Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bir Tapınak Yapıldı - 11  (Okunma sayısı 2359 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ekim 25, 2010, 04:19:21 ös
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Hepimiz tapınaktan uzaklaştırılmış, işsiz güçsüz bırakılmış, neyi beklediğini bilemez bir halde bekleştiğimiz sonraki günlerden birinde öğlene doğruydu. Amaçsız ve hedefsiz, öylesine dolanıp duruyordum. Bari bu arada bize hiç olmazsa oyalanalım diye bambaşka hatta isterlerse uyduruktan bir iş vermiş olsalardı. Belki kimilerinin arayıp da bulamayacağı bir şeydir ama ben alışmamıştım böylesine. Çok sıkılıyordum.

Acaba kendi kendime yapacak bir şeyler bulup çıkaramaz mıydım?

Tam böyle düşünürken karşımda önceki ustam Akizar’ı buluverdim. Epeydir göremiyordum onu. İçimi bir hoşnutluk duygusu kaplayıverdi.

Ben daha bir şey söyleme, onu görmekten ötürü ne kadar sevindiğimi belirtme fırsatını bulamadan o gayet ciddi bir tavırla, âdeta sitem edercesine beni bulmakta hayli güçlük çekmiş olduğunu belirtip, koluma girdi. Çok önemli bir iş çıktığını, hiç kimseyle konuşmamam gerektiğini söyleyerek, neredeyse çekiştirerek diyebileceğim bir şekilde beni tapınağa doğru götürdü.

Tamam, bir iş çıkmış olmasına sevinmiştim ama «Ustam, ne oluyor?» diye sormaktan da kendimi alamadım.

Yanıt olarak, «Sus! Hiçbir şey sorma. Sadece yürü.» demekle yetindi.

Tapınağın dış kapısının önünde nöbet tutan bekçilere eliyle beni göstererek işaret etti. Bana da «Adoniram seni istiyor. Hemen git. İç avluya gir. Orada, tapınağın ikiz sütunları önünde seni bekliyor olacakmış.» dedi.

Çok şaşırmıştım. Ustam Akizar herhalde doğru söylüyordu ama Adoniram’ın beni çağırtmasına hiçbir anlam verememiştim. Yaptıracağı bir iş için sıradan, herhangi bir duvar ustası istemiş, bunu önceki ustam Akizar’a iletmiş, o da beni bulmuş olsa gerekti.

Dış kapının önünde, üstlerinde zırh, ellerinde kılıç, iri kıyımlı iki bekçi dimdik duruyordu. Ben yaklaşınca biri öne doğru çıkıp beni durdurduktan sonra elini uzattı. Bir an, kısa bir an düşündüm neden böyle yaptığını ama ne istediğini anlamakta da gecikmedim.

Ben de elimi uzatıp, bize öğretilmiş yöntemi uyarınca el işaretini verdim.

İri kıyım bekçi hiçbir şey sormadı; hiçbir şey söylemedi. Sadece “geçebilirsin!” gibisinden başını salladı, o kadar. Ben geçerken önceki yerini aldı; yine kapının yanına dikildi put gibi.

Eşiği geçip dış avluya girdiğimde, önüm sıra iç avlunun ön kapısına doğru yürüyenler olduğunu gördüm; üç kişi… Hepsi birlikte öyle yan yana falan değil, aralıklı olarak art arda yürüyorlardı. Öndekiler arkadakilerden habersizdi belli ki…

Hemen kafamı çalıştırdım. Ustam Akizar, Adoniram’ın beni beklediğini söylemişti. Tek beklediği ben olmasam gerekti.

İç avlunun ön kapısı da tutulmuştu; orada da iki bekçi vardı. Öncekiler gibi iri kıyım değilseler de onların da üzerinde zırh, ellerinde birer kılıç. Oraya vardığımda, benim önümden gidenler bekliyordu; bekletiliyorlardı diyeyim daha iyi. Ardımdan iki kişi daha geldi. Şimdi hepimiz altı kişi olmuştuk. Kimilerini önceden tanıyordum; onlar da benim gibi genç ama deneyimli ustalardandı. Kimilerini ise ilk kez görüyordum.

İstekleri üzerine bu bekçilerden her ikisiyle ayrı ayrı olmak üzere gene yöntemine uygun olarak bu kez ustalara özgü parola alış verişini yaptık; sırayla, teker teker, kulaktan kulağa…

Sonra kendi aralarında bakıştılar ve topluca içeriye girmemize izin verdiler.

Tüm bu işlemler sırasında hiçbir şey konuşmadık. Hiç kimse bir diğerine dönüp tek bir sözcük bile etmedi. Anlaşılan, hepimiz tembihlenmiştik. Sadece bekçilerin istediğini yaptık.

O güne dek ne el işaretini ne de parolayı kullanmak gerekmişti. Bununla ilk kez karşılaşıyordum. Nitekim daha önce bütün bunlara ne gerek olduğunu bile aklımdan geçirmiştim; gerekmemiş olduğu için. İşte, yeri ve sırası geldiğinde gerekiyormuş demek ki.

İç avluya girip, artık hep birlikte tapınağa doğru ilerlerken, sağda ve soldaki diğer iki kapının ağzında belli belirsiz birer karaltı olduğunu fark ettim. Oralarda da bekçiler vardı anlaşılan.

Bu bekçiler de bizim gibi aslında birer usta mıydı acaba? Hadi el işaretini geçelim; ustalara özgü o çok gizli tuttuğumuz parolayı nasıl biliyor olabilirlerdi? Yoksa sadece bekçilik yaptıkları için görevleri gereği el işareti ile parola onlara özel olarak mı bildiriliyordu? Hiçbirini daha önce görmemiştim. Kim bilir, belki de asıl işleri burada bekçilik etmek değildi. Belki ustadan da öteydiler.

Nitekim şu son düşündüğümün doğru olduğunu daha sonra öğrendim. Onlar birer Harodim üyesiydi; burada yapılacak işlem çok önemli olduğu için, bekçilik görevini doğrudan kendileri üstenmişti. Örneğin içlerinden biri Prens Tito idi; onunla daha sonra birlikte çalışmalarımız oldu.

Ustam Akizar Adoniram’ın beni beklediğini söylemişti ya… Şimdi düzeltmem gerek; bizi bekliyor olacaktı ama kim bilir belki onun da buraya benimle birlikte beş usta daha geleceğinden haberi yoktu. Ancak ortalıklarda görünmüyordu.

Bekledik sadece birbirimize soru işaretleriyle karışık göz kaş hareketleri yaparak ama hiç konuşmadan. Çok geçmeden tapınağın içinden çıkarak belirdi. Onu görür görmez âdeta saf tutar gibi yan yana diziliverdik.

Merdivenlerden koşar adım inerek yanımıza geldi. Rahat olmamızı söyledikten sonra her birimizin hatırını sordu. Demek konuşma yasağı buraya kadardı.

Bizi çok önemli bir görev için çağırttığını belirtti. Dediğine göre; burada hep birlikte çok önemli ama bir o kadar da gizli bir iş yapacaktık. Bu iş çabucak da bitebilir günlerce de sürebilirdi. Ne kadar sürerse burada kalacak, hiç dışarıya çıkmayacaktık. Görmüş olduğumuz üzere; buraya bizden başka hiç kimsenin girmemesi için gerekli önlemler alınmıştı. Burada kaldığımız sürece olası gereksinmelerimiz de sağlanmıştı. Ustaların ara sıra toplantılarını yaptığı bölmeyi hep birlikte kullanabilecektik.

Bu ilk bilgileri verdikten sonra birbirimizle tanışmamızı istedi. İçimizde daha önce birbirini tanıyanlar vardı ama hiç tanışmamış hatta birbirini görmemiş olanlar da. Dolayısıyla, herkes için en uygun yöntem uygulandı; herkes kendini kısaca tanıttı.

Benden başka kimler vardı bakın:

Ahşap işleme ustası marangozların başı Stolkin… İşte onu Adoniram dışında hiçbirimiz tanımıyordu çünkü bizim çalıştığımız inşaat alanına hiç gelmezdi.

Kemer ve çatı kurma ustası Beniyah… Önceden tanıdıklarımdan biriydi o; her zaman ortalıktaydı çünkü kapı ve pencerelerin yapımı nedeniyle kemer işi hiç bitmezdi. Oradan oraya koştururdu.

Meslektaşım, duvar örme ustası Yosafat…

Değerli maden işleme ustası Gareb… Hayret bir şey… Adını çok duymuştum, üstelik tapınakta madeni işlerin yapımı çoktan başlamıştı ama hiç karşılaşmamıştık.

Ve… Sıkı durun… Eski dostum, hemşehrim, taş yontma ve işleme ustası Selek… Onu epeydir göremiyordum, onun çalışmaları tapınak alanından hayli uzakta yapıldığı için…

Tanışma faslı sona erince Adoniram şöyle dedi: «Her biriniz bu tapınağın yapımı sırasında bugüne dek üstünüze düşenleri görev bilinci, bağlılık ve özveriyle çalışarak yerine getirdiniz. Çoğunuz işlerini bitirmek üzereydi. Ancak biliyorsunuz ki, üç kalfa, henüz öğrenemediğimiz, bir türlü anlayamadığımız bir nedenle mimarımız Hiram Usta’nın canına kıydı. Aslında bu da kesin bir bilgi değildir ve şimdilik onlar sadece sanık sayılır çünkü henüz yakalanamadılar ve ancak yaptıkları kanıtlandığı zaman suçlu olacaklardır. Eldeki bulgulara göre biz öyle sanıyoruz. Bu olay hepimizi hayli sarsmış olsa da, bu tapınağı bitirmek zorundayız. Fakat daha önce yapmamız gereken şeyler var. Zaten siz de bunun için burada bulunuyorsunuz.»

Bir süre durakladı. Ne diyeceğini düşünür gibiydi. Sonra, yapacağımız görevin çok gizli olduğunu, bunu hep birlikte yapacağımızı belirtip, «Her ne pahasına olursa olsun burada görerek öğreneceğiniz gizleri titizlikle koruyup saklayacağınızı, yaşamınız boyunca bu konuda dudaklarınızı hep mühürlü tutacağınızı biliyorum.» dedi.

Ne demek istediğini daha iyi anlatmak ister gibi bir elinin işaret parmağını dudakları üstüne koyup “Sus!” işareti yaptı ve öylece durup yüzümüze baktı.

Altımız birden, sözleşmişçesine onun gibi yaptık. Bir süre öyle durup bekledik.

Neden sonra Adoniram, «Ben sizin sadece bilgili ve yetenekli, özverili ve bilinçli bir bağlılıkla donanmış olduğunuzu değil, onur sahibi ustalar olduğunuzu da biliyorum. Nitekim onurunuz size vereceğim sırları saklayacağınızın güvencesidir.» dedikten sonra yerde bağdaş kurdu. İşareti üzerine biz de çevresine çöreklendik.



« Son Düzenleme: Aralık 09, 2010, 02:40:28 ös Gönderen: dogudan »
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
3 Yanıt
5955 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 22, 2017, 11:53:28 ös
Gönderen: Tık-Tik-Tak
7 Yanıt
6915 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2013, 08:12:38 ös
Gönderen: NOSAM33
6 Yanıt
4736 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 08, 2016, 11:05:16 ös
Gönderen: ruzber
0 Yanıt
3215 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 29, 2010, 06:24:51 ös
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
5140 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2013, 11:18:59 ös
Gönderen: Etimolog
0 Yanıt
2973 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 07, 2010, 02:11:05 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
5004 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 09, 2016, 11:25:50 öö
Gönderen: kurt
0 Yanıt
2598 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 27, 2010, 10:54:02 öö
Gönderen: ADAM
8 Yanıt
6601 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 10, 2016, 10:21:48 ös
Gönderen: kurt
0 Yanıt
2859 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 01, 2010, 10:31:32 öö
Gönderen: ADAM