Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: SEYİT (BAĞDATLI-İMAMEDDİN) N E S İ M İ.....  (Okunma sayısı 2418 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 30, 2009, 12:16:47 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay

Harf gizemciliğinin kurucusu ve büyük üstat olan Esterebatlı Fazlullah’la tanıştıktan sonra ona duyduğu derin aşk ve muhabbetle kendinden geçmiş, adeta bendine sığmaz bir ırmak gibi taşmıştır. (bende sığar iki cihan, ben bu cihana sığmazam.) Onun bu ruhaniyet’ini şu dizelerinden de anlamak mümkündür: “Derya-yı muhit cuşa geldi, Kevn ile mekan huruşa geldi. Sırr’ı ezel oldu aşikara, arif nice eylesin mudara.” demiştir.

Seyit Nesimi “Ey Nesimi, bu gün Tanrı sırlarını yakından bilen kişi sensin. Sen bu sırrın manasını kudret diliyle söylerken sarhoşsun.” Allah aşkı, tüm varlıkların yaratıcı ile beraber bulundukları ezel meclisinde başlamış, alem içindeki akıbet sırrını kavrayan ermişlerde ilahi aşk şarabıyla kendilerinden geçmişleridir. Nesimi “Alemin yaratılan ve yaratan diye ikiye bölünemeyeceğini Allah’ın varlığı içinde eriyip yok olanlar (Fenafillah) Allah’tan başka bir şey görmez gönlünde şüphesi olmayan kişi bilir ki Allah birdir.varlık ancak birdir. Birlik ve benlik ancak tanrıya yaraşır biz, siz, onlar hepsi bir şeydir.sonsuza değin var olan Allah’tır.bu makamda yol ve yolcu birleşir. Enel Hak (hak bende) sözü bu alemde yalnızca bir sestir” Nesimi: “Daim Enel Hak söylerem Hakk’dan çü Mansur olmuşam / Kimdir beni berdar iden bu şehre meşhur olmuşam.” Dizeleriyle inancını dile getirmiştir.

Kimi bilgeler, Nesim’i ve benzeri Batıni sufilerin içsel cezbe hallerini şu sembolik anlatımla dile getirirler: “ Aşk vadisine giren gönüller, tanrının sırlarını taşıyamaz hale gelince çaresiz kalırlar, inleyip sızlanırlar. O zaman da gizlenen, gün gibi ortaya çıkar.”

Fazlullah’ın kurucusu olduğu hurufiliğe göre, kainatın erişilmez kuvvet ve kudreti olan Allah harflerde ve insanın suretindeki belirgin hatlarda tecelli etmiştir. İnsan yüzünde 1 saç, 2 kaş, 4 kiprik’ten oluşan 7 kıl kümesi vardır. Çocuk anadan bu 7 hat üzeri doğar. İnsan yukardan aşağıya bölünmesini ifade eden hattı üstüva iki yanında kalan hatlar 32 rakamına ulaşır. Bu itibarla insan yüzü Allah’ın cemali’nin aynada görünen aksidir. Bu inançla secde insanadır. İnsan, bundan dolayı sadece kainatın değil aynı zamanda Allah’ın da zuhur ettiği bir aynadır. Fazlullah’ın kur’an’a getirdiği bu yepyeni ve aşkınsal yorum şeriat ulamasının toplum üzerindeki hakimiyetini sarsmış ve Fazlullah’ı bundan dolayı korkunç bir işkenceyle öldürmüşlerdi.

Büyük üstadın bu korkunç akıbetinden sonra onun izinden giden hurufiler, Timur’un baskısından kaçarak Osmanlı topraklarına sığındılar fakat burada da yine şeriat ulemasının verdiği fetvalarla kimileri idam edilirken kimileri de diri diri yakılmak suretiyle katledilmişlerdir.

Fazlullah’ın dışında genç Nesimi’nin etkilendiği ikinci kaynak, kendinden yüzlerce yıl önce yaşamış olan aşk şehidi Hallac’ı Mansur’dur. Gazel türünde yazdığı yüzden fazla deyişinde Hallac’ın ismi ve meşhur sözü olan Enel Hak ben hakk’ın kendisiyim- cümlesi geçer. Mansur Enel hak söyledi, haktır sözü, hak söyledi“ sözleri bütün şiirlerine yayılmıştır.

Hz. Ali ve Hz Muhammed’i bir birinden ayrılmaz bir bütün olarak gören Nesimi, Hz. Ali’ye Kur’an’da geçen tanrısal sıfatları yüklemekte hiçbir sakınca görmediğini görürüz ve Oniki imamlara duyduğu derin ve samimi inancı bütün şiirlerinde göze çarpar. Oruç, namaz, hac gibi şeriat kurallarını gereksiz ve anlamsız görür. Allah’a ulaşmak ve onun ilahi sırlarına ermenin yolunun derin bir aşk ve sevgiyle ulaşabileceği inancı tamdır, o bundan asla şüphe etmez. Bu yolda ilerleyen herkesin aynı menzile erebilme fıtratına sahip olduğunu çekinmeden dile getirir.

Şeriat baskısından bunalan Nesimi, hurufiliği yaymak için üstadı Fazlullah’ın katledilişinden sonra Anadolu’ya gelir ve on yıl kadar bir süre Anadolu’nun çeşitli illerinde dolanır. Kendisinden yarım asır önce yaşamış olan Yunus Emre ve Mevlana’nın şiir ve rubailerini inceler. Alevi-Bektaşi felsefesine yeni boyutlar kazandırır. Ancak Osmanlı topraklarında da etkisi hızla yayıldığı için şeriat mollaları onu rahat bırakmazlar. Özellikle Vahdeti Vücut inancı şeriat mollalarının saltanatını sarsmaya başlar.

Vahdeti Vücud (varlık birliği) inancında kainat, Mutlak Varlık’ın zuhurudur. Bütün alem, Mutlak Varlığın bilgisinde sabit olmuş, bu subut kainatı izhar etmiştir. Göklerin dönüşünden unsurlar meydana gelir; göklerle unsurların birleşmesinden cansızlar,bitkiler ve canlılar zuhur eder canlıların kemali insanda zahir olur. insan en son ve en olgun yaratıktır. Kainatın özüdür. Tanrının tecelli yeridir.

Seyyid Nesimi, Vahdeti Vücud inancını, yani Allah’ın insanda tecelli ettiği fikrini harflerin esrarına dayanarak dile getirmekteydi. O bunun böyle olduğuna öylesine inanmaktaydı ki, hiçbir şey onu bu inancından döndürmeye yetmedi. Sonunda din softaları, onu halk huzurunda derisi yüzülerek öldürülmesi yönünde fetva verdi.

Nesimi’nin yüzülmesine fetva veren müftü, Nesimi yüzülürken sağ elinin şehadet parmağını sallayarak, « bunun diyormuş, kanı da pistir. Bir uzuva damlasa, o uzuvun kesilmesi gerekir”. Ve tam bu sıra Nesimi’nin bir katre kanı müftünün şehadet parmağına sıçramış. Meydanda bulunan hal ehli bir can; müftü efendi fetvanıza göre parmağınızın kesilmesi lazım. Müftü, “nesne gerekmez“ demiş. „Biraz suyla temizlenir » Bunu duyan Nesimi kanlar içinde:

Zahidin bir parmağın kessen döner Hakk’dan kaçar

Gör bu miskin aşıkı ser-pa soyarlar ağlamaz

Nesimi Halep’te katledildiğinde henüz kırk yaşları civarındaydı. Türkçe bir divanının yanısıra farsça ve arapça da şiirler yazmıştır. Gömülü olduğu yerin değil de, yüzülerek katledildiği yerin türbeye dönüştürülmesi oldukça anlamlıdır. Nesimi’nin bu korkunç akıbeti Alevi toplumunda derin bir üzüntü yaratmış ve onu ölümsüzleştirmek için cem ayinlerinin önemli bir öğesi haline getirmişlerdir. Nesimi darı ona duyulan derin saygı ve sevginin bir ifadesi olarak yüzyıllarca Alevi cemlerinde uygulana gelmiştir.


Ben"O"yum,"O"ben değil...