Masonlar.org - Harici Forumu

Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Sosyoloji - Toplum bilimi => Konuyu başlatan: Risus - Haziran 19, 2015, 12:50:47 ös

Başlık: Bilinç
Gönderen: Risus - Haziran 19, 2015, 12:50:47 ös
(http://www.aktuelpsikoloji.com/d/news/2287.jpg)

Bilinç terimi insanı kendini sezişi ya da kendinin farkına varışı anlamında kullanılır keza algı ve bilgilerin anlıkta izlenmesi süreci olarak tanımlanır. Geniş anlamda bilinç, aklın kullanılmasıdır. Ruh bilimsel açıdan insan, kendi varlığını ancak bilinciyle aşabilir. Bilinç; insandan bağımsız bir güçtür ve insana verilmiştir, evrensel ya da tanrısaldır ve görünen varlıklardan ayrı ve bağımsız bir güçtür. Psikolojik bilinç, içimizde olup bitenin gözlenmesinden ibarettir. Ahlâki bilinç ise, duygular ve eylemler üzerine değer yargıları verir. J.J. Rousseau, ahlâki bilinci, «Tanrısal İçgüdü», «ölümsüz ve Göksel Bir Ses» olarak tanımlar. Stuart Mili, ahlâki bilinci, ferdin yaşantılarından ve özellikle eğitiminden gelen hatıralar ve çağrışımlarla açıklar. Sosyolojik teze göre, ahlâki bilinç, ortaklaşa ahlâkın, yani sosyal ortamda uyulan ve özellikle kabul edilen ve öğütlenen ahlâkın yansısıdır. Ahlâki bilincin çağlara ve ülkelere göre değişmesi, bu gerçeğin sonucudur. Psikolojik bilinç gibi, ahlâki bilinç de kavramlardan kuruludur. Bu kavramlar, genellikle, görünen durumları özellikle de sosyal hayatı ve bu hayatı dile getiren kurumları yansıtırlar. Ama görünen dünyayı sadece pasif bir şekilde yansıtmakla yetinmezler; onun üzerinde etki yapmaya, ona egemen olmaya ve kimi zaman da onu aşmağa yönelirler.



Fertlerin ve toplumların ahlâki ve manevî haya:ını meydana getiren ahlâk ülküsü ve değerler, işte buradan türer. Felsefe'ye göre bilinç ve düşünce farklı gerçekleri dile getiren kelimelerdir. Bilinç, daha çok, düşüncenin psikolojik ve ahlâki yanlarını belirtir. Düşüncelerin mantıki yanı, bilinç kavramının içinde yer almaz. Nitekim «Mantıki Düşünce» diyebildiğimiz halde «Mantıki Bilinç» diyemeyiz. «Bilinç» kelimesinde ağırlık noktası düşünen bireysel varlıktır, oysa «Düşünce» kelimesinde gayri şahsi yan daha ağır basar. Ne var ki; «Bilinç» sözü, sadece kendimiz hakkındaki bilinci dile getirmez, dış dünya hakkındaki bilincimizi de ifade eder.



Bilinç, toplumsal bir üründür ve dil'le sımsıkı bağımlıdır. Dil olmaksızın bilinç'de olmaz. Çünkü dil, başkaları için gerçekleşen pratik bilinçtir. Ön ayakların elleşmesi ve ellerin emekte kullanılmasıyla başlayan insanlaşma, zorunlu toplumsallaşma olgusundan geçerek, Dil-Bilinç olgusunu meydana getirmiştir. Bilinç olgusu,insanların yaşama biçimlerinin ürünüdür. Öyleyse pek açıktır ki bilinç insanların yaşama biçimlerini yansıtır. Ama bilinç sadece yansıtmakla yetinen basit bir ayna değil, belirmesiyle birlikte diyalektiğe girmiş etken bir güçtür. «Bir sarayda, bir kulübedekinden başka türlü düşünülür.» Ama saray koşullarından doğan saray düşüncesi de saray koşullarını etkiler ve değiştirir. İnsansal girişkenlik, bilinçle gerçekleşir. İnsan, olaylardan oluşan bilinciyle o olaylara egemen olabilir. Bilim öncesi felsefe de insanların yaşama biçimleri düşünme bilimleriyle açıklanırdı, oysa düşünme biçimleri yaşama biçimlerinin sonucuydu. İnsan, bilimsel olarak bunun bilincine vardıktan sonradır ki, bilinçli etkenliğiyle yaşama biçimlerini de değ'ştirmeğe başlamıştır.



Hiçbir şeyi değiştiremiyen hayvansal çabayla herşeyi değiştirebilen insansal çaba arasındaki tek fark, insansal çabanın bilinçli oluşudur. Engels şöyle der: «Bilinçli amaç, istenmiş bir erek olmaksızın hiç bir şey meydana gelmez» Bilinç, insanın, kendisini çevreleyen şeyleri farketmesini, algılamasını ve algıladıktan sonra kavramasını gerçekleştirdiği gibi istemesini ve istediğini yapmasını da gerçekleştirir. BiTnç, başlangıcından beri bir toplumsal üründür, insanlar var oldukları sürece de öyle kalacaktır.


İsmail TOKER