Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: DÜNYA'ya YAHUDİLER Mİ HÜKMEDİYOR ?  (Okunma sayısı 5295 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Aralık 15, 2009, 11:06:52 öö
  • Seyirci
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 4031
  • Cinsiyet: Bay

DÜNYA'ya YAHUDİLER Mİ HÜKMEDİYOR ?

Kaseler, şifreler, anahtarlar, el yazmaları, kutsal ahit sandıkları, kardeşlikler ve daha neler neler havada uçuşuyor ve her birinden bir 'teori' çıkıyor.

Komplolar aldı başını gidiyor; tutabilene aşkolsun...


20/07/2007


HALUK HEPKON

PÜFÜR PÜFÜR KOMPLOLAR

Bir kısım komplo teorisyeni olan biteni 'Kova Burcu' ya da 'New Age Komplosu' diye tanımlıyor. New Age akımlarına inananlarsa iki bin senelik bekleyişin sona erdiği görüşündeler.

Onlara göre, güneşin Balık burcundan çıkıp Kova burcuna girmesiyle, Aziz Petrus'un hiyerarşik Hıristiyanlığı etkisini yitirirken Hıristiyanlığın gnostik yorumu güç kazanmaya başlamıştır.

Bütün insanlık açısından gizemciliğin ve gnostizmin yükselişe geçtiği yeni bir dönem gelmektedir. Gerçekten de günümüzde gnostik akımlar, özellikle Batı'da, ilk başta kulağa bir garip gelen bu iddiaları doğrularcasına, güç kazanmaktadır. Ama bu durumu Kova Burcu Komplosu'yla ya da yıldızların pozisyonlarıyla değil, postmodernizmin etkisiyle açıklamak çok daha doğru olacaktır.

Günümüzde gnostik vurguların komplo teorilerinde ortaya çıkışını, postmodernizmin bu alana da sızması olarak değerlendirmek yerinde olur. Muhafazakâr komplo teorisyenlerinin tepkisini çeken bu durum, aslında eşyanın tabiatına uygundur.

Aydınlanma Çağı'na ve Fransız Devrimi'ne karşı mücadele eden gerici kesimlerin icat ettiği komplo teorilerinin, Aydınlanma ve devrimlerin reddi üzerine inşa edilen postmodernizmden etkilenmesinin ideolojik zemini zaten mevcuttur. Aydınlanma ve devrim düşmanlığı, komplo teorileri ile postmodernizmi birbirine yaklaştırmakta ve etkileşimlerini sağlamaktadır.

Hıristiyanlığın gnostik yorumlarının yayılması ve Kutsal Kâse türü hurafelerle ilgili komplo teorileri, postmodernist sızmanın en önemli tezahürleridir. Söz konusu hurafeler daha önce Michale Baigent'in Richard Leigh ve Henry Lincoln ile birlikte hazırladığı Kutsal Kan Kutsal Kâse isimli çalışmayla da gündeme gelmişti.

Baigent ve kafadarlarına göre Kutsal Kâse, İsa Peygamber ile Mecdelli Meryem'in çocuklarını simgeliyordu.

Bu kutsal soyu korumak için, Siyon Tarikatı isminde gizli bir örgüt kurulmuştu. Siyon Tarikatı, Haçlı Seferleri sırasında Tapınak Şövalyeleri isimli tarikatı oluşturarak, Kudüs'deki Süleyman Tapınağı'nın yıkıntıları arasında gizli bir kazı yapılmasını sağlamıştı.

Bu kazının amacı, İsa'nın soyunun devam ettiğine dair kanıtlar bulmaktı. Nitekim aranan bulunmuş ve Fransa'daki Rennes-le-Chateau'ya getirilerek gizlenmişti.

Baigent ve kafadarları bütün tezlerini, kendisinin İsa Peygamber'in soyundan geldiğini iddia eden Pierre Plantard'ın ve Rennes-le-Chateau bölgesinden Noel Corbu'nun iddialarına dayandırıyorlardı.

Zaman içerisinde Plantard'ın uydurma belgeler imal eden bir sahtekâr, Corbu'nun ise bölgede çalıştırdığı otele saf turistleri çekmek isteyen kurnaz bir işletmeciden başka bir şey olmadığı ortaya çıktı.

Ama Dan Brown'ın 2003 yılında yayımlanan ünlü kitabı Da Vinci Şifresi ile birlikte gelen popülerlik, Baigent ve benzerlerini daha büyük bir şehvetle kaleme sarılmaya itecekti.

Michael Baigent yeni çıkan kitabı İsa Yazmaları'nda daha önce Leigh ile birlikte ileri sürdüğü mesnetsiz iddialarını, bu kez tek başına, tekrarlamaktadır.

Baigent'e göre çarmıhtan kurtulan İsa Peygamber Mısır'a kaçmış, burada kadim gnostik bilgelikleri öğrenmiş ve daha sonra yanındakilerle birlikte Fransa'ya geçmiştir.

Baigent, daha önceleri defalarca tekrarladığı bu iddiaları kanıtlamak için bu kez "İsa Yazmaları"na başvurmaktadır.

Nerede ve kimde olduğu belli olmayan bu yazmalara göre, İsa Peygamber bir gnostiktir ve bugün Hıristiyanlık onun öğretilerinden çok uzaktır. Baigent, adını vermediği birisinin özel kasasındaki bir yazmayı topu topu üç-beş dakika görerek edindiği izlenimlerle, bütün dünya tarihini yeniden yazma iddiasındadır.

Üstelik Baigent'in, bu yazmaların gerçek mi sahte mi olduğunu anlayacak ve bunları okumasına yetecek bir eğitime sahip olup olmadığı sorusunun yanıtı da belirsizdir.


İSA TÜM BUNLARI BİLİYORDU !

Hiramın Anahtarı'nın yazarları Christopher Knight ve Roberto Lomas'a göre masonluğun sırları kadim Mısır gnostizminde gizlidir.

Buna göre Sümerlerden Mısırlılara geçen ve günümüzdeki masonluğun temelini oluşturan gnostik bir gelenek vardır. Örneğin mason rivayetlerinde sıkça sözü edilen Hiram Abif aslında firavun Sekenenre Tao'dur.

Gnostik bir Yahudi mezhebini yöneten İsa bu sırlara vakıftır.

Bu oluşumun başına daha sonra İsa Peygamber'in kardeşi Yakup geçecektir. Pavlus ise her ikisinin gnostik öğretilerine de karşı çıkmış ve Hıristiyanlık adı altında kendi fikirlerini yaymıştır.

Knight ve Lomas Avrupa'ya göçenin İsa Peygamber'in aile efradı değil de bu gnostik grup olduğunu ileri sürerler.

İkilinin "Rex Deus Grubu" diye adlandırdığı bu kişiler zaman geçirmeden Avrupa'nın önde gelen aristokratları arasına girmişlerdir.

Tapınak Şövalyeleri'ni kuranlar bunlardır.
Asıl amaçları Süleyman Tapınağı'nın yıkıntıları arasında kökenlerini kanıtlayacak nesneler aramaktır. Nitekim aradıkları kanıtları buldukları için Papalık ile Fransa Sarayı'nın ortak girişimiyle ortadan kaldırılmışlardır.

Kutsal emanetler arasında sayılan Torino Kefeni'ndeki yüz ve izler, İsa'ya değil Tapınakçıların son yöneticisi Jacques de Molay'e aittir.

Bu saldırı dalgasından kaçanlar ise Vatikan tarafından aforoz edilen Robert Bruce'un izniyle İskoçya'ya sığınmışlar ve ellerindeki gizli belgeleri Rosslyn Şapeli'nin altına gizlemişlerdir.

Adrian Gilbert ise Üç Bilge Kral'da ünlü mistik G. I. Gurdijeff'in ve John G. Bennett'in yazdıklarından ve Matta İncili'nde bahsedilen üç müneccim hikâyesinden yola çıkarak, Tapınak Şövalyeleri'ni Sarmoung Kardeşliği adlı gizli bir örgütün kurduğunu öne sürüyor.

New Age tarikatlarından birisine mensup olan Gilbert'e göre asıl Kutsal Kâse Urfa'da Haçlılar tarafından ele geçirilen İsa'nın vaftiz olduktan sonra yüzünü sildiği Mandylion isimli bezdir.

Laurence Gardner Kutsal Ahit Sandığının Kayıp Sırları'ında kutsal emanetler meselesine değişik bir açıdan yaklaşıyor. Gardner'a göre aslında bir tür kondansatör olan Ahit Sandığı sayesinde altın, eski Mısırlıların mfktz dediği beyaz bir toza dönüşmektedir.

Bu mucizevi toz yaşlanmayı geciktirmekte, beynin bilinmeyen bölgelerini çalıştırarak farklı alemlere kapıları açmakta ve yerçekimini yenmektedir.

Mantar gibi türeyen New Age akımlarından birisinin müridi olan Gardner, diğer kitaplarında, İsa Peygamberin soyunun Sümer tanrıları Annunakilerden geldiğini öne sürüyordu.

Annunaki deyince yazdığı akıllara zarar dünya tarihiyle en az kendisi kadar ilginç bir okur kitlesi yaratan Zecharia Sitchin'den bahsetmemek olmaz.

Sitchin yeni kitabı İlahi Karşılaşmalar'da boş zamanlarını gezegenler arası yolculuklarla değerlendiren uzaylıların insanlarla karşılaşmalarını anlatıyor.

İlk bakışta birbirinden çok farklı gibi görünen bütün bu hikâyelerin hepsinde insanlık tarihi gnostikler ve gnostik olmayanlar arasındaki hayali bir mücadeleye indirgenmektedir.

Buna bağlı olarak İsa Peygamber bu kitapların hepsinde bir pagan büyücü ya da günümüz New Age akımlarından birisinin mürşidi gibi tasvir edilmektedir.

Söz konusu hikâyelerin yazarları ise yaptıkları turistik geziler sırasında gördüklerinden akla zarar sonuçlar çıkarmaktan ve bunları sözde bilimsel verilerle süsleyip okurlarıyla paylaşmaktan çekinmemektedir.


KOMPLO TEORİLERİ ve MUHALİFLİK

Komplo teorileri ilk kez Avrupa'da ortaya çıkmış ve buradan dünyaya yayılmışlardı.

Bu yüzden Türkiye'deki komplo teorileri neredeyse tamamıyla ithaldir.

Yerli komplo teorisyenlerimizde bir yaratıcılık eksikliği olduğunu tespit etmek gerekiyor. Ya Batı'dan ya da birbirlerinden intihali alışkanlık haline getirmiş durumdadırlar.

Aynı zamanda tembel olduklarını da söylemek mümkündür. Yaklaşık yüzyıldır hep aynı şeyleri tekrarlıyorlar.

Tek malzemeleri, 1908 Devrimi'nden sonra, İngiliz Konsolosluğu tarafından hazırlanan Lowther Raporu ve İngiliz basınında İttihat Terakki aleyhinde yürütülen kampanyadır.

Lowther Raporu'na göre Türkiye'yi yöneten gizli hükümet, başını Talat Paşa'nın çektiği masonlardan oluşuyordu.

Yahudiler, İttihat Terakki'yi egemenlikleri altına almışlardı. Jön Türkler Yahudi masonluğunun etkisiyle Fransız Devrimi'ni taklit ediyorlardı.

Gidişat engellenemezse Türk Devrimi, tıpkı Fransız Devrimi gibi, İngiliz çıkarlarıyla çatışacaktı.

İngiliz aleyhtarlığının etkisini azaltmak için Jön Türklerin Yahudi ve masonlar tarafından yönetildiği propagandasına ağırlık verilmeliydi.

İngiliz propagandasında İttihat Terakki'ye yönelik Siyonizm suçlamaları da geniş yer tutuyordu. Bu saldırının asıl nedeni, Theodor Herzl'in başını çektiği Siyonist hareketin Alman çıkarlarına hizmet ettiği inancıydı.

Söz konusu iddialar, zamanla Batı'daki komplo teorisyenleri tarafından geniş bir biçimde işlendi. Nesta Webster ve Friedrich Wichtl gibi komplo teorisyenleri, 1908 Devrimi'nin Yahudiler ve masonlar tarafından yönetildiğini ve Mustafa Kemal'in de aynı güçler tarafından iktidara getirildiğini savunuyorlardı.

İngiliz emperyalizminin bu propaganda atağı İttihat Terakki muhalifleri arasında da yankı bulacaktı.

Bu tarihten itibaren komplo teorileri ile yerli gericilik arasında bir gönül ilişkisi başlamıştı.

Günümüzde ise bu durumun değişmeye başladığı anlaşılıyor.

Tayfun Er'in "ERGUVANİLER, TÜRKİYE'de İKTİDAR DOĞANLAR" isimli kitabı bunun tipik bir örneğidir.

Er'in kitabı, komplo teorilerinin artık farklı siyasal kesimler arasında da rağbet gördüğünü göstermesi açısından önemlidir.

Daha önceleri internette Gökyüzü adıyla görücüye çıkardığı yazılarını kitap haline getiren Er'in kim kimdir ve kimin eli kimin cebindedir konulu külliyatın oluşmasında hatırı sayılır bir payı bulunuyor.

Er "Tanzimat-İttihat-Cumhuriyet üçlemesi" diye nitelendirdiği süreç içerisinde aynı ailelerin iktidarda olduğu iddiasından hareketle, Türkiye'de neredeyse hiçbir toplumsal dönüşümün gerçekleşmediğini, yaşananların kayıkçı kavgasından öteye gitmediğini öne sürmektedir.

Bütün bu tuhaflığı bir zamanlar kullandığı anlaşılan siyasal jargondan ödünç aldığı oligarşi tabiriyle süslemeye çalışan Er, "Marksizmi bayağılaştırarak basitleştirdiklerini sananların" yazdıklarına itiraz edeceğini ileri sürüyor.

Yanılıyor. O cenahta bir iki kişi dışında Er'i ciddiye alan bulunmuyor.

Er'e asıl itiraz hiç beklemediği bir yerden geliyor.

Başkalarını "Copy Paste'lerin Efendi'si" ilan eden Er, yazdıkları yüzünden, yeni yol arkadaşları tarafından intihalcilikle suçlanıyor.

Paranoyanın hâkim olduğu bu tuhaf dünyada kimseye güvenmemek gerekiyor.

Yeni yol arkadaşları Er'in "hem İzmirli hem de Rumelili göçmen çocuğu" olduğunu hatırlayıveriyorlar.

Er yine de yalnız değildir.

Nazım Hikmet, Mehmet Ali Aybar gibi Türkiye solunun önemli isimlerini üç beş asalakla aynı kefeye koyup, 1908 Devrimi'ni Yahudi mason darbesi ilan ederseniz sırtınızın sıvazlanacağı kesindir.

Bu yüzden Fehmi Koru'nun Er'in kitabını övmesi anlamlıdır. Koru'ya göre, Er'in yazdıkları AKP'nin "iktidar doğmayanları iktidara taşıyan" bir parti olduğunu göstermektedir.

Yazdıkları kavranmadan Türkiye'de muhalif olunamayacağını öne süren Er'in ilginç bir muhalefet anlayışına sahip olduğu görülüyor.


TÜRKCÜLÜK YAHUDİ İCADI MI ?

Orhan Gökdemir ise Helenizm, Siyonizm Türkçülük Avrupa Türkiyesinde Üç Tarz-ı Siyaset başlıklı kitabında yerli komplo teorisyenlerimiz arasında son yıllarda revaçta olan bir başka iddiayı işliyor.

Buna göre Yahudiler ile Ermeniler ve/veya Yunanlılar arasında tarihi bir hesaplaşma vardır ve yakın dönem tarihimizi belirleyen, bu hesaplaşmadır.

Bu kurguya göre bölge tarihinde bütün milletler ve toplumsal kesimler sadece figüratif rollere sahiptir.

Gökdemir'in kurgusunun orijinal olduğunu söylemek mümkün değildir.

Bu tür iddiaların ortaya çıkışı Birinci Dünya Savaşı'na rastlıyor. ABD'yi etkilemek ve savaşa sokmak isteyen İngiltere, bu dönemde, Hıristiyanlığı ilk seçen halk olan Ermenilerin Yahudiler tarafından katledildiği iddialarını ortaya atmıştı.

Söz konusu propaganda komplo teorisyenlerine de çekici geldi.

Böylelikle Lowther Raporu'ndaki saçma sapan iddialar, bu kez de Ermeni meselesiyle ilgili kullanılmaya başlandı. Buna göre Ermenileri katledenler Selanikli mason Yahudilerdi.

Ekim Devrimi'nden sonra mesele giderek bir histeriye dönüştü ve Yahudilerin dünya çapında bir komplo tezgâhladığı iddiasına kadar vardı.

Komplo teorisyenlerine göre Yahudiler sosyalizm adı altında Rusya'da iktidara gelmişlerdi.

Aynı mason Yahudi çevreler, şimdi de Osmanlı İmparatorluğu'nu ele geçirmek istiyorlardı. Çerçeve zamanla genişleyecek ve işin içine bir başka Hıristiyan millet olan Yunanlılar da girecekti.

Yarım yamalak bir Avrupamerkezcilik eleştirisinden büyük bir şevkle komplo teorilerinin tuhaf dünyasına sıçrayan Gökdemir'in tezleri, neredeyse bütünüyle bu gerici komplo teorilerine dayanmaktadır.

Kitabın özellikle beşinci bölümünde, tuhaf bir biçimde kaynak göstermeden aktarılan iddiaların temelinde 1908 ve 1917 Devrimlerinden rahatsızlık duyan kesimlerin hastalıklı tepkileri yatmaktadır.

Ekim Devrimi'ndeki "Yahudi etkisi"nin sanıldığından fazla olduğunu söyleyen Gökdemir'in, sürekli olarak Lowther Raporu'na ve Miralay Sadık gibi gericilere gönderme yapmasını tesadüf saymamak gerekiyor.


BU ÇOCUKLAR KİMİN OLA Kİ ?

Ergün Poyraz ise Musa'nın Çocukları Tayyip ve Emine, Musa'nın Gülü ve Musa'nın Mücahiti başlıklı kitaplarında emperyalizmle işbirliğinin etnik kökenle bir ilişkisi olduğunu ileri sürüyor.

Poyraz'a göre AKP'nin ABD ile tehlikeli bir yakınlık içinde olmasının sırrı, bu parti yöneticilerinin aslen Yahudi olmalarında gizlidir.

Poyraz'ın yazdıkları farklı bir cenahın içerinde bulunduğu durumu gözler önüne sermesi açısından önemlidir.

Komplo teorileri tek yönlü bir yola benzemektedir.

Aracınızın hızının, markasının ve yola nereden girdiğinizin bir önemi yoktur. Komplo teorilerinin yapısal özelliklerinden dolayı, bu yolda istikamet hep aynıdır.

Poyraz'ı, tıpkı eleştirdiği çevreler gibi, Jön Türkler'i ve İttihat Terakki'yi Yahudi olmakla itham etmeye sevk eden de bu durumdur.

Aslında bu dilde ve fikirde birliği tesadüf saymamak gerekiyor.

Poyraz'ın ve eleştirdiği dinci çevrelerin dünyayı algılayışları fena halde birbirine benzemektedir. Her ikisi de gerici ve metafiziktir.

Bu yüzden, Poyraz'ın kitaplarını başka alemlerden mesajlar aldığını iddia eden ve magazin programlarına sıkça konu olan tarikat lideri İhsan Güven'e ithaf etmesi son derece anlamlıdır.

Poyraz'a göre tarihimizin en büyük devrimcisini savunmak bir cinci hocaya kalmıştır...

* * * * *


ŞİFREYİ SÖYLÜYORUM : HEPİNİZ KARDEŞSİNİZ

Gnostizm furyasının sonuçlarını edebiyat alanında da gözlemlemek mümkündür.

Michael Peinkofer'in Kılıç Kardeşliği son dönemde konuyla ilgili yayımlanan kitaplardan bir tanesi. Peinkofer kitabında Batı edebiyatında ilk kez Tapınak Şövalyesi'ni olumsuz bir figür olarak kullanan ünlü romancı Sir Walter Scott'ın isimsiz, gizli bir örgütle mücadelesini anlatıyor.

Komplo teorilerinin Kelt paganizmi, Bannockburn Savaşı gibi olmazsa olmazlarını ve Mel Gibson'ın Cesur Yürek filmini de hikâyesine eklemeye çalışan Peinkofer, yine de sıkıcı bir roman yazmaktan öteye gidememiş.

Robyn Young'un Tapınak Şövalyelerinin Ruhu Kardeşlik isimli kitabı ise konuya farklı bir açıdan yaklaşmaya çalışıyor. İyi niyetli ama politik olarak sığ bir yazar olduğu anlaşılan Young, Tapınak Şövalyeleri'nin aslında gizli bir çekirdek tarafından yönetildiği iddiaları ile Araplarla gizli anlaşmalar yaptıkları suçlamalarını, günümüzdeki Medeniyetler Çatışması tezleriyle harmanlamaya çalışıyor.

Henri Loevenbruck İsa'nın Kayıp Şifresi'nde Esseniler, İorden Taşı, Leonardo Da Vinci'nin sırları, Opus Dei, masonlar, Bildenberg, siyah giysili adamlar gibi motifleri sıkça kullanıyor.

Gereksiz bilgilerin fazlalığına ve yer yer turistik bir broşürü andırmasına rağmen, kitap benzerlerine oranla çok daha ilgi çekici.

Aydoğan Vatandaş Kayıp Kitap Barnabas'ın Sırrı'nda yerel komplo rivayetlerini bir araya toplamaya çalışmış.

Vatandaş, Baron von Sebottendorf'un Türkiye'de geçen yılları, İttihat Terakki, sözde Ergenekon örgütü gibi yerli komplo rivayetlerini son derece berbat bir kurguyla bir araya getirmiş.

Akıl Oyunu ise Erol Mütercimler'in yeni kitabı. Mütercimler kitabında "tarihin kayıtlarına geçmiş komploların akıllı insanlar tarafından nasıl bozulduğunu ve bugün ortaya konulan akıl oyunlarının da akıllı oyunlarıyla bozulabileceğini" iddia ediyor.


RADİKAL
ÖZGÜRLÜK BİLE SAHİP OLMAK İÇİN SINIRLANDIRILMALIDIR.

EDMUND BURKE

Hayat Bizi Resmen Dört İşlemle Sınar. Gerçeklerle Çarpar, Ayrılıklarla Böler, İnsanlıktan Çıkarır ve Sonunda Topla Kendini Der.  leo


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
3292 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 23, 2007, 12:53:38 öö
Gönderen: Ittihatci
1 Yanıt
9950 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 26, 2007, 09:51:56 ös
Gönderen: shemuel
0 Yanıt
3029 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 14, 2010, 12:19:58 ös
Gönderen: ADAM
3 Yanıt
4303 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 16, 2010, 10:37:41 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2942 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 19, 2010, 07:26:17 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3165 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2010, 10:55:14 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2793 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 22, 2010, 02:24:57 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2833 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 06, 2010, 12:23:34 ös
Gönderen: ADAM
52 Yanıt
24467 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 18, 2018, 02:38:18 öö
Gönderen: night manager
1 Yanıt
3222 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 25, 2017, 12:58:14 öö
Gönderen: denizhan