Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: TAPINAKLAR VE SÜTUNLAR – 10  (Okunma sayısı 6589 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 15, 2010, 10:43:32 öö
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay




Eski kültürlerdeki şu “çift sütun” simgesel uygulamasının üzerinde de biraz durmak isterim.

Masonik kaynaklara bakacak olursak, Süleyman Tapınağı’nın girişine dikilmiş olan o iki tunç sütunun aslında Şit ile Enoş, dolayısıyla Hermes’e ilişkin olduğu söylenebilir. Masonluğun eski el yazması belgelerinden biri olan “Cooke El Yazması” adı verilmiş olan kitapta tüm bilgilerin ve bilimlerin ateş ve su yok edilemeyecek şekilde iki sütuna yazılmış olduğu, Tufandan sonra bu sütunlardan birinin Hermes tarafından bulunduğu, hem Pisagor hem Hermes’in çözümlemeleriyle antik dünyanın tüm bilgilerinin günümüze gelmesinin sağlandığı anlatılır.

[Şu “Cooke El Yazması” adlı kitabın kapsamındaki anlatım, burada özetlemiş olduğumdan çok daha geniş. Anılan el yazmasının tamamını açıklama ve yorumlarıyla birlikte “Masonluk Tarihi” bölümünde aktarmaya başladım. İlgilenenler oraya bakabilir.]

Aynı dönemlerin iki ayrı uygarlığının inançlarında, Kalde’de “Mnizouris”, Fenike’de “Baetylia” adı verilmiş olan ve aynı işlevi üstlenmiş taş sütunlar, her nedense araştırmacıların üzerinden çok çabuk hatta yüzeysel olarak geçtiği, belki pek değer vermedikleri, ancak önemli bir tarihsel olgudur. Bu iki kültürün Orta Doğu’daki varlığı Musevilerin buraya gelişinden çok daha öncedir.

Çift sütun ile bağlantılı olmak üzere çok örnek var. Bazı kaynaklarda, Hanok olarak da anılan Enoş’un tanrısal kaynaklardan aldığı bilgileri ve göksel katmanlara yaptığı ziyarette elde ettiği tüm gizemleri biri taştan diğeri içi boş olmak üzere madeni iki sütun üzerine kazıyıp yazdığından, bunların daha sonraki nesillere kaldığından söz edilir. Gerek Enoş gerekse başından geçenlere ilişkin anlatımlar, değişik kaynaklarda farklı biçimlerde değerlendirilip, farklı simgesel anlamlar çerçevesinde işlenmiştir.

Kabalistik geleneğe ilişkin en büyük kuram, “gizli öğreti” olarak da bilinen gizemli bir bilgelik düzeyinin varlığı, buna erişmek için önerilen yöntem ve yolların insanlığın başından beri nesilden nesle geçirildiğidir. Zaman hep değişmekte, yerler ve kültürler farklılaşabilmekte fakat gizli öğreti hep aynı kalmaktadır. Bu öğreti, yaratıcı ilkenin isteği ve buyrultusu doğrultusunda bir kültürden diğerine atlayabilmekte, tüm gizli bilgilerin içeriğini oluşturmaktadır.

Zohar’ın bir varsayımına göre; Âdem’e her türlü bilgi, ad ve anlam ilk yaradılışta verilmişti. Âdem’in cennetten kovuluşu ile Raziel tarafından alıkonulan bu bilgilerin içerdiği kitap, onun tarafından Şit’e ve sonra Enoş’a aktarılmıştı. Bu kitap, göksel cennetlere ulaşabilmenin sırlarını içeriyordu. Enoş’dan İbrahim’e geçen ve bu kitap, sonraları “Enoş’un Kitabı” olarak bilinecek, en sonunda alacağı yer ise Musa’nın egemenliği olacaktır.

Enoş, kitabını tıpkı Mısırlı Hermes-Thot gibi rüyasında başından geçen mistik deneyime benzeyen bir şekilde kaleme almış. Bunların benzerlikleri pek çok; sadece pek sözü edilmeyen bir bölüm var ki, o da cennetteki alanlardan aşağıda dünyalılar ile birleşip çoğalmak için kaçan 200 kadar melek ve onların cezalandırılması konusu…

Sütunlara ilişkin simgesel yaklaşımları incelemeye giriştiğimizde, bu ayrıntılar birbirinden farklı çağrışımlar yaratabiliyor.

Yanıtı beklenen soru ise şu: «Nasıl olur da bir sütunun üstüne bütün bilgiler yazılabilir?»

Somut olarak elbette yazılamaz; bunu tartışmaya bile gerek yok. . Burada olsa olsa gizli bir simgesel anlatım var. Tıpkı sözü edilen şu nesilden nesle, elden ele geçen kitabın aslında somut bir kitap olmayıp, simgesel bir nitelik taşıdığı gibi…

Kabalistik inançların temelini oluşturan ve birçok ezoterik kurumdaki derece simgeciliğinin değişik yerlerinde bambaşka anlam ve yorumlarda değerlendirilen resimler ve sıfatları oluşturan bir yazılım söz konusu… Belki de bundan başka, Kabalistik büyü geleneğinin temelini oluşturan göksel varlık ve göksel meleklerin adlarını da içeriyor.

İnsanı geçmişteki bilgilerine bağlayan, ortak belleğini oluşturan, tanrısal nitelikli dünyalara açılımını sağlayan bir simge olarak “çift sütun” ve ancak bu ikisinin arasından geçebilenler için ve geçtikten sonra da içeriye girdiklerinin kanıtlandığı bir olgunun yansıyışı…

Okült nitelikli bazı kaynaklardaki anlatımlara göre, Enoş, Merkür ya da Şit’in sütunları altında değerli kitaplar bulmuştu. Böylece bütün bilgeliklere ulaşmıştı. Daha sonra Josephus bunların Şit tarafından yapıldığını anlamıştı. Thot, Şit, Teth, Tat, Sat, hangi adla olursa olsun, hepsinin aynı kişi olduğu, bunların “yılan tanrı” ya da “dragon tanrı”nın çocuğu olduğu, bu ad altında tüm Mısır ve Babil’de hatta Atlantis’te bilgelik sanatı ve gizemlerin ezoterik öğretilerde yer aldığı anlatılır. (Bu anlatımlara bakılınca, işin içine bir de Atlantis’in katılmasının, bu anlatımlarda 19. yüzyılın ünlü teozofisti Madame Blavatsky’nin anlatımlarının da kaynakça olarak kullanıldığı düşünülebilir.)

Josephus, sözü edilen iki sütundaki ikonografinin tümüyle hiyerogliflerle dolu olduğunu ve daha sonra bunların Mısır tapınaklarının her birinde benzerlerinin (kopyalarının) yapılarak yeniden kaleme ve kayda geçirildiğini belirtir. Böylece bir çelişki giderilmiş ya da çelişkinin açıklanabilmesi için kılıf hazırlanmış oluyor. Yoksa “Enoşiyen” de denilen alfabedeki harfler ile Mısır hiyerogliflerinin bağlantısını kurma olanağı yok.

Bu sütunların üzerindeki yazıların Musa’nın 10 buyruğunun yazıldığı taş levhalar ile aynı şeyleri içerdiği de ileri sürülmüştür.

İster ayrıntı ve yorumları araştırmacıların yapıtlarında ortaya çıksın ister tarihsel kayıtlarda olsun, simgesel anlatım şekli ile bu sütunların tanrısal dünya ile bağlantısının her dönemde ve her kültürde kendini gösterdiği açıkça ortada…

Bir de şunu anımsayalım: Tarih boyunca inşaat işçilerinin en önemli ve en zor işlerinden birinin, bir bina ya da tapınağın sütunlarından birinin kırılması ya da çatlaması durumunda onu değiştirmekti. Şöyle düşünün: Deprem ya da benzeri bir olayda bir binanın ana kolonlarından biri kırılıyor; yeniden yapımı gerekiyor… Teknik olarak yapılabilir ama zor ve tehlikeli bir iş… Fakat bunu bir de simgesel anlamda düşünün… Bu sütun yaşamın temel ilkelerinden biri olsun. İşte o zaman çok daha zor ve çok daha tehlikeli bir iş onun yeniden yapımı ve öncekinin yerine yerleştirilmesi.

Almanya’daki Würzburg katedralinde, iki eski ve hayli değişik sütun kendini hemen belli eder. Katedralin ilk yapıldığı sıralarda girişin her iki yanında yer alırlarken, sonradan genişletilmesi ile şimdi mimari yapının içinde görülmeyecek bir noktada kalmışlardır. Bu iki sütundan birinin üzerinde “Boaz”, diğerinde “Jachin” yazılıdır. Boaz adlı sütun üç bölümden oluşmaktadır ama bir bütün halindedir. Uç kısmının birbirinin içine geçer şekilde olması, Tanrı’nın başlangıçsız ve sonsuz olması biçiminde yorumlanmıştır. Jachin adlı sütunun iki parça olması ise, insanın bedeni ile ruhunu simgelemektedir.

Bu iki sütunun sadece siyah-beyaz bir fotoğrafını bulabildim.



Bu iki sütun ile bağlantılı olmak üzere çok yorum yapılmıştır.

Germanik halk inançlarında kutsal bir sütun olan “Irminsul”, kozmik dünyasal sütun simgeselliğinin belki de en güzel örneklerinden biriydi. 772 yılında Şarlman Erisburg’daki tapınağı yıkarken, bu sütun ve bununla birlikte bulunan kutsal odunları da yok etmişti. Araştırmacılar, bu sütunun her şeyi taşıyan evrenin kolonu olduğunun ve evrenin merkezinden geçen ekseni temsil ettiğinin kabul edildiğini  belirtir. Bir diğer deyişle, bu sütun ile dünyevi tapınağın çevresinde oluşan küresel yörüngeler simgesi ortaya konulmaktaydı. Sütuna çakılan çiviler ile yıldızlar işaretlenir ve inanışa göre bu sütunda Şaman göksel cennetlere yükselirdi. Bu sütun simgesi, aynı zamanda dünyadaki değişik evrenleri birbirine bağlamaktaydı yani sütunun yeraltına kadar uzandığı varsayılıyordu. Böylece sütun, yeraltı, yeryüzü ve göksel cennetlerdeki bilinmeyen yerleri birbirine bağlıyordu. Peygamber, kral ya da şaman, genellikle geceleyin tapınağa tanrısal mesajlar içeren rüyaları görmek için girerdi.

Nitekim Lagaşlı Gudea da böyle bir niyetle uykusunda Tanrı Ningirsu’dan bir tapınak yapılması yönergesini almıştı.

Ortadoğu mitlerinin hemen hepsinde rüya ve kutsal ilham ile bağlantılı birtakım anlatım ya da motifler bulunabilir. Nitekim Hz. Yakup’un serüveni de böyle bir boyut taşır. Başını tarih öncesi (primordial) bir taşın üzerine koyup uyuyunca, rüyasında önünde yerden göklerdeki bulutların içine kadar uzanan bir merdiven belirdiğini görür. Bu merdivenden melekler inip çıkmaktadır. Bu betimleme birçok biçimde resmedilmiştir. Bunlardan biri de 19. yüzyıl başlarının ünlü İngiliz şair ve ressamı William Blake’in yaptığı bir tablodur.



Aslında bu betimlemenin çok daha basit ve bir bakıma simgeselliği çok daha iyi yansıtmakta olanları da var ama bu tablo hoşuma gittiği için onu vereyim dedim.

Konuya devam edersek; Tanrı bu esnada ona bir mesaj yollar ve «Üzerinde yattığın bu toprakları sana ve seni takip edecek nesillere vereceğim.» der.

Yakup uyandığında, bulunduğu yerin garipliğini düşünürken burasının Tanrı’nın evinden başka bir yer olmadığını, bunun da aynı zamanda cennetin kapısı olduğunu düşünür. Bu nedenle orasını “Bethel” yani Tanrı’nın evi olarak adlandırır.

Bu gelenek “mesih” kavramının oluşmasına kadar sürecektir.

Mesih sözcüğü, eskilerden gelen bir geleneğin devamıdır. Sözlük anlamı bakımından kutsal kralların yağla sıvazlanmış olduğunu belirtmek üzere “kutsal yağ sürülmüş” (meshedilmiş) demektir. Aslı böyledir ama sonradan “beklenen bir peygamber ya da kurtarıcı” anlamına çekilmiş hatta Hıristiyanlıkta doğrudan ve yalnızca İsa’yı nitelemek üzere kullanılmıştır.

Bu da bize şunu gösteriyor: Kimi zaman ekzoterik bir olgunun altında eski gelenek sürdürülmekte ama kimi zaman da o gelenek yozlaştırılıp, asıl simge ortadan kaldırılmakta, âdeta somut bir biçime sokulmaktadır.



Tapınaklar ve sütunlar, bir de “kutsal ağaç” olarak adlandırılan bir diğer simgeye bağlanır. Haydi onu da izleyecek bölümde görelim.


ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


Temmuz 15, 2010, 11:03:31 öö
Yanıtla #1
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 159
  • Cinsiyet: Bay

Bu güzel yazı ve tüm yazı dizisi için şimdiden Sayın Adam'a teşekkür ediyorum.  Kendisinden ezoterik öğretilerin ve/veya inanışların mimarlık alanında yapı ve/veya tasarım boyutundaki ezoterik yansımaları konusunda  da birkaç yazı okumak isterim.

Divriği camii, Wewelsburg kalesi, Notr Dame de Paris, Ayasofya, La Sagrada Familia, Washington Monument vs...
veritas lux mea.


Temmuz 15, 2010, 11:50:33 öö
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Hz.Yakup'un rüya tasvirindeki ögeler tasavvufa da yansımış,Yakup'un merdivenine işaret ettiği kabul edilen sutunlardan birisi,yukarı çıkarken,diğeri ise aşağı inerken kullanılmıştır,şekliyle yorumlanmıştır.

Madam Blavatsky'nin,Vedalar'dan etkilendiği rivayetine itibar edersek de,Sutunları Hinduizm felsefesiylede yorumlayabiliriz.

Neticede,sayın ADAM'ın da vurguladığı gibi tüm batıni ekollerde,farklı sembollerle de olsa aynı sutunlara rastlıyoruz.

Benim naçizane yorumum,doğanın hiçdurmadan devam eden devinim sürecinin ve ilkelerinin sembolize edilmesi,bu devinim sürecine beşer üzerinden tekamül seyrinin dahil edilmesi üzerinedir.


Saygılarımla
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
0 Yanıt
2770 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 24, 2010, 01:03:05 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3310 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 25, 2010, 01:21:13 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2858 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 27, 2010, 12:46:05 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2476 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 28, 2010, 12:30:20 ös
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3413 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 29, 2010, 04:48:43 ös
Gönderen: ADAM
1 Yanıt
5471 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 02, 2010, 10:04:57 öö
Gönderen: ceycet
0 Yanıt
2432 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 06, 2010, 11:41:15 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
2872 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 09, 2010, 11:41:16 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
6693 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 13, 2010, 10:18:35 öö
Gönderen: ADAM
4 Yanıt
6044 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 17, 2010, 07:42:51 ös
Gönderen: martı