En eski kültürlerden beri rüya, insanlığın tüm büyüsel-dinsel sembolizminde yer almıştır. Mısır papirüsleri, çivi yazısı tabletleri, İncil’e dair metinler hep bize fiziksel vücudunun bağlantıları ve beynin sınırlarından bağımsız kalan insan ruhunun daha etkili bir şekilde Doğa’nın Gerçekliğini okuma ve anlama yetkisine sahip olarak öbür dünya ile bağlantı kurduğu, olacakları müjdeleyen rüyalardan bahsetmişlerdir.
Aynı şekilde Zerdüşt’e rüyalarda çeşitli vahiyler gelmiştir. Brutus kendi yenilgisinin haberini rüyada almıştır. Eşi Calpurnia, Sezar’ın ölümünü görmüştür. Dante’ye İlahi Komedya’yı esinleyen bir rüyadır. Apollo, Galenos’un rüyasına girerek ona kendisini tıbba adaması gerektiğini söylemiştir. Edison’un rüyaları, kendisinin anlattığına göre çözülmez bir problem ile her karşılaşışında uyumaya gidip her seferinde çözümü bulması ile ünlüdür. Jung, kendisini psikoloji ile simya arasındaki ilişkiyi aramaya itenin bir dizi şaşırtıcı rüya olduğunu söylemiştir.
Hermetik[1] bilimlere göre rüyalar insana Dünya’daki ilk adımlarında rehberlik eder. İnsan olmuş olan el değmemiş ruh, gelişme aşamasında henüz var olmamış ama olasılıklarla dolu iken geçen çağlarda bir ruh, bir bilinç, bir tarih meydana getirmiştir; bu görmüş geçirmiş ruh, rüyalar dünyasından beri ikili fiziğine öğüt veren ruhtur. Ebedi ruh, yolcu varlıkla bu şekilde diyalog kurarak onu görüş hatalarının ittiği tehlikelerden korur.
ruyalar3Eski psikoloji bize uyku ve uyanıklığın farklı varoluş biçimlerine karşılık gelen farklı bilinç durumlarından başka bir şey olmadığını söyler. Doğu’dan gelenler, Büyük Uyanıştan, bizi zincirleyen yanılsamadan kurtulma olarak bahsederler, uyku, bilincimize göksel, zihinsel veya ruhsal olabilecek başka bir boyut ile nüfuz eder ve bu sayede uyanıklık durumunda iken bizim için karanlık olan o dünyayı öğrenebiliriz. Bazı ezoterik filozoflar ve bazı psikologlar işi, insanın uykusu kozmik bir uyku olduğundan geleceğin rüyalar sayesinde kazanıldığını söylemeye dek vardırırlar.
Zaman geçtikçe insanın fiziksel yönünü aşkın yönüne bağlayan göbek bağı kopar. Hıristiyanlık kâhinlik sanatını büyücülükle bağlantılı olacağı noktaya kadar lanetli bir sanat haline getirir. Bu alanlardaki karanlığın artması ile insanlar, o zaman doğal olup bugün ezoterik hale gelen bilgilerden uzaklaşır ve bunları kaybederler.
FREUD VE JUNG’A GÖRE RÜYALAR
Bu karanlık hale getirmeden sonra gece evrenini kurcalama yeteneğine sahip ilk düşünürler Kilise tarafından yasaklananlar olurlar. Burada insanların arzuları ile bu kurumlar tarafından yaratılan yapay ahlak çelişir. Tıbbi ve tarihsel gereklilikler ortaya çıkar ye yavaş yavaş rüyalarda kendini gösteren bu gizli dünyaya değerini vermek gerekir: bilinçaltı. Freud, bizim rüyaların ve psişik olayların anlamlı değerini anlamamızı sağlar. Başlangıçta rüyalarla ilgili sembollere dair yaptığı tek yorum o sırada toplumun yaşamakta olduğu nevrozdan dolayı cinsel türde olsa da daha sonra Freud’u izleyenler daha başka anlamlar ileri sürerek, hastanın ve onun yaşam koşullarının çok önemli olduğu ve aynı sembolün herkes için aynı anlama gelmediği sonucuna vardılar.
Antik çağda bilincin üç durumundan bahsedilirdi: hayvan, insan ve tanrı. Freud, İd, Ego ve Süper Ego’dan bahseder. Jung ise, bilinçaltı, bilinç ve bilinçüstünden ya da anima, persona ve gölgeden bahseder. Bu, Jung’un “bireyselleşme” olarak yeniden adlandırdığı bir işleme göre dünyadaki gölgesine, gölge kendisine olabildiği kadar fazla benzeyecek şekilde çok büyük bir mükemmellik yükleyen ilksel modeli hatırlatmaktadır. Evrensel nitelikli ve başkalarının yanı sıra Platon’un da bahsettiği bu ilksel imgeler, insan ruhunun, bütünlüğüne doğru olan evriminin büyük safhalarında ilk adımları atarak rüyalarda görünürler. Bilimsel, sanatsal, mistik veya politik her yönelimin başlangıcında genelde özneyi şaşırtarak bir yolda rehberliğini yapan rüyalar oluşur. Rüyalar ile ilgili simgeler, (Jung bunların mitolojide görülen simgelere benzer olduklarını göstermişti) bilinçaltının bilince, ona yardım etmek ve onu yönlendirmek için gönderdiği bir mesajı oluşturur. Gerçekleşmeye gebe tarihsel kaderi kovalayarak, rüya göreni içsel durumundan haberdar eder ve çıkışı, geleceği gösterir.
Rüyalar, bilinçaltının bir fotoğrafı gibi olsa onunla diğerinin- ikizimizin- bizim hakkımızda ve bizim için düşündüklerini öğrenirdik. Bu, uyku sırasında ruhumuzun çok derin yataklarından -aşağıya veya yukarıya doğru- suların arasında oluşan takımadalar veya zaman boyunca sarkıtların arasında oluşan dikitler gibi yüzeye çıkar.