Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Tapınak Yıkıldı - 7  (Okunma sayısı 2785 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Şubat 11, 2011, 05:04:11 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay



Yetkin ustalar, gizli bölmeye giriş yolunu bulup oraya ulaşmaya kararlıydı. Ancak bu konudaki kararlılıkları bir işe yaramıyordu. Düşüncelerini, tasarımlarını eyleme dönüştüremiyorlardı. Bunun için bir başka şeye daha gereksinmeleri vardı ama ne?

İşte böyle düşünüp dururken, günün birinde ilginç bir şey oldu.

“Son Kubbenin Ustası” olduğunu ileri süren biri, yetkin ustalardan birini bularak ona Üç Kez Güçlü Usta ile görüşmek istediğini söyledi.

Bugüne dek hiç kimse böyle bir dilekte bulunmamıştı. Üç Kez Güçlü Usta’nın varlığını bilmezlerdi ki? İşte bu yetkin ustayı kuşkulandırmıştı. Ancak onu bir süre için atlatıp, ilk fırsatta konuyu Üç Kez Güçlü Usta’ya iletti.

Üç Kez Güçlü Usta, o kişinin –her kimse- büyük olasılıkla doğru söylemediği, yetkin ustaları kandırmaya kalkışan bir şarlatan olduğu kanısındaydı. Buna karşın, «Ön yargılı davranmak bize yakışmaz. Görüşmenin de yararı olmasa bile dikkatli davranırsak zararı olmaz. Gerekirse onu sınamadan bile geçiririz. Düzenbazın biriyse kendini kolayca ele verir.» diyerek görüşmeyi kabul etti.

Kendisine haber iletildi. İstediği görüşme için yer, gün ve saat bildirildi. O gün oraya “öğle zamanı güneş tam tepedeyken” gelmesi, kapıyı çalması söylendi.

Haberi götürenin belirttiğine göre; bunları hiç yadırgamamış, başka hiçbir şey sormamıştı.

Üç Kez Güçlü Usta, onu beyaz sütunlu salonda kabul etmeyi öngörmüştü. Ancak duvarlara kırmızı perdeler çektirdi. Aydınlatma için dört şamdan koydurdu; bunlardan birini üç, birini beş, birini yedi, birini de dokuz kandilli olarak seçti. Kendi oturduğu yerin arkasına da üzerinde iç içe geçmiş iki üçgenden oluşan bir simge yer alan bir tablo astırdı.

Belirlenen gün tam öğle vaktinde birisi kapıya garip bir şekilde vurdu. Öyle garip bir şekilde vurdu ki, bu ondan başkası olamazdı. Buna karşın Üç Kez Güçlü Usta, gidip kapıya kimin vurduğuna bakması için eliyle koruyucuya işaret etti.
Koruyucu dışarıya çıktı. Dış kapıyı aralayıp baktı. Kapının önündeki kişiyle  kısaca konuştu. ona beklemesini söyleyip, kapıyı kapattı. Beyaz sütunlu salona dönüp, Üç Kez Güçlü Usta’ya, son kubbenin ustası olduğunu söyleyen garip kuşanımlı birisi gelmiş olduğunu, daha önce yapmış olduğu başvuru üzerine Üç Kez Güçlü Usta ile görüşmesinin uygun bulunduğunu, bugün ve bu saat için uyuşmaya varıldığını söylediğini ve içeriye alınma dileğinde bulunduğunu belirtti.

Bilinmeyen şeyler değildi bunlar ama böyle ortamlarda böylesini gelenek edinmişlerdi.

Üç Kez Güçlü Usta da koruyucuya o gelen kişiyi içeriye alarak getirmesini söyledi.

Az sonra getirilen kişi, Beyaz sütunlu salona girer girmez, orada bulunan tüm yetkin ustaları şaşkınlığa uğrattı.

Boş gelmemişti. Beline kırmızı bir önlük bağlamış, bir omzundan diğer kalçasına doğru uzanan pembe eflâtun renkli bir kuşak takmış, boynuna da koskocaman yuvarlak bir madalyon asmıştı.

Ne demek oluyordu şimdi bu?... Acaba bu tarz giyinmiş olmakla yetkin ustaları kandıracağını mı sanıyordu?... Yoksa orada onu olağan dışı bir törenle karşılayacaklarını mı?... Üstelik bu üstündekileri takıp takıştırmış olması onun son kubbenin ustası olduğunu göstermeye yeter miydi?

Biraz ilerleyip durakladı. Hiç kimseyi hiçbir biçimde umursamaz bir tavrı vardı hatta tam karşısındaki kürsüde oturmakta olan Üç Kez Güçlü Usta’yı selâmlamadı bile.. Hiçbir şey söylemeden öylece bekledi.

Sessizlik… Hiç kimse hiçbir şey demiyordu.

Ne olacaktı şimdi?... Üç Kez Güçlü Usta ona önce bir “Hoş geldin!” diyecek, sonra dileğinin ne olduğunu, kendisini niçin görmek istediğini mi soracaktı?

Öyle yapmadı. Gelen yabancıya şöyle bir baktı. Onu yukarıdan aşağı süzdü. Sonra ona âdeta “Niçin böyle kuşandın?” dercesine, «Sen bir inşaatçı mısın?» diye sordu.

Yabancı kısaca, «Beni öyle bilirler.» diye yanıt verdi.

Üç Kez Güçlü Usta bu kez onu biraz küçümser gibi bir tavırla, - «Bir kalfa mısın yoksa?» diye sorunca, «Gimeli iyi bilirim. Yıldızı da gördüm.» diye yanıt verdi.

Hoppala!... Üç Kez Güçlü Usta ne soruyor, beriki nasıl yanıt veriyor. Alay mı ediyordu yoksa?

Üç Kez Güçlü Usta hiç duraklamadan «Usta da oldun mu?» diye sorunca ise, «Önüme geleni sıçrayarak aştım. Gönyeden pergele geçtim. Akasyanın ne anlama geldiğini öğrendim.» diye karşılık verdi.

«Hiç gizli bir görev aldın mı?»

«Defne ve zeytin dalları altında düzeçten şakûle indim. Orada gerektiğinde söyleyip gerekmedikçe susmayı ve ayrıca bana emanet edilen sırları saklamayı öğrendim.»

«Yapı denetimi işinde de bulundun mu?»

«Binanın en iç noktalarına kadar girdim. Beş temel ilkeyi öğrenip kullandım.»

«Herhangi bir özel göreve seçildiğin oldu mu?»

«Çabam ve özenli uğraşılarım bana onur kazandırdı.»

«Yüksek bir düzeye çıktın mı?»

«Bana verilmiş unvan bunun kanıtıdır.»

«Nedir o?»

«Emerek.»

İşte bunu söyleyince Üç Kez Güçlü Usta bir süre durdu. Daha önce bir şarlatan olabileceğini düşündüğü bu yabancıya inanmaya başlıyor gibiydi. Fakat henüz emin olamamıştı ki, «O yetmez. Başka bir unvan aldın mı?» diye sorunca, «Orasını bilemem ama matematik âletlerini kullanmasını bilirim.» diye yanıt verince, Üç Kez Güçlü Usta’nın şaşkınlığı artık neredeyse son aşamasına çıktı. Fakat hâlâ bu kişinin bir şarlatan olabileceğini düşünüyor, ona bir türlü güvenemiyordu.

«Son kubbenin ustası olduğunu söylemişsin; doğru mu?» diye sordu.

Bu kez beriki buna herkesin o ana kadar anlayabildiği tek yanıtı verdi: «Evet. Doğru.»

«O halde anlat bize, son kubbenin ustası olarak neler yaptın?»

Üç Kez Güçlü Usta bu sorusuyla artık onun gerçekten de son kubbenin ustası olduğuna inanmış olduğunu mu belirtiyordu, yoksa bu da bir sınama mıydı?

Yabancı öyle bir yanıt verdi ki, yetkin ustalar şaşkınlıktan neredeyse dilleri yutacaktı.

«Yerin altındaki son kubbeye girdim. Üçgen prizmanın üzerindeki akik küptaşı gördüm ve inceledim.»

Artık Üç Kez Güçlü Usta’nın belki de bu sınamanın en başında sorması gereken sorunun sırası gelmişti:

«Dileğin nedir?»
Yabancı, yumuşak bir tonla «Uygun bulunursa, eksik kalmış işleri bitirmek üzere yetkin ustalar arasına katılmaktır.» dedi.

«Bunun için kime güveniyorsun?»

«Kendime.»

Üç Kez Güçlü Usta, bir süre düşündü; sonra. «O halde bir süre için dışarı çıkmalısın. Dileğinin yerine getirilip getirilemeyeceğini aramızda görüşerek karara bağlamalıyız. Gerekirse seni yine çağırırız» dedi.

Yabancı hiçbir şey söylemedi. İçeriye girmiş olduğu gibi dönüp çıktı.

İnsan giderken hiç olmazsa Üç Kez Güçlü Usta’yı bir selâmlar, en azından şöyle bir bağ eğmeyle, değil mi?

Hayır!... Bu kişinin dünyanın her yerinde geçerli öyle basit bir nezaket kuralından haberi yok. Bu kadar da kendini beğenmişlik olur mu? Pes!

O çıkarken Üç Kez Güçlü Usta koruyucuya eliyle bir işaret yaptı, sanki “Kapının dışında dursun ama pek uzaklaşmasın.” der gibi.

Koruyucu başıyla anlamış olduğunu belirterek, yabancının arkasından seğirtti.

Üç Kez Güçlü Usta önce oradaki tüm yetkin ustalara ona bu soruları niçin sormuş olduğunu anlattı. Her bir soruya beklenmedik bir tarzda doğru yanıt vermiş olduğunu da ekledi. Sonra da yetkin ustalardan bir soracağı ya da diyeceği olan varsa söz alabileceğini belirtti.

Yetkin ustalardan biri söz aldı. Üç Kez Güçlü Usta’ya bu yabancıyı inşatçılık mesleği ve zanaatının eskiden kalma geleneksel hiyerarşisindeki ilerleme yolundaki her bir aşamaya ilişkin sınamaya çekerken, daha pek çok ayrıntıya girilebileceğini, o ayrıntılara niçin girmediğini sordu.

Üç Kez Güçlü Usta, «Elbette, yapabilirdik ama biliyorsunuz ki birtakım ayrıntılı bilgiler sadece özel kişilere verilirdi. Birinin bildiğini öteki bilmeyebilirdi. Hem zaten asıl önemli olan onlar değil, sonuncusuydu. Ben önce onu şöyle bir şaşırtmak istedim, bakalım son kubbenin ustası olduğunu ileri sürüyorsa asıl bu bağlamdaki soruya doğru yanıt verecek mi?» diyerek yanıtladı, «Nitekim gördünüz. Karşımızdaki kişi gizli bölmede ne bulunduğunu biliyor ve oraya girip görmüş olduğunu söylüyor.»

Söz alan bir diğer yetkin usta «Ben bu yabancının davranışını biraz yadırgadım. Ne içeri girdiği zaman ne çıkarken kimseye selâm verdi. Bu saygısızlık değil mi?» diye âdeta yakındı.

Üç Kez Usta da bunun üzerine şöyle bir açıklama yaptı: «Son kubbenin ustası olanların bu bakımdan kendilerine özgü bir tutumları olabilir. Aslında herhangi bir tarzda bizi selâmlasaydı, belirgin bir işaret falan vermiş olsaydı, asıl o zaman ondan kuşkulanmalıydık.»

Hiç kimse söz almak istemiyor gibiydi.

Üç kez Güçlü Usta sordu: «Başka?»

Sessizlik.

«Şu halde ben söyleyeyim.» dedi Üç Kez Güçlü Usta, «Bir soruyu sormanızı beklerdim ama hiçbirinizden gelmedi.»

Yetkin Ustalar bir yandan Üç Kez Güçlü Usta’ya bakarken, diğer yandan göz ucuyla aralarında bakıştı. Demek Üç Kez Güçlü Usta’nın hâlâ eksik gördüğü, yanıt beklediği bir sorusu vardı.

«Gizli Bölme’ye girmiş olduğunu söylüyor. Bunu nasıl becermiş? Belki orada ne bulunduğunu başka birinden öğrendi. Girebilmiş olduğunu nasıl kanıtlar?»

Yetkin ustalardan her biri ayrı ayrı olmak üzere kendi zihninden Üç Kez Güçlü Usta’ya hak verdi. Evet, doğru, sorulması gerekirdi. Ancak soracak olan da Üç Kez Güçlü Usta idi. Niçin sormamıştı ki? Şu andan sonra hiçbirinin bu bağlamda bir söz etmesi uygun düşmezdi.

Her birinin zihninden geçen bu tasayı gideren de Üç Kez Güçlü Usta oldu. «Bunu kendisine sorsaydık belki anlatacaktı. Anlatsa bile biz onun doğru söylemekte olup olmadığını bilemeyecektik, çünkü o sorunun yanıtı kapsamında oraya nasıl ulaşılabileceğini biz de bilmiyoruz. Bu nedenle de ön yargılarımızı bir yana bırakıp, aşırı kuşkucu olmaktan sakınıp kişiye güvenmemiz, onun da bizim gibi onurlu olduğuna inanmamız gerekir.» dedi. Hemen ardından da ekledi:

«Bu durumda size soruyorum: Şu ana kadar bizim indimizde yabancı olan bu kişiyi “yetkin usta” olarak aramıza kabul edelim mi, etmeyip gönderelim mi?... Ancak bilin ki kabul edersek, o da bizden biri olacak ve aramızda hiçbir fark, hiçbir ayrı gayrı bulunmayacaktır. Olumlu görüşte olanların sesini çıkarması gerekmez. Fakat olumsuz bir görüşü olan ya da bu konuda henüz kendi kararını veremeyen bildirsin.»

Hiç kimseden ses çıkmadı.

Üç Kez Güçlü Usta, «Hiç kimsenin söz almaması aramızda olumsuz bir görüşü olan kimsenin bulunmadığını gösterir. Ancak ben gene de sizden bir kez de olumlu görüşünüzü açıkça ortaya koymanızı isteyeceğim. Bu yabancının yetkin usta olarak aramıza alınması bakımından olumlu görüşte olanlar elini kaldırsın. Herhangi bir kuşkusu kalmış olanlar ise elini kaldırmasın.» deyince, herkes elini kaldırdı.

Böylece yabancının yetkin ustalar arasına alınmasına oy birliği ile karar verilmiş oldu. Sadece Üç Kez Güçlü Usta oyunun kullanmadı ama o hep öyle yapardı zaten.

Üç Kez Güçlü Usta, tören düzenine geçilmesi için o anda Tören Görevlisi olarak görev yapmakta olan yetkin ustayı uyardı. Tören Görevlisi, beyaz sütunlu salonun bir köşesindeki perdeyi çekip açtı. Oradan simgesel üçgen prizmayı getirip salonun ortasına yerleştirdi; üzerine de simgesel akik küptaşı. Sonra bunların üstünü kırmızı bir örtüyle kapattı.

Yetkin ustalar bu olayı biliyordu Daha önce her biri teker teker yaşamıştı. Tek bir farkla ki onlar bu topluluğa katılırken, açılmadan önce o kırmızı örtünün altında ne olduğunu bilmiyordu. Oysa şimdi aralarına alacakları yabancı, onun aslını görmüştü.

Herkes ayağa kalktı. Üç Kez Güçlü Usta’nın yönergesi üzerine Koruyucu dışarıya çıkıp yabancıyı getirdi.

Yabancı içeri girdi ve kapının az ilerisinde önceki gibi durdu, selâm vermeden ve bir şey söylemeden. Salonun ortasına konmuş kırmızı örtülü nesne dikkatini çekmiş midi, çekmemiş miydi, belli değildi.

Üç Kez Güçlü Usta ona önce yetkin ustaların arasında alınma dileğinin kabul edildiğini bildirdi.

Yabancının kılı bile kıpırdamadı.

«Şimdi senin güncel kullanımdaki adını da öğrenmeliyiz.» dedi Üç Kez Güçlü Usta.

«Asıl ve doğru adımı bilmem.» diye yanıtladı yabancı, «Fakat herkes bana Kenan der.»

Üç Kez Güçlü Usta, ona ilerleyip ortadaki kütlenin başına gelmesini söyledi.

Hızla sekiz kısa adım attı ve durdu. Üç kez Güçlü Usta onu aliyle iyice yanaşmasını işaret edince, yavaşça bir adım daha atıp kırmızı örtülü kütlenin başına geldi.

Üç Kez Güçlü Usta «Kenan, yetkin ustalar birbirine sonsuza dek bağlıdır. Her zaman ve her yerde birbirlerine yardım eder, destek olurlar. Düşüncelerinde özgürlüğü ve bilimselliği öncelikli tutarlar. İlişkilerinde içtenlikli davranırlar. Eylemlerinde dürüstlüğü en yüce erdem olarak görürler. Her zaman onurlarını korumayı da görev sayarlar.» deyip, «Sen de bunları özgür buyrultunla kabul ederek bizimle bağlarını bu ilkelere uyarak kurmaya hazır mısın?» diye sordu.

Kenan «Evet!» deyince, Üç Kez Güçlü Usta ondan ant içmesini istedi.

«Elbette ama hepsini bir anda aklımda tutamadım. Yanlış yapabilirim.» dedi Kenan.

Üç Kez Güçlü Usta öyle olacağını zaten biliyordu. «Ben bir kez daha söylerim, sen tekrarlarsın.» dedi.

Nitekim Kenan Üç Kez Güçlü Usta’nın söylemiş olduklarını aynen yineledi. Ardından «İnsanlığın iyiliği ve evrimi için çalışacağıma da ant içerim.» sözünü ekledi.

Üç Kez Güçlü Usta Kenan’ın bundan böyle “yetkin usta” niteliğiyle donanmış olduğunu duyurunca, Tören Görevlisi yanına geldi. Son kubbenin ustası olarak taktığı önlüğünü çözdü. Üzerindeki kuşanımı da çıkarıp aldı. Kenan boynundaki madalyonu da çıkarmaya kalkışınca, Üç Kez Güçlü Usta «Hayır, onu çıkarma. O senindir. Bir anı olarak kalsın. Hatta istediğin zaman istediğince taşıyabilirsin. Sadece bizimle eş düzeyde olman için artık ötekileri kullanmaman gerekiyor.» dedi. Sonra da Kenan’a önündeki örtüyü kaldırmasını söyledi.

Kenan denileni yapıp da örtünün altında ne olduğunu görünce çok şaşırdı. Şaşkınlığı, bu bağlamda bildiğini buradaki yetkin ustaların da bilişinden ileri gelmişti. Fakat kendini çabuk toparladı; Üç Kez Güçlü Usta’ya döndü ve gülümseyerek susmak gerektiğini işaret etti.

Üç Kez Güçlü Usta «Ötesine de bakmalısın. Akik küptaşın altındakini görmelisin.» deyince, Kenan “Aman!... Sakın!... İstemez” dercesine bir beden işareti yaptı.

Üç Kez Güçlü Usta «Evet, biliyorum. İnsanın içini kavurarak yakar. Bunun için hepimiz ateşten korunmasını bilmeli ama ondan korkmamalıyız. Yoksea yetkin ustalar olarak görevimizi yerine getiremeyiz. Haydi!» dedi.

Bunun üzerine Kenan akik küptaşı zorla eline aldı. Çekindiği belliydi. Şöyle bir çevresine, tüm yetkin ustaların yüzüne baktı, “Demek siz daha önce buna baktınız. Oysa bakmamalıydınız.” dercesine...

Buna karşın kendisine denileni, kendisinden isteneni yaptı. Taşı kaldırıp altına baktı.

Orada karşılaşmayı beklediğini göremeyince bir kez daha şaşırdı.

Üç Kez Güçlü Usta onu uzun süre merakta bırakmadı. «Elindeki taş senin bildiğinin değil, sadece simgesel bir örneği.» dedi. «Zaten sen de bunun bir örnek olduğunu biliyordun ama aslı ile tıpatıp aynı nitelikleri taşıdığını sanıyordun. Yanılmış olsan bile, burada aslına da bakacak denli yürekli olduğunu gösterdin. Demek ki, aslının tıpatıp aynısı olsaydı yani altında beklediğin bulunsaydı da bakacaktın. Şu halde aslına da bakabilirsin hatta belki de bakmışsındır bile. Öyle değil mi?»

Kenan, hiç duraksamadan «Evet!... Bakardım, görürdüm ve okurdum.» dedi. «Zaten baktım, gördüm ve okudum.»

İnsan dogmalarının altında ezilir. Bunların bazısı insana başkalarınca verilip baskıyla, zorla, kandırmayla ya da duygularından yararlanılıp etkilemeyle kabul ettirilmiştir. Bazısını ise insan doğrudan kendisi oluşturmuştur.

 İnsan, kendi oluşturduğu dogmaların bile altında ezilir. Çekinir. Korkar.

İnsanın bu çekingenliği, bu korkaklığı, geleceğiyle bağlantılı bir başka dogma, bir varsayım, bir kurgu ile bağlantılıdır.

Eğer böyle bir dolaylı dogmanın, varsayım ya da kurgunun gerçek olmadığını kavrarsa, o zaman çekingenliğini giderir ve korkusunu atar.

İşte o zaman önceki dogmalarını da sorgulamaya başlar. Kendisini onlardan kurtarabilme olanağını elde eder.

Bunu ona sağlayabilecek en sağlam etken, bilimsel nitelikli bilgidir.

İnsanın dogmalarını sorgulayabilmesi için önce bilimsel yöntemle düşünmeye alışması gerekir. Bu yöntemle edinilecek bilgi birikiminin dogmalarla çelişki gösterebileceği önceden bilinmeli, ilerlemek için bu bilinçle donanıp istekli, yürekli ve kararlı olunmalıdır.

Üç Kez Güçlü Usta, «Kenan kendinden beklenen gücü ve gerçekten de yetkin usta olduğunu gösterdi. Artık o da hepimiz gibi yedi kez yedi yaşına erdi. Bu başarısını kutlamalıyız.» dedi.

Tüm yetkin ustalar çevresinde bir çember oluşturarak onu yürekten alkışladı. Sonra her biri teker teker onunla kucaklaştı.

Üç Kez Güçlü Usta ise ona «Kenan, bundan böyle yapacağın, aslında sadece senin ve tek başına değil, hep birlikte yapacağımız çok önemli bir iş var. Gereğini yerine getirmeliyiz.» dedi.

Kenan «Ne zaman?» diye sorunca, «Vakti geldiğinde.» diye yanıtladı.

ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
6898 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 14, 2014, 12:19:03 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3079 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 30, 2011, 02:44:32 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
3770 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 02, 2011, 09:06:18 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2781 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 02, 2011, 06:04:25 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2480 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 04, 2011, 11:48:28 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2835 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 05, 2011, 01:39:48 ös
Gönderen: ADAM
2 Yanıt
3468 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 09, 2011, 11:03:21 öö
Gönderen: ceycet
1 Yanıt
3313 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 14, 2011, 12:18:37 ös
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2506 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 15, 2011, 05:52:12 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2714 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 27, 2011, 01:04:31 ös
Gönderen: ADAM