Sayın MMT yazısının antimasonik olduğundan kuşkulu gibi ama kendisinin de belirttiği üzere hiç de öyle değil. Masonluğu bir açıdan sorgulayan düşüncelerin aktarımı bu. Yaptığı çok doğru. Masonluk sorgulanmalı. Masonluğu anlamanın en iyi, en doğru yolu sorgulamadan geçer.
Önce kavram üzerinde duralım.
Biri “ünlü masonlar”, öteki “mason ünlüler”.
Bu ikisi aynı şey değil. Pek ender olarak özdeşleştikleri görülebilir ama onlar bir istisnadır.
Masonluğun tarihindeki en ünlü kişi, günümüzde bile adından en çok söz edilen kişi James Anderson’dur. Onun adını masonik yazın dışında hiçbir yerde bulamazsınız.
Bir diğer Ünlü mason Jean Théophile Désaguliers’dir. Ondan “çağımızdaki Masonluğun babası” olarak bile söz edilmiştir. Ansiklopedilerde adına rastlayamazsınız. Masonik yazında geçer.
Tarihsel bakımdan daha yakınlara gelelim: Albert Pike, George F. Gould, Harry Carr, Henry Wilson Coil, Daniel Ligou, Jean Pierre Bayard…. Daha sayayım mı? Belki buraya yüzlerce ünlü masonun adını yerleştirebilirim. Hepsi de Masonlukta dünya çapında ünlü kişilerdir ama siz adlarını bile duymamış olabilirsiniz.
Mason olan ünlüler elbette vardır. Hem çoktur. Onlar mason oldukları için ünlü değildir. Ünlü oldukları için mason da değildir. Ün sahibi oluşları ayrı mason oluşları ayrıdır. O bir dolu ünlünün masonik yazında adı bile geçmez. Onların adı badece üyesi oldukları loca ve büyük locanın arşivinde kalmıştır. George Washington bile örnek olarak gösterilmiştir ama değildir; Masonlukta hiç de önemli bir kişi değildir; sadece şurada burada masonik giyimiyle çekilmiş resimleri görülür, o kadar. ABD başkanları arasında daha birçok mason vardır onun gibi.
Her iki bakımdan ünü özdeşleşenlerden bir örnek vereyim: Benjamin Franklin.
Türkiye’ye gelelim mi?
Belki en ünlü mason Mim Kemal Öke’dir. Antimasonik yayınlarda onun hakkında bir dolu yaygara koparılmış olmasaydı, Atatürk’ün yakın arkadaşı ve özel doktoru olduğunu bilemeyebilirdiniz.
Türk Masonluğu tarihinde çok önemli kişiler vardır: Muhittin Osman Omay, Ahmet Salih Korur, Enver Necdet Egeran gibi… Masonluk gündemde olmazsa, belki onları da bilmezdiniz. Ancak Orhan Hançerlioğlu elbette bildiğiniz bir kişidir ama onun ünü Türk Masonluğu’nda önemli bir yer tutuşunun yanı sıra kültürümüze en geniş çapta sözlük ve ansiklopedileri kazandırmış oluşundandır.
Birçok politikacımız, devlet adamımız, düşünürümüz, bilim adamımız, yazarımız, sanatçımız vardır mason olan. Ancak masonik açıdan hiç de ünlü, yer tutmuş, ses getirmiş kişiler değildirler.
Türkiye’de daha da güncelleşelim. Çok sayıda masonik yapıtları olan Tamer Ayan, Tanju Koray, Murat Özgen Ayfer gibi kişiler toplumumuzda sıradan birer yurttaştan ileri değildir.
Emin Çölaşan’ın bir zamanlar röportaj yapmış olduğu Orhan Alsaç, onun ODTÜ’deki hocalarından biriydi. Bir ara rektör yardımcılığı da yapmıştı. 1988-1991 yılların arasında Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası’nın büyük üstadıydı. (Üstad-ı âzamı değil: Bu çok eskilerde kalmış bir terimdir ve günümüzde kullanılmasının sürdürülmesi yanlıştır.) Aynı üniversitenin yurdumuz çapında pek ünlü rektöre Kemal Kurdaş ise mason değildi. En azından ben bilmiyorum Masonluk ile bir bağlantısı olup olmadığını. Bilemem çünkü masonik açıdan herhangi bin ünlenmişliği yok.
Şayet Süleyman Demirel yaşamında mühendisliği ve öğretim üyeliği ile yetinip kalsa, 1964 yılında politikaya burnunu sokmamış olsaydı, bunu bir yana bırakın o tarihte onu gözden düşürebilmek için dehşetli bir patırtı koparılmamış olsaydı, biz onun bir zamanlar masonluğa girmiş olduğunu bilemeyecektik.
Çoğu masonlar bu kuruma 30-40 yaş arasında girer. Daha genç girenler de geç kalanlar da azınlıktadır. Bu yaş dilimindeki kişilerin pek azı toplumda şu ya da bu bakımdan ünlenmiştir. Onların Masonluğa girişi bu kurumun ışığından yararlanmak içindir; ün kazanmak, köşe dönmek, bir koltuk kapmak falan değil. Aralarından öteki türlü olanları da çıkar ama işte onlar Masonluğun ışığından kendilerine pay çıkarmasını bilemeyen, kendi çıkarları peşinde koşmak uğruna Masonluğu kullanmaya kalkışanlardır.
Toplumlarında şu ya da bu bakımdan üstün bir düzeye gelmiş olan kişiler de sonradan Masonluğa girebilir. Orada tüm o “haricî” denilen dünyadaki nitelikleri sona erer. Masonlukta öyle “Pnof. Dr.”, “General” gibi rütbeler yoktur ve kendi toplumsal yaşamlarında bu unvanları edinmiş olanlar Masonlukta sadece sıradan birer masondur. Masonlar onlara, diğerleri gibi “kardeş” der. Sadece o kadar. Onların da arasından bu kardeşliğin değerini bilen, Masonluğun ilkelerini benimseyerek amaçları doğrultusunda çaba gösterenler çıkar.
Şayet Türkiye’deki gelmiş geçmiş tüm mason olan ünlüleri sıralayıp bunların masonik bakımdan ne gibi görevler almış olduklarına bakacak olursanız, bunların arasında üyesi olduğu locada üstad-ı muhterem olarak görev yapmış bulunanları bile ancak parmaklarınızla sayarsınız. Çünkü onlar masonik çalışmalara öylesine geniş zaman ayıramaz; başka işleri ve başka görevleri vardır. O işleri ve görevleri yerine getirirken “mason” olduklarını da anımsarlarsa, o zaman Masonluğa da hizmet ederler.
Şunu sakın göz ardı etmeyin. HİÇBİR ÜNLÜ KİŞİ, ÜNÜNÜ, MASON OLDUĞU İÇİN, BU SAYEDE KAZANMAMIŞTIR.