yönetiminde yapıldı. Dr.Selye’nin vardığı sonuca göre, gerilim veya direnme ( ve bu durumun yarattığı sürtünme) olmasaydı, hastalık, acı veya ölüm de olmazdı.

 

Kendini yâdsıysan bu teknikleri kullanmak insanı sonuçta çok daha büyük acılara (psikolojik gerilimlere) götürür, çünkü bu teknikler acıların nedenlerini (olumsuz düşünceleri) asla ortadan kaldırmaz, sadece sonuçları, yani olumsuz duyguları geçici olarak hafifletirler.

 

Mikro bakış açısından, düşünme biçiminiz ve dolayısıyla hissettikleriniz kalıtımsal ve çevresel koşulları denetlemeniz söz konusu değildir. O yüzden bilim adamlarınız insanın özgür iradesi olmadığını savunmuşlar, tüm davranışları tamamen kör talihe bağlamışlardır. Ve bu, mikro bakış açısından doğrudur.

 

Yazık ki, mikro bakış açısı daha geniş bir bakış açısının varlığını yadsır. "Eğer bir budala dünyayı ancak düz görebiliyorsa, dünya onun için düzdür." O halde sınırlı bir mikro bakış açısından dünya düzdür, ya da bir vadiden bakıldığında içbükeydir, bir tepenin üstünde ise dışbükeydir. Görülüyor ki, gerçeği belirleyen sizin bakış açınızın genişliğidir ve bu gerçeği kendi kaynakları çerçevesinde tanımlar.

 

Psikolojinin genellikle öğretildiği gibi ruhun (zihnin ya da can'ın) varlığını yadsıması ve bu bilim dalının, psikologların sadece fiziksel ve duyusal verileri tanıyabilecekleri savında direnmesi tuhaf! Bu yüzden Makro felsefenin kavramları, mikro bakış açısının yönlendirildiği bilim adamlarınıza göre bütünüyle kabul edilemez kavramlar oldu.

 

Makro bakış açısı insanı zaman ve uzayla sınırlandırılmamış büyük bir zihin olarak görür. Bazen ölümsüz ruh diye de adlandırılan zihin, geçici olarak belirli aralarla, mükemmelliğini sürekli artırma (birlik bilincine ulaşma) çabası içinde daha kapsamlı bir farkındalığı deneyimlemek ve öğrenmek için beden denen çeşitli araçları seçer.

 

Bütün ruhların tüm bu deneyimlerle bu varmak istedikleri son nokta, şimdi, geçmişte ve gelecekte, her zaman her şeyle bir bütün oluşturduklarını (ki bu bir'liği bazıları Tanrı diye de nitelendirebilir) idrak edecekleri makrokozmik farkındalığa erişmektir.

 

Bu bilinç düzeylerine şöyle de bakabiliriz:

1. Mikro 'ben' bireyin bedeni, kişiliği ve bireyin tüm bunlardan ibaret olduğuna inanan sınırlı zihindir.

2. Gelişmekte olan 'ben' ya da bilinçaltı, kendisinin bir ruhun sadece küçücük bir parçası olduğunu bilir.

3. Makro Ben ya da evrensel zihin her şeyin 'bir' olduğunu bilir; bu yüzden tüm boyutların pozitif ve negatif kutbiyetinin mükemmel bir dengesini içerdiğinin farkındadır. Bireysel ruhlar, Makro anlayışa erişmemiş oldukları için geçici bir dengesizlik içinde olmamakla birlikte, Makro açıdan bakıldığında bu kişisel dengesizlikler mükemmel biçimde dengelenmiş makrokozmosun doğal yaşam ritmleri olarak görünür.

 

Bir başka anlatımla, Makro düzeyde sorun yoktur. Sonuçta ruhların tümü gerçek farkındalığın bu mükemmel düzeyine ulaşacaklar. Gecenin ne kadar karanlık olduğu hiç önemli değil. Er geç gün ışımak, güneş doğmak zorunda.

 

Her çağda mistikler sonuçta varılacak bu Makro anlayışı tanımlamışlardır. Makro bakış açısının belki de en iyi bilinen ifadesi Yuhanna'nın İncil'nin 17.bölümündedir, kolayca başvurulabilir. Büyük Makro filozof (İsa) bu bölümde bütün ruhların Makro amacını şöyle dile getirilmiştir: "...biz bir olduğumuz gibi onlar da bir olsunlar; ben onlardayım ve sen (Tanrı) bendesin, onlar da bir olmak üzere tamamlanmış olsunlar."

 

İnsan ruhu ve bilinçaltı, bütün zihinlilerle 'bir' olduğunu (aşkın bilinç, evrensel zihin, makrokozmos ya da Tanrı) idrak ettiği bu Makro bakış açısıyla, artık onu tehdit edebilecek ya da korkutabilecek hiçbir şeyin olmadığını görür, çünkü her şey 'bir'dir. Ruh, ancak bu bakış açısını kazandığında en yüce buyruğa, Makro buyruğa uyabilir: "Birbirinizi benim sizi sevdiğim gibi seviniz." (Yuhanna 15:12)

 

Herkes mutluluk arayışı içinde olduğuna göre, bakış açınızın boyutlarını bilmeniz son derece önemli; çoğu kere kısa vadeli mutluluklar uzun vadede acılara neden olurlar. Eğer yaşamınızdan geniş anlamda hoşnut olmak istiyorsanız, yaşam anlayışınızın ve bu anlayışın belirlediği seçimlerin uzun vadedeki sonuçlarını (zevk-acı) bilebilmeniz için bakış açınızı genişletmek zorundasınız.

Mikro sınırlar içinde olanlar, bir insanın fiziksel görünümünün ötesinde var olanları doğru biçimde idrak etmezler. Bilinçaltı, ruh ya da birlik-kardeşlik gibi kavramlar mikro adam için sadece soyut düşüncelerdir. Bir başka anlatımla, böyle biri kendini kimseye uzun süre bağlı hissedemez, kardeşçe duygular besleyemez, sevecen olamaz. Gerçekte kendisiyle yabancılaşmıştır, kendini kendinden (bilinçaltından) ayrı hisseder; bu yüzden kendini başkalarına karşı da yabancı, başkalarından da ayrı hissetmek zorundadır..

 

Her şeyi hatırlayabilseydiniz, makro kozmik kökeninizi idrak edebilecektiniz. Bir zamanlar ruh, tüm ruhlarla, her şeyle Tanrı'yla 'bir' olduğunun bilincindeydi. Bazı ruhlar sıkıldılar. Mükemmelliğe erişmemiş bir hal... Heyecan, korku, zevk, acı, şehvet veren bedensel bir hal yaşamak istediler. Bunu yapabilmek için ruh, bilincini ya da farkındalığını, kim olduğunu, nereden geldiğini veya nereye gittiğini unutacak kadar azaltmayı seçti -böylesini yeğledi. İşte bundan sonra kendisini zihinsel olarak hücrelere böldü ve bu hücrelerin her biri kendini diğerlerinden ayrı bir bütün olarak gördü.

 

Kendi kendine yarattığı bu unutkanlık ve bölünme içinde, ruh gururu ve kendini diğerlerinden üstün görme duygusunu deneyimledi; çünkü her şeyle 'bir' olduğunu unutmuştu. Kendi eş ruhlarını (düzenli olarak birlikte enkarne olan ruhlar) ve ikiz ruhlarını (aynı ana ruhun hücreleri olan ve bu yüzden titreşimleri de aynı olan ruhlar) bile unutmuştu.

 

Bu unutkanlık hali içinde ruh diğerlerini düşmanları olarak algıladı, çünkü kendini onlardan ayrı görüyordu. Parmaklarının -onları kendisinin yönettiğini unuttuğu için boğazını sıkacağından korkan paranoyak gibi, ruhlar da her şeye güçlerinin yettiğini, Makro bakış açısından tüm kararları kendilerinin vermiş, tüm sonuçları kendilerinin seçmiş olduklarını unuttular.

 

Kendi büyük güçlerini unutmuş oldukları için kendi yarattıkları dengesi bozuk, mükemmel olmayan bir mikro dünyada yaşamaya mahkûm oldular, burada hiç kimse geçmişini hatırlamıyordu, bu yüzden kimse geleceği de göremiyordu.

Bütün bir yolculuğun sadece ufacık bir bölümünü gözünde canlandırabilen, yolculuğun sonunu kestiremez. Parçalı bulmacanın milyonlarca parçasından sadece birkaçını görebilen, tamamına akıl erdiremez.

 

Tüm zamanlar aynı anda yaşandığından, bulmacanın parçalarını oluşturan "geçmiş" ve "gelecek" kendi zihinlerimizde gizlidir. Yine de sadece sezgileri yüksek ruhlar, geçmişi ve geleceği daha fazla hatırlayabilmek ve böylece kozmik bulmacanın daha fazla parçasını görebilmek için bilinçlerini, ya da başka bir deyişle farkındalıklarını artırmayı yeniden öğrendiler.

 

İnsanlığın büyük sorunu, deneyimlenen her şeyin tüm sorumluluğunu kabul edebilecek noktaya kadar gelişebilmektir.

 

Bu noktaya ulaşıldığında, artık varılmak istenen en yüce amaca -şimdi, geçmişte ve gelecekte her zaman her şeyin bir olduğunu ve olan her şeyin mutlak mükemmelliğini sevinçle kabul eden anlayışa- giden yol açılmış olur.

 

Ondan sonra, bir zihnin gelişkinliğinin kabul edilemez görüneni kabul edebilmesiyle ölçüldüğünü anlayabilirsiniz.
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
26 Yanıt
21500 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 20, 2013, 12:35:15 ös
Gönderen: GOASISG
9 Yanıt
21068 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 16, 2011, 11:16:33 ös
Gönderen: AMON RA
19 Yanıt
14954 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 08, 2012, 09:45:54 ös
Gönderen: smyrnali
36 Yanıt
23847 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 23, 2012, 10:20:17 öö
Gönderen: Masor1976
49 Yanıt
30239 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 29, 2014, 11:29:47 öö
Gönderen: ABCDEF
15 Yanıt
13256 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 07, 2015, 01:28:57 ös
Gönderen: _SplendouR_
7 Yanıt
6098 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2012, 10:08:38 öö
Gönderen: NOSAM33
8 Yanıt
9903 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 09, 2018, 12:28:29 öö
Gönderen: Tık-Tik-Tak
0 Yanıt
4574 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 30, 2010, 02:58:20 ös
Gönderen: karahan
4 Yanıt
11064 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 24, 2016, 01:21:23 öö
Gönderen: Ve-nice