Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: KURULU DÜZEN HAPİSHANESİ  (Okunma sayısı 4639 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Temmuz 20, 2010, 10:59:49 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


İnsanlar inançlarını değiştirmek için kitap okumazlar. İnsanlar çoğunlukla mevcut inançlarını güçlendirmek ve mevcut bilinçlerini doğrulatmak için kitap okurlar.
Mevcut inançları en çok tasdikleyen, onları ayakta tutacak yeni argümanları en güzel şekilde sunan kitap''süper bir kitap''tır.Mevcut dünya görüşüne ters gelen kitap ise ''abuk sabuk''tur.
Yazarlar bu gerçeği çok iyi bilirler. Yazarlık kariyerlerinde bu yüzden ''hedef inanç kitlesi''
belirler ve onlara hitap etmenin yolunu ararlar. Doğal olarak... Sonuçta bu onların ekmek kapısıdırve onlar da onların ''sevgili okuyucularım''ı dır. Mevcut okuyucu kitlesini değişime
itmek, yerleşik yazarlık konseptine göre intihardır... Her kitabın bir hedef kitlesi, buluşmak istediği sosyal ya da psikolojik bir segment vardır.

 Bugün geldiğimiz noktada kutsal kitaplar-insanların inançlarını değiştirmek adına Tanrı tarafından yazılmış kutsal kitaplar- bile belli bir alıcı segmentine dönük olarak yayınlanıyor...

''Yazar'' herkese dönük yazsa da... Kutsal kitaplar bile'' tüketim çağının en büyük entellektüel belası : hedef kitle vebası'ndan payını fazlasıyla alıyor. Varoluşun son kitabı
Kur'an-ı Kerim, Müslüman dindarların kitabı olarak konumlanmış durumda...
Kur'an-ı Kerim, sırtında bir barkod etiketiyle...

Kendini sorgulamak, kendini aşmak, kendini bulmak, inançlar arası özgür geçişin günümüzdeki adı döneklik dostlar...

- Neye inanıyorsan ona inanmaya devam et !
- İyi de neden ?
- Çünkü biz seninle ilgili planlarımızı buna göre yaptık...

İnsan tekamülünün, kişisel devriminin önündeki en büyük engel eskilerin ''ülfet'' dediği şey.
Herşeye fazlasıyla alışma, hiçbirşeye şaşırmama hali...
Geldik gidiyoruz yılmışlığı...
Kurulu düzenlerimiz içinde yattığımız müebbet hapsimiz...

Sabah kaçta kalktığın bellidir...
Gece de kaçta yattığın...
O akşam TiVi'de ne izleyeceğin...
Kahvaltıda ne yiyeceğin...
Gece yatarken ne giyeceğin...
İşe hangi yoldan gideceğin...
Gelirken de nerede sıkışıp bekleyeceğin...
Yuvarlanıp gittiğn bu dünyada;
Herşey belli ve tanımlı...
Tanımlı olan sadece, pijamalarının nerede durduğu değil...

Daha önemlisi :
Neye inandığımız, hayatı nasıl algıladığımız, ne için yaşadığımız da bu korkunç ezberin bir parçası...
Dünyanın belki de en zor kararı;
alabildiğine monoton bir hayatın içinde, kendi kişisel devrimlerine imza atabilmek. En zor olan, fakat aynı zamanda en tatlı olan.
Suyun lezzeti değişmez belki ama senin ondan aldığın haz değişebilir. Terli terliyken  içtiğin buzzz gibi su mesela...
Mutlu olmak istiyorsan, sürdürülebilir bir mutluluğun peşindeysen, o zaman devrim yapmaya gönüllü olacaksın.
Devrim yapmak istiyorsan, kılıcını kınından çıkartmaktan korkmayacaksın.
Kendini mi gerçekleştireceksin? Bu mudur kararın ?
O zaman bu yolda karşına çıkan kimsenin gözünün yaşına bakamazsın.
Hem devrim yapacağım, hem kimseyi kırmayacağım.
Üzgünüm , böyle hibrit bir devrim modeli yok.

Ardımızda kırgınlıklarımız, bize muhtaç kalanlarımız, hatta kötü konuşanlarımız olacaktır.
Kendini herkesi memnun ederek gerçekleştirmek...
Herke bilsin ki, böyle bir tekamül yolu da yok.

Kaderimizi belirleyen, seçtiklerimiz değildir.
KADERİMİZİ BELİRLEYEN ASLINDA VAZGEÇTİKLERİMİZDİR.


Neleri geride bırakacağını, kimlerle vedalaşacağını biliyorsan, tamamdır bu iş, yolun açık olsun.
Vazgeçmen gerekenden hele bir vazgeç...
Yerine gelecek olan seni bulacaktır zaten.
Bu yol, kişisel bir devrimin yolu.
Bir düşün...
Ruhunun ormanları tutuşmuş. Çatır çatır yanıyor herşey birer birer.
Ne yapacaksın?
Tabii ki su sıkacak, alevleri suda boğacaksın.
Mümkün olan en tazyikli suya ihtiyacın var.
Sonuna kadar açacaksın muslukları.
Unutma, bahçe sulamıyorsun sen.
Tutuşturulmuş ağaçlarını hayata döndürmeye çalışıyorsun.
Ya üzerime su sıçrarsa, ya ıslanırsam...? Geç bunları.
Üzerine sıçrayacak sudan imtina etmenin bedeli, üzerine ateşin sıçraması olabilir...

Sevgiyi hayatımızda hakim kılmaya çalışıyoruz.
Bu bazen yanıltıyor bizi.
Hayatımızda korkuyu hakim kılmaya çalışanları bağrımıza basacağımız anlamına gelmiyor tüm bunlar.

Sevmesini de bileceksin, elinin tersiyle itmesini de.
Erkeksen, erkeklik adına duyarsız olmayacaksın.
Dişi karakterin sevgi renklerini de barındıracaksın üzerinde.
Kadınsan, dişilik adına çıtkırıldım hanfendinin teki de olmamalısın.
Erkek karakterin delikanlı renklerini de barındırmalısın üzerinde.
Senden iyi seven olmayacak.
Yeri geldi mi senden iyi çifte atanı da olmayacak.
Dikkatli olacaklar konu sen olduğunda.
Çok iyidir ama tersi de çok kötüdür diyecekler.
Devrimci olmak isteyen herkeste biraz kedilik olmalıdır.
Esnek, sevgi dolu, dertsiz, tasasız, belki uyuşuk ama yeri geldiğinde alabildiğine de tırmalayıcı...
......................................
Şu, kurulu düzen hapishanesinden kaçmanın bir yolunu bulmalı insan. Kaçabildiği kadar uzağa gidebilmeli.
Hiçbir şey yapamıyorsan evinin şeklini değiştir.
İşe farklı yollardan git.
Dolmuşla gidiyorsan otöbüse bin.
Duvarlarının rengini değiştir.
Okuduğun gazeteyi değiştir.
Hatta hiç okumamayı, başka kanallarla hayatı gözlemlemeyi dene.
Birşeyler yap, hayatın sabit bir şey olmadığını göster kendine.
Bak o zaman devrim yapman çok daha kolay olacak.
Dünya dönüyorsa, sen niye duruyorsun ?

Kedi ol, köpek balığı ol...
Ne olursan ol , kendin ol...
Bedeli ne olursa olsun sen, sen ol...


Levh-i Mahfuz
Alıntı
Ben"O"yum,"O"ben değil...


Temmuz 20, 2010, 04:45:00 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1731
  • Cinsiyet: Bay


Doğduğumuzda ebeveynlerimiz kimlik belgelerimizi çıkarıyorlar.Adımızı seçiyorlar,sonrada inancımızı...

Aidiyet adına sahip çıkıyoruz o inanca körü,körüne...İnancımızı seçenlerde aynı şeyi yapmışlar çünkü.

Sonra,bizim adımıza sınırlarımızı belirliyorlar.Muhtaç olduğumuz sevgi ve esirgenme adına kabulleniyoruz bu sınırları.

Sonra,statümüzü belirlemek adına test ediyorlar o sınırlara olan sadakatimizi...

Sorgulamak hata,değişim tehlikeli,hele ki devrim ölümcül.

Tadına varmak için geldiğimiz dünyayı zehir edebiliyoruz kendimize.Ne uğruna?...

Toplumun onayını almak adına,aidiyet adına...Yanlız içimizde sürekli bizi huzursuz eden bir ses var."Acaba"...Hiç susmuyor,susmayacakta.İnsan olmanın sesi bu...

Bizim olduğunu kabullendiğimiz,aslında bizimle ilgisi olmayan bu sınırlardan arınmadan,insan olmanın onurunu savunabilmek nekadar akılcı olur?Kabullensek te,inanabilirmiyiz?Kendi keşfetmediğine nekadar inanabilir insan?Utanmamak,tecrit edilmemek adına söylenen"inanıyorum"lar,nekadar insan yapar insanı...

Devrimci olmanın bedeli ile onuru arasında yapılan tercihler belirleyecek yolumuzu da,menzilimizi de...


Saygılar
Ben"O"yum,"O"ben değil...


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
6 Yanıt
8709 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 15, 2007, 09:50:57 ös
Gönderen: SublimePrince
3 Yanıt
14911 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 24, 2011, 12:00:41 öö
Gönderen: Alşah
12 Yanıt
10223 Gösterim
Son Gönderilen: Kasım 20, 2009, 10:45:36 öö
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
7510 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 26, 2010, 09:20:04 öö
Gönderen: alcyone
1 Yanıt
4659 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 26, 2010, 09:05:06 öö
Gönderen: ADAM
5 Yanıt
5511 Gösterim
Son Gönderilen: Ocak 27, 2011, 12:05:13 ös
Gönderen: Maledictum
24 Yanıt
64692 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 28, 2020, 04:48:43 ös
Gönderen: Ercan
1 Yanıt
4651 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 10, 2011, 07:33:03 öö
Gönderen: TUTMOS
2 Yanıt
5747 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 28, 2011, 11:53:47 ös
Gönderen: Alşah
2 Yanıt
3799 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 20, 2013, 08:32:40 ös
Gönderen: GOASISG