Öksürünceye, tıksırıncaya kadar içmenin kapısına hukuk dayandı.
Ankara Barosu “alkollü içeceklerin” satış, sunuş ve kullanışlarını sınırlayan son yönetmeliğin iptali için Danıştay’a başvurdu.
Gerekçe “yönetmelikle, topluma yeni bir yaşam biçimi dayatılması...”
Yönetmeliği neresinden tutsan elde kalan bir hükmünden başlayalım.
15-24 yaş kısıtlamanın en garip uygulaması.
24 yaşın altındakilere içki satılamayacak.
Onların bulundukları yerlere içki servisi yapılamayacak!
Uygulamanın mekân ve diğer kırmızı çizgileri ayrıca tartışma götürür ama yaş sınırı neden 18 değil de 24?
Bunu anlamak mümkün değil.
18 yaşında bir genç kendi iradesiyle evlenebiliyor, yuva kurabiliyor, 9 ay 10 gün sonra anne ya da baba olmaya hak kazanıyor...
18 yaşındaki genç boşanma davası da açabiliyor.
18 yaşındaki genç seçimlerde oy kullanabiliyor, hür iradesiyle bu ülkeyi yönetecek olanları seçebilecek ehliyette ve bilince sahip kabul ediliyor.
18 yaşındaki genç ruhsat alarak, 5 ateşli silaha sahip olabiliyor.
18 yaşındaki genç suç işlerse çocuk değil, büyüklerin cezaevine konuyor.
18 yaşındaki genç şirket kurabiliyor, ticaret yapabiliyor, batarsa hakkında iflas ve icraa takibi kararları alınabiliyor.
Sigara ve alkollü içecek de kullanabiliyor.
Ama...
Yeni yönetmeliğe göre markete, büfeye gidip alkollü içki satın alamayacak, bir barda, lokantada ona alkollü içki servisi yapılamayacak...
Olacak şey mi?
Ankara Barosu’na göre; “18 yaşını doldurmuş kişilerin doğru karar verebileceğini öngören” bir hukuk sisteminde alkollü içki sınırlamasını 18-24 yaş grubuna genişleten bu hüküm, yürürlükteki tüm hukuk düzeniyle çelişiyor.
Rüştünü ispat edeli 6 yıl olmuş, 24 yaşındaki adam veya kadın için de bu kısıtlamaların olması tam bir mantık çıkmazı.
Fakat belki de algılama farkı var.
Hatırlayın...
23 Nisan Çocuk Bayramı’nda, İmam Hatip’li 21 yaşındaki koca adamı, “çocuk sözcü” olarak kürsüye çıkarmışlardı.
O kafayla, 24 yaşındaki adamı, 18 yaş altı olanlarla aynı torbaya koyan kafa aynıdır.
Yönetmeliğin daha başka maddeleri de şaşırtıcı.
Misal:
Kişilerin deniz kenarında, orman alanlarında, piknikte bile alkol almalarının yasaklanması bunlardan biri.
Topluma kültürel anlamda katkısı olan pek çok etkinliğin yapılması da bu yönetmeliğe takılmakta.
Sonuç:
Devlet elbette kamu yararı için alkol kullanımı ve satışını düzenlemelidir.
Ama...
Bu görev “kişileri, alkollü içkilerden değil alkol bağımlığından koruma” olmalıdır.
Hele bu hükümlere takılacak turistleri düşünün.
Eşini, sevgilisini belki de çocuğunu almış Türkiye’ye tatil keyfi için gelmiş ama 24 yaşın üstünde olmadığı için “sen korunma çağındaki gençsin, içki satın alamazsın, sana içki servisi yapılamaz” denildiğinde nasıl tepki vereceğini bir düşünün.
Yoksa bazı İslam ülkelerinde olduğu gibi “turistsen içebilirsin, TC yurttaşıysan yassak” mı denecek?
Öksürünceye, tıksırıncaya...
Ankara Barosu’nun “öksürünceye, tıksırıncaya kadar içmeye kapatılan kapılara” dayanması madalyonun “hukuk” yüzü...
Bir de madalyonun “edebi” yüzü var.
Hatırlayalım...
“Öksürünceye, tıksırıncaya kadar” değil bu söylem Tevfik Fikret’in Han-ı Yağma şiirinden alıntı olarak şöyledir.
Birkaç mısra sıralayalım, içki sınırlaması bağlamında kullanılmasının “yerindelik” oluşturmadığı adresin de saray ve sarayın çanak yalayıcıları olduğu anlaşılır.(*)
İşte bu sofra efendiler bu sofra kan ağlayan
Can çekişen halkımızın sofrası.
Nesi var, nesi yoksa hepsi bu.
Bekler sizi efendiler bu sofra,
Nasıl da durur, nasıl da titrer karşınızda.
Aman canım, utanacak ne var efendiler?
Yiyin yutun hapur hupur, şapur şupur,
Yiyin efendiler, yiyin,
Bu iştah açan sofra sizin.
Vallahi sizin, doyuncaya kadar yiyin,
Patlayıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin.
Bütün bu nazlı beylerindir ne varsa ortalıkta
Hasef, nesef, şeref, şatafat, oyun, düğün, konak, saray
Hepsi sizin efendiler. Konak, saray, gelin, alay,
Hepsi sizin, hepsi hazır, hepsi kolay.
Yiyin efendiler yiyin, bu hanı iştiha sizin,
Doyuncaya, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin.
Bunları geçiniz...
Kimse kimseye “hayat tarzı” dayatmasın.
İnsan haklarına dayalı çağdaş demokratik düzen içinde özgürlüğün tadını çıkararak yaşayalım.
“Çatlayasıya” değil “doyasıya” özgürlük.
.......................
(*) Tevfik Fikret’in “Han-ı Yağma” şiirini yeni kelimelerle düzenleyen İbrahim Sadri’nin satırlarıyla...( Güneri Cıvaoğlu )
IŞIK ve SEVGİ ile KALIN.......
Konu: Öksürünceye, tıksırıncaya ....... (Okunma sayısı 3297 defa)
Ocak 20, 2011, 11:01:02 ös