Delil 1 - ''Allah yarattığı her şeyi güzel yapan, insanı yaratmaya da çamurdan başlayandır''. Es Secde Süresi ayet 7.
Allah Teala Zülcelal Hazretleri El- Bedi,El- Fatır ve El- Basıt isimleriyle tecelli ederek , bunca kainatı, numünesiz, yoktan var etmiştir. Bunların bir kısmını cins, bir kısmını nevi' olarak yaratmıştır. Her bir nev'in diğerinden ayrılması için fasıllar yaratmıştır...
Bunlardan ferd-i kamil olarak cins-i insanı; üstün,ulvi ve seçkin yaratmıştır. Her şeyi o yaratmış;güzel yaratmış ve güzel süret vermiş;
İnsana en güzel süreti vermiştir. kendisi yaratıcı olarak ''İnsanı yaratmaya da çamurdan başlayandır.'' buyurmuştur. Mesela, her bir hayvan cinsini müstakil olarak yarattığı gibi,insanı da müstakil bir cins ve diğer cinslere nazaran bir ferd-i kamil olarak yaratmıştır; ona şeref vermiştir;
'' Andolsun hakikaten Biz insanı şan ve şerefli kıldık...'' El İsra Süresi ayet 70.
İnsanın sair mahluktan şerefli olması ;Allah Teala'nın ona vermiş olduğu beden güzelliğine, bedendeki ahenkli eklemlere, el göz kulak gibi organların faaliyetlerinde daha becerikliliğe , iradeye, akla ve birçok manevi ahlaka sahib olmasındandır.
Maalesef birçok ehli ilim , hatta müslümanlardan da Ferid Vecdi gibi, vakitsiz öten birçok horozlar; insan cinsinin maymun cinsinden... şundan, bundan... derken bir tek hücreden meydana geldiğini söylemişlerdir. bunların yanılmasının sebebi , iki husustur:
a- Nevi'lerin - mesela amip,aslan, insanın-,cins-i esfelde - mesela hayvanda-;orta cinslerin- mesela hücre=RNA ve DNA şeritlerinin-,cins-i a'la'da - mesela cisim ve cevherde- birleşmesine nazaran dediler ki:Bütün canlılar RNA ve DNA şeritlerinden meydana gelmiştir. Bunlar bunca mahlukun tek hücreden gelişinin imkansızlığını görmediler... Zira canlılardaki hücrelerin de her biri, müstakil bir cinstir. o cinsin nevi'leri de, cinsine mahsus nevi'ler olur . Mesela, hayvan nevi'lerinden kedinin hücresi, kediye; atın hücresi ata; maymunun hücresi maymuna mahsustur. insanın hücresi de insana mahsus ve üstün hücredir. şimdi, kansız bir adamın damarlarına kedinin, köpeğin veyahud maymunun kanını zerkedersek , kansızlığı gider mi; yoksa kan hücreleri kavga edip birbirini yer mi?. Tabii ki, yer.. Görülmez mi, cinste, nevi'de birleşen insanın birçoğunun kan hücreleri birbirini tutmaz.
b- Bunlar tesadüfe hükmettikleri için, ezeli bir Halık'ın varlığını idrak edemediler. Cevheri de, ezeli zannettiler. Bundan dolayı Halık'la mahluk meselelerini birbirine karıştırdılar. Nakş ile Nakkaş; resimle ressam hiç bir nokta da birleşmedikleri gibi , ezeli olan yaratıcıyla ezeli olmayan mahlukta hiç bir noktada birleşemez.
Delil 2- İnsanla herhangi bir hayvanın arasında hiçbir münasebet yoktur. insan, nesil bakımından hayvanlardan çok farklıdır. farklar cisim nahiyesinden başlar; ahlak , ilim, fikir,idrak,konuşma,irade ve sair şeylere kadar terakki eder. insanı, insan mertebesinden çıkarıp, hayvanlaştırmak ve dinden uzaklaştırmak için, '' insan maymundan meydana gelmiştir '' diyen Darwin'in nazariyesine bakılmaz. Mukaddes kitaplar ve Kur'an, insanın aslının çamurdan olduğunu beyan ederler. Darwin'in fikirlerini tatbik eden Valdıs der ki: '' insanların maymundan türeme oluşu , tabii kanunların çıkış ve yükselmesiyle tasdik edilemez.elbette insan kendi başıyla yaratılmış demeye mecburum.''
Maddecilerden Ferho: ''Bize öyle ayan ve aşikar oluyor ki insan ile maymun arasında çok farklar vardır. Bizce=tabii kanunlarca, insanın maymun neslinden olmasına hüküm etmek mümkün değildir. Bunu araştırıp tabiatten koparmak da iyi bir şey değildir.'' der.
Delil 3- Maddeciler diyorlar ki: Birleşme sebebiyle insan ve maymunun araların da bir münasebet bulunur. Birbirine benzeyişle beraber yeşil üşneler( yosun ) , sarı üşnelerden olmadığı gibi, gözler, kulaklar, eller arasında zahiri görünüşte benzeyiş olsa da, insanda maymundan değildir. Hatta insanlar, cinste, nevi'de, fasılda, ırkta birleştiği halde, birisin parmak ucu dahi, diğerinden ayrı olur. Demek benzeyiş, birbirinden çıkmayı gerektirmez. parmaklar birbirine benzer Fakat ''şunun parmağı, bunun parmağından çıkmıştır'' diye iddia batıl değilmidir?Benzeyiş, asıl ve dal'ın delili değildir; birleşmekde öğle...
''Parmak uçlarını'' dedik; çünkü buda kur'an'ın mucizelerinden biridir.Nitekim el Kıyame süresinin 4. ayetinde Allah Teala buyuruyor: Biz parmak uçlarını bile derleyip diriltmek için tekrar toplayarak biraraya getirmeye güçlüyüz.''.. Parmak uçları buyurmuştur. her ne kadar insanın parmakları görünüşte aynı şekilde olursa da, tıbbi bakımdan bir değildir. Aynı zamanda iki kişinin parmak ölçüleri değişiktir. Binaenaleyh her birinin sıfatı, hassasiyeti de ayrıdır. Kaldı ki hayvan ve nebat ve insan aralarında irtibat...!
Evet insanlar ile hayvanlar arasında çok fark vardır. Hayvanlar arasındaki terkibler de ayrıdır. insan terkibi, değil ki maymun, hatta bütün hayvanlardan ayrıdır. Ayrıca yahudileştirmek için veya semavi kitapları kaldırmak için bazı tasavvufçulara malederek '' İnsan şimdiki hayata kadar,nebattan hayvana... hayvanlardan da maymuna... ve maymundan da süzülerek tekamül etmiştir'' diye herkesin beyinlerini uyuşturmuşlardır.
Eğer biz dersek ki: '' Şu tarlaya filan tohum ekilmiştir''; nihayet ekme ve biçme zamanı muayyendir. hem de desek ki; '' Filan fabrikadan filan madde çıkacaktır''; elbette madde meydana gelinceye kadar muayyen bir zaman vardır .Binaenaleyh filanca insanın ruhu ve hayatı başladığı noktadan şimdiki hayata kavuşuncaya kadar, sefer mesafesi muayyen ise , neden tesbit edilmiyor?.. Çok şeyler vardır ki ,yüz milyon seneden beri gelip geçiyor , Mesela senenin dört faslında , şu kadar zaman da şu mahsul geliyor denildiği zaman, zamanında söz konusu mahsulü bulamazsak, diyenin sözü doğru olurmu? Şimdi yetmiş bin senede bir hücrenin diğer hücreye naklolması muayyen bir mesafedir. Bu takdirde milyar seneyi aşkın zamandır, hangi hücre hangisine naklolmuştur? hangi cevizden,hangi badem;hangi reyhandan, hangi nergis; hangi maymundan hangi insan çıkmıştır?!.
İşte bu sorulara cevap veremeyen bazıları da çıkmaz sokağa girerek şöyle der: Aslında hayat yıldızlardan, zerre şeklinde dünyaya gelmiştir.Demek istiyorki: Hayat, yıldızlardan ayrılışından dünyaya varıncaya kadar, seferinde telefe uğramamış, fezada pek çok zaman kaldıktan sonra arza inip karar etmiştir.Sonra hayat zerrelerden bize teselsül etmiştir.
Halbuki gördüğümüz; canlılarda, dirilmenin veraset kanunlarında asla böyle kanun yoktur. Fezanın sıfır derecesinde bu zerre nasıl diri kalır?Onun emsalini öldüren kesafetli ışıkların dalgalarından nasıl kurtuldu?... Ki fizikçilerin tesbit ettikleri ışıklarda bazı cisimler, rastlamış olduğu her hangi bir cismi yutup yok eder. o ışık dalgalarından zerre nasıl kurtuldu?.. bununla beraber, o maddeyi canlı takdir edersek , nasıl kendine yer buldu?... Mesela kedinin hücresine can olacak zerre veya madde köpeğe geçmeyip de sahibini nasıl buldu?... Ta ki şimdiki hayata, doğurma kudretine vardı?... Hadi bunların hepsini kabul ettik . fakat şu soru cevapsız kalıyor: Yıldızlardaki hücrede yahud zerrede nasıl böyle bir hayat başladı?!.
Hayat levazımlarından , fidanlanmak, teneffüs, muayyen hararet, çoğalma, bölünme, hareket, teessür, ifraz, insanların ictimai hayatına tesir eden kaynaşmak gibi tesirler,nereden temin edildi?... Nadiren tasdik edilecek Bohder'in fikri tesadüf olmuştur. Diyor ki: Her b... ka batmak mümkün . fakat hayatın başladığı ilk küredeki hayatın oluşu asla kabul edilmez ve biliinmez bir akiddir. Hayatın başladığı küreyi ve o kürede hayatın oluşunu bilmek , bugünkü imkan , ilim ve sanatlarla imkansızdır. çünkü , zerre ve kürenin,doğrusu asıllarının oluşması bilinmiş değildir. Haddi zatında zerre ve küre, kendileri dahi, terkib ve hareket cihetiyle çok nizam ve intizama sahibdir. Artık bugünkü hayatın,cansız bir cevher yahud birçok cevherlerden meydana gelmesi muhaldir.Diğer ifadeyle, o sonsuz cevherlerin asıllarının oluşması dahi ilmi bir mu'cizedir. Binaenaleyh hayat sahibinin proteinden terkiblenmiş bir hücresinin oluşması bilinmemektedir.
Artık zerrelerin terkib ve te'lifleri bilinir. Lakin hayat sırrı bilinmez bir mevzudur; Darwin fikri üzere bina edilmez.
Darwin fikriyle İslam fikri arasında , ölüyle diri kadar fark vardır. itiraf edelim ki, ruh ve hayat ilahi bir sırdır. Eserinden haberdarız; hakikatinden haberimiz yoktur...
Saygılarımla...