Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: BİLİM ve DİN -2  (Okunma sayısı 3460 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 31, 2009, 10:31:10 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Bilimin Eğemenliği Ele Geçirmesi

Din ve bilim, bilimin olgunluğunu ele geçirdiği son 150 yılda belirgin olarak çatışmaya girmişlerdir. Eski Yunanistan’da din, bilim ile bugünkü anlamda bir mücadele içinde değildi. Ortaçağ Avrupa’sında ise din bilim mücadelesi, dinin baskı altına aldığı bir bilim şeklindeydi. Hıristiyanlığın, bütün beşeri hayata hakim olma sevdasının olduğu bu dönemde bilimin verilerinin ve felsefi düşüncenin ürünleri bir şekilde, dinle uyum içinde yorumlanması gerekmekteydi. Bu yapılmazsa, dinin baskısı altında ezilen bir bilim şekli ortaya çıkmaktaydı. Bilim ve dinin kendi alanları ne kadar geniş olursa olsun, yetki ve hareketlerini bu alanlarla sınırlama eğiliminde değildiler. Son 150 yıldır kontrolü mele geçiren bilim, bütün gerçekler dünyasının kendi inceleme alanında olduğunu öne sürerek dine açıkça savaş ilan etti. Sonuçta kavga kaçınılmaz oldu.

Din duygusu insanoğlunda bizzat dış dünyanın algılanması ile oluşmuştur. İnsan suda, aynada ve rüyada kendi hayalini görür. Başka insanları da rüyasında görür. Gördüğü bu “eşler” aslına benzemesine karşın, aslı ile aynı değildir. İlk yapılan şey bunları ayrı varlıklar olarak değerlendirmektir. Ancak rüya bitince “eş” ne oluyor? Muhtemelen daha sonraki rüyalarda da benzer görüntüleri gördüğünden, demek ki “eş”ler yok olmuyor düşüncesi doğar. O zaman “ben ölünce” eş ne olacak düşüncesi de bir ölümsüzlük fikrini geliştirir. Ve buradan da bedenden ayrı var olan, farklı bir bilinç durumu olan rüyalarda gözükebilen “ruh” kavramı ortaya çıkar. Bu bakış, sonra da dinin söylemi olarak ruh-beden ikiliği olarak karşımıza çıkar.

Bilimin, insan=ruh+beden konusunda söyledikleri ya da söyleyebildikleri aslında çok fazla değildir. Bilim insanları, konunun kendi alanları içinde olmadığını söyleyerek ilgi göstermezler. Çünkü tek kabulu vardır: monizm (bircilik). Yani, beden madedir ve maddeden başka bir şey yoktur. Bilim insanlarının ilgisinin uzağında kalan bu alan, ilahiyatçıların ve metafizikçilerin elinde kalmak zorunda kalır. Onlarda boş buldukları bu alanda akıllarına geleni ve kendi kişisel bilgilerini, herhangi bir yönteme sokmadan söylerler. Zaten, konu bilimin yöntemi içinde değildir.

 Tablo. Bilim ve Din Çatışmalarının Temel Noktaları
 
BİLİMİN SÖYLEDİKLERİ
 DİN(LER)İN SÖYLEDİKLERİ
 
İnsan kainatın merkezi ve gayesi olamaz. İnsan varlıklar zinciri içinde bir halkadan ibarettir. Canlı madde bizzat yaratma ve değişme özelliğine sahiptir. İnsanın üstünlüğü, omurgalı hayvanların evrimi esnasında, diğer hayvanlara göre daha ileri evrim aşamasına gitmiş olmasındandır.
 İnsan seçkin bir varlıktır ve doğaüstü varlık olan “Tanrı” tarafından tüm evren kendisine hizmet için yaratılmıştır. Evrim yoktur ve insan bizzat Tanrı eli ile yaratılmıştır. Diğer türler de insandan ayrı yaratılmıştır.
 
Dünya ve evren yoktan değil, doğanın kendisinde olan güçlerin bir sonucu olarak var olmuştur.
 Yoktan var ediliş vardır ve kanun denilen güçlerin doğaya verilişi, doğaüstü olan Tanrı tarafındandır.
 
İnsanda ruh ve ölümsüz ruh diye bir kavram yoktur. Beden yalnız başına vardır ve ruh olarak hissettiğimiz, beynimizi oluşturan maddenin etkileşimin bir sonucudur. Ölümle ortadan kalkar (monizm/bircilik).
 İnsanda, bedenden ayrı olarak Tanrı tarafından yaratılan ve bedenle birleştirilen ruh vardır. Beden ruhun geçici konağıdır. Ölümle ruh bedenden ayrılır (dualism/ikicilik)ve varlığına başka bir boyutta devam eder.
 
Doğada, bilim ve yine doğa ile açıklanamayacak hiç bir şey ve mucize yoktur.
 İnsanın anlayamayacağı doğaüstü kuvvetler, olaylar, mucizeler vardır.
 
Tek gerçek olan bilimsel yöntem ve nesnel gerçekliktir. Bu bilgi de doğadan elde edilir.
 Bilimsel bilginin dışında vahiy bilgisi de vardır. Vahiy Tanrının bize ulaşma yolu ve bilgisidir. Doğaüstü bir bilgidir.
 
Bilimin bilgisi sürekli olarak kendini değiştiri ve yeniler.
 Tanrı bilgisi değişmez ve sabittir. Sadece yorumları ve anlaşılması farklıdır.
 
İnsan zihninin tüm özellikleri zaman içerisinde bilimle anlaşılabilecek ve sır kalmayacaktır.
 İnsan zihninde ve ruhunda, daima anlaşılamayacak sırlar olacaktır.
 
Bilim ise ortak aklın ürünüdür ve deneyim ve gözlem kişiler arası farklılık gösterse bile çok azdır. Din esas itibari ile bireyseldir. Ne kadar din ve dindar varsa o kadar farklı dini bakış açısı vardır.
 Evet, dini tecrübenin özelliği bireysel olmasıdır. Ancak din herkes için geçerli evrensel kurallar da içerir. İnsanların yaşadığı bakış açısı farklılıkları onların olgunlaşma aşamaları ile ilgilidir.
 

Ben"O"yum,"O"ben değil...


Ocak 02, 2010, 11:10:37 öö
Yanıtla #1
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Bence bu ikinci bölümün anlatımda dinin benimseyişleri ile bilimin bulguları sanki birbirine karışmış gibi…

Bu karışıklığı bir yana bırakacak olursak, gerçi kimi bilim adamları aslında tümüyle bilim dışı bir yaklaşımla “ruh” diye bir şeyin olmadığını ileri sürüyorlarsa da, bunu tendi bilimsel yöntemleriyle kanıtlayamadıkları sürece bu ileri sürüş gene bilimsel yaklaşımla ancak bir “hipotez” olarak kalır. Bunun karşıtı yani ruhun varlığı hatta ölümsüzlüğü savunusu da günümüzde bilimsel açıdan kesinlikle kabul edilemez değil, ancak bir hipotezdir.

Dinler, ruhun varlığını hatta belki ölümsüzlüğünü ancak “mucize” denilen birtakım olayları örnek göstermek suretiyle kanıtladıkları iddiasındadır. Hayır!... Tek bir kereye özgü olaylar gerçeğin örneği olamaz. Gerçek olabilmeleri için kendilerini yeterince yinelemeleri gerekir. Ancak benim bu deyişim yadsıma değildir; sadece yeterli bir veriye dayanmayan bilginin dendiği gibi kabullenilmesine bir karşıtlıktır.

Bilimsel gerçeklerin henüz aydınlanmamış, aydınlatılamamış köşeleri vardır. Bunun benzerleri geçmişte de vardı. Gözlemle birtakım veriler elde ediliyor, ancak nedenler ile sonuçlar arasındaki bağlantı kurulamıyor, bundan ötürü gerçeğin yasası ortaya konamıyor, olgu yasalaştırılamıyordu. Böyle olunca elbette bilim dışı kalıyordu. Zaman içinde bilimsel araştırmalar bunların birçoğunu çözdü; olay “ilâhî” ya da doğaüstü olarak nitelendirilmekten kurtuldu; bilimselleşti. Bu süreç günümüzde de devam ediyor. Kimi bilim adamları var ki, belki ötekiler onları bilim adamı tanımının dışında bırakıyor ama onlar “ruh” konusu üzerinde gerçekten bilimsel araştırmalar ve deneyle yapıyor, bu kavramı Kuantum mekaniğinin yasaları çerçevesinde araştırıyor. Kim bilir belki günümüzde Kuantum Mekaniği konusu üzerinde bilinenler bu araştırmanın daha ileri boyutlara varmasın engel; tıpkı fiziksel yer çekimi kuramının atomun içyapısını ve onun ötesindeki mikrokozmosu açıklamaya yetmediği gibi. Belki başka bulgular da gerekiyor. Belki sadece dalgalar ve kozmik ışınlar “ruh” konusunu açıklığa kavuşturabilmek bakımından yeterli değil. Fakat evrime sınır koyamıyorsunuz. Geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu alandaki evrimsel gelişim, insanlığa yeni ufuklar açacaktır.

Dolayısıyla “ruh” kavramının var olduğu ama bugüne dek insanın yaratmış olduğu dinlerde tanımlandığı ve betimlendiği gibi olmadığı ortaya çıkacaktır. Bilim dine karşı değildir ama işte o zaman yürürlükteki dinlerin ya da dinlerin içeriğindeki birtakım inanç öğelerinin değişmesine neden olabilir.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 02, 2010, 11:34:49 öö
Yanıtla #2

Benim aklıma hemen geleni Sizinle paylaşmak istedim Sayın Adam; ancak ne derece makul bir görüş bilemiyorum ama şu şekilde düşünürsek şuanki süreç gereği belki de sürecin bir getirisi olarak düşündüğüm ya da yapılması gereken en gerekli olan şeydir, diyerekten, Din' le Bilim' in sentezini yaparak Din yolundan Bilim' e varılması kaydıyla böyle bir oluşum sağlanılamaz mı?

הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


Ocak 02, 2010, 03:34:48 ös
Yanıtla #3
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Sayın Isabella din yolundan bilime varılması konusunu Sayın Ceycet’in bir önceki yazısında da ortaya atmıştı. O zaman yazılacak çok şey olduğu için bunu göz ardı etmek durumunda kalmıştım.

Tarihte bunun örnekleri görülmemiş değildir. Ne zaman?... Bilgisizliğin aşırı ölçüde olduğu, dinin ise yeterince toleranslı olup bilime yön verdiği dönemlerde. Ayrı coğrafyalarda yani ayrı kültürlerde kronolojik bakımdan birbirinden farklı yüzyıllarda. Peki sonra… Din adamları dini yozlaştırıp, olmadık dogmalara bağlayıp din kurumunu bağnazlığa gömünce, bilim gerilemiştir; daha doğrusu gerilettirilmiştir. Oysa bildiğimiz bir örneği alırsak; Hıristiyan Batı olasıyla karanlık bir dönem yaşarken, Doğu, hele o Batı’ya coğrafi bakımdan pek yakın olan İslâm Doğu olasıya ışıklıdır ve bu aydınlık giderek artış da göstermektedir. Nitekim Batı’nın ünlü “Ex Oriente Lux” (Işık Doğu’dan gelir) deyişinin temeli de budur; çünkü Rönesans’ın asal temelini oluşturmuştur. Ancak Batı’da Rönesans’ın yaşanmaya başlandığı sıralarda, o ışık dünyayı ancak belli bir yoğunluk ve güçte aydınlatabildiğinden midir yoksa olacağı öyle olduğu için mi, daha önce Hıristiyan batı’nın yaptığını bu kez İslâm Doğu yapmış ve kendi kendini karanlığa sürüklemiştir.

Bunlar tarih… Biz günümüze bakalım.

Belki gelecekte bilim yolundan dine ulaşma olanağı bulunabilir. Fakat şu anda henüz dinleşmemiş inanç sistemleri bir yana bırakılacak olursa, bir de August Comte’un ileri sürmüş olduğu gibi “doğal din” gibi bir sistem göz ardı edilirse, hele din dediğimiz Teizm üzerine kuruluysa, bunun insanlığı bilime götürmesi olasılığı yoktur.

Sevgiler.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Ocak 02, 2010, 03:49:44 ös
Yanıtla #4

Anlıyorum Sayın Adam;  geçmişte yaşanılan olayların aslında birbiriyle hem çelişik hem de paralel olarak bağlantısı bulunmaktadır. Din ve Bilim' in sentezinin oluşturulması yönünde yapılan girişimlerin belki de bir sonuç vermeyeceği / veremeyeceği kanaatindeyim. Ancak Din' in Bilimin önünde bazı zamanlarda önemli ölçüde engel oluşturması elbetteki işleyen süreçte Bilim' in yapması gereken görevini belki de inkıtaaya uğratmayı başarabilmiştir. Şimdi de Bilim, Dini belki de önünde bir engel olarak görmesi akla gelinen bir düşünce de oluşturabilir. Bu durumda yapılması gerekenin ne olduğu hakkında hiçbir fikrim olmamakla birlikte sadece şunu söyleyebilirim ki, Dinsel ya da Bilimsel olarak hareket edilmenin, bazı durumlarda ethik olmayan ölçülere kaçınılması Insanlık için bazı unsurlarda bir tehdit oluşturması mümkünken, gelişen zaman gereği oluşan istenmeyen durumların da telafisi muhakkak ki yapılabilinecektir. Ancak bunu bize 'Zaman' gösterecektir.

Dinsel yoldan ilerleyen Insanlığın, şimdi de Bilimsel yoldan ilerlemesi beklenilirken, Bilim yolunda atılacak önemli adımların Insanlığı daima daha ileri safhalara götüreceği kanısında ve kanaatindeyim.

Ancak böyle bir gelişmenin seyredebilmesi geçmişte Din' i istismar eden çıkar gruplarının yanlış tutumlarının şimdi de aynı oranda eş zamanlı olarak Bilim alanında da görülebileceği unutulmamalı ve buna göre daha temkinli davranılıp, böylesi durumların yaşanılma ihtimallerinin de göz önünde bulundurulması gerektiği, aynı ölçüde bütün bunların da normal görülebilmesi açısından belki de olması gerekenler olarak yaşanılması gerektiğinin düşüncesindeyim.  

Saygılarımla,  
« Son Düzenleme: Ocak 02, 2010, 03:57:04 ös Gönderen: Isabella »
הדבר היחיד לשמור על אנשים בחיים הוא אהבה וכבוד

Aimer et être aimé c’est sentir le soleil des deux cotés.

«Ոսկե Տարիքը - Փոթորիկները, չի կարող կանխել մարդիկ սիրում են ծովը.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3456 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 10, 2007, 11:55:17 ös
Gönderen: Supeluta
0 Yanıt
2544 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 28, 2007, 01:47:42 öö
Gönderen: shemuel
14 Yanıt
7285 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 01, 2010, 06:28:35 ös
Gönderen: ceycet
6 Yanıt
4412 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 14, 2010, 07:23:47 ös
Gönderen: murat tanhu
12 Yanıt
7092 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 02, 2010, 10:50:33 ös
Gönderen: Asi
5 Yanıt
4440 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 14, 2010, 07:13:59 ös
Gönderen: murat tanhu
0 Yanıt
4458 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2012, 02:04:32 ös
Gönderen: karahan
8 Yanıt
6669 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 09, 2012, 07:25:19 ös
Gönderen: asimov
40 Yanıt
18258 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 24, 2014, 12:45:33 ös
Gönderen: yihaak