Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: MUSA İLE HAKİKATE DOĞRU(10)-YORGUNLUK NOKTASI  (Okunma sayısı 2970 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 09, 2010, 09:38:15 öö
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 439
  • Cinsiyet: Bay

YORGUNLUK NOKTASI


Hz. Musa ve Yuşa, dinlenme zamanında, aradıkları kişinin bulunmasında önemli bir gösterge olan zembillerindeki balığın dirilişini fark etmedikleri için hedefledikleri noktayı geçtiler. Ne ilginçtir ki, bu nokta aynı zamanda onların yorgunluk noktası oldu. Buraya kadar büyük bir azimle, şevkle hiçbir yorgunluk belirtisi göstermeden gelen iki arkadaş, bu noktadan itibaren yorgunluk hissetmeye başladılar. Kuran yolculuklarının bu safhasını şöyle anlatır: Ve biraz uzaklaştıktan sonra (Musa) yardımcısına: “Öğlen azığımızı çıkar” dedi, “doğrusu, bu yolculuk bizi bir hayli yordu!” (Kehf/62).



Ayeti yorumlayanlar; “Hz. Musa yemek istesin diye, kendisine açlık ve yorgunluk verildiğini, böylece Yuşa’nın ona balığı hatırlattığını” söylemişlerdir. Hz. Peygamber Efendimiz de konuyla ilgili olarak sahabeye şu açıklamayı yapmıştır: “Musa, kendisine emredilen yeri geçinceye kadar sıkıntıya düşmemiştir”.



İfadelerden anlaşılan şudur ki; emredilen yeri geçmek ile yorgunluk arasında anlamlı bir ilişki bulunmaktadır. Bu ilişkiyi birkaç yönden değerlendirmemiz mümkündür. Öncelikle şunu söyleyelim: “Hayatın mutluluğu, kolaylığı, zevki, esenliği ve huzuru Allah’ın emrettiği sınırlar içinde saklıdır”. Bu nedenle, Allah’ın sınırları ( hududullah) dışına taşan her çaba sahibi için bir sıkıntı, zorluk ve yorgunluk vesilesidir. İslam kendisini fıtratın ve hayatın bir dini olarak tanıtmaktadır. Bu tanım İslam’ın insan için en kolay ve ahenkli olanı sunduğu anlamına gelmektedir. Çünkü, yaratılış düzeni olmanın ilk şartı, yaratılış ve insanla çatışmamaktır. Çatışmamanın ilk şartının da, hitabedilen varlığı zora sürmemek olduğu kesindir. İslam düşüncesinin temel kabullerinden biri de şudur: İnsanı yokuşa süren, hayat ve insan gerçeğiyle çatışıp çelişen ne varsa yaratılışa ve insana terstir. Böyle terslik ve aykırılıklar hayat tarafından itilir ve insan hayatında uzun süre tutunamazlar. Fakat burada bir noktayı akıldan çıkarmamak lazımdır: Fıtrat dinindeki kolaylık, herkesin kendine kolay geleni yapması anlamını taşımıyor. Bunun anlamı; fıtrat dininin, insanlar için en kolay ve uygulanabilir olanı getirdiği merkezindedir.



“Yorgunluk noktası” konusunda dikkat çeken bir başka husus; Allah ve O’nun bir tebliğ görevlisi olarak Hz. Peygamber’in, altından kalkamayacağı hiçbir yükü insana yüklememiş oldukları gerçeğidir. İslamiyet, insanı yokuşa süren, zorlayan, hayatı işkenceye çeviren emir ve disiplinler içermez ve böylesi emir ve disiplinleri kendi bünyesinin dışında sayar. Bir rahmet dini olan İslam’ı insanlık için azap hâline getirmek dine en büyük ihanettir. Bu konuda en çarpıcı örnekler ibadet alanındadır. İbadetler bir işkence, bir sıkıntı değil; bir iç ferahlığı ve Yaratıcı’ya huzur dolu bir yaklaşma oldukları sürece anlam taşırlar. Dış görünüş bakımından ne kadar mükemmel olursa olsun, taklitten tahkike yönelmeyen ve insanın içten gelen isteklerinden kaynaklanmayan bir davranış, aâhibinin yanına yorgunluk olarak kalacak ve Allah katında bir değer ifade etmeyecektir.




“Yorgunluk noktasının” öne çıktığı bir diğer alan da bilgi kapasitesi alanındadır. Zahir ve Batın birbirinden farklı iki alanı teşkil etmektedir. Nasıl Rahman Suresi’sinde sözü edilen iki deniz birbirine karışmıyorlarsa, Zahir ve Batın denizleri de birbirlerine karışmazlar. Bu iki denizi arasında aşılmaz bir engel vardır. “O, birbirlerine kavuşup karışabilmeleri için iki büyük denizi serbest bırakmıştır. Ama aralarında aşamayacakları bir engel vardır”


Zahir bilgisi, eşya ve olayların görünen yüzüne ait bilgidir. Her an beş duyumuzla algıladığımız ve akıl yürütmek suretiyle edindiğimiz bu bilgiyi anlamamız kolaydır. Daha doğrusu bu bilgi insanlara kolaylaştırılmıştır. Peygamberlerin tebliğ etmekle yükümlü oldukları bilgi de bu zâhir bilgisidir. Zahir bilgi aynı zamanda Şeriat bilgisidir. Çünkü Şeriat, zahire göre hükmeder. Zahir bilgisinin aklı, Akl-ı Meaş'tır yani sınırlı bir akıldır. İnsanın ise bu akıl aracılığıyla her şeyi çözebileceğini sanması büyük bir yanılgıdır.



Batın bilgisi ise, eşyanın görünmeyen yüzüne ait bilgidir. Bu bilgiyi elde etmek özel bir yetenek ve eğitim gerektirmektedir. Bu nedenle zor ve yorucudur. Bu bilginin aklı, Akl-ı Mead'dır yani eşyanın ve eşyadan esinlenerek zihnimizde oluşmuş olan tasarımların zahiri Realite’sinin ardında bulunan batıni Hakikat’ı vasıtasız bir biçimde fehm ve idrak etmeyi mümkün kılan akıldır. Bu akıl sahiplerinin bütün olaylara ve eşyaya bakışı, bunların zahirini delip geçen, batınına erişen, vasıtasız bir biçimde Hakikat’larını kavrayan ve bu Hakikat’ın gereğinea göre davranan bakıştır.



İşte Şeriat sahibi ve zahiri bilginin temsilcisi Hz. Musa, ne zaman iki denizin kavuştuğu yeri geçti yani Zahir denizinden Batıni denizine ulaşınca kendisinde sıkıntı ve yorgunluk duymaya başladı. Çünkü Batın'ı Zahir aracılığıyla idrak etmek mümkün değildir; ve batındaki hadiseleri hazmetmek de zordur. Özellikle Batın'daki hadiselerle Zahir'deki hadiseler arasında bire-bir bir tekabüliyet/karşılık bulunmamasından doğan hayret insanı bunaltır ve zorlar. Bu nedenle Hz. Musa’nın “Bu yolculuk bizi bir hayli yordu!” ifadesinin bir anlamı da Batın ilminin verdiği yorgunluğuna işarettir.



“Yorgunluk noktası” konusunda son olarak ifade edebileceğimiz ilginç bir yaklaşımı da Abdurrezzak-ı Kaşi : “Hızır, ruhun ferahlığından, İlyas ise ruhun sıkıntısından ibarettir” sözüyle vermektedir. (Elmalılı, Hak Dini Kur’an Dili, C.5, S.371) Bu söz de bize Hz. Musa’nın yorgunluğunun ve sıkıntısının nedenini net bir şekilde açıklamaktadır. “Balık suda rahat ettiği” gibi ruh da sadece Hakk erenlerin yanında rahat eder, onların sohbetinde huzur bulur. Bu sohbetlerden yayılan Hayy nefesi “ölü/tuzlu balık” derecesinde olan insanı diriltir ve aslı olan deryaya kavuşturur. Hızır, huzurda olan zattır ve huzuri ilme sahiptir. Ne var ki Hz. Musa yolculuğu sırasında huzurun sınırları dışına çıkmış, huzurda olduğunun idrakini unutmuştur. Bunun sonucu olarak da kendisinde yorgunluk ve sıkıntı hissetmiştir. Kur'an, huzurda olanları bize şöyle tanıtmaktadır: “Göklerde ve yerde kimler varsa, O’na aittir. O’nun huzurunda bulunanlar, O’na ibadet etmekten ne çekinirler ne de yorulurlar” (Enbiya/ 19).


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
3614 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:39:04 öö
Gönderen: lucifer
2 Yanıt
4359 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 10:09:59 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3165 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:40:52 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2862 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 09:42:47 öö
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2924 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 09, 2010, 04:08:09 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3847 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:01:08 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2669 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:02:45 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3177 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:07:11 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
3543 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:08:11 ös
Gönderen: lucifer
0 Yanıt
2291 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 10, 2010, 04:17:45 ös
Gönderen: lucifer