Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İnisiyatik Bağlanma Üzerine  (Okunma sayısı 9521 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 31, 2006, 01:26:52 ös
  • Administrator
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 9553
  • Cinsiyet: Bay
    • Masonluk, Masonlardan Öğrenilmelidir

İnisiyatik Bağlanma Üzerine

Yazan René Guénon

Çeviren Lütfü Fevzi Topaçoğlu

Çağdaşlarımızın —en azından Batı'dakilerin— çoğunluğunun anlamakta güçlük çeker göründükleri ve dolayısıyla hemen hemen sürekli olarak tekrar değinmek gereken şeyler vardır. Bunlar çoğunlukla gerek genel olarak tradisyonel bakış açısıyla, gerekse daha özellikle ezoterik ve inisiyatik bakış açısıyla ilişkili olan her şeyin bir tür temelinde yer almakla birlikte, normalde, daha çok, basit (ya da ilksel —elementaire— ) olduğunun kabul edilmesi gereken bir düzeyde olan şeylerdendir. Örneğin, törenlerin (ya da, kudsiyetle ilişkili usul ve yolların— ÇN.) rolü ve etkinliği konusu da böyledir. Bununla çok yakından ilişkiselliği nedeniyle, inisiyatik bağlanmanın gerekliliği konusu da, en azından kısmen, aynı durumda görünmektedir. Gerçekte, inisiyasyonun temelde belirli bir mânevi etkinin naklini içerdiği ve bu naklin ancak, işlevi herşeyden önce söz konusu etkiyi muhafaza etmek ve iletmek olan bir örgenleşmenin uyguladığı bir usul (ya da izlediği bir yol) vasıtasıyla mümkün olabileceği kavranıldığında artık hiçbir güçlük kalmaz gibi görünmektedir, iletim ve bağlanma, sonuçta, bir ve aynı şeyin, inisiyatik "zincir"in aşağıdan yukarıya ya da yukarıdan aşağıya doğru alınmasıyla ilişkili olan, iki ters yönüdür. Ancak, böyle bir bağlanma içinde olan bazıları için bile güçlüğün söz konusu olduğunu daha önce gördük; bu daha şaşırtıcı gelebilir, fakat, kuşkusuz, bunda, bu kişilerin ilişkili oldukları ergenleşmelerin mâruz kaldıkları "nazariyatçılık" ile gerçek işlevlerinde oluşan zayıflamanın bir sonucunu görmek gerekir. Zira, açıktır ki, yalnızca bu "nazari" bakış açısında kalan için, söz etmiş olduğumuz düzeydeki konular ve tüm özgün "teknik" hususlar ancak çok dolaylı ve uzak bir perspektifte yer alırlar ve bu nedenle de, bunların —temel nitelikteki—önemleri az ya da çok bilinmeyebilir. Yine, bu durumun fiili inisiyasyon ile bilkuvve inisiyasyon arasındaki mesafeyi ölçmeyi mümkün kılabileceği söylenebilir; kuşkusuz, bundan birincinin ihmal edilebilceği anlamı çıkmaz, durum bunun tersidir, zira özgün anlamında inisiyasyon, yani gerekli "başlangıç" (initium) odur ve o, tüm daha sonraki gelişmeleri sağlayıcı imkânları kendisiyle birlikte getirir; fakat, mevcut şartlarda, bu bilkuvve inisiyasyon ile en küçük bir tahakkuk başlangıcı arasında her zamankinden daha fazla mesafe bulunduğunu iyi anlamak gerekir. Her ne olursa olsun, biz inisiyatik bağlanmanın gerekliliğini yeterince açıklamış bulunuyoruz Ancak, bu konuda bize yöneltilmiş olan bir kaç sorunun daha var olması nedeniyle, bu ifade etmiş olduklarımıza bir kaç tamamlayıcı hususu daha eklemekte yarar görüyoruz.

Öncelikle, (bir din, vd.,ye sonradan giren) bir dönmenin manevi etkileri aldığı anda bile hiçbir manevi etki hissetmemesinin bazılarında oluşturacağı düşünceleri açıklığa kavuşturmamız gerekiyor; aslını söylemek gerekirse, bu durum, yine bir manevi etkinin iletildiği ve en azından genelde, söz konusu durumdakinden daha fazla hissedilmediği, ancak bunun o etkinin gerçekten var olmasını ve onu almış olanlarda, o olmaksızın oluşamayacak olan, bazı tutumların ortaya çıkmasını sağlamasını engellemediği, papazlık aşaması törenleri örneği, egzotik (zahirî) düzeydeki törenlerdekiyle tamamen kıyaşlanabilirdir. Fakat, inisiyatik düzey açısından konuyu daha derinlemesine ele almamız gerekiyor: dönmenin kendisine iletilen etkiyi hissetmesi bir tür çelişki oluştururdu, zira o, bu bağlamda, ve tanım itibarıyla da daha henüz salt bilkuvve ve "gelişmemiş" durumdadır, oysa etkiyi hissetmek kapasitesi, tersine, belirli bir gelişmişlik ya da işleyiş kazanmışlık derecesini zorunlu olarak gerektirir; ve bu nedenledir ki, az önce bilkuvve inisiyasyonun başlangıç oluşturuculuğundan söz ettik. Yalnız, egzoterik (zahirî) alanda, sonuçta, alınan etkinin dolaylı olarak ve etkisel sonuçlarıyla dahi, bilinç düzeyine hiç çıkmamasında hiçbir uygunsuzluk yoktur; buna karşın, inisiyasyonda durumun tamamen farklı olması gerekir, ve İnisiyenin tamamladığı içsel çalışmadan sonra bu etkinin içsel olarak hissedilmesi gerekir, ki bu da kesinlikle herhangi bir derecede fiili inisiyasyona geçişi belirtir. Normalde, ve şayet inisiyasyon ondan beklenmekte haklı olunan sonuçlan veriyor ise, olması gereken budur; ancak, gerçekte, çoğu durumda inisiyasyonun hep bilkuvve olarak kaldığı Doğrudur, yani söz ettiğimiz etkisel sonuçlar sürekli olarak gizil halde kalırlar; ancak, bu durum inisiyatik açıdan, bazı yetersizliklerden kaynaklanan, bir anomalidir (ya da, bir aykırılıktır), burada gerek inisiyenin yeterli niteliklere sahip olmaması, yani, —dışarıdan hiçbir katkıda bulunulamıyacak olan— kendi yapısındaki imkânların kısıtlı olması, gerekse de bazı örgenleşmelerin yeterince gelişmemişlikleri ya da —gerekli asgari niteliklere sahip olanlara bilkuvve inisiyasyonu herzaman verebilirken, yani manevi etkinin ilk iletimini yapabilirken— fiili inisiyasyona ulaşmayı sağlayabilecek yeterli desteği artık veremez hale gelmelerine ve hatta, buna ulaşmaya yetenekli olanlara, böyle bir şeyin var olabileceği düşüncesini bile veremez hale gelmelerine yol açan dejenereleşmişlikleri söz konusu olabilir.

Yine, konunun başka bir yönüne geçmeden önce, sırası gelmişken şunu da belirteylim ki, bu iletimin, daha önce özellikle belirttiğimiz gibi, "büyü" ile kesinlikle hiçbir ilişkisi yoktur ve olamaz, zira burada temelde söz konusu olan bir manevi etkidir, oysa büyüsel düzeye dahil olan herşey tamamıyla yalnızca psişik etkilerin kullanımıyla ilişkilidir. Manevi etkiye, ikincil (ya da yan etki) olarak, bazı psişik etkilerin eşlik ettiği vâki olsa bile, bu hiçbir şeyi değiştirmez, zira bu, sonuçta tamamen kazai olan ve çeşitli gerçeklik düzeyleri arasında birbirini tutmanın kaçınılmaz olarak daima mümkün olmasından kaynaklanan bir durumdur. Her halükârda, yalnızca manevi etkiyle ilişkili olan ve inisiyatik olması açısından, bunun dışında hiçbir var olma nedeni olmayan inisiyatik yol (ya da usul, yöntem) ne bu psişik etkiler üzerinde, ne de bunlar vasıtasıyla işler. Kaldı ki, egzoterik (zahirî) alanda da, dinsel usuller açısından da bu böyledir; ve bu da, bunlarda, bir kez daha belirteceğimiz üzere, manevi alan ile ilişkili olan herşeye tamamen yabancı olup, sadece, tamamen bayağı ve hatta çok aşağı düzeyden, ikincil bir tradisyonel bilim olan; büyü ile ortak olan hiçbir şeyin bulunmaması için kesinlikle yeterlidir.

Şimdi bize en önemlisi olarak görünen ve konunun temeliyle daha yakından ilişkili olan noktaya gelebiliriz; bu bağlamda şöyle bir görüş öne sürülebilir: hiçbir şey llke'den ayrımlanamaz, zira ondan ayrımlanabilen bir şeyin ne herhangi bir gerçek varoluşu ne de, en aşağı düzeyden bile, herhangi bir gerçekliği olabilir. Dolayısıyla, gerçekleştirilme vasıtaları neler olursa olsun, sonuçta, sadece —kopmuş olan bir bağın tekrar kurulmasını sağlayabilecek biçimde— Ilke'nin kendisine olan bir bağlanma olarak kabul edilemeyecek olan bir bağlanmadan nasıl söz edilebilir? Bu tür bir sorunun, yine bazılarınca sorulan şu soruya yeterince benzediği farkedilebilir: Kurtuluşa ulaşmak için çaba sarfetmeye ne gerek var, değil mi ki, "Bizatihi varlık" (Atma) değişmez, hep aynı kalır ve hiçbir şey tarafından hiçbir biçimde etkilenmez ya da değiştirilemez? Bu tür sorular yöneltenler, böylece, konulara salt kuramsal bakış açısından baktıklarını gösteriyorlar, ki bu da onların konuların sadece bir yanını gördüklerini ya da, bir anlamda birbirini tamamlamakla birlikte, aslında birbirinden açıkça ayrı olan iki bakış açısını, yani ilkesel bakış açısı ile tezahür etmiş varlıklarla ilişkili bakış açısını birbirine karıştırdıklarını ortaya koyuyor.

Kuşkusuz, salt metafizik açıdan yalnızca ilkesel yön dikkate alınarak tüm geri kalan, bir tür, kenara atılabilir. Fakat, özgün inisiyatik bakış açısı, tersine, mevcudatın —aşılmalarını amaçladığı— koşullarından, ve özellikle, içinde bulundukları halleriyle, beşeri bireylerden hareket etmek zorundadır; dolayısıyla, zorunlu olarak, ve onu saf metafizik bakış açısına kıyasla karakterize eden temel nitelik olarak, bir gerçek hali ele almak ve bunu ilkesel düzene herhangi bir biçimde tekrar bağlamak durumundadır. Bu noktaya tamamen açıklık kazandırmak için şunu belirteceğiz: ilkede hiçbir şeyin değişime uğramasının asla söz konusu olmayacağı açıktır; dolayısıyla, kurtulacak olan hiçbir biçimde "Bizatihi Varlık" olmayıp —zira, o asla koşullanmamıştır, -hiçbir sınırlamaya tâbi değildir— "Ben"dir (Moi) ve, bu kurtuluşa ancak ona kendisinin "Bizatihi Varlık" tan ayrı olduğu zannını veren yanılgının bertaraf edilmesiyle ulaşacaktır; yine, tekrar kurulması gereken, gerçekte, ilke ile olan bağ değildir, çünkü o daima vardır ve varlığının sona ermesi de mümkün değildir. Fakat tezahür etmiş olan varlıkta bu bağın gerçek bir bilincinin oluşturulmasıdır; ve beşeriyetin bugün içinde bulunduğu koşullarda bunu gerçekleştirmek için inisiyasyonun sunduğunun dışında başka hiçbir imkan yoktur.

Dolayısıyla, inisiyatik bağlanmanın gerekliliğinin bir ilkesel gereklilik değil —bu durumda onun kadar önemli olan ve bu nedenle hareket noktası olarak almak zorunda olduğumuz— bir zuhurat gerekliliği olduğu anlaşılabilir.

Oysa, kadim çağların insanları için inisiyasyon gereksiz ve hatta kabul edilemezdi, zira, ilkeye yakınlıkları nedeniyle, onlarda mânevi gelişme, tüm dereceleriyle, tümüyle doğal bir biçimde ve kendiliğinden oluyordu; fakat, sonraları "düşüş"ün oluşmasından itibaren kozmik tezahürün kaçınılmaz vetiresi uyarınca, halen içinde bulunduğumuz devrenin koşullan o zamankilerden tamamen farklı hale gelmiştir ve bu nedenle, kadim zamanlardaki imkanların tekrar oluşturulması inisiyasyonun önde gelen amaçlarındandır. Dolayısıyla, bu koşullan gerçekte oldukları şekilleriyle dikkate alaraktır ki, biz inisiyatik bağlanmanın gerekliliğini kabul etmek durumundayız, yoksa, hiç kısıtlamasız biçimde, genel olarak ve her çağ için -hele de her dünya için- değil. Bu bağlamda, canlı varlıkların kendiliklerinden ve ana-babasız olarak doğabilimeleri konusunda daha önce başka yerde söz etmiş olduklarımıza özellikle dikkati çekeceğiz. Bu "kendiliğinden" oluşan nesil aslında llkenin bir imkânıdır, ve bunun gerçekten mümkün olabileceği bir dünya pekâlâ düşünülebilir; ancak, bizim dünyamız için, .ya da en azından dünyamızın Şimdiki durumunda, böyle bir şey söz konusu değildir. Birer "doğuş"u ifade eden mânevi hâllere ulaşmak konusunda da böyledir ve bu kıyaslama söz konusu durumun kavranılmasına yardımcı olmak açısından bizce en uygun olanıdır. Bu bağlamda, yine şunu da belirtebiliriz: dünyamızın bugünkü halinde toprak bir bitkiyi kendiliğinden, ya da daha önceki bir bitkiden elde edilmiş bir tohum ekilmiş olmaksızın, üretemez. Ancak, pekâlâ da böyle bir zamanın olmuş ol ması gerekmektedir, aksi takdirde hiçbir şey başlayamazdı, fakat artık böyle bir imkân söz konusu değildir, içinde bulunduğumuz koşullarda, önceden ekilmeden hiçbir şey biçilmez, ve bu manevi açıdan olduğu kadar, maddî açıdan da böyledir; varlığa, onun manevi gelişimini mümkün kılmak için, aktarılması gereken öz, ona, inisiyasyon vasıtasıyla, tamamen tohumunkine benzeyen "örtülü" ve bilkuvve bir halde, iletilen etkidir.

Bu fırsattan aynı zamanda, bazı örneklerini ortaya koymuş olduğumuz, son zamanlardaki bir yanlış değerlendirmeye de değinmek için yararlanacağız: bazıları, inisiyatik bir örgenleşmeye bağlanmanın sadece "inisiyasyona doğru" atılmış bir tür ilk adım olduğunu zannediyorlar. Bu, ancak gerçekten bir fiili inisiyasyon söz konusu olduğunda doğrudur; oysa, bizim söz konusu ettiğimiz kişiler bilkuvve inisiyasyon ile fiili inisiyasyon arasında hiçbir ayrım yapmıyorlar, ve belki de, çok büyük ve hatta temel bir öneme sahip olduğunu söyleyebileceğimiz, böyle bir ayrımın var olduğundan bile haberleri yok; ayrıca, anlam karışıklıkları yaratmaya çok müsait olan, "büyük inisiye"lere ilişkin okültist ve teozofist kökenli bazı kavrayışlardan az ya da çok etkilenmiş olmaları çok mümkündür. Her halükârda bu kişiler inisiyasyon sözcüğünün "giriş" ve "başlangıç" anlamlarına gelen "initium" sözcüğünden türetilmiş olduğunu unutuyorlar; bu, kat edilecek olan, bir yola giriştir, ya da, olağan insanın dar sınırlı yaşamınınkinden farklı olan bir düzeydeki imkânların geliştirileceği yeni bir varoluşun başlangıcıdır; ve inisiyasyon, en dar ve en kesin anlamında, gerçekte, tohum filizi halindeki, mânevi etkinin iletilmesinden, yani, başka deyişle, inisiyatik bağlanmanın oluşturulmasından başka şey değildir.

Yine inisiyatik bağlanmayla ilişkili olan bir diğer konu da son zamanlarda gündeme getirildi; bu konunun şümulünün tam olarak anlaşılması için, bunun inisiyasyonun normal ve olağan olmayan yollardan elde edildiği durumlar ile ilişkili olduğunu hemen belirtmek gerekiyor.

Böyle durumların istisna olmaktan öteye hiçbir zaman geçmediklerinin ve ancak bazı koşullar normal iletimi imkânsız kıldıklarında, bu iletim eksikliğini belirli bir ölçüde gidermek için, ortaya çıktıklarının iyi bilinmesi gerekir. Yalnızca, belirli bir ölçüde diyoruz, zira, hem böyle bir şey ancak, olağanın çok üzerinde olan niteliklere sahip olup, kendi özgün imkânlarıyla arayamadıkları manevî etkiyi bir tür kendilerine çekmek için yeterince güçlü esinleri olan kişilikler için söz konusu olabilir hem de kusurlu bir tradisyonel örgenleşme ile sürekli temas sonucu sağlanacak inisiyatik gelişmelerin az ya da çok kısmi ve noksan olmamaları, böyle kişilikler için bile, çok enderdir. Bu konu üzerinde daha fazla durmayacağız, yine de, buna rağmen, bu imkândan sırf söz etmiş olmak bile tehlike yaratmaktan tamamen uzak olmayabilir, zira pek çok kişi kendileri için bu bağlamda bir takım kuruntulara kapılabilir; yaşamlarında biraz olağanüstü olan, ya da aslında olağanüstü olmayıp da onlara öyle gelen, bir şeyin ortaya çıkması, onların o şeyi böyle bir inisiyasyon elde etmekte olduklarının işareti olarak yorumlamaları için yeterli olur. Özellikle, günümüz Batılıları için, sürekli bir bağlanmadan kurtulmayı sağlaması nedeniyle, böyle bir şeyi kabullenmek çok kolay olur; bu nedenle, normal inisiyasyon imkânı ortadan kalkmadıkça, onun dışında herhangi bir inisiyasyonun söz konusu olamayacağını özenle vurgulamak yerinde olur. Bir diğer çok önemli nokta şudur: böyle bir durumda bile, aslında, daima bir inisiyatik "zincir"e —hangi vasıta ve tarzlarla olursa olsun— bağlanmak ve bir manevî etkinin iletilmesi söz konusudur ve bu vasıtalar ve tarzlar, kuşkusuz, normal durumlardakilere kıyasla çok farklı olabilirler ve de, örneğin olağan zaman ve mekân koşullarının dışında oluşan bir eylem içerebilirler; ancak, her halükârda, burada kaçınılmaz olarak gerçek bir temas vardır ve bu temasın, kuşkusuz, —yalnızca hayal gücünden kaynaklanan— "görü" ile hiçbir ortak yönü yoktur. Daha önce, başka bir yerde, imâda bulunmuş olduğumuz Jacob Boehm'ninki gibi bazı bilinen örneklerde bu temas —bir kez görülüp, bir daha görülmeyen— gizemli bir Şahsiyete rastlanılmasıyla oluşur. Bu gizemli şahsiyet nasıl biri olursa olsun, burada sadece, herkesin istediği gibi yorumlayabileceği, muğlak ve (pek) anlaşılmaz bir "işaret" değil, fakat tamamen "müsbet" bir olgu söz konusudur.

Şu var ki, bu tarzda inisiye olan kişi, kendisine sunulmuş olanın ve böylece bağlanmış olduğu şeyin gerçek doğası konusunda açık bir bilince sahip olmayabilir ve —onu bu konuda azıcık dahi bilgi sahibi kılabilecek bir "eğitim"i olmadığından dolayı— haliyle bu konuda hiçbir açıklama dahi yapamayacak durumda olabiliriz. Hatta, gerek kendisinin, gerekse içinde yaşadığı çevrenin, ne inisiyasyon sözcüğünden ne de öyle bir olgunun varlığından haberleri bile olmayabilir. Fakat, bunların, temelde fazla önemi yoktur ve bu durum, inisiyasyonun gerçekliğini hiç etkilemez. Ancak bu tarz inisiyasyonun normal inisiyasyona kıyasla bazı kaçınılmaz dezavantajları vardır Bunu belirttikten sonra, anımsatmış olduğumuz soruya gelebiliriz, zira bu birkaç vurgulama bu konuda daha kolayca yanıt sunabilmemizi olası kılacaktır. Bu soru şuydu: inisiyatik nitelikte içeriği olan bazı kitaplar, bir tradisyonel "zincir" ile hiçbir doğrudan temas söz konusu olmaksızın, sadece okunmalarıyla, özellikle nitelikli olan ve o kitapları gerektiği gibi inceleyen kişilere, sözünü etmiş olduklarımız türünden bir inisiyasyon sağlayabilecek olan, bir manevi etkinin iletilmesinde vasıta olabilirler mi? "Kitaplarla bir inisiyasyonun elde edilmesinin olanaksızlığı" yeterince açıkladığımızı zannetmekte olduğumuz bir husustur, ve ne türden olurlarsa olsunlar sadece kitap okumanın, kimi kez olağan inisiyasyon vasıtalarının yerini alan, şu istisnai vasıtalardan birini oluşturabileceğinin düşünülebileceği hususunun hiç aklımıza gelmemiş olduğunu itiraf etmemiz gerekiyor. Kaldı ki, inisiyatik bir etkinin tam anlamıyla iletilmesinin söz konusu olduğu, özel ve belirli durum bir yâna, böyle bir şey, sözlü iletişimin gerçek tradisyonel eğitimin, her yerde ve her zaman, gerekli bir koşulu olarak kabul edilmesi olgusuna açıkça aykırı olurdu. Öyle ki, bu (tradisyonel) eğitim yazılı olarak yapıldığında bile, sözlü iletişimden asla vazgeçilemez, zira bu iletişimingerçekten geçerli olabilmesi bir tür "canlısal" (vital) öğenin iletilmesini gerektirmektedir, oysa kitaplar böyle bir iletişimi sağlayamazlar. Fakat, belki de en çok şaşırtıcı olan, sorunun, tam da, hiçbir yanlış anla-, taya yol açmamak için, "kitabî" incelemeye ilişkin olarak —inisiyatik tertipte içeriği olan kitapların durumunu da özellikle belirterek—yeterince açıklama sunmuş olduğumuzu zannettiğimiz bir bölüm ile bağlantılı olarak sorulmuş olmasıdır; dolayısıyla, tekrar bu konuya dönüp, söylemek istediğimizi biraz daha tam olarak geliştirerek sunmak yararlı olacak gibi görünmektedir.

Açıktır ki, bir kitabı okumanın pek çok farklı tarzları vardır ve bu (farklı tarzda) okumalardan elde edilecek sonuçlar da aynı şekilde çok farklı olurlar: örneğin, bir tradisyonun kutsal Metinleri söz konusu ise, sözcüğün tam anlamıyla din-dışi olan bir kişi, ya da modern "eleştiri", bunlarda sadece (bir) "edebiyat" bulacaktır ve —en zahirî anlamda bile olsa, en ufak bir gerçek kavrayış edinmeden (zira, okumuş olduğunun bir hakikati ifade edip etmediğini bilmediği gibi, böyle bir soruyu kendi' kendine sormaz dahi)— bu okuduklarından tümüyle kelimelerde kalan bir bilgi edinecektir; ve bu, en dar anlamda "kitabî" diye nitelendirilebilecek olan bilgi türüdür. Oysa, tradisyona bağlanmış olan kişi, bunun sadece zahirî anlamını bilse dahi ve her ne kadar anlayışı henüz hâlâ "kelâm" düzeyiyle sınırlanmış durumda ise de, bu Metinlerde tümüyle başka şeyler görecektir ve onlarda bulacağının onun için —sadece derin bilgi ile kıyaslanamayacak denli— büyük bir değeri olacaktır; bu en aşağı derece için, yani öğretisel hakikatları anlayamayıp, bu Metinlerde sadece —onun, hiç değilse, tradisyona kendi olanakları ölçüsünde katılmasını sağlayacak olan— bir davranış biçimi bilgisini arayan bir kişinin durumunda bile böyledir. Örneğin; ilahiyatçının yaptığı gibi, öğretinin zâhiriliğini tam olarak özümsemeyi amaçlayan kişinin durumu ise, kuşkusuz, öncekinden çok daha yüksek bir düzeydedir. Ancak, yine de hep kelâmî anlam söz konusudur ve diğer, daha derin, anlamların yani, sonuç olarak, bâtını anlamlarının var olup olmadıklarından bir kuşku bile duyulmayabilir. Tersine, bâtınî olana ilişkin biraz kuramsal bilgisi olan ise, bazı yorumların yardımıyla ya da başka biçimde, kutsal Metinlerde içerilen anlam zenginliğini sezinlemeye ve ardından da "kelâm"ın ardında saklı olan "ruh"u ayırdetmeye başlayabilir; dolayısıyla, onun kavrayışı egzoteristlerin en bilgin ve en yetkin olamnkin-den çok daha derin ve yüksek düzeydedir. Dolayısıyla, bu Metinlerin incelenimi, normalde, her tahakkuktan önce yapılması gereken öğretisel hazırlığın önemli bir aşamasını oluşturabilir. Fakat, bu arada, böyle bir çalışmaya girişen kişi şayet başka yerden hiçbir inisiyasyon almazsa, hep —böyle bir (kitabî) incelemenin, ondan ne denli yararlanılsa da, ' aşılmasına tek başına, haliyle, hiçbir yardımının olamayacağı— kuramsal bilgi düzeyinde kalır.

Kutsal Metinler değil de, özgün inisiyatik nitelikte olan —Şankaraşarya, ya da Muhittin-i Arâbî'ninkiler örneği— bazı metinler söz konusu olduğunda ise bir nokta hariç olarak, yine hemen hemen tümüyle aynı şeyleri söyleyebiliriz: Dolayısıyla, bunları okumanın bir doğu uzmanına sağlayacağı tüm yarar, falanca yazarın (ki, o şahsiyet onun için gerçekten sadece bir "yazar"dan başka hiçbir şey değildir) falanca şeyleri söylemiş olduğunu bilmektir. Yine, şayet bunları, basit bir hafıza çabasıyla metin olarak aynen tekrar aklanmakla yetinmeyip tercüme etmeye kalkarsa, çok büyük bir olasılıkla, bozar, zira bunların gerçek anlamını hiçbir derecede özümsemiş değildir. Daha önce söylediklerimizden tek farklılık olarak, burada, artık zâhirîlik söz konusu değildir, zira bu yazılar yanhzca bâtınî olan ile ilişkilidirler ve böyle olmakla da, onun uzmanlık alanının tümüyle dışındadırlar. Bunları gerçekten anla-yabilmişse, zâhirîlik ile bâtınîliği birbirinden ayıran sınırı aşmış demektir ve o zaman da aslında, kuramsal bâtınîlik ile karşıkarşıyayızdır, ki, daha önce söylemiş olduklarımızı—hiçbir değişiklik yapmadan— bu durum için de yineleyebiliriz.

Şimdi sıra son, ancak bakış açımız için aynı derecede önemli olan, bir farklılığı ele almaya geldi: bir aynı kitabın, "kuramsal" bâtınîlik durumunda olan ve henüz bir inisiyasyon almamış olduğunu farzettiğimiz biri tarafından okunması ile, —tersine— bir inisiyatik bağlılığa sahip olan biri tarafından okunması arasındaki farklılıktan söz etmek istiyoruz, inisiyatik bağlanma içinde olan kişi de, doğal olarak, bu kitapta diğerinin gördükleriyle aynı tertipten şeyler görecektir, fakat onları muhtemelen daha tam olarak görecektir ve özellikle, onlar ona bir tür farklı bir ışık sunacaklar. O kişi, sadece bilkuvve bir inisiyasyon durumunda bile olsa bu yine böyle olacaktır. O kişi kendisinde tamamlanmamış olarak bulunan bir öğretisel birikimi ancak belirli bir derecede daha derinleştirmiş olacaktır. Fakat, tahakkuk aşamasına ulaşmış olan biri için durum tamamen değişiktir. O kişi için, kitabın içeriği sadece •—törensel denilebilecek bir anlamda ve içsel çalışmada kullanılan çeşitli tertipten simgeler bağlamında— bir tefekkür vasıtası oluşturmaz. Kaçınılmaz olarak, doğaları itibarıyla, simgesel olan tradisyonel metinlerin böyle (değişik) bir rol oynamalarında, kuşkusuz, anlaşılmayacak oir şey yoktur. inisiyatik bağlanma durumunda olan kişi için "kelâm" yitip gider ve -gerçekten- o kişi için sadece, "kelâmın ötesinde olan "ruh" söz konusu olur ve böylece ona —bir mantra yada bir yantra üzerinde yoğunlaşarak zikir yaptığı sırada olduğu gibi— sadece kuramsal bir kavrayış için geçerli olabilecek olanlardan tamamen farklı olanaklar sağlanabilir. Fakat, bunun böyle olması, tekrar belirtelim ki, sadece o kişinin almış olduğu ve—o olmadan bir kişinin, ne tür niteliklere sahip olursa olsun, böyle şeyleri en ufak bir ölçüde bile tahakkuk ettirmek olanağına sahip olamayacağı— gerekli koşulu oluşturan inisiyasyon sayesindedir, bu da, sonuçta, tamamen, her fiilî inisiyasyon, bil-kuvve inisiyasyonu zorunlu olarak gerektirir demektir. Şunu da ekleyelim ki, inisiyatik türden bir metin üzerinde zikire dalan bir kişi, bu şekilde, o metinin yazarından kaynaklanan bir etki ile gerçekten temas haline girerse —ki, böyle bir durum, gerçekte, şayet bu metin tradisyo-nel tarzdan kaynaklanıyorsa ve özellikle o kişinin kendisinin dahil olduğu özel "zincir"ile ilişkiliyse olasıdır—• bir inisiyatik bağlanmadan çok uzak bir durum olmakla birlikte, bu durum da asla o kişinin birikiminin bir sonucundan başka bir şey değildir. Böylece, konuya nasıl bakılırsa bakılsın, kitaplar vasıtasıyla bir inisiyasyon elde etmek kesinlikle hiçbir biçimde söz konusu olamaz, ancak, bazı koşullarda kitap kuşkusuz, tamamen başka bir şeydir. Bu kez konu üzerinde, hiçbir yanlış anlamaya yer bırakmayacak ve (kitaplarda), istisnai olarak dahi, inisiyatik bağlanma gerekliliğinden muaf tutabilecek bir şeyin bulunabileceği düşüncesine kapılmamayı sağlayabilecek denli yeterince durmuş olduğumuzu umarız.
- Sahsima ozel mesaj atmadan once Yonetim Hiyerarsisini izleyerek ilgili yoneticiler ile gorusunuz.
- Masonluk hakkinda ozel mesaj ile bilgi, yardim ve destek sunulmamaktadir.
- Sorunuz ve mesajiniz hangi konuda ise o konudan sorumlu gorevli yada yonetici ile gorusunuz. Sahsim, butun cabalarinizdan sonra gorusmeniz gereken en son kisi olmalidir.
- Sadece hicbir yoneticinin cozemedigi yada forumda asla yazamayacaginiz cok ozel ve onemli konularda sahsima basvurmalisiniz.
- Masonluk ve Masonlar hakkinda bilgi almak ve en onemlisi kisisel yardim konularinda tarafima dogrudan ozel mesaj gonderenler cezalandirilacaktir. Bu konular hakkinda gerekli aciklama forum kurallari ve uyelik sozlesmesinde yeterince acik belirtilmsitir.


Mayıs 23, 2012, 11:25:16 ös
Yanıtla #1
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 689

Kitapla olmuyor, tek başına olmuyor peki bu öğretileri kimden nasıl ve ne şekilde alalım ki bu başlangıca erişelim?
Doğru rehberini bulana ne mutlu...


Ağustos 29, 2016, 11:54:07 ös
Yanıtla #2
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 689

4 yil gecti... simdi anliyorum... farkındalığım arttıkça olanları.
Doğru rehberini bulana ne mutlu...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
8262 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 03, 2008, 03:24:56 ös
Gönderen: amurdad
3 Yanıt
4396 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2009, 05:46:53 ös
Gönderen: baris
Mutlu Olmak Üzerine

Başlatan Original Life Edebiyat

2 Yanıt
4002 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2008, 06:28:25 öö
Gönderen: Original Life
0 Yanıt
3025 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 02, 2008, 06:28:36 ös
Gönderen: Genius Loci
26 Yanıt
15335 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 06, 2008, 03:15:10 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
3471 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 10, 2008, 12:48:11 ös
Gönderen: sun
1 Yanıt
4147 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 16, 2017, 09:52:25 öö
Gönderen: RANA
1 Yanıt
3973 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 04, 2010, 01:54:54 ös
Gönderen: oasis
1 Yanıt
4521 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 10, 2010, 09:35:38 ös
Gönderen: Prenses Isabella
8 Yanıt
7848 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 12, 2019, 10:53:50 ös
Gönderen: karahan