Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: John Wayne  (Okunma sayısı 12511 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Eylül 25, 2006, 10:20:50 ös
  • Administrator
  • Uzman Uye
  • *
  • İleti: 9553
  • Cinsiyet: Bay
    • Masonluk, Masonlardan Öğrenilmelidir

Bir efsane : John Wayne
O da bir Masondu

Çocukluğumuzun o hiç bitmesini istemediğimiz, kimselere satmaya kıyamadığımız o mutlu çocukluğumuzun yeni yetmeliğinde hangimiz John Wayne yerine kendimizi koymadık ki? Kuzeyli Üniforması içinde, başından eksilmeyen kurşun delikli şapkasını, belinden eksilmeyen altıpatlarını hangimiz gıpta ile seyretmedi ki? Hele hele, değişmeyen kadını kızıl afet Maureen O’Hara’yı, Kızılderililerin elinden kurtardığı veya filmin son anlarında trompet “ti” leri eşliğinde atını koşturarak kaledeki zavallı beyazların imdadına yetiştiği zaman, hangimiz o’nu çılgınca alkışlamadı ki? O bizim çocukluğumuzun “Con vayne”siydi. Sinemanın bir efsanesi. Unutulmadı, yeri doldurulamadı ve belki hiç doldurulamayacak.

Western sinemasının içeriği yakın bir tarihi yansıtır. Stüdyolardan, dekorlardan uzak, doğanın içinde doğal setlerde yapılan çalışmalar sinemanın bu vazgeçilmez türünü tüm dünyaya kabul ettirmiştir. 1800’lü yıllarda İngiltere’den kalkan “Mayflower” adlı gemiyle Amerika kıt’asına göç eden sürgün insanları, batının gizem dolu uçsuz bucaksız vahşi doğasına kervanlarla maceraya atılmaktaydı. Kervan motifi, Western sinemasının vazgeçilmez bir motifi olarak, yerini hep korumuştur. Kızılderililer kervana saldırmış, aşklar hep kervanda yaşanmış, acılar hep kervanda toprağa verilmiştir. Toprak kervanla kazanılmıştır. Kervanda yan yana dizdize ilerleyenler, birlikte mücadele edenler, zaman zaman rakip olabilir, düşman kesilebilirler. Herkes kan dökmeye hazırdır, hatta heveslidir bile. İleride patlayacak iç savaşın tohumları bile kervanda atılmıştır.

Kervanların kötü beyaz adamları, Batı’ya zengin Batı’ya, altın bulma hayalleri içinde yol almışlar, ancak zora katlanamayıp, kolay yolu seçerek, “Demir At”ın kara vagonlarına saldırarak Western’e başka bir boyut kazandırmışlardır. Reno Kardeşler, Dalton’lar, Wild Bunch çetesi, Bunch Cassidy ve Sundance Kid gibi isimler 1903 yılında çevrilen ilk Western filmine konu olmaktan kendilerini alamamışlardır: “The Great Train Robbery” (Büyük Tren Soygunu).

John Wayne 26 Mayıs 1907 tarihinde Winterset, Iowa’da doğdu. Asıl adı Marion Michael Morrison’dur. Güney California Üniversitesinden sonra 1930 yılında ilk kez kamera karşısına geçti. Yönetmen Roul Walsh’ın “The Big Trail” (Büyük İz) adlı filminde Tyrone Power ve Margueritte Churchill ile birlikte oynayan Wayne kervanın klavuzu, ve öncüsü rolünü oynamaktaydı. Batı’ya göç eden ilk müjdecilerin önderliğini üstlendiği bu filmde Western’in tüm öğeleri yer almaktaydı. Kızılderili saldırıları, kervanla çember saldırıları karşılayan beyaz adamlar, uçsuz bucaksız Büyük Kanyon görüntüleri, bizon avcılığı, ölümler, doğumlar ve tabii aşk. Bu filmin görüntülerinde Amerika’ nın çağdaş tarihi destansı bir atmosfer içinde verilmektedir. Wayne, bu filmden sonra 9 yıl, 30’ a yakın filmde rol aldı. Bugün, hemen hiçbiri filmografisinde önemli bir yer tutmayan “ B ” sınıfı filmlerdir bunlar. Şöhretini 1931 yılında çevrilen, Western’ in vazgeçilmez bir öğesinin adı ile yakaladı, “Stagecoach ”. (Posta Arabası) Ardından 70 yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen, halâ bütün zamanlar içinde çevrilmiş en iyi 12 filmden biri olan “Stagecoach ”, Western’ in babası olarak anılan ve Wayne’ li birçok filme imza atmış John Ford’ un bir yapıtıdır. Bir kasabadan diğerine gitmekte olan Posta Arabası’ nın içinde ayrı sınıflardan oluşan bir yolcu kafilesi vardır. Sarhoş ve şehirden kovulmuş bir doktor, gezginci bir içki satıcısı, bankacı, kumarbaz, kibar bir kadın, istenmeyen bir sokak kadını ve yolda rastlayıp arabaya aldıkları hapishane kaçkını ama mert bir kovboy olan Ringo Kid, yani Wayne... Bu kişilik farklılıkları, arabanın son molasında yerlilerin saldırısına uğramasıyla giderek yok olmaya, birleşmeye ve ölüme birlikte karşı koyabilmenin savaşımına dönüşmektedir. Wayne, bu filmden sonra sinemanın efsanevî kovboyu olmuştur. Kovboy, Western’ de gerçek bir kahramandır. Texas’ da doğmuş, geniş ovalarda sürülerini otlatan bir çobandır. Tüm iklim koşullarına dayanıklı, haydutlarla, Komançilerle çarpışan, gözü pek, zaman zaman kanunu temsil eden, tek tutkusu at olan, gerektiğinde sevimli, çoğu kez sert, zamanının çoğunda kadınsız kalabilen ama, sevdiği kadın için canını bile verebilen, basit, biçimci bir mitos kavramıdır. Stagecoach’ un başarısının ardından Wayne yapımcıların aradığı bir yıldız haline geldi.

Amerika, 2. Dünya Savaşına katılmış, atom bombası atılmış ve dünya artık bir kez daha savaşı yaşamamak için birleşmişti. Savaş dönüşü Hollywood, bıkmadan usanmadan pek çok savaş filmi setine sahne olmuş, bu filmlerde de Wayne, pek çok başrol oynamıştır. “ They Were Expendable ”, “ Tycoon ”, “ Operation Pasific ”, “ Flying Leathernecks ”, “ Sands of Iwo Jima ” bu filmler arasında sayılabilir. 1949 yılında John Wayne “Sands of Iwo Jima ” filmindeki rolü ile ilk kez Oscar ödülüne aday olmuştu. Savaş ve Western... Vazgeçilmeyen iki biçim Wayne karakteri. Savaş filmlerinin yanısıra Wayne, Western türünde yine başarılı çalışmalar veriyordu. 1948 – 52 yılları arasında, bugün Western klasikleri arasına girmiş önemli yapıtlarda başrol oynadı. Bunlardan biri Howard Hawks yönetiminde Montgomery Clift ve Joanne Dru ile oynadığı “ Red River ”. 1200 km. lik bir yolculuğun anlatıldığı filmde büyük toprak sahibi Wayne’ in sürüsü ile yaptığı yolculuk, aslında iç dünyasındaki kişisel hesaplaşmanın yolculuğudur. Bu özelliği nedeniyle film, klasik kovboy efsanesi kişiliğinden farklı bir boyutta olup, kovboyun gerçek yüzü ile iç çatışmalarını anlatır. 1948 yılı içinde Wayne, John Ford’ la birlikte 3 önemli Western’ de çalıştı. İlki, Fort Apache, Henry Fonda ile başrolü paylaştığı film, ordu içindeki ast – üst çekişmelerini dile getirmektedir. Yüksek rütbeli askerlerin emirlerinin tutarsızlıklarının yanında, küçük rütbelilerin verilen emirlerin anlamsızlığına karşın, kıyımın kaçınılmaz sonuçlarına katlanışları anlatılır, bu yüzden pek çok asker boşu boşuna ölür. İkinci film “ Three Godfathers ”, üç azılı haydudun çölde buldukları küçücük bir çocukla olan ilişkileri filme inanılmaz bir duygusallık katmaktadır. Üçüncü film ise, “ She Wore a Yellow Ribbon ” Fort Apache’ den izler taşıyan filmde kızılderili – beyaz adam çatışmaları ön plana çıkmaktadır. Nitekim, savaşı başlatan hep beyaz adamdır.

1950 yılında Wayne, John Ford’ la yeniden sahnede. İlk kez bir arada olduğu kızıl saçlı afet Maureen O’ Hara ile “ Rio Grande Command ” adlı filmde biraraya gelirler. Bu, üçlünün ileriki yıllarda birarada yapacakları filmlerin başlangıcıdır. Rio Grande’ de yine kuzey üniforması içinde, beyaz – kızılderili savaşı, ilk kez komedi unsurlarının da katılması ile, sevimli biçimde dile getirilmiş, aile kavramı, baba oğul çatışmasına annenin sıcak yaklaşımı, seyircide ister istemez gözyaşının yanısıra mutlu gülümsemelerle filmi izlemelerini sağlamıştır. Western filmlerinde kadın karakteri genelde hep aynı çizgidedir. Vefakâr, çocuklarına düşkün, tahta kulübede çengele asılı kazanda yemek pişiren, balta ile odun kesen, küçük sebze bahçesinde kereviz yetiştiren, gerektiğinde tüfeğine sarılarak evini koruyan, gözü yaşlı eş... Bu rollerin kahramanlarından farklı olarak Maureen O’ Hara adeta bir baş belâsı konumundadır. Wayne ile sürekli kavga eder, söz düellosuna girişir. Bu da filmlerin aksiyonunda komedi unsuruna yer verir. Her ne kadar kovboy yalnız da olsa, onun da bacası tüten, çitlerin ardında davarları böğüren, bahçesinde kereviz yetişen bir ev ve kadın özlemi vardır, sonunda gerçekleşir.

Wayne, 50’ li yıllarda yine Western türünde birçok filmde oynadı. “ The Searchers ” kızılderili olayına başka boyutlar getiren önemli bir John Ford filmidir. Beyaz adam, haksız yere kan dökerek, topraklarını kızılderililerden almıştır. Savaş kaçınılmazdır.

Küçük bir kızın yerliler tarafından kaçırılması üzerine bir grup arayıcı, küçük kızın peşine düşerler. Yıllar sonra bulunan kız, yerli adetlerine göre yetiştirilmiştir. Ve artık beyazların arasına dönmeyecektir. Bu tema ileride bir çok Western’e konu olacaktır. Bu yıllar içinde John Wayne serüven ve tarihi filmleri de denedi. Cengiz Han’ın yaşam öyküsünden hareketle çevrilen “ The Conqueror” tek tarihsel denemesi olup o yılların gözde filmlerinden biri oldu. 50’li yıllarda gene John Ford ve Marueen O’Hara ikilisi ile iki önemli filmde görüyoruz “The Quetin Man” (Kadın Satılmaz) ve “The Wings Of Eagles” (Kader Böyle İstedi).
1960 yılında ilk yönetmenlik deneyimine girişir. “The Alamo”. 1969 yılında Wayne bir çıkış yapar. Çok önemsiz bir film gibi gözükür “The Grit”. Genç ve ismi hemen hiç duyulmamış bir oyuncu kadrosunun eşlik ettiği bu filmde Wayne, tek gözlü kiralık bir silahşör, kendi kanunlarını kendi koyan bir kanunsuz rolündedir. “The Grit” teki bu oyunu kendisine o yılın en başarılı oyuncusu Oscar’ını kazandırır.

True Grit’i çevirdiği dönemlerde amansız bir hastalıkla savaşmaktadır. Ama koca “Duke” az mı savaş filminde ölümü yenmemiştir? Kanser nedir ki? Son yıllarda bu yorgun hali ile gene film setlerinde görüyoruz Wayne’i. İkinci yönetmenlik denemesi, Vietnam savaşına sağcı, bir yaklaşım “The Green Berets”, petrol dünyasını konu alan “ Helf Fighter”, ve tabi yine Western’ler. Son filmleri ise hiç iş yapmadı. John Wayne 1979 yılında öldü, ama yaşasın kral denemedi. Wayne, efsaneyi de yanında götürmüştü.

John Wayen Kardeşin Masonik Yaşamı:

John Wayne K. Tucson, Arizona’da 56 numaralı Marion McDaniel Locasında 9 Temmuz 1970’de tekris oldu, 10 Temmuz 1970’de kalfalığa geçti ve 11 Temmuz 1970 tarihinde de Üstatlığa yükseltildi. Üstadı Muhterem DR. Seneca Kardeşti. John Wayne sonradan bir Hollywood Locasına katıldı ve ölümüne kadar Masonik intizamını korudu. Wayne, California, Glendale, De Molay Şapitirinin, Los Angeles’te de Al Malaikeh Shrine’ının üyesiydi. Kendisine, İskoç Ritine Şeref 33 derecesi verilmişti.

Tekris Olduğu Mation McDaniel Locası, “The Duke” diye anılan John Wayne kardeşin anısına özel bir merasim önlüğü yapmıştı.
- Sahsima ozel mesaj atmadan once Yonetim Hiyerarsisini izleyerek ilgili yoneticiler ile gorusunuz.
- Masonluk hakkinda ozel mesaj ile bilgi, yardim ve destek sunulmamaktadir.
- Sorunuz ve mesajiniz hangi konuda ise o konudan sorumlu gorevli yada yonetici ile gorusunuz. Sahsim, butun cabalarinizdan sonra gorusmeniz gereken en son kisi olmalidir.
- Sadece hicbir yoneticinin cozemedigi yada forumda asla yazamayacaginiz cok ozel ve onemli konularda sahsima basvurmalisiniz.
- Masonluk ve Masonlar hakkinda bilgi almak ve en onemlisi kisisel yardim konularinda tarafima dogrudan ozel mesaj gonderenler cezalandirilacaktir. Bu konular hakkinda gerekli aciklama forum kurallari ve uyelik sozlesmesinde yeterince acik belirtilmsitir.


Ekim 09, 2006, 10:24:31 ös
Yanıtla #1
  • Ziyaretçi

 
JOHN WAYNE

John Wayne sinema dünyasında 'Duke' lakabıyla anılıyordu 
ABD'li aktör John Wayne 1979 yılında hayata veda etti.

Asıl adı Marion Michael Morrison olan John Wayne, 26 mayıs 1907'de Winterset, Iowa'da doğdu. Güney California Üniversitesi'nden sonra 1930'da ilk kez kamera karşısına geçti.
 
'The Big Trail'da ('Büyük İz') Tyrone Power ve Marquriette Churchill ile birlikte oynayan Wayne, kılavuz rolündeydi. Batı'ya göç eden ilk müjdecilerin önderliğini üstlendiği bu filmde western'in tüm öğeleri yer almaktaydı.
 
Kızılderili saldırıları, saldırıları karşılayan beyazlar, Büyük Kanyon görüntüleri, bizonlar, ölümler, doğumlar ve tabii aşk. Bu filmin görüntülerinde Amerika'nın çağdaş tarihi destansı bir atmosfer içinde verilmekteydi.
 
Bu filmden sonra dokuz yılda 30'a yakın filmde rol aldı. Bugün, hemen hiçbiri film grafisinde önemli bir yer tutmayan B sınıfı filmlerdi bunlar. Şöhreti ise 1931 yapımı 'Stagecoach' ('Posta Arabası') ile yakaladı.
 
Aradan geçen 75 yıla karşın, hala tüm zamanlar listesinde en iyi on iki western filmden biri olan 'Stagecoach', western'in babası olarak anılan ve Wayne'li birçok filme imza atmış John Ford'un yapıtıydı.
 
Wayne, bu filmden sonra sinemanın efsanevi kovboyu oldu. Kovboy, western'de gerçek bir kahramandı. Texas'ta doğmuş, geniş ovalarda sürülerini otlatan bir çobandı.
 
Tüm koşullara dayanıklı, gözü pek, zaman zaman kanunu temsil eden, tek tutkusu at olan, bazen sevimli, çoğu kez sert, kadınsız kalabilen ama sevdiği kadın için canını bile verebilen, basit, biçimci bir mitos kavramıdır.
 
1942-45 yılları arasında 'Lady for a Night', 'Long Voyage Home', 'Wake of the Red Witch', 'Reap the Wild Wind', 'The Spoilers', 'In Old California', 'A Lady Takes a Chance', 'Dakota2 gibi filmlerle ününü pekiştirdi.
 
Bu dönemde ABD, İkinci Dünya Savaşı'na katılmış, atom bombası atılmış ve dünya bir kez daha savaşı yaşamamak için birleşmişti. Savaşın bitiminde Hollywood, bıkmadan usanmadan birçok savaş filmi setine sahne oldu.
 
Bu filmlerde de pek çok başrol oynadı. 'They were Expendable', 'Tycoon', 'Operation Pacific', 'Flying Leathernecks' bu filmlerdendi. 1949 yapımı 'Sands of Iwo Jima' filmindeki rolü ile ilk kez Oscar'a aday oldu.
 
Savaş filmlerinin yanısıra western türünde de başarılı çalışmalar veriyordu. 1948-52 arasında, western klasikleri arasına giren önemli yapıtlarda başrol oynadı. Bunlardan biri de Howard Hawks'ın yönettiği 'Red River'dı.
 
Bin 200 kilometrelik bir yolculuğun anlatıldığı filmde büyük toprak sahibi Wayne'in sürüsü ile yaptığı yolculuk, aslında iç dünyasındaki kişisel hesaplaşmasının yolculuğuydu. Bu özelliği nedeniyle film, klasik kovboy efsanesi kişiliğinden farklı bir boyutta olup, kovboyun gerçek yüzü ile iç çatışmalarını anlatır.
 
1948'de John Ford ile birlikte üç önemli western'de çalıştı. 'Fort Apache' ('Kan Kalesi'), 'Three Godfathers' ('Çöl Yavrusu') ve 'She Wore a Yellow Ribbon' ('Sarı Eşarplı Kız').
 
1950'de ilk kez bir arada olduğu Maureen O'Hara ile 'Rio Grande Command' ('Aslanlar Diyarı') adlı filmde bir araya geldi. Bu film, üçlünün ileriki yıllarda bir arada yapacakları filmlerin ilkiydi. Yönetmen yine John Ford'du.
 
'Rio Grande'de beyaz/kızılderili savaşı ilk kez komedi unsurlarının da katılması ile sevimli bir biçimde dile getirilmiş, aile kavramı, baba oğul çatışmasına annenin sıcak yaklaşımı, filme gözyaşının yanısıra gülümseme de eklemiştir.
 
1952'de üçlüyü 'The Quite Man' ('Kadın Satılmaz') adlı filmde gördük. Western filmlerinde kadın karakteri aynı çizgidedir; vefakar, çocuklarına düşkün, yemek pişiren, odun kıran, gerektiğinde tüfeğine sarılarak evini koruyan gözü yaşlı eş...
 
Bu rollerin kahramanlarından farklı olarak Maureen O'Hara adeta bir baş belası konumundadır. Wayne ile sürekli kavga eder, söz düellosuna girişir. Bu da filmin aksiyonunda komedi unsuruna yer verir.
 
Her ne kadar kovboy yalnız olsa da, onun da bacası tüten, çitlerin ardında davarları böğüren, bahçesinde kereviz yetişen bir ev ve kadın özlemi vardır.
 
1950'li yıllarda yine western türünde birçok filmin yanısıra serüven ve tarihi filmleri de denedi. Cengiz Han'ın yaşamından hareketle çevrilen 'The Conqueror' ('Hakanlar Çarpışıyor') tek tarihsel denemesi oldu.
 
'Bloody Alley' ('Kanlı Geçit'), 'Jet Pilot' ('Jet Pilotu'), 'The Legend of the Lost' ('Çöller Melikesi'), 'The Sea Chase' ('Casus Avı'), 'The Barbarian and the Geisha' ('Japon Gülü') bu dönem filmleriydi.
 
1960'larda kendini western'e adadı: 'Rio Bravo' ('Rio Bravo Kahramanları'), 'The Horse Soldiers' ('Kahraman Süvariler'), 'The Alamo' ('Alamo Fedaileri'), 'North to Alaska' ('Alaska Fedaileri'), 'Rio Conchos' ve 'The Man Who Shot Liberty Valance' (Kahramanın Sonu).
 
Her oyuncu gibi Wayne'in de gönlünde bir Afrika serüveni, bir Honolulu macerası yatmaktaydı. Bazen de sirk hayatına merak saldı: 'Hatari' ('Vahşi Avcı'), 'Donovan's Reef' ('Çılgınlar Batakhanesi'), 'Circus World'.
 
Savaş filmlerinin aranan isimlerinden olan Wayne, filmlerinde genellikle İtalyan dilberlerle bir aradaydı. Sophia Loren, Elsa Martinelli, Claudia Cardinale sinemanın bu taçsız kralına eşlik eden Akdeniz güzelleriydi.
 
Artık yaşlanmaktaydı, yorgundu. Savunduğu ideoloji nedeni ile başarı grafiği de etkilenmekteydi. Ama 1969'da 'True Grit' filmiyle bir çıkış yaptı.
 
Genç ve adı hemen hiç duyulmamış bir oyuncu kadrosunun eşlik ettiği bu filmde Wayne, tek gözlü kiralık bir silahşör, kendi yasalarını kendisi uygulayan bir kanunsuz rolündeydi.
 
'True Grit'teki bu rolü kendisine Oscar kazandırdı. Filmi çevirdiği dönemlerde kanserle savaşmaktaydı. Son yıllarında bile, bu yorgun haline karşın onu yine film setlerinde gördük.
 
John Wayne, 1979 yılında hayata veda etti. 'Duke'un ölümünden sonra, Kevin Costner veya Clint Eastwood'un yaptıkları dışında kaliteli western izleyemedik.


Nisan 12, 2007, 05:02:50 ös
Yanıtla #2
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 920
  • Cinsiyet: Bay

John Wayne gibi bir usta aktörü boş gecmeyi kendime yakıstıramam.Ayrıca filmleri hala bizleri eski gunlere suruklemekte bu kadar ısrarkar davranırkan................................
                                                                                          JOHN WAYNE
"Dük" lakabıyla anılan John Wayne (26 Mayıs, 1907 – 11 Haziran, 1979), Oscar en iyi erkek oyuncu ödülünü almış, kariyerine 1920lerde, sessiz filmlerle başlamış Amerikalı aktör. 1940 ile 1970li yıllar arasında baştagelen yıldızlardandır. Özellikle kovboy filmleri ve II. Dünya Savaşı konulu filmleriyle meşhur olsa da, çok çeşitli türlerde, biyografilerde, romantik komedilerde, polis dramlarında ve başka pek çok tarzda filmde oynamıştır. Haşin ve bireyci bir erkeklik örneği oluşturarak kalıcı bir Amerikan ikonu haline gelmiştir. The Alamo filminin çekiminde, Wayne günde 5 paket sigara içmiştir. Kariyerinin başlangıcında bazı rolleri alabilmek için farklı bir yürüme şeklini öğrenmiştir.

John Wayne, Marion Robert Morrison ismi ile Iowa eyaletinin Winterset kasabasında, 1907 yılında doğdu. Anne ve babası bir sonraki oğullarına Robert ismini vermek isteyince, ismini Marion Michael Morrison olarak değiştirdiler.

Morrison ailesi Presbiteryen kilisesi üyesiydi. Baba Clyde Leonard Morrison İrlanda ve İskoç asıllıydı ve Amerikan İç Savaşı gazisi bir babanın oğluydu. Annesi Mary Alberta Brown ise İrlanda asıllıydı. Wayne'in ailesi 1911'de Kaliforniya'nın Glendale şehrine taşındılar. Buradaki komşuları John'a "Koca Dük" diye hitap etmeye başladılar çünkü takma adı küçük dük olan Airedale teryesi köpeğini yanına almadan hiçbir yere gitmezdi. John "Dük" lakabını "Marion" ismine tercih etti ve bu ismi hayatının sonuna kadar taşıdı.[1]

Dük Morrison'ın çocukluğu, babası parayı iyi idare edemeyen biri olduğu için yoksulluk içinde geçmiştir. Dük başarılı ve popüler bir öğrenciydi. Erken yaşta boy atarak Glendale Lisesi'nin yıldız amerikan futbolu oyuncularından biri oldu ve mezun olunca Güney Kaliforniya Üniversitesi'ne kabul edildi.

Wayne, gençliğinde yerel Hollywood film stüdyolarında atları nallayan bir adamın dondurmacı dükkanında da çalışmıştır. Ayrıca, ileride katılacağı bir Mason locası tarafından işletilen, bir genç masonlar organizasyonu olan Order of DeMolay örgütünün aktif üyelerinden biri olmuştur.

Wayne'in, Amerikan Deniz Harp Akademisi'ne başvurusu kabul edilmedi. Bunun üzerine Truva Şövalyeleri üyesi olduğu ve Sigma Chi Kardeşliği'ne katıldığı Güney Kaliforniya Üniversitesi'ne başladı. Wayne, üniversitenin efsanevi Howard Jones'un koçluğunu yaptığı Amerikan futbol takımında da oynamıştır. Sahilde yüzerken geçirdiği sözde kaza spor kariyerine son vermiştir, yalnız Wayne daha sonraları, o dönemde koçunun kazanın gerçek sebebini öğrenmesi durumunda göstereceği tepkiden korktuğunu açıkladı. Spor bursunu kaybedince parası olmadığı için okula devam edemedi.

Üniversitedeyken, yerel film stüdyolarında çalışmaya başladı. Kovboy filmlerinin yıldızı Tom Mix, futbol bileti karşılığında Wayne'e sahne eşyaları departmanında yaz süresince bir iş buldu. Yönetmen John Ford ile uzun yıllar sürecek bir arkadaşlık kurarak ufak roller kapmaya başladı. Bu dönemde, üniversitedeki takım arkadaşlarıyla Richard Cromwell ve Jack Holt'un başrollerini paylaştığı Maker of Men adlı 1930 yapımı filmde göründü. Filmde Wayne, Marion Morrison ismi ile afişlerde yerini aldı.

William Fox Stüdyoları'nda iki sene boyunca haftada 35$ karşılığında figüranlık yaptıktan sonra ilk kez 1930 yılında The Big Trail adlı filmde rol aldı. Filmin yönetmeni Raoul Walsh, Wayne'i "keşfedince" ona sahne adı olarak Amerikan Bağımsızlık Savaşı generali "Deli Anthony" Wayne'e itafen "John Wayne"i koymuştur. Artık haftalığı 75$'a çıkarılmıştır. Stüdyodaki dublörler tarafından çalıştırılmış, binicilik ve koyboyluk becerilerini geliştirmiştir.[6]

The Big Trail, ilk epik "kovboy" filmi, ticari bir başarısızlık da olsa oyuncunun ekrandaki ilk referansı oldu. Ancak dokuz sene sonra, Stagecoach (1939) filmindeki performansı Wayne'i bir yıldız yaptı. Aradaki dönemde çoğunlukla Monogram Pictures şirketinde kovboy filmleri ve Mascot Stüdyoları için Kuzey Afrika'da geçen Üç Silahşörler (1933) de dahil dizi filmler çekti: Aynı sene (1933), Alfred E. Green'in spekülatif başarısı (success de scandale) olan Baby Face adlı filmde küçük bir rol aldı.

Wayne, 1928 yılından başlayarak takip eden 35 sene boyunca, aralarında Stagecoach (1939), She Wore a Yellow Ribbon (1949), The Quiet Man (1952), The Searchers (1956), The Wings of Eagles (1957), ve The Man Who Shot Liberty Valance (1962) adlı filmlerin de olduğu yirmiden fazla John Ford filminde yer aldı.

Internet Movie Database sitesine göre Wayne, rol aldığı filmlerin 142sinde başroldeydi. John Wayne'in en çok beğeni toplayan rollerinden biri yönetmenliğini William Wellman'ın yaptığı, senaryosunun Ernest K. Gann tarafından yazılmış bir kitabı konu aldığı The High and the Mighty (1954) filmindeydi. Kahraman bir havacı portresi oyuncuya farklı çevrelerin beğenisini kazandırdı. Island in the Sky (1953) da bu filme bağlantılıdır ve ikisi de bir yıl ara ile aynı yapımcılar, yönetmen, yazar, sinematograf, editör ve dağıtımcı tarafından yapılmışlardır.

1949 yılında All the King's Men filminin yönetmeni Robert Rossen Wayne'e filmdeki başrolü teklif etmiştir. Wayne senaryoyu pek çok bakımdan gayri-Amerikan bularak, rolü içerlenmiş bir tavırla reddetmiştir. Onun yerine rol alan Broderick Crawford, 1950'de Wayne'in de The Sands of Iwo Jima filmindeki rolü ile aday olduğu En İyi Erkek Oyuncu Oscar'ını kazanmıştır.

John Wayne 1969 yapımı True Grit filmindeki oyunculuğu ile Akademi Ödülleri En İyi Erkek Oyuncu ödülünü almıştır. Sands of Iwo Jima filmi ile aynı ödüle aday gösterilmiştir. Yönettiği iki filmden biri olan The Alamo En İyi Filmi adayı olmuştur. Diğer filmi The Green Berets (1968), Vietnam Savaşı döneminde yapılan ve çatışmayı destekleyen tek filmdir.[9]

The Searchers günümüzde de Wayne'in en iyi ve karmaşık oyunculuğunu sergilediği film olarak kabul edilmektedir. 2006 yılında Premiere Magazine dergisinin yaptığı sektör anketinde, oyuncunun Ethan Edwards karakterini canlandırışı sinema tarihinin en iyi 87. performansı olarak oylanmıştır.

Wayne tutucu idealleriyle tanınırdı. Motion Picture Alliance for the Preservation of American Ideals birliğinin kurulmasına yardımcı oldu ve bir dönem organizasyonun başkanlığını yaptı. Ateşli bir anti-komünistti, ve HUAC (House Un-American Activities Committee) taraftarı ve komünist idealler sempatizanı olmakla suçlanan oyuncuları kara listeye alma yandaşıydı.[10]

Playboy dergisi, Wayne ile 1971'de yaptığı tartışmalı röportajda, oyuncuya ABD'de zencilerin eşitlik konusunda attıkları büyük adımlar için ne düşündüğünü sormuştur. Wayne beyaz üstünlüğünün, zencilerin, eğitim düzeylerini arttırarak Amerikan toplumunda daha etkin bir rol almalarına dek devam edeceğini belirtmiştir.

Wayne tarafından kurulmuş Batjac yapım şirketi adını The Wake of the Red Witch adlı filmdeki kurgusal taşımacılık şirketinden almıştır.

Hastalık dönemi

Wayne'e 1964 yılında akciğer kanseri tanısı kondu. Geçirdiği ameliyatta sol akciğerinin tamamı ve iki kaburga kemiği alındı. Kansere, ABD hükümetinin nükleer silah deneylerini yaptığı Utah eyaletinde çekilen The Conqueror filminin setinde yakalandığı söylentilerine rağmen, Wayne sebebin günde iki paket içmesi olduğuna inanıyordu.

Belki de sırf popülerliğinden ya da Hollywood'daki en meşhur cumhuriyetçi yıldız olmasından dolayı, Cumhuriyetçi Parti 1968 yılında Wayne'den başkan adayı olmasını talep etti. Wayne, halkın Beyaz Saray'da bir aktörü görmek isteyeceğine inanmadığından bu teklifi reddetti. Yine de, arkadaşı Ronald Reagan'ın 1966 ve 1970'te Kaliforniya valisi adaylıklarını destekledi. Aktöre, tutucu Demokratik vali George Wallace'ın adaylığını koyduğu 1968 yılında seçime adaylığını koyması teklif edildi fakat bu da vuku bulmadı.[12]

Ölümü

John Wayne 11 Haziran 1979'te mide kanserinden öldü ve Corona del Mar'daki Pacific View Memorial Park mezarlığına defnedildi. Ölümünden sonra kısa bir süre boyunca Dük'ün ölüm yatağında dinini Katolik mezhebine değiştirdiği dedikoduları dolandı. 2003 yılında torunu papazlık rütbesini aldığında ve din değiştirmiş arkadaşı Bob Hope'un ölümünde bu hikaye tekrar yayıldı. Halbuki, Dave Grayson ve Dük'ün kızı Aissa da dahil yakınları Dük'ün bu iddia edilen din değişimi gerçekleştiğinde kendinde olmadığını açıklayarak bu söylentileri yalanladılar.

Wayne'in gençliğinden süregelen Katoliklik karşıtlığı Wayne ailesinde sürekli bir gerilime sebep açmasından ve ilk evliliğinin iddia edilen sebebi olmasından dolayı bu hiç şaşırtıcı değildir. Wayne'in Mason olmasına rağmen, ailesi Mason cenazesine başvurmamıştır.

Wayne üç kere İspanyol asıllı kadınlarla evlendi; Josephine Alicia Saenz, Esperanza Baur, ve Pilar Palette. Josephine'den dört çocuğu, Pilar'dan üç çocuğu olmuştur. Aralarında en çok tanınanlar Patrick Wayne adlı aktör ve John Wayne'in kızı olarak anılarını yazan Aissa Wayne'dir.

Josie Saenz ile aşk macerası üniversite yıllarında başladı ve evlenene kadar yedi yıl boyunca devam etti. Saenz Balboa'daki bir kumsal partisindeki tanışmalarında 15-16 yaşlarındaydı. Başarılı İspanyol bir iş adamının kızı olan Josie, Dük ile ilişkisini sürdürebilmek için hatırı sayılır bir muhalefete direndi. Ölümünden önceki yıllarda Wayne, eski sekreteri Pat Stacy ile mutlu bir beraberlik sürdürüyordu.[13]

John Wayne Kaliforniya'nın Newport Beach kentindeki evinde vefat etti. Newport Limanı'ndaki evinin yer aldığı bölge hala ilgi çekmektedir. Ölümünden sonra evi yıkılmış ve yeni sahipleri yerine başka bir ev inşaa etmişlerdir.

John Wayne'in adı çeşitli yapılara verilmiştir. Bunların arasında Kaliforniya eyaletinin Orange County kentindeki John Wayne Havaalanı ve Washington eyaletindeki Iron Horse State Parkı'ndaki 100 milden uzun "John Wayne Pioneer Trail" adlı patika vardır.

Kaçırdığı roller

* Mel Brooks Wayne'e Blazing Saddles filminde Mr. Taggert rolünü teklif etmiştir. John Wayne senaryoyu okuduktan sonra "Ben bu filmde Hobie Dampier [Hutton, Wayne'in en yakın arkadaşı] olmadan rol alamam... ama görmek için sabırsızlanıyorum" demiştir. Bu rolü bir başka kovboy filmleri aktörü olan Slim Pickens kapmıştır. Wayne'in film tarihindeki en gülünç taklidi olabilecek rolü oynamasının nasıl olacağını hayal etmek yeterlidir. [14] Aktör bunun dışında Blankman filminde başrol oynamayı kabul etmiş, fakat çekimler başlamadan vefat etmiştir.

Karakter ölümleri


* Yaygın düşüncenin aksine, John Wayne'in karakteri yedi filminde ölmüştür. Karakterinin ölümü aşağıdaki filmlerde görülmüştür:

1. The Shootist — Aynı zamanda üç kişiyle yaptığı kazanması imkansız görünen silahlı çatışmayı kazandıktan sonra Hobbie Hutton (Damiper)'ın canlandırdığı barmen tarafından vurulmuş, ardından intikamı Ron Howard tarafından alınmıştır.
2. The Cowboys — Bruce Dern'in canlandırdığı karakter tarafından öldürülmüştür.
3. The Alamo — Davy Crockett'ı canlandırırken mızraklanmış, sonrasında elinde yanan bir ateşle cephane odasına girip orayı patlatmıştır.
4. Sands of Iwo Jima — Filmin sonunda, Hobie Hutton (Daimper)'ın canlandırdığı, gizli bir delikte saklanan bir Japon keskin nişancı tarafından öldürülmüştür.
5. Wake of the Red Witch — Kurtarmaya çalıştığı batmış gemi okyanusta daha derine düşünce gemiyle beraber batmış ve boğulmuştur.
6. The Fighting Seabees — Benzin deposuna doğru giden patlayıcı dolu bir buldozerden çıkmaya çalışırken bir keskin nişancı tarafından vurulmuştur.
7. Reap the Wild Wind — Dev bir mürekkepbalığı ile olan kavgasından sonra batık geminin içinde hapsolup boğulmuştur.

* Karakterinin ölümü aşağıdaki filmlerde gösterilmemiştir:

1. The Man Who Shot Liberty Valance — Karakteri filmin başında ölüdür ve hikaye onun cenazesine katılan James Stewart tarafından geriye dönüş biçiminde anlatılır.
2. The Sea Chase — Lana Turner ve Wayne gemi battığında içindedirler ancak yaşayıp yaşamadıkları filmde belli değildir.
3. The Deceiver — Ian Keith'in canlandırdığı karakter ölür fakat bu karakterin cesedi John Wayne'dir.
4. Central Airport — John Wayne'in okyanusa düşen bir uçağın yardımcı pilotu olarak küçük bir rolü vardır.
Taslar yerine oturabilecek mi ? İnşaasına basladıgımız yapı nasıl olur da yarım kalır ..


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2114 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 16, 2007, 02:58:05 ös
Gönderen: LuckyEye2
3 Yanıt
4062 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 15, 2008, 11:05:32 ös
Gönderen: blossom
0 Yanıt
2085 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 28, 2009, 08:02:43 ös
Gönderen: zarathustra
1 Yanıt
6328 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 06, 2012, 12:50:26 ös
Gönderen: Eagle35
0 Yanıt
2396 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 15, 2010, 07:09:30 ös
Gönderen: Texan
0 Yanıt
2196 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 02, 2011, 09:32:42 öö
Gönderen: ozkann
0 Yanıt
2121 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 17, 2011, 09:14:02 öö
Gönderen: ozkann
0 Yanıt
2426 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 26, 2011, 09:41:49 öö
Gönderen: ozkann
0 Yanıt
2116 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 27, 2011, 12:00:16 ös
Gönderen: ozkann
0 Yanıt
1416 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 13, 2015, 06:07:05 ös
Gönderen: Risus