Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kuranı kerim üzerine bir söylenti  (Okunma sayısı 21340 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Haziran 10, 2007, 06:16:33 ös
Yanıtla #10

Arkadaşlar,

Sunni ,alevi,zerdüş v.s.bu tip sıfatlara takılınmaması gerektiğinin artık görülmesi gerekli.Sen kimsin denildiğinde müslümanım,hırıstiyanım veya budistim diyen kişi sadece resme bakar resmin anlamını anlayamaz.Bu soruya verilecek cevap ilk aşamada ben insanım olmalıdır.Eğer gerçekte olduğumuz şey yerine başka bir takım sıfatlarla kendimizi tanıtırsak neler olduğunu televizyonu açıp haber bültenlerinde seyredebilirsiniz.O zaman da birileri çıkar derki müslümanlar şöyle ,öbürüde derki yahudiler böyle haydi buyrun bakalım er meydanına.Önemli olan müslüman hıristiyan v.s olmak değil iyi insan olmaktır.Sevgi dolu olmaktır.Böyle olabilmek içinde insanın vicdanın sesine kulak vermesi gereklidir.Günümüz insanın artık bu şekilde davranabilmesi için eski zamanlarda yazılmış bir takım kitaplara harfien uymasına gerek yoktur.Rehber herkesin içinde zaten vardır.Adıda VİCDAN dır.

Sevgiler
Omnia mors aequat


Haziran 10, 2007, 06:37:49 ös
Yanıtla #11
  • Ziyaretçi

Kod: [Seç]
Günümüz insanın artık bu şekilde davranabilmesi için eski zamanlarda yazılmış bir takım kitaplara harfien uymasına gerek yoktur.
İlk olarak insanların kutsal saydıkları kitapları bu şekilde değerlendirmeye çok şiddetli bir biçimde karşı çıkıyorum.

  Meseleye dönecek olursak bu iddiayı ortaya atanlar, H.Z. Muhammed (S.A.V.) öldükten sonra İslam'ı ayrımcılığa düşürmek ve sapıtmak isteyen Yahudilerdir.O dönemde pek etki görmeyen bu iddiaya günümüzde çok inanan vardır Şii Mezhebi tamamiyle HZ. Ali yi Peygamber olarak tanımaktadır Hz. Ali Peygamber Efendmizi kendi canını verecek kadar çok seviyordu H.z. Muhammed'te H.z. Ali'yi çok severdi hem kızıylada evliydi.Hz. Ali'nin Peygamber olması gibi bir durum söz konusu değildir ayrıca peygamber olduğu ortaya çıkınca bıçakla öldürülmüş falan denmiş HZ. Ali Halifeliği döneminde (o yıllarda H.Z. Muhammed ebediyete intikal edeli yıllar olmuştu) İran lı ateşe tapan bir mecusi tarafından Şehit edilmiştir.

(Eğer diğer peygamberlerin başına gelenler Ali'nin başına gelmesin diye yapılmış olsaydı Mekke'den Hicret esnasında H.Z. Ali, H.Z. Muhammed'in yatağına girip O'nun için ölümü göze almazdı ve daha bir çok bunun gibi olay vardır H.Z. Ali Uhud'da Bedir'de en önde arslanlar gibi savaşmıştır eğer peygamber olsaydı öldürülmekten kaçsaydı bunları yaparmıydı?)
« Son Düzenleme: Haziran 10, 2007, 06:44:44 ös Gönderen: LuckyEye »


Haziran 10, 2007, 06:59:28 ös
Yanıtla #12

İlk olarak insanların kutsal saydıkları kitapları bu şekilde değerlendirmeye çok şiddetli bir biçimde karşı çıkıyorum.

Sayın LuckyEye,

Yazdıklarımdan bu şekil bir anlam çıkarmanıza üzüldüm.Eminim sizde biliyorsunuzdur ki kitapların amacı insanları doğru yola sevk etmektir.Yani asl olan insandır.Kitap insandan üstün görülmeye başlanırsa amacına ulaşmamış sayılır.Bence kutsal olana ihanet esas budur.Ayrıca da özellikle belirmeliyim ki her türlü inanca saygım sonsuzdur yeterki inanç bağnazca olmasın ve yayılmaya (empoze edilmeye)çalışılmasın.

Saygılarımla,
Omnia mors aequat


Haziran 10, 2007, 07:21:55 ös
Yanıtla #13



Sanırım Hz. Ömer'i öldüren kişi İran'lı bir Mecusi idi. İnternetten bir arama yaptım bu konu ile ilgili sizlerlede paylaşmak istedim.


Hem Kızılbaş, hem Aleviyim!.. (Mahsuni Serif)
 
 

Alevi ibadethanesine ad olan Cem sözcüğünün Türk anadilinin demirbaşlarından olduğunu sanmıyorum. Ancak Cemaat, Cemahire kavramlarının Arapça’dan sekizinci yüzyıl ortalarında Göktürk ve Oğuz, Karahan dillerine geçtiğini, kitabelerinde yer aldığını düşünmekteyim. Bunun eşiti olan kavram, Şaman Türklüğünde Halaka (birbirine bakan halka)dır. Bir anlamda; birliktelik çemberi, inanç çemberi gibi.

 

Kaldı ki, Cumhuriyet sözcüğünün kökünde de, bu küçücük sözcüğün anahtar olduğunu iddia edebilirim.

Cemlerden, halakalardan teşekkül etmiş İslâmi ülkelerde siyasi bütünlüğe Cemahiriyye tapşırmasının bu kaynaktan ileri geldiğine hükmediyorum. Bu küçük pencereden yola çıkarsak, “Cami” gerçeğinin de pınarına buradan ulaşılacağını sanıyorum.

Zira Cami, Cem olunan halk olma istencesiyle, İslâmi harekette bir buluşma noktası olmuştur. Ancak İslâm peygamberi Muhammed’in, ölümünden sonra makamına talip olan “Halefleri” arasında yaşanan “Hilâfet” handikabı içinde cemve cami asıl amaçlarından uzaklaştırılmıştır. Ali’nin Cumhuriyetçi mantığıyla, Emevi’nin, Ehl-i Sünnet ve Cemaat terkibi çatıştığından, cem ile cami ayrı ayrı platformlarda düşünülmeye başlanmıştır. Anadolu Türklerinin, Müslümanlığı Ali’yle, yani Alevilikle kabul etmiş olması, 12. yüzyıldan itibaren Cem’e yönelmeyi tercih etmesi anlamına gelmektedir.

 

Alevilikle kabul etmesi dememdeki dayanak noktası şudur:

Muaviye ve lânetullah oğlu Yezid döneminde, Türk devletleriyle Emevi hükümranlığı arasında, sınır ve siyaset ihtilaflarının olduğu bir gerçektir. O güne kadar İslâmı tanımayan Türk, Kürt ve Pers halk yığınları; Budist, Brahmanist, Maniheist ve Şamanist din gelenekleriyle haşır-neşirdiler. Doğu Türkistan’dan Özbekistan, Moğolistan ve Çin’e kadar bu dinler hakimdi. Arap yarımadasına sahip olan İslâmiyet’in Muaviye gibi her şeyi mubah gören ikiyüzlü bir halifesine tek muhalif Hz. Ali olduğuna göre; ve Emevilerin mukayesesini yapan Türkler ile komşuları, İslâmiyet’i Ali Müslümanlığı olarak algıladılar. Bir başka deyişle, Müslümanlığı Alevi olarak kabul ettiler. Ancak Selçuklu döneminde, Şam’dan ve Bağdat’tan akan Nakşibendi tarikatının göçü, Anadolu’da yerleşme çabasındayken, Türkistan’dan kaynak bulan başka bir Anadolu düşüncesi, Babaî, karşı hareketinde görülür. Buradan da, Baba İlyas, Baba İshak gibi Şaman Türklerinin gayretinde bir Hacı Bektaş’ın zuhur ettiğini görürüz.

 

Anadolu’da yaşayan bütün etnik yığınlar ve onların bulunduğu tinsel görünümle Bektaşilik ve Alevilik barış içindedir.

Başta Ali’nin camide şehit edilmesi, Ali şiasının camiyle arasını açmıştır. Hem öyle olmuştur ki, İslâm dinini kuran, yaşatan ve 12 evladını şehir veren Ali ve oğulları hakkında aynı camilerde lanet okutulmuş, Ali’yi seven ve Onun Ehl-i Beyt’ine gönül bağlayan hemen her toplum ve her ülke, Emevi ve Abbasi hükümdarlarından aldıkları buyruklarla kılıçtan geçirilmiştir.

Ancak bu, Türk boylarına bir diş geçiriş olamamıştır. Çünkü Osmanlılar, Şeyh Edebali gibi bir Bektaşinin himmetiyle Anadolu topraklarında hakimiyetlerini ilan ettiklerinden, asıl adı Otman olan Osman Gazi bile Bektaşi gülbankları arasında kılıç sallayıp, Şahı Merdan’ı Tevhit etmiştir.

 

Sözü şuraya getirmek istiyorum: Yukarıdaki sözlerimin girişinde söylediğim Cem ve Halaka sözü en çok Osmanlı döneminde anlam kazanmıştır. Yani insanın insanı kıble edinmesi, ancak Cem terkibiyle mümkün olmuştur. Dikkat edilirse, Medine’de ve Mekke’de, Beytullah’a atfedilen ziyaretlerin tümünde Halaka dediğimiz Cem tablosu yaşanır. Onbinlerce mümin çember halinde birbirine bakarak dua ederler. Orada kuzey-güney, doğu-batı gibi farklı yönler silinir. Kuran’ın, peygamberin buyruklaştırdığı Hac şekli böyle resmedilir. Aleviliğin her ibadet ünitesinde zaten bu yaşarır.

 

 

 

 

Bir dairenin iç yüzünün her noktası aynı intizam içinde birbirine kıbledir. Aslında 21. yüzyıl belki de ta o günden hedeflenmiştir. İnsanın, insan görünümünde Hakk’ı hedef etmesi, dört kitabın dördünde de secdenin Adem’e olması; bölünemez, tahrip edilemez bir Allah buyruğudur.

 

Ben, Allah adına insana secde etmeyi yeğlemekteyim. Bir Alevi çocuğu değil, bir Hıristiyan ya da Musevi de olsam böyle düşünmekteyim. Buradan, Zerdüşt’ten, Brahma’dan önce Allah’ın var olduğunu düşünmek için Müslüman olmanın mecburiyetine dahi inanmıyorum.

 

Aslında hiçbir peygamber ve hiçbir kutsal kitabın Allah’a inananlar için indiğini sanmıyorum. Zaten inme sözcüğü ilginçtir. İnişler bir yüksekliğin varlığını (fizik olarak yüksekliği) ifade eder. Oysa ki ben, bu anlam dışındaki bütün yücelikleri kendi değerleriyle düşünmüşümdür. Yani bulutların, atmosferin, ozonlar yığınının ötesine hiçbir Tanrı aramadım. Onlardan daha yüce insan âleminin sevgisinde, gönlünde, bütünlüğünde ve doğanın her güzelliğinde beni Yaradan’ı arayıp, keyfime göre isimlendirdim. O’na “gül” dedim, “Ali” dedim, “Veli” dedim; ağzıma ve gönlüme, gözüme güzel gelen her şeye O’nun adını verdim. Bana bunu haram edecek her yasaya, her bilirkişiye, her dinsel nas’a (insana) rest çekmekteyim.

Çünkü aynı şeyi Hz. Ali ve O’nun yolunda yürüyen İmamlara ilaveten Hacı Bektaş Veli yapmıştır. Hatta bütün hırsına, şevkine rağmen Mevlana yapmıştır. Ahi Evren yapmıştır. Nesimiler, Hallaçlar, Pir Sultanlar yapmıştır.
Neden Mahzunîler de yapmasın ki!?..

 

Ali’nin kendi kişiliğinde yaşayan Alevilikle, İran, Suriye, Pakistan ve Mısır Şiiliğinde yaşayan Alevilik aynı değildir. Bunun içindir ki, tutarlı Alevilik, Ali misyonunda yatan Aleviliktir. Bu, Anadolu Aleviliğidir. Arap mantalitesinde yatan Alevilik, hilafet sürecinde yaşayan sosyolojik dengesizliğin ve Emevi hırsının ürünüdür.

Ali, kendisinden önceki Halife-i Ruyi zemin totaliterliğine karşı, devrimci ve çağdaş mantığını işletmiş, o günün anlamındaki demokrasiyi gündeme taşımıştır. Kamuoyuna dikkat çekmiş ve tek egemenliğin halk ve halaka seçiminden geçmesini savunmuştur. Bundan doğan ateşlemede de Gadir-Hum’da, Sıffın’da öne sürülen savların tümü kanla bastırılmış, Ali ve oğullarına olan husumet bugüne kadar intikal etmiştir.

Bu konuyu gözleyen ve izleyen Türki devletlerle, İran’da yaşayan Zerdüşti Kürtlük âlemi, Ali’nin getirdiği modele diyalektik olarak sıcak bakmışlardır. Ben, burada kendimi bir tarihçi olarak sergileyemem. Ancak tarihi iyi okuyan ve merak eden bir kişi olarak Türkiye Alevilerinin yolunun gerçek Alici yol olduğunu savunmak ve yaymak isterim.

Çünkü Ali’nin başlattığı Cemahirel vukuat, Atatürk’ün noktaladığı Cumhuriyetin mayasını hazırlamıştır. Ve bunun içindir ki Anadolu Alevileri, çağdaştır, bölüşümcüdür, demokrattır, hukukseverdir, barışsever sağduyulu bir toplumdur...

 

Ali, halifelik mücadelesi vermekle, aydınlarımız (!) tarafından zaman zaman suçlansa dahi, bunun böyle olmadığı gün gibi açıktır. Ali, halifeliğe son vermek isteyen ilk halk adamıdır. 12 evladı da aynı sav üzerinden telef olmuştur.

Namaz kılarken hiçbir kimse, “Müslümanım” diyen biri tarafından öldürülmez. Burada Ali’yi şehit edenler, “Müslüman” idiyseler, bugünkü Sünni âleminin mensubu dostlarımız, O’nu vuranların Müslümanlığıyla nasıl gurur duyabiliyorlar?

 

Haşimoğullarıyla, Ümeyyeoğulları “amca” çocuklarıdır. Yani Muaviye, lânetullah Yezid ile Hz. Ali (r.a.) aynı dedenin son halkalarıdır. İki amca oğlu arasında yaşanan bu mücadele ve bu mücadelenin yarattığı yapı, bunların yardakçıları tarafından niçin bugüne malzeme edilmiştir? Onu bir türlü çözmüş değilim.

Böyle bir dengesizlik önünde gerçeğe varmak için Alevi ya da Sünni olmanın hiç mi hiç önemi yoktur.

 

 

Hatta buna rağmen şunu önemle ve yürekle söylemek istiyorum:

Eğer Ali’yi sevmenin, Ali otoritesine bağlı olmanın, kısaca; Alevî olmanın yücesinde bir yerler olsa, adının içinde yedi dinli münafıklık bile olsa, ben Alevilikten istifa eder, derhal o olurum.

Elhamdülillah Aleviyim, Kızılbaşım ve de laikim, ilericiyim, çağdaşım.

 

Bu duygular ve bu misyon içinde bütün dünya halklarını selamlıyor, bütün Alevileri kucaklıyor, Sünni yiğit yürekler niyazlar gönderiyorum

Aşık Mahsuni Şerif  


Haziran 10, 2007, 07:47:55 ös
Yanıtla #14
  • Ziyaretçi

duyduğum başka bir seyde aleviler HZ:ALİ bizim yerimize namaz kıldı diyerek namaz kılmazlarmış+HZ.ali camide öldürüldü diye camiye girmezlermiş............açıkçası alevilik hakkında hiç okumam yakınmdada bir alevi yok gerçekten böyle bir düşünce varmı aleviler arasında bilgisi olan bir arkadaş aydınlatırsa sevnirim


Temmuz 19, 2007, 01:05:14 ös
Yanıtla #15
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

EHL-i BEYT VE NAMAZ


Hz. Ali ile Muaviye arasında gerçekleşen Sıffin savaşının en çetin muharebe gecelerinden birinde Leylet’ul-Harır’de, savaşın, amansız şekilde sürmesine ve bizzat Hz. Ali aleyhisselam’ın da savaşa katılmasına ve şiddetle çatışmasına rağmen teheccüt namazını bile terk etmedi ve meydanda gece namazını kıldı.[1]

Yine Sıffin savaşında bir başka gün, İbn-i Abbas, Hz. Ali aleyhisselam’ın meydanın ortasında bir yandan savaşırken ara sıra göğe baktığını gördü; İmam’a yaklaşarak ne yapıyorsunuz? dedi İmam ‘güneşe bakıyorum ki, öğle olduysa namaz kılayım’ dedi. İbn-i Abbas şaşkınlıkla “Acaba savaşın bu kızgın zamanı namaz kılmak olur mu?! Muharebe, namaz kılmamıza engeldir” dedi. Ama İmam Ali (Allah’ın selamı ona olsun) “Biz sadece namaz için onlarla savaşıyoruz” dedi...”[2]

Kerbela’da Hz. Hüseyin (Allah’ın selamı ona olsun) ile Yezid’in ordusu karşı karşıya gelmişti; Aşura gününün öğle vaktiydi. O gün sabah erkenden Kerbela kahramanları, düşmanın kalabalık ordusuna ve kendi sayılarının az oluşuna bakmayarak, en zor şartlarda bile mümin kimsenin hak ve İslam yolunda her türlü fedakarlığa hazır olması ve Allah yolunda her şeyini vermekten çekinmemesi gerektiğini göstermek için eşsiz bir yiğitlik destanı sergiliyorlardı. Bazıları şahadet şerbetini içmiş ve geri kalanlar da Hz. Hüseyin ile birlikte tüm varlıklarıyla düşmana karşı savaşmaktaydılar. İmam’ın ordusundan olan Ebu Semame Seydavi Hz. Hüseyin’e yaklaşarak şöyle dedi:

“Canım sana feda olsun. Düşmanlar bize yaklaşmış bulunuyorlar; ama ben şehit olmadan onlar sana dokunamazlar; seni şehit edemezler. Allah’a kavuşmadan önce öğle namazımı seninle kılmak istiyorum” dedi.

İmam, başını kaldırıp göğe baktı ve “Namazı hatırlattın; Allah seni namaz kılanlardan etsin. Evet, şimdi namaz vaktidir; düşmandan namaz için muharebeye ara verilmesini isteyin” dedi. Düşman bu isteği kabul etmedi. Buna rağmen, İmam (Allah’ın selamı ona olsun) henüz şehit düşmemiş olan ashabıyla İslam’da muharebe vakti için  belirlenen şekilde namazlarını kılmaya başladılar. Bu halde İmamı korumak için ashaptan bir grup, düşmanın önünde durup kendi canlarını siper ettiler. İmam ve ashabı namazlarını bitirdiklerinde önde durup canlarını siper eden vefalı ashaptan bazıları aldıkları ok yaralarıyla yere serilip şehadete erişmişlerdi.”[3]

Zalim Abbasi Halifesi Me’mun bir plan çerçevesinde birkaç defa İslam aleminde o güne kadar eşine rastlanmayan toplantılar düzenlemiş ve birçok mezhep ve dinlerin büyük bilginlerini bir araya getirerek İmam Rıza aleyhisselam ile tartışmalarını kararlaştırmıştı; onun gayesi bu yolla İmam’da ilim yönünden bir eksiklik yakalayıp İmam’ın manevi ve ilmi makamına gölge düşürmekti. Ama İmam Rıza (Allah’ın selamı ona olsun) Allah’ın verdiği vehbi ilimle o  toplantıya davet edilen bilginlerin tüm sorularına cevap vererek hepsini delillerle ikna edip susturmuştur.

Tarihte nakledildiğine göre, bu toplantılardan biri esnasında, İmam Rıza (Allah’ın selamı ona olsun) namaz vakti olunca Memun’a yönelerek ‘Namaz vakti olmuştur’ dedi ve namaz için toplantıya ara verilmesini istedi; bu sırada büyük bir bilgin olan İmran, İmam ile konuşmaktaydı. İmran, İmam’a “benim cevabımı yarıda bırakma; kalbim yumuşamıştır ve senin sözlerini kabul etmeye hazırlıklıyım” diyerek ricada bulundu, ama İmam bu isteği kabul etmedi ve namaz kılıp geri dönerim” diye karşılık verdi ve sonra namaz için ayağa kalktı.[4]

İmam Sadık, dört gün sabahtan öğleye kadar öğrencilerinden biri olan Mufazzal’e tevhit hakkında özel olarak ders veriyordu.  Ama namaz vakti olur olmaz derse ara veriyor ve namaz kılıyordu.[5]

İmam Cafer Sadık (Allah’ın selamı ona olsun) vefat zamanı yaklaşınca tüm akraba ve yakınlarını çağırarak onlara şöyle demiştir:

“Bizim şefaatimiz, (Biz Ehli Beyt’in şefaati) namaza önem vermeyen kimseye ulaşmaz.”[6]

Yine buyurmuştur ki:

“Hesap anında her şeyden önce, kul namaz yönünden hesaba çekilir; eğer namazı kabul olursa, diğer amalleri de kabul olur; eğer namazı reddedilirse, diğer amelleri de reddedilir.”[7]

Hz. Ali (Allah’ın selamı ona olsun) okuduğu bir duada şöyle diyor:

“Allah’ım ben sana cehennemin azabının korkusundan veya cennete olan özentiden ibadet etmiyorum. Seni kulluk edilmeye ve ibadet olunmaya layık bulmuşum; sana bu yüzden ibadet ediyorum.[8]

--------------------------------------------------------------------------------

[1] -Bihar’ul-Envar c. 41, s. 147.

[2] -Bihar’ul-Envar c. 83, s. 23.

[3] -Bihar’ul-Envar c. 45, s. 21.

[4] -Bihar’ul-Envar c. 10, s. 313.

[5] -Bihar’ul-Envar c. 3, s. 89.

[6] -Cami-ul Ahadis. c. 2, s. 25.

[7] -Cami-ul Ahadis. c. 2, s. 4.

[8] -Seyyid Muhammed Kazim Yezdi El-Urvet’ul-Vuska Fasil: 21 (Niyet Bölümü).


EHLİ BEYT'e bağlı olduğunu söyleyenlerin Ali (as) bizim adımıza namaz kıldı demeleri u yukarıdaki aktarmalardan sonra ne denli kabul edilebilir ki?


Temmuz 19, 2007, 01:30:43 ös
Yanıtla #16
  • Ziyaretçi

Sayın SkullG,

Takip ettiğim kadarı ile İslami söylemleriniz oldukça fazla seviyede.Bu sebepten İslami konularla ilgili bilginizin yüksek derecede olduğunu düşünerek size bir soru sormak isterim.Açıklarsanız sevinirim.

Bir peygamberin savaşması nı ne şekilde açıklarsınız?Bildiğim kadarı ile tarihteki(Büyük dinlerin) tek şavaşan Peygamber müslümanların peygamberi.Gerçi yaydığı dinin günümüzdeki durumuna bakınca insanın aklına "balık baştan kokar"sözü geliyor.Umarım ucu islami propagandaya dayanmayan mantıklı bir açıklama yaparsınız.

Saygılarımla,


Temmuz 19, 2007, 01:52:14 ös
Yanıtla #17
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Sn. Piyon, Davut peygamber  savaşmamış mıydı ya Süleyman peygamber?

İslam'da savaş en son çare olarak zikredilmiştir. Düşman, savaşı kabul ettiği takdirde onunla nasıl savaşılacağını da yüce Allah şu emirleriyle öğretmektedir;

“Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah aşırı gidenleri sevmez"

Aşırı gitmemenin nasıl olduğunu da Hz. Peygamber şu emirleri ile öğretmektedir;

“Yüce Allah, her hususta iyilik ve güzellikle hareket etmenizi emretmektedir. O halde öldürürken bile  en iyi tarzınızla öldürünüz.”

“Zülüm yapmayın, savaşta öldürdüğünüz insanların burnunu, kulağını (ve  diğer organlarını) kesmeyin. Çocukları öldürmeyin"

“Allah’ın adı ile yola çıkın, Allah’ın adına Allah’ın dini için savaşın. Yaşlı insanları öldürmeyin"

“Çocukları ve  manastır ehlini  (din adamlarını) öldürmeyin.”

“(Savaşta geri hizmette bulunan) işçi ve hizmetçileri  öldürmeyin.”

Bu emirlerin sahibi olan Hz. Peygamber kadınların ve çocukların öldürülmemeleri için  vurgu yapmıştır.



Temmuz 19, 2007, 02:00:13 ös
Yanıtla #18
  • Ziyaretçi

“Sizinle savaşanlarla siz de Allah yolunda savaşın, aşırı gitmeyin. Şüphesiz Allah aşırı gidenleri sevmez

“Yüce Allah, her hususta iyilik ve güzellikle hareket etmenizi emretmektedir. O halde öldürürken bile  en iyi tarzınızla öldürünüz.”

Sn SkullG

Gerçekten şu yukarıda yazılanlar size mantıklı geliyormu? :) Çok samimi soruyorum.

Tanrı böyle söylemlerde bulunurmu?Benim için savaşın dermi?Hadi dedi öldürürken bile en iyi tarzınızla öldürün dermi?

Yaptığınız açıklama beni hayretler içerisinde bıraktı.


Temmuz 19, 2007, 02:13:49 ös
Yanıtla #19
  • Skoç Riti Masonu
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 3734
  • Cinsiyet: Bay

Kitabı Mukaddestede Tanrı aynı şeyleri söylemiyor mu?

Yasalar bap 20 mesela 4. ayet sizinle savaşmaya gelecek RAB'tır. yad a Yas. 20:13 "Tanrınız RAB kenti elinize teslim edince, orada yaşayanbütün erkekleri kılıçtan geçirin." 14 "Kadınları, çocukları, hayvanları ve kentteki her şeyi yağmalayabilirsiniz. Tanrınız RAB'bin size verdiği düşman malınıkullanabilirsiniz."

eğer bu yazdıklarım mantıklıysa onlardan daha insancıl olan kadınları ve cocukları öldürmeyin diyen niçin mantıksız gelsin?



 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
2 Yanıt
8305 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 03, 2008, 03:24:56 ös
Gönderen: amurdad
3 Yanıt
4401 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 03, 2009, 05:46:53 ös
Gönderen: baris
Mutlu Olmak Üzerine

Başlatan Original Life Edebiyat

2 Yanıt
4018 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 06, 2008, 06:28:25 öö
Gönderen: Original Life
0 Yanıt
3037 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 02, 2008, 06:28:36 ös
Gönderen: Genius Loci
26 Yanıt
15364 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 06, 2008, 03:15:10 ös
Gönderen: Prenses Isabella
0 Yanıt
3484 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 10, 2008, 12:48:11 ös
Gönderen: sun
1 Yanıt
4186 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 16, 2017, 09:52:25 öö
Gönderen: RANA
1 Yanıt
3996 Gösterim
Son Gönderilen: Mart 04, 2010, 01:54:54 ös
Gönderen: oasis
0 Yanıt
4007 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 02, 2013, 01:34:43 öö
Gönderen: sad
38 Yanıt
19965 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 30, 2014, 05:04:44 ös
Gönderen: asimov