Öncelikle bilimsel bilginin niteliğinden bahsedilim.
Bilimsel bilginin bir niteliği belirli bir varsayım tümcesinin üzerine oturmasıdır.Ayrıca yeni gelen bilgilerle sürekli değişime uğraması kaçınılmazdır.
Dinsel bilginin niteliğide dogmatik olmasıdır.
Yazıda ele alınan dinsel bilgimidir? - "Tevrat ve Kuran-ı kerim" ele alınmakta yani dinsel bilgi ele alınmaktadır.
Peki bilimsel bir bilgi ile dinsel bir bilgi üzerinde yargılamalar yapılabilir mi ? İlkesel olarak hayır.
İlkeselliği bir kenara koyarsak aynı olaydan bahsediliyorlarsa; ancak kesin olarak bildiğimiz olgular üzerinde yargılamalar yapılabilir.
Kesin olarak bildiğimiz ne var diyede sorulabilir ? oda ayrı tabiki ( Hepimiz biliriz yada duymuşuzdur Kilise-Batlamyus-Kopernik üçlemesini )
Şimdi bu kısa ana bir bakıştan sonra gelelim Sayın Çığın görüşlerine
__________________________________________________________________
Ben Kuran’ın en önemli bilgi kaynağını Tevrat olarak görüyorum.
Varsayım 1 - Kuran esinlenerek yazılmış bir kitaptır.
Tevrat’taki birtakım olaylar, dönemin koşullarına uydurularak, bazen de hiç değiştirilmeden Kuran’a aktarılmış
Varsayım 1 altında Tevrat ve Kurandaki farklılıkların nedeni olarak bir olasılık öne sürülmüş.Diyelim ki Varsayım 1 doğru tek olasılık bu mu ? Kuran kendisini Allahın kelamı olarak ortaya koyup siz varsayım 1 i doğru olarak kabul ederseniz ortaya düzinelerce tevrat ve kuran arasındaki farklılıkların nedenlerini yazarsınız.Ancak kesin olarak sosyal koşullardan dolayı olduğunu belirtemessiniz.Burada şöyle bir içdüna görüyorum.Varsayım 1 in kesin olduğuna okadar çok inanılmış ki artık neden yazdığı konusunda bir iyi niyet arayışı var.
Buraya kadar ortada ne sümerler var ne de bilimsel bilgi.
Tevrat’ın yazılışında da öncelikle Sümerler’den yani Mezopotamya kültüründen etkiler görüyoruz.
Varsayım 2- Tevrat esinlenerek yazılmış bir kitaptır.
Çeşitli olayların yazılışından bu benzerlikleri yakalayabiliyoruz.
Varsayım 2 doğru olsa bile nasıl mutlaka Mezapotamya kültüründen aldığı söylenebilir.
Beni çok kuşkuculukla suçlayabilirsiniz.Sizin gözünüzde bu bir suçtur.Benim gözümde bu bir değerdir.Böyle düşünüyorsanız eğer teşekkür ederim.
Bilim tarihinde iki teoriyi aynı zamanda farklı lokasyonlarda bulan olmuştur.Böyle vakalar vardır.
Örneğin kainatın yaradılışı Sümer’de, Tevrat’ta ve Kuran’da aşağı yukarı aynı. Evren büyük bir su ve içinden bir dağ çıkıyor ikiye ayrılıyor, yukarıda gökyüzü, aşağıda da yer oluyor.
Sayın ÇIĞ kendisi sümerolog o yüzden sümeroloji ile ilgili bilgiler bilimsel bilgiye dayanıyor.Yani Sümerde inanış şu : "Evren büyük bir su ve içinden bir dağ çıkıyor ikiye ayrılıyor, yukarıda gökyüzü, aşağıda da yer oluyor."
Peki Tevratta ve Kuranda da bu şekilde mi belirtiliyor?Burası gerçekten büyük bir soru işareti ancak bunun benim dediğimle alakası yok.Yeri gelmişken söyleyeyim Kuranda biri bana bu olayı anlatan bir ayet göstersin.Ben böyle bir ayet hatırlamıyorum.
İnsanın yaradılışı ise çamurdan. Bu Tevrat’ta da, Sümer’de de, Kuran’da da geçiyor.
Sümer tabletlerinde sayın çığ çamurdan yaratıldığını belirtiyor.
Kuran’a insanın yaradılışının öyküsü iki farklı şekilde alınmış; bir lütfedenin buyurması ile ve bir de çamurdan yaradılış şeklinde.
Sümer’de insanın yaradılışı Tanrıların görüntüsünde olmuştur deniyor;aşağı yukarı Tevrat’ta da aynı şekilde geçiyor. Kuran’da bu yok.
.
Ama yine de hadislere baktığımızda Tanrının bir insan şeklinde tasavvur edildiği görülüyor. Bir hadiste okuduğum kadarıyla, Tanrı sözde 6 günde dünyayı yaratmış, 7. gün yatmış arka üstü ve ayak ayak üstüne atmış, dinlenmiş. Kuran’da da benzer ibareler var; Allah’ın iki eli, gözü deniyor…
Allah’ın cinsiyeti erkek…
Son yazılanların büyük çoğunluğu dezenformasyon.Yanlış bilgi. Allahın 6 gün yada evrede yarattığına dair Araf 54 ayeti olmakla birlikte diğer söyleninlenlerin tümü tamamen yanlıştır.Benim eleştirim bunlar değildi ancak yeri gelince belirtmek istedim.
Peki sizce Kuran’daki Allah’ın cinsiyeti nedir? - Allah’ın cinsiyeti erkek. Bu ataerkillikten kaynaklanıyor.
Kuranda Allahın cinsiyetinin erkek olduğu bilgisi doğru sanki üstüne üstlük bunun kesin nedenide verilmiş.
Yanlışın neden doğru olduğunda bile kestirim uygulamış sayın ÇIĞ.ÇELİŞKİ
Örneğin Sümer’in ilk dönemlerinde anaerkillik vardı. İlk zamanlar Tanrıçalar çok fazlaydı. Sonra yavaş yavaş onların yerine Tanrılar geçiyor. Sadece aşk Tanrıçası İnanna’yı, bir türlü atamıyorlar kültürlerinden.
Sümerler’in yanı sıra Tevrat’ta ve Kuran’da da geçiyor İnanna’ya ait hikâyeler.
Varsayım 1 ve Varsayım 2 ye ait çıkarsamalar.
Eleştiri : 3 anlatının benzer yanlar taşıması üç olayında tek bir olayı anlattığına delil değildir.
Öyle kelimeler seçilmiş ki gerçek hikaye inannanın sahipliğinde , varsayım 1 ve varsayım 2 de zaten doğru olduğundan hemencecik tevrat ve kuranda sahiplenivermişler inannanın hikayesini.
1-Sümer bilgilerinin kesin doğruluğuna kanaat getirilmiştir.Sayın ÇIĞ nezninde
2-Varsayım 1 ve Varsayım 2 doğru olduğu kabul edilmiştir.Sayın ÇIĞ nezninde
3-Üç olayın benzerlik taşımasının kesin bir nedene bağlı olması gerektiği varsayılmıştır.
4-Bu nedende Varsayım1 ve varsayım 2 nin doğru olduğu kişisel inançla tespit edilip bilimsel bilgi yorumlanmıştır.
5-Tüm olasılıklar ele alınmamış kişisel düşünce baskın olmuştur.Ortada bilimsellik kalmamıştır.
Tevrat’ta Hezekie 16/3 ile 43 Bölümü’nde geçen ilginç bir hikâyeye rastladım. Size de anlatayım:
Tevrat’ta Yahve (Yehova), yani Tanrı diyor ki: “Seni ben kırda henüz göbeğin kesilmeden kanlar içinde atılmış olarak buldum. Seni aldım, yıkadım, seni güzelleştirdim, yetiştirdim, bilezikler taktım, ipekli elbiseler aldım. Üzerine eteğimi attım ( Bu deyim İsrail dilinde cinsel ilişkide bulunmak demek ). Seninle bir anlaşmaya girdim. Sonra senin güzelliğin diğer milletler arasında yayıldı. Sen Babillere kadar gittin fahişelik yaptın…”
Önce ben bu yazılanların ne demek olduğunu anlayamadım. Daha sonra düşününce burada anlatılanlar Sümer’in aşk Tanrıçası İnanna ya ait, dedim. Burada bereket tanrıçasını İsrailliler arasında atma çabası görülüyor. Bunun tefsirini bir de hahama sordum. O da sözüm ona Allah İsrail’i o halde bulup almış büyütmüş de sonra O Allah’a kötülük yapmış, şeklinde tefsir ettiler.
Bu konuda bilgim yok bilgisi olan buyursun.
Ama biz İnanna’nın öyküsü olduğunu biliyoruz Sümer tabletlerinden. Bunu ilk kez size anlatıyorum…
Aynı yargı durumunun benzerini görüyoruz.Kesinlik öne sürülmüş.İnanç etkisi var.Tek bir olasılık ele alınmış.
- Bu öykünün Kuran’da bir karşılığı var mı?
- Hayır. Ama orada da Harut Marut melekleri ile ilgili Bakara Suresi’nin 102-103. ayetlerinde bahsediliyor İnanna’dan. İnceledim ve Harut Marut meleklerinin hikâyesi de Sümer’in aşk Tanrıçası İnanna’nın öyküsüne bağlanıyor.
Melekler isyan ediyorlar bir gün Allah’a, neden insanları yarattı diye. Onlar bir gün kötülük yapacaklar neden yarattın insanları diyor melekler? Allah diyor ki: siz de yeryüzüne inerseniz kötülük yaparsınız. Biz yapmayız, seçin gönderin aramızdan birilerini diyor melekler. Harut Marut’u gönderiyorlar. Onların karşısına çok güzel bir kız çıkıyor. Kız eğer tek Allah’ın olduğunu inkâr ederseniz sizinle birlikte olurum diyor. Melekler kabul etmiyorlar ve gidiyorlar. Ertesi gün aynı kız elinde bir çocukla karşılarına çıkıyor ve bu çocuğu öldürürseniz sizinle birlikte olurum diyor. Hayır öldüremeyiz diyor melekler. Üçüncü kez elinde şarapla geliyor kız, içmelerini istiyor, onlar da içiyorlar ve bir şart daha öne sürüyor kız; bana nasıl gökyüzüne çıktığınızı anlatacaksınız, ben de uçmak istiyorum, o zaman sizinle yatarım diyor. Melekler de anlatıyorlar sırlarını ve kız göğe çıkıp yıldız oluyor. Kızın adı Zühre; Zühre yıldızı oluyor. Zühre’nin diğer karşılığı “Venüs”. Venüs yıldızının simgesi Sümer’de İnanna. Aslında bu Harut Marut’un hikâyesi de İsrail kaynaklarından alınmış Kuran’a.
Sizde inceleyin bakara 102 ve 103 ü görün bakalım böyle bir bağlantı var mı.Ayrıca son hikayenin bakara 102 ve 103 ile ilgili yakından uzaktan alakası yoktur.
Bakara 102 - Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Halbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Halbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi.
Bakara 103 - Eğer onlar iman edip Allah’ın emirlerine karşı gelmekten sakınmış olsalardı, Allah katında kazanacakları sevap kendileri için daha hayırlı olacaktı. Keşke bilselerdi.
- Kuran’ın bilgi kaynağı olarak gösterdiğiniz Tevrat’ı Sumer’e dayandırdınız. Sumer dışında hangi uygarlıklardan beslenmiş Tevrat?
- Mısır, Kenan, Babil kaynaklarından çok beslenmiş Tevrat.
Varsayım 2 doğru kabul edilip aynı yanlış yöntem tekrarlanmıştır.
Muhammed’in yazdırdıkları bir tür şiirdir.
- Kuran’daki ayetlerin, o dönemin Arap toplumunda yaşanan olaylarla, Muhammed’in günlük yaşamda karşılaştığı sorunlarla ilişkisi nedir sizce?
- Kuran’ın, o günün yaşantısına göre yazılmış bir kitap olduğunu görüyoruz. Muhammed çok akıllı bir adam. Sonra, yazısız milletlerde şiir çok ilerlemiştir. Araplarda şiir yaygındır. Sümer’de de eskiden kalma bir gelenek olarak şiir vardır. Muhammed’in yazdırdıkları bir tür şiirdir. Kişisel yaşantısıyla ilgili ya da toplumda yaşanan olaylarla ilgili sorunları şiirsel bir dille anlatıyor. Bu anlatılar da vahiy olarak kabul ediliyor. Ama gerçekte Muhammed’in, o günün şartlarında koymak istediği kurallardır onlar. Yaşanan olaylardır. Bir de anlattığım gibi çeşitli kaynaklardan o günün şartlarına uygun olarak yorumlanıp alınmış hikâyelerdir. Tevrat dışında İsrail yazarlarının hayal güçlerini kullanarak yazdıkları hikâyeleri de görüyoruz Kuran’da. Tabii bunlar kulaktan kulağa gelmiş Muhammed’e kadar. Ben Kuran’ı Allah’ın yazdırdığına inanmıyorum.
Bana sayın Alşah sayın ÇIĞ ın bir tane inancı ile ilgili cümle göstermemi istemişti.Ancak o yazıyı yazarken bu cümleyi bulamamıştım yeri gelince
tekrar koyu olarak ikince cevap mahiyetinde kalın çizgilerle belirtelim.
Sayın ÇIĞ :
Ben Kuran’ı Allah’ın yazdırdığına inanmıyorum.- Neden?
- Çünkü örneğin Tevrat’ı da Allah yazdırdı diyorlar, peki neden ona ayrı, Kuran’a ayrı karma karışık yazdırsın? Ama dediğim gibi Muhammed çok akıllı bir adam ve şair aynı zamanda. Karşılaştığı olaylara anında şiirsel bir dille yanıt veriyor. Bunları da - biliyorsunuz ki etrafında her zaman hafızlarla dolaşıyor, onlara yazdırıyor. Tabii yazı bilse, kendisi yazar diye düşünüyorum. Okumayı biliyor olabilir ama yazmayı bilip bilmediğinden emin değilim. Mesela deniyor ki bazı şeyleri taş üzerine, bazılarını ise deri üzerine yazdırmış. Sonra Kuran yazılmaya başlanınca bunlardan yararlanılmış, daha sonra bunlar atılmış. Aklında tutanlar da yavaş yavaş savaşlar sırasında ölmeye başlayınca, Kuran’ı yazmaya karar veriyorlar. Muhammed’den aktaranların etrafındaki hafızların kendilerinden bir şey katmayacakları nereden belli bunlara? Unuttukları yerleri kendi bilgileriyle doldurmadıklarını nereden bilelim? Yani Tanrısal bile olduklarını kabul etsek, bunları ezberleyen insanlar 14-15 yıl unutmadan nasıl akıllarında tutsunlar? Tabi bu nedenle Kuran’da bir sürü tutarsızlıklar görüyoruz. Örneğin, bir yerde şarap içmeyin deniyor, başka bir yerde namaza gidemeyecek kadar içmeyin deniyor. Bazı yorumcular bu çelişkileri şöyle açıklamaya çalışıyorlar: “Allah insanları yavaş yavaş bir noktaya getirmeye çalışıyor”.
Sonra kainatı yaratan büyük Allah durdu durdu da neden okuma yazma bilmeyen bir adama bunları anlattı?
Yahudiler okuma yazma biliyorlardı ama, Tevrat’ta geçen olaylar da yeryüzünde yaşanan en acımasız şeyler. Orada yazılı olan kötülüklerin Allah tarafından söylenmesi imkânsız. Ensest var, cinayet var, tecavüz var… İlk okuduğumda öyle itici gelmişti ki: Süleyman’ın oğlu babasına kızıyor ve onun bütün odalıklarını koyuyor dama ve bütün halkın önünde onlarla seks yapıyor! Bir Tanrının bunları söylemesi düşünülebilir mi? Mesela Kuran’da şöyle ibareler var: “Ben istediğimi Müslüman yaparım, istediğimi yapmam”. Peki neden?
- Kuran’ı öncülleriyle karşılaştırdığımızda dönemin koşullarını dikkate alırsak ilerici bir kitap diyebilir miyiz?
- Gayet tabii. Kanunu olmayan Arap toplumuna kanun getiriyor. Din çatısı altında halkını toparlıyor. Tabi bütün dinler zorla kabul ettirilmiş. Yahudilik de, Hıristiyanlık da, İslam da. Örneğin, İbrahim’in 350 kadar askeri varmış. O askerler kendi etrafındaki insanları bağlıyorlar. Bu yolla bir Yahudi devleti kuruluyor.
Burada sümerlerle ilgili bir yer yok içerisindeki sorulara ayrı ayrı cevap verilebilir merak eden olursa.
- Sümerliler en son MÖ 1800’lere kadar varlıklarını sürdürmüşler. Peki Sümerliler’e ait söylenceler Tevrat’ın yazıldığı döneme kadar nasıl ulaşmış?
- İsrail bilginleri Babil kitaplıklarından aktarmışlar. MÖ 5. yüzyılda da Babil kralı Nabukadnezar Filistin’i alınca oradaki Yahudilerin en bilginlerini alıp Babil’e götürüyor. Onlar orada boş durmuyorlar, Sümer bilginlerinin aktardıkları bilgilerden yararlanıyorlar. Bilginler Babil’den döndükten sonra Tevrat yazılmaya başlanıyor. Tevrat’ı Musa’nın yazdığı söylenir ama Tevrat’ta aynı zamanda Musa’nın ölümü de vardır. Yani bu büyük çelişki. Tevrat’ın yazılışında bu bilginlerin aktardıklarının önemi büyük.
Tufan Efsanesi, insanın yaradılışı, kaburganın öyküsü…
Musanın ölümünün Tevratta olması bir çelişki değildir.Eğer bahsedilen Tanrının kelamı ise.(Ayrıntılanabilir ama gerek yok )
- Sümerliler’den alınan bu söylenceler Tevrat’a olduğu gibi mi aktarılmış?
- Hayır. Örneğin Tufan Efsanesi Sümer’den alınmış ama, Tevrat’ta abartılarak yazılmıştır. Kırk gün kırk gece yağmur yağdığı, 150 gün gemiden çıkılmadığı Tevrat’ta yazıyor. Böyle bir olay mümkün olamaz. Tufan Efsanesinin Sümer’deki orijinal hali 6 gün 6 gecedir. Bu zamanı mantığımız alıyor.
Varsayım 3 - 40 gün yağmur yağamaz.
Tevratta bahsedilen olayla sümer tabletlerinde bahsedilen olayların aynı olduğu varsayımı yeniden yapılmış.İşte aynı yöntem hatası.Tekbir olasılık bu.
Sonrada biri 6 gün demiş diğeri 40 gün demiş varsayım 3 e göre 6 gün diyen doğru olmuş 40 gün diyen yanlış olmuş.Ayrıca her ikiside aynı olaydan bahsedildiği yanlış bir bilimsel yöntemle değerlendirildiği için 40 gün olarak bahseden kaynağı yine yanlış bir değerlendirme yaparak 6 gün bahseden kaynaktan esinlendiği çıkarılmıştır.
TAM OLARAK BİLİMSEL YÖNTEM VE DÜŞÜNÜŞÜN ÖLDÜĞÜ BİR ÇIKARSAMA.BU ÇIKARSAMALARDA SAYIN ÇIĞIN İNANCI ETKİLİ OLMUŞTUR.ÇÜNKÜ YAPILAN VARSAYIMLAR İNANCA DAYALIDIR.AYRICA BU VARSAYIMLARIN ÜZERİNE BİLE BİLİMSEL YÖNTEM UYGULANMAMIŞTIR
Bir başka olay da insanın yaradılışı ile ilgilidir. Adem’le Havva’nın Tevrat’ta iki tür yaradılışı vardır:
“Bir günde Allah kadın ve erkeği yarattı, 6 gün sonra yaratılma bitti.” deniyor. İkinci olarak da, yalnızca Adem’in yaratıldığı şeklinde bir anlatım var. Cennette yalnızca Adem var ve o Allah’a “Bana bir eş yarat” diye yalvarıyor.
Burada güzel bir hikâye var. Yahudiler diyorlar ki, kadının iki tür yaradılışı var.
İlkinde kadın, Adem’le birlikte yaratıldığında, Adem kadına hükmetmeye başlıyor. Buna karşı çıkan kadın “İkimiz de aynı maddeden yaratıldık bana hükmedemezsin” diyor. Hükmedilmeye karşı çıkan kadın Adem’i terk ediyor ve cin oluyor. Hırsından erkeklere sataşan bu cin Sümer’de de geçiyor.
Kadının ikinci yaradılış öyküsü ise şöyle: Yalnız kalan Adem Allah’tan bir eş istiyor. Allah “Bu kadını nasıl yaratsam da Adem’e isyan etmese” diye düşünüyor. “Adem’in gözünden yaratsam her şeyi görür; ağzından yaratsam geveze olur; ayağından yaratsam hep gezer; elinden yaratsam hırsız olur. Ben bu kadını en iyisi kaburgasından yaratayım da ona tabi olsun” diyor. Bu kaburga hikâyesi de Sümer kaynaklı.
Tevrat hakkında bilgim yok.Bilgisi olan buyursun.
Sümer’deki yer Tanrıçası 8 türlü bitki yetiştirir. Yenmesi yasak olan bu 8 türlü bitkiyi bilgelik Tanrısı yer. Bu 8 türlü bitki onun 8 farklı organını hasta eder. Bilgelik Tanrısını iyi etmek için Tanrıça şifa Tanrıları yaratır. Hastalıklı yerlerinden biri de kaburgasıdır. Kaburgası için de bir kadın yaratır.
Sümerce’de kaburga anlamına gelen kelime aynı zamanda yaşam anlamında da kullanılır. Bu hikâyeyi aynen alan Yahudiler kadını kaburgadan yaratırlar, adını da yaşam anlamına gelen “Havva” koyarlar.
Sayın ÇIĞ ın düşüncesi çelişkilidir.Bu yahudiler nedense hikayeyi tam olarak almıyorlar ama isim konusunda kesinlikle tam olarak düzgün alıyorlar.Çok ilginç.
Kuran’a bakacak olursak, orada Havva’nın adı bile geçmez. Az önce anlattığım Tufan Efsanesi bile Kuran’da parça parça anlatılır, çok da üzerinde durulmamıştır. Alıntı olduğu çok bellidir.
Sizinle yeni bulduğum bir bilgiyi de paylaşmak istiyorum. Kuran’daki İhlas Suresi’nin tefsirini yapan bir araştırmacının yorumu hayli ilginç:
Kulhuvallahü Ahad: Burada Allah İslam’ın Tanrısı. Ahad Yahudiler’in ve Hıristiyanların Tanrısı imiş. Allahu Sameda’daki Samet de İslam’dan önceki bir tanrının Kenan tanrısının adı imiş. O İhlas Suresi’nin ilk surelerden biri olduğunu da iddia ediyor.
- Yani Kuran’da daha önceki Tanrılara verilmiş isimlerden söz edilmiş …
- Evet bunu Muhammed ilkin Arapların eski üç tanrısının adını söylüyor, fakat etrafındakiler buna itiraz edince değiştiriyor.
Kişisel düşünceler belirtilmiş.Yorumlamaya gerek duymuyorum.Herşey apaçık ortada yanlışıyla doğrusuyla.
Sümer söylencelerinden Kuran’a geçen bazı örnekler..
- Baş örtme inancının kökeni Sümer’den geliyor. Sümer’de tapınaklarda rahibeler genel kadın görevi yapıyorlardı. Bunlar Tanrı namına seks yaptıklarından kutsal sayılmış ve diğer kadınlardan ayrılmaları için başları örtülmüştür. Daha sonraları MÖ 1500 yıllarında bir Asur kralı, yaptığı bir kanunun 40. maddesi ile evli ve dul kadınları da baş örtmeye mecbur etmiş fakat kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesini yasaklamıştır. Böylece meşru seks yapan evli ve dul kadınları da tapınak fahişeleri düzeyinde saymışlardır. Bu gelenek Yahudilere de geçmiş. Yahudi kadınlar evlenince saçlarını tıraş ettirip peruk ya da baş örtüsü ile başlarını örtmüşler; Hıristiyanlık’ta da rahibeler aynı şekilde başlarını örtmüşlerdir. İslam’a örtünme, erkekten kaçma olarak geçmiş. Buna karşın erkeksiz yerde Kuran okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi, Sümer geleneğinin bir devamıdır.
Sümerlilerin yaşayışları anlatılmış.Ancak baş örtme davranışının tanımını sümerlilerin koymuş olduğunun adeta amiyane tabirle saman altından varsayılmış olması apaçık bilimsel düşünceye aykırıdır.
- Sümerliler kadını bir tarlaya benzetmiştir. Aynı durum Tevrat ve Kuran’da da vardır. Kuran’da Kadınlarınız sizin için bir tarladır; tarlanıza nasıl dilerseniz öyle davranın denmektedir.
Tarım insanla birlikte varlığını sürdürmektedir.Üretimin,çoğalmanın sembolü ve benzetimi olarak farklı kaynaklar tarafından verilmesi birbirlerinden esinlendiği anlamına gelmez.Aynı yöntem hatası.Aynı kişisel inanç etkisi....
- Sümerliler’de 7 sayısı çok önemli. Aynı şekilde Tevrat ve Kuran’da da 7 sayısı bolca geçer. İslam’a göre cennetin 7 kapısı var, Sümer yer altı dünyasının da 7 kapısı var.
Olabilir.
- Sümerliler dünyadaki tüm olayların ve Tanrıların istediklerinin gökte yıldızlarla yazılı olduğuna inanırdı. Kuran’da da aynı inanç “Levh-i mahfuz” olarak devam eder.
Bir tespit yapılmış ve iki olay bahsedilerek arada bir benzeşim var bir alıntı var cümleleri alttan seslendirilmektedir.Aynı yanlışlar devam ettirilmektedir.Ayrıca burada bir benzerlik dahi yoktur.
Acaba şu yazıları yazdığım anda biri diğerine şiirini okuyan aşık "Sevgim bulutların arkısında göklerde yazıyor benim için" dese bunu izleyen sayın ÇIĞ , aşığın bunu sümerlerden aldığını mı itham edecek?
-Sümer Tanrılarının esas adlarının başka niteliklerine göre diğer adları da vardır.
-Babilliler bu adlardan 50’sini yeni yarattıkları Tanrı Marduk’a vererek tektanrı düşüncesine doğru adım atmışlardır.
-İslam dininde de Allah’ın 99 adı, bu geleneğin bir devamı gibidir.
Buradada varsayım 1 in altında Allahın 99 isminin gelenek halinde geldiği belirtilmiş.Aynı yanlışlar tekrarlamıyacağım. Benim yeğenimde iki isimli acaba sümerlerden mi geldi
Amacım sayın ÇIĞ yada sayın Alşahı kişisel eleştirmek değildir.Ben Sayın ÇIĞ ın düşünce yanlışları yöntem yanlışları ve inancının bilimsel bilgiyi yorumlamadaki yanlışlarını belirtmek istedim.İstemeden bir kimsenin kalbini kırdıysam üzgünlüğümü belirtirim.
Sevgi ve Saygılarımla