Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bana göre Masonluk ve kendini bilme  (Okunma sayısı 8608 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Ağustos 21, 2011, 05:18:38 ös
  • Ziyaretçi

Değerli Form Üyeleri,

Masonluk insanların gelişmesiyle topluma yararlı olacağını amaç edinmiştir. Bunun için de her şeyden önce insanın kendini bilmesi ve kişisel gelişimine gayret etmesi gerekmektedir.
 
Bu açıdan konuyu bilgi ve katkılarınıza sunmak istedim.

Sevgi ve Saygılarımla,
HERKÜL

MASONLUK VE KENDİNİ BİLMEK    

Dokuz ay süren kemoterapi tedavim ve zatürree nedeniyle yoğun bakımda yattığım sıralarda, bu dünya ile öteki dünya arasında gidip gelirken; yaşımın anlamını, kim olduğumu, egolarımı, eksiklerimi ve ölümü irdelemeye ve gerçekleri aramaya çalıştım. Bu konularda 100 civarında kişisel gelişim, felsefe, dini tefekkür gibi çeşitli kitaplar okudum… Gönlümün dehlizlerinde kendimi aradım durdum.

Bu arayışlarımın sonucunda büyük bir şaşkınlık içinde kaldım!.. Ne çok noksanlarım olduğunu görüp eksiklerimden utandım!.. Çekilen acılar, insanın suratına şamar gibi inerek insanın aklını başına getiriyor.

Okuduğum onlarca kitabın özünü bu günlerde girdiğim sitenizde okuduğum Masonlukla ilgili görüş ve ilkelerde saklı olduğunu hayretle görmekteyim.

   Öğrenebildiğim kadarıyla Masonluk taş yontulması, insanın iç yolculuğu yapması ve çeşitli alegorik hikâye vs gibi simgelerle kişinin kendini geliştirebileceğini vurguluyordu. Bunların hepsi kişisel gelişim yolunda derin anlamlar içeriyordu.

   Bu simgelerin açılımı ise; gerçek arayışında, arananın insanın kendi benliği olduğunu, bu öz benliğin bulunması, geliştirilmesi ve mükemmelleştirilmesi gerektiğini içeriyordu.
   
   Buna göre gerçeğin aranacağı tek yer, insanın içindeki benliğidir. Eğer gerçekten bulmak istiyorsak, bir tek yeri kazmak zorundayız. İÇİMİZİ!

   Her Mason bu yorumları, gerçek arayışını ve kendini bilerek geliştirmeyi “Akıl, bilim ve bilgelikle” yapmaya çalışır
Bu yol kişisel gelişimle başlayan ve bilgeliğe giden yolun simgesel başlangıcıdır.

Gene “… Düşünceye varmak, özvarlığını eleştirmek… İç evrenini özenle incelemek… Bireysel evrimin kendini bilmekle sağlanacağına inanmak… Her yanıltı ve kusurun açıklanmasının, kendine karşı kazanılmış bir utku, gerçek yolunda atılmış bir adım görmek… Her şeyden önce kendini iyice tanımaya çalışmak. Kendinizi tanımanın sağlayacağı yargıların gücünden yararlanmak… Hırslara ve üstünlük tutkusuna kapılmamak… Erdemlerin de bencilliği yok edeceğine inanmak… Benliği kötü tutkulardan arındırmak… Kendini tanıyarak gerçeği aramak, sevgi, saygı, hoşgörü, çalışma, özgürlük, eşitlik, yardımseverlik, kardeşlik, umut, cesaret vs…”   gibi bunların hepsi, insanın kendini tanıması ve geliştirmesi yolunda hem Masonluğun hem de Kişisel Gelişim, Din, psikoloji ve felsefenin öncelikli ilkeleridir.

İnsanın var olmasıyla birlikte Kişisel Gelişim de var olmuştur. Dinler, efsaneler, hikâyeler, masallar, romanlar, oyunlar hep insanlığın yaşamı boyunca kişisel gelişim konusuna hizmet etmişlerdir.

Bu ilke ve simgeler kendimizi bilmeye ve yetkin olmaya çalışmak değil midir? Yunus bunu ne güzel dile getirmiş.
“Kara taşa su koyarsan,
Elli yıl ıslatır isen,
O taş yine kaskatıdır
Hünerli taş olur değil.”


   Gene Yunus “Bir ben vardır bende, benden içeri” demiş. Bir başka Bektaşi de “O zaman sen, seni incele, senden içeri.” Diye cevaplamış.

Hayatta en büyük kişisel zafer, insanın kendini bilmesidir.

Asırlar evvel yazılmış, Delphei Tapınağındaki “Kendini bil!” tümcesi kendini bilmenin daha o dönemlerde bile ne kadar önemli olduğunun anlaşıldığını göstermektedir.

Leo Tse. “Başkalarını yenen kişi güçlüdür. Kendini yenen kişi ise kahramandır.” Der.
 
Sokrates; “Evreni anlamlandırmadan önce kendimizi anlamlandıralım. Biz kimiz? Bu soruların yanıtını verelim!” diyerek yüzyıllar öncesinden evrensel bir öğütle sesleniyor ve gerçeği arayışla hayatın anlamına ulaşmanın sırrını veriyor.

Montaigne ise; “Her konudan çok kendimi incelerim.” diyerek,  her şeyden önce kendimizi bilmenin önemini veciz sözlerle vurgulamışlardır.

Budizm’deki “içine bak!”, İslam’daki “Nefsini bilen Rabbini bilir”, bilgelerin ise “kendini bil!.” Çağrıları, ayrı açılardan, kendi içsel kaynaklarımızın farkındalığını ve gerçek arayışımızın gereğini ifade eder.

   Mevlana bunu özetliyor: “Kendinden kendine sefer eyle.”

Bu dünyada hükmedebileceğimiz, değiştirebileceğimiz en önemli şey kendimiziz. Oysa insanlar kendilerinden çok dış dünyayı değiştirmeye çalışırlar. 

Tutkularımızı, tepkilerimizi, dürtülerimizi, boş inançlarımızı, kusurlarımızı ve bunların sebeplerini anlamak, kendimizi tanımayla başlar.
Binlerce seneden süzülerek gelen değer yargıları, yerle bir oldu. Yerine yeni değerler konulamadı. Maddeci felsefe insanı insandan uzaklaştırdığı gibi kişileri de kendine tutsak etti. Sevgiden uzaklaşıldı. Yer sanki ayağımızın altından kayıyor gibi. Oysa eytişimsel felsefeyle, yaşam devinimine kendimizi tanıyarak ve geliştirerek ayak uydurabiliriz.

Kendimize şu soruları pek sormayız!
*Ben neyim?
*Yeteneklerim, iyi ve kötü duygularım, korkularım, bağımlılıklarım, egolarım, gücüm ve güçsüzlüklerim neler?
*Amaçlarım ve yaşam yöntemim nedir ve nasıl olmalıdır?

   İnsanın kendini tanıması ve sevebilmesi için önce gerçek güçlerinin farkında olması gerekir. Böylece önce kendinle barışır ve sever, sonra bunu topluma yansıtır.

   Daha sonra, sanki bir başkasını tetkik ediyormuş gibi, tarafsız kalmaya çalışarak; kötü duygular, egolar, bağımlılıklar, güçsüzlükler araştırılır. Genelde insan kendine baktığında; görmeye ehil ve yeterli olduğundan başka bir şey göremez.

Kendini tanımayan kimseler gerçek duygularının farkında değildir. Bu yüzden duygularının nereden kaynaklandığını bilemezler. Çoğu zaman da olumsuz duygularını bilinçaltlarında bastırırlar yahut da kendilerini gizlerler. Bastırılan bu duygular zaman içinde değişime uğrar ve gerçeğin farkına varmak daha da güçleşir. Bu yüzden kafaları karma karışıktır. Olumsuzlukları dışarıda ararlar ve bu yüzden de mutsuz ve kavgacıdırlar.
 
Kişiliğin oluşmasında en büyük etken, içinde yetişilmiş bulunan sosyokültürel koşullardır. Kişi nasıl düşünmesi ve davranması gerektiğini buradan öğrenir. Benlik bilinci bu şekilde oluşurken, kendini tanıma yoluyla, yeniden biçimlendirilemezse, gerçek olmayan benlik bilinci, yaşamı hayat boyu etkisi altında bırakır. Tartışılmayan ve denetlenemeyen duygular, zamanla “ben”ler arasında çatışmaya ve sonunda kişilik bozukluklarına yol açarlar.

Çoğu zaman aynada yüzümüze bakarız, ama gerçek “Ben”imizi göremeyiz.
 
Biz ne kadar kendimizi biliyoruz? Bizler kendimizi ne kadar tanıyor veya tanımaya çalışıyoruz? İnsanlar kendini tanımaya değil, kendilerini var güçleriyle tanıtmaya çabalıyorlar. Bir kavgada ilk söylenen “sen benim kim olduğumu biliyor musun?” cümlesi oluyor. Kimse kendine “ben kimim?” diye sormuyor. “O kim” ilgisi ise zamanla dedikoduya dönüşerek, bizden başka insanların açık taraflarını bulmaya yönelik bir zaaf halini alırken, kendimizi tanımaya fırsat bile bulamıyoruz.

Kendini bilmek ve kişisel gelişim; “Geniş anlamda insanın akılla kendi kendini bilgi konusu yaparak kendini denetlemesidir. Aklın, düşünme eylemiyle kendisini incelemesidir” şeklinde tarif edilebilir.

   Bir başka tarifle kişisel Gelişim; içimizdeki olumsuz düşünce, yargı ve inanç kalıplarını değiştirerek olumlu olan yeni düşünce, yargı ve inanç kalıplarını benimsemektir.
 
   Ruh ve zihinsel sağlığı düzgün bireylerin, belli bir metodolojiye dayalı olarak kişisel gelişimi için yapması gerekenler;1
1-Bedensel ve fiziksel özelliklerimizle kendimizi tanımak,
2-Davranışlarımızı, kişilik ve özelliklerimizi tanımak.
3-İstek ve gereksinimlerimizi gözden geçirmek,
4-Yetenek ve becerilerimizi tanıyıp onları olumlu geliştirmek,
5-Hedeflerimizi netleştirmek,
6-Bakış açısını değiştirmek,
7-Motivasyonunu yükseltmek,
8-Bilgi sahibi olmak,
9-Zamanını iyi yönetmek,
10-Özgüvenini arttırmak,
11-Çalışmak ve deneyim kazanmak,
12-Değişime, çağa ayak uydurmak,
113-Topluma yararlı olmaya çalışmaktır.

   Kendini geliştirmemiş olanlar ve hadlerini bilmeyenler, kendi değer ve yeteneklerini olduğundan çok fazla görürler. Bunun daha da kötüsü, bildiklerinin hepsinin doğru olduğunu sanırlar.

Değişim: Kişi kendini bilemediği sürece değişimini de sağlayamaz. Değişim kafa yapısını değiştirmeye çalışmakla olur.
   
   Tomas Mann’ın “Değişen Kafalar” isimli felsefi hikâyesi buna güzel bir misaldir: “Hindistan’ın bir köyünde, bir kız ve iki delikanlı yaşarlar. Gençlerden biri çok zeki, kültürlü ancak vücutça tembel bir şişkodur. Diğeri ise ırgatlıkla uğraşan, fevkalade gelişmiş vücuda sahip, ancak kültürsüz bir gençtir. Kız zeki ve kültürlü olanın beynine, ırgat olanın da vücuduna âşıktır… Bir gün gençler kendilerini ayni anda tanrılarına kurban ederler. Bunu gören kız Tanrısına dua ederek zeki ve kültürlü başla, güçlü vücudun ayni bedende canlandırılmasını ister. Tanrılar kızın bu isteğini kabul ederler. Kızın karşısına idealindeki erkek çıkar… Ancak zaman içinde değişen kafalardaki bedenler eski haline döner… Beden ve fiziksel kafalar değişmiştir ama esas içleri değişmemiştir.”
   
Kendimize yönelik “öz eleştiri” ise; kişinin iyi ve kötü yanlarıyla kendi kendisini objektif görebilmesidir. Kendisine bu şekilde bakarak, kendini sevip kabullenen, eksiklerini düzeltmeye çalışan insan “özgüven” kazanır.

Yabancı bir insanı tanıyabilmek için, neler yapmak ve hangi sorulara cevap vermek gerekirse, kendimizi bilmek için de ayni yöntemi uygulamalıyız. Bunlar özetle; iyi ve kötü yanların araştırılması, hoşlanıp hoşlanmadıklarımız, hangi yeteneklere sahip olup olmadıklarımız, dışarıdakilerin bize bakış açısı vs. gibi şeylerdir. İnsanın bunu kendine karşı yapması şüphesiz çok zordur. Bu zor yol ısrarla denenerek, kişide kendini tanıma yolunda adım adım gelişmeler oluşturur.

Bu Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol” yoluyla mümkündür. Bu sosyal benliği de oluşturur. İçe ve dışa dönük benlikler ne kadar çatışmasızsa kişi o derece mutlu ve huzurludur.

Genel olarak kendimizi tanımada, başkalarının daha önce bizim üzerimizde edindikleri bilgilere başvurulur. O zaman da kendimiz hakkında yargıya varmayı, başkalarının bize verdikleri araçlar ve görüş doğrultusunda yapmış oluyoruz.

Kendimizi tanımada her olumlu aşama, bir sonrakine zemin hazırlar. Bu gidiş insanı kendi hayatının da yaratıcısı yapar.

   İnsanbilim (antropoloji) doğal varlıklar içinde insanın özelliklerini içgüdüler, dil ve düşünce, teknik, us ve eylem alanlarında en ince ayrıntılarına kadar incelemiş ve bilimsel gerçekler ortaya koymuştur. Kişi kendini bu bilgilerle de gözden geçirmelidir.

Geçmişin kalıtçısıyız. Her şey içimizde: Bugünkü insanlık, savaşlardan arta kalan korkunç bir geçmişin kalıtçısıdır. Ruh hallerimizin kökleri uzun bir geçmişe dayanır. O zaman, içinde bulunulan ruh hali, sanki olunabilecek herhangi bir durum değil de mümkün olan tek durum gibi gelir insana. Bu da kendimizi tanımada yanıltıcı olabilir.
   Her hareketin içinde; doğru, yanlış, iyi ve kötü vardır. Zıtların birliği dediğimiz bu durumu kabul ederek, her şeyin karşıtını kendi içimizde ararsak, içimizdeki çatışmayı önlemiş ve doğruluk yolunda adım atmış oluruz.

İç konuşmaların önemi: Kendini bilme yolunda iç konuşmalar da önemli rol oynar. Araştırmalara göre, insan aklından günde 70.000 civarında düşünce geçtiği, bunların da %75’inin karamsar düşünceler olduğu tespit edilmiş.

   Bir başka araştırmada, bir düşünceyi içimizden beş kereden fazla tekrarladığımızda, beynin onu gerçek olarak algıladığı anlaşılmış. Bu yüzden kendimizi tanıma yolunda iç konuşmalar yaparken, beynimize olumlu düşünceler yükleyebiliriz.

Gerçeği eleştirel bakış açısıyla arama: Hem kendimize, hem topluma eleştirel gözle bakmaya çalışırsak, doğmalardan kurtulur, daha çok bilgi edinmeye yöneliriz. Bu her şeyi eleştirme anlamında olmayıp, birçok açıdan çok yönlü bakabilme alışkanlığıdır. Bu da bizi özgür ve analitik düşünceyle toplumu, olayları ve kendimizi daha iyi bilmeye götürür. Bu tür düşünme tarzı, zamanla ivme kazanarak, bütün olayları bilgece düşünebilme alışkanlığına yol açar ve amaçlarımız genişler.

    Masonluk öğrenebildiğimiz kadarki ilkeleriyle, kişiye benliğinin bilincine varmayı, onun derinliklerindeki değerleri bulup ön plana çıkartmayı ve bunları terbiye edip Mason olarak tanımlanan üstün insan ülküsüne yaklaşma yolunda çaba harcamayı öğretir.

   Masonluğun amacı, kişiyi yücelterek kişi yoluyla toplumu yüksek insani değerlere ulaştırmaktır.
Bizim kültürümüzde ve tasavvufta kendini bilmeye çok önem verilmiş ve işlenmiştir. Yunus Emre bunu ne güzel özetlemiş:
“ İlim, ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir;
Sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır?”


Veciz sözdeki gibi, kendi içimize bakıp özgürce özeleştiriye tabi tutmadığımız sürece, sadece bilginin de anlamı yok.

Kişisel evrim; kişinin önce kendi içini ve özünü tanıması, sonra onu geliştirip, bilgelik, iyilik ve güzelliğe götürmesidir.

W.Shakespeare Hamlet’te, Polonius’un oğluna öğütleri kısmında şöyle der:  “...Hele şunu unutma; nefsine karşı doğru ol...”

Hacı Bektaş-ı Veli felsefesinde kendini bilmek ise; “eline, beline, diline sahip olarak” bilgeliğe giden yoldaki erdemlerdir.

Kişinin kendine cesaretle bakarak; küçük, sefil, güçsüz, kendini beğenmiş, boş, katı ve yaşamdan yoksun duygularını tespit ederek onlardan sıyrılması gerekiyor. Tek kurtuluş yolu buradan geçiyor.

İnançlar: Kendini tanımada kişiyi yanılgıya sürükleyebilecek diğer bir husus inançlarıdır. Bir başka ifadeyle, inançlar bize hâkim olup, davranışlarımızı yönetir. Çoğu zaman bilinçaltımıza yerleşmiş inançlar, bizi bilinçdışı olarak etkiler. Bu açıdan inançlarımızı da tarafsız bir gözle elekten geçirip, bizi olumsuz etkileyebilecekleri ayıklamak gerekir. 

Kendimizi aldatmak: Kendimizi samimi eleştiriye tutmazsak, kendi kendimizi aldatmış oluyoruz. Kendimizi aldatmaksa, başkalarını aldatmaktan çok daha kötüdür. Çünkü kendimizi aldattığımız zaman, bir süre sonra ona inanmaya da başlarız. O zaman da kendimizi, başkalarını aldatmaktan daha kolay aldatırız.

   Yetersizlik ve kendini bilmeme, kişiyi haddi olamayan konularda hak talep etme cesaretine sokar. Başaramayacağı görevlere talip olmaktan kaçınmaz.

İnsan kendi yaşamının sanatçısıdır. Bu sanatı da kendini bilerek geliştirir.

İkbal bunu şöyle açıklıyor: “Göğsünün içinde yıldızları aşıp geçecek bir yol vardır. Lakin sen kendini tanımıyorsun. Bir kere de tohum gibi, gözünü kendi içine aç ki, yerin altından bir fidan olup yükselesin.”

İçimizdeki “ben”: İnsan içindeki “ben” i bulmak ve tanımak amacıyla, içinin aynasına bakarsa, davranışlarının nedenini arayıp, bunları geliştirme veya değiştirme yolunu seçip çaba gösterecektir.

Kendimizi tanımaya çalışırken, duygularla değil akılcı gerçeklerle hareket edilmelidir.

Hacı Beştaş-ı Veli bunu dizelerinde ne güzel anlatıyor:
“Hararet nardadır; sacda değildir..
Keramet baştadır; taçta değildir...
Her neyi ararsan kendinde ara;
Mekke’de, Kudüs’de, Hacda değildir.”


Yetkinleşmenin yolu özeleştiriyle başlar. Sonra özgür düşünceyle sentez gelir. Tekrar araştırma, öğrenme, yeni bilgiler ve bunların da tekrarları... Bu diyalektik metotla, sonsuza dek gerçeklerin araştırılmasına yol açar. Bu içimizde neler olduğunu görmenin ve yetkinleşmenin de yoludur.

Hazrat İnayat Khan’ın sözleri kendini bilmenin felsefi anlamdaki bir başka örnek özet açılımıdır: “İyiyi ve kötüyü tanıdım. Günahı ve fazileti, haklıyı ve haksızı; yargıladım ve yargılandım. Doğumdan ve ölümden geçtim. Sevinçten ve kederden, cennetten ve cehennemden ve en sonunda anladım ki, “Ben” her şeyle “Bir”’im ve her şey benim içimde.”

Kendini bilmek için arınma ve bilincin devreye girmesi önemlidir.

Arınma;[i] “temizlenmek, sıyrılmak, açılmak, saf ve katkısız hale gelmek, kendini ıslah etmek ve doğru yola girmektir.”[/i]Doğmalardan arınmış, sevgi ve erdemlerle dolu, özgür düşünceli, akıl, bilim ve bilgelik doğrultusunda çalışan bir duygu bütünlüğüyle, öz varlığımızı eleştirebilirsek, kendimizi o nispette tanır, iyilik ve güzelliklere yönelebiliriz.

Kendi yaşamını kendi egemenliğine almak isteyenler, bu amaca gene kendi içlerindeki güçle ulaşabilirler. Değerlerimizi başkasının ölçmesi bize ilave değer katamaz. Aksi halde başkalarının değerleriyle ve onların idareleriyle yaşarız.

Kendini bilip tanıma durağan bir olgu olmayıp, çok uzun yollu, çaba gerektiren, zorlu bir süreçtir. Bu yolda mücadele verilirken eytişimsel felsefe ışığında çeşitli metotlar denenebilir.

   Örneğin kişi kendini iyi ve kötü yanlarına göre yüzlerce mozaik taşına ayırabilir. Sonra bunların içinden kötüleri ayıklayıp, iyileri seçerek resmini ve eserini oluşturmaya çalışabilir. Bu belirli aralarla yapılabildiği takdirde, her defasında daha iyi mozaik eserinin ortaya çıktığı ve tekâmül edildiği görülecektir.

Kişisel gelişimde iç hesaplaşma, metotlar ve bilgi önemlidir. Ama daha önemlisi yaşamsal gelişimlerdir. Bu bilgileri yaşamla bağdaştırmaktır. Ve her insan ister istesin, ister istemesin değişimin içinde yer alır. Masonun görevi ise, sürekli bir dinamizm gerektirir.

Eski Roma’da kilometre taşları varmış. Bunlar kalan yolu değil etap etap alınan yolu gösteriyormuş. O yola gireceksiniz. Her etapta önünüze yeni yollar açılacak. Önünüzde size rehberlik edenler bulacaksınız. Arkadan gelenlere siz rehberlik edeceksiniz. Sonu olmayan bilgelik yolunda böyle ilerleyebiliriz.

   Değerli Form Üyeleri,
   Araştıralım, öğrenelim, Masonluk ilkeleri ve her ne olursa ve nereden olursa olsun bizi geliştirecek bilgilerden yararlanalım… Boş inanç ve kusurlarımızla savaşalım. Kendimizi tanımaya çalışarak öz benliğimizi geliştirelim. Böylece yüceltelim benliğimizi ve toplumumuzu…

   Kısıtlı bilgilerimle, açılımınıza yönelik, bilgilerinize sunarım.

Sevgi ve Saygılarımla,
HERKÜL


Aralık 17, 2012, 12:32:39 ös
Yanıtla #1
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 261

Bir insanın çevresinde algıladığı, gördüğü, öğrendiği dünyanın arka planını, aslını yavaş yavaş keşfetmesi gibi mesleğimizde de “kendini bilmek” uzun ve meşakkatli bir keşif yolculuğu demek… Yavaş yavaş, bir kuyuya iner gibi adım adım derinlere, kaynağın kendisine doğru bir keşif…

Tabii başkalarının yolculuğu üzerine ahkam kesilemeyeceğine göre, herkes kendi yolculuğuna ilişkin bir şeyler söyleyebilir.Gerçek yolculuk, bir metafor olarak, kendimize ait olduğunu düşündüğümüz yeri bırakıp, bilinmeze doğru, bir “başka” yere doğru gitmek demektir. Ancak çoğu zaman hedeflenen ile deneyimlenen, elde edilen farklı olur. Tıpkı, aya iniş hazırlıkları için Aralık 1968’ de fırlatılan Apollo 8 astronotlarından William Anders’ ın söylediği gibi: “Biz ayı keşfetmeye gitmiştik ama en büyük keşfimiz dünya oldu.” Evet, bireyin zaman zaman kendisine dışarıdan bakabilir bir mesafeye çekilmeye de ihtiyacı var.

Biz genellikle kendimiz gibi değil de küçüklüğümüzden beri hep başka biri gibi olmaya çalıştığımız için, kendimizle ilgili bu tarz sorulara cevap bulmak pek mümkün olmaz. Başka biri gibi olmaya çalışırız,belki bize öyle öğretildiği için, toplumsal koşullanmalar, eğitim-öğretim-çevre, popüler kültür vs.. hep bizi daha önce tanımlanmış biri gibi olmaya zorladığı için... İnsanın hem bu kalıpların içinde kalıp hem de kendisini ve çevresini samimiyetle değerlendirmesi mümkün mü? Öyle kalıplar, öyle engeller ki bunları fark ettiğinizde zaten çoktan sizin bir parçanız olmuşlar. Anlıyoruz ki insanoğlunun kendini gerçekleştirmesi önündeki en büyük engel kendisi.

Meslekî yolcuğumuzda karşımıza çıkan bu çetrefilli meseleler için elimizde bir tür yolculuk kılavuzu da var. Buna “mesleğimizin sırları” da diyebiliriz. Bu tabiri kullanmamın sebebi kolay açıklanmaz, tarife gelmez, formüle edilmez ve yavaş yavaş zaman içinde idrak ede ede oluşturulan bir kılavuz olmasından… Tabii böyle bir tarif, bildiğimiz “kullanım kılavuzu”, “kullanım kitabı” gibi bir şeye pek uymuyor… Yani aç şu sayfayı isteğine göre karşılığında ne yapacağını öğren, denilemiyor.İlerleme kaydetmek üzere bir yere doğru yola çıkmamız, arka planında neler olup bittiğini kendimize göre anlamamız, keşfe çıkmamız, idrak etmemiz, yeniden inşa etmemiz gerekiyor.

Herkesin malumudur, mesleğimizin kökeninde “inşa etmek” vardır. Aslında “inşa etmek”, bir bakıma da yıkmak demektir. Bir duvarı tuğla tuğla sökmeden aynı yere yeni bir yapı örülmez. (Örülürse gecekondu olur!..)Hatta ne kadar çok sökersen o kadar çok inşa edersin… İyi de neyi değiştireceğimizi keşfede keşfede inşa etmek nasıl olabilir?

Öte yandan bizler yeni sözlere de pek açık değilizdir, hatta -nasıl derler- farklılıklara karşı beton gibiyizdir. Siz bakmayın o hoşgörü lafına!… O hoşgörü lafzında bile bir yukarıdan bakma, lütfetme vardır ve genellikle lafta kalır. Bakın, soru sorduğumuzda bile aslında öğrenmekten ziyade, bildiklerimizin doğruluğunu teyid etmeye çalışırız… Bize ters geleni görmezden geliriz, elimizin tersi ile iteriz. Bakmayın o kendi yazgısına egemenmiş gibi havalı duruşumuza(!); insanın hayatını üzerine kurduğu adı, soyadı, milliyeti, dini, mesleği –daha bir sürü şeyi- kendisinden çok, başkaları tarafından belirlenmiştir… Tabii bunların hepsi geçicidir.

İlerlemeyi, tekamülü asıl sağlayan samimi bir içsel çalışmadır. Ancak bu samimi içsel çalışmanın başkaları ile etkileşime (Kardeşlik Zinciri) de ihtiyacı var. Birbirinden farklı yolculuklara çıkmış binbir farklı inanış ve düşünceden Kardeşlerin etkileşimi bizi zenginleştirir. Çünkü bizler kulak verdiğimiz farklılıklar sayesinde kıyaslayabilir ve yol alabiliriz. Özetle bizi zenginleştiren etkileşimdir.

Gözlemlediği her türlü olumsuzluğun sebebini kendisinin dışında, dışarıda, başkasında arayanlar için, Masonluğun sanırım bir tavsiyesi var; önce kendine bak, kendini bil…

Saygılarımla...
Tek bildiğim hiçbir şey bilmediğimdir.
(Socrates)


Aralık 17, 2012, 12:44:23 ös
Yanıtla #2
  • Ziyaretçi


Sayın symbol,
Değerli katkılarınıza teşekkürlerim, sevgi ve saygılarımla...
HERKÜL


Aralık 17, 2012, 01:43:04 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Herkül öncelikle geçmiş olsun ; yazınızı tam okuyamadım lakin güzel bir konu kendimi toplayıp anlayarak okursam belki benimde küçük bir katkım olur .Şimdilik Saygılarımı sunarım Fazla kafanı yorma  hastalık bu İnşallah görmemiş gibi olursun.   :)
Saygılar
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
59 Yanıt
30451 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 29, 2014, 10:17:55 ös
Gönderen: PerfectStorm
Bana göre masonluk

Başlatan goksel475 « 1 2 » Bana Gore Masonluk

12 Yanıt
9801 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 09, 2009, 10:41:11 öö
Gönderen: erdal
0 Yanıt
3761 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 07, 2010, 01:52:48 öö
Gönderen: R.e.S
2 Yanıt
4325 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 14, 2011, 01:34:17 öö
Gönderen: Leo - Franz
1 Yanıt
4014 Gösterim
Son Gönderilen: Nisan 20, 2011, 02:08:52 ös
Gönderen: Hacamat
2 Yanıt
9373 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 24, 2011, 03:20:19 ös
Gönderen: burak2235
15 Yanıt
7312 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 26, 2014, 04:37:28 ös
Gönderen: ADAM
Bana göre masonluk

Başlatan hayalet « 1 2 3 4 5 » Bana Gore Masonluk

40 Yanıt
15956 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 05, 2014, 12:49:24 öö
Gönderen: Kadim
0 Yanıt
2426 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 15, 2014, 07:56:19 ös
Gönderen: mbulut
7 Yanıt
4949 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 29, 2015, 10:38:15 öö
Gönderen: Risus