Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: 12 EYLÜLÜN COCUKLARI 12 EYLÜLÜ YARGILAYAMAZ  (Okunma sayısı 1657 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Nisan 04, 2012, 05:40:00 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 1811

‘12 Eylül çocukları 12 Eylül’ü yargılayamaz’ diyenlere sorduk…





Bugün ilk duruşması gerçekleştirilecek olan 12 Eylül davasını, “12 Eylül çocukları 12 Eylül’ü yargılayamaz” diyenlere sorduk. 12 Eylül faşizminin karanlığını en acı şekillerde tecrübe eden bu isimlerin ortak yanıtı davanın bir aldatmaca olduğu…

Dün kamuoyuna duyurulan “12 Eylül çocukları 12 Eylül’ü yargılayamaz” başlıklı açıklamada imzaları bulunan bazı isimlere bugün ilk duruşması görülecek olan davayı sorduk. İşte aldığımız yanıtlar:
 
Nihat Behram: “12 Eylül türemesi AKP’nin kendi varlık nedenini yargılaması sadece talancının yalanıdır”
 
Sanki sivil darbeyle iktidar olduklarında gidip Marmaris’te Evren’i, “Tecrübelerinden yararlanmak için!” ziyaret eden bunlar değildi! Sanki, Evren için, “Kendisine minnet borcumuz var!” diyen bunların Hocaefendi’si değildi! Sanki “dinci, kinci” hesapların kuluçkası 12 Eylül değildi! Sanki Konut’larında Evren’i bunlar ağırlamadı!
 
Şimdi “İşte yargılıyoruz!” diyorlar! Ağızlarındaki sözün, Erdal Eren için döktükleri sahte gözyaşından ne farkı var? Sanki şu an zindanları Erdal Eren’lerle dolduranlar bunlar değil!
 
Bu davanın meşruluğu mu? Dinci faşizm ne kadar meşru ise o kadar....
 
Atilla Aşut: “12 Eylül’ü hangi mahkemelerde yargılayacaklar?”
 
"12 Eylül Yargılaması", tam bir aldatmaca. AKP Hükümeti, her konuyu siyasal çıkarları için oportünistçe kullanıyor. Ortada ciddiye alınacak, destek verilecek, düğün bayram edilecek bir dava yok. AKP politikaları yalan, aldatma, çarpıtma üzerine kurulu. Yığınların kafasını karıştırmak için her gün yeni bir oyun tezgâhlıyorlar. Hiçbir konuda içten değiller. 12 Eylül Referandumu’ndan önce de bunları söyledik. Ama sol’dan çark etmiş, AKP ile çıkar ilişkisine girmiş bir kesim, bu partinin iktidarını pekiştirmek için “Yetmez ama evet” diye kampanya yürüttü. Şimdi oyunun ikinci perdesi sahneleniyor. Zaten doğal ölümlerini bekleyen iki general eskisini günah keçisi ilan edip bu işten sıyrılmak istiyorlar! Baksanıza, AKP ve MHP de "müdahil" olarak katılıyormuş bu davaya! Çok komik, daha doğrusu trajikomik bir durum! Bizimle resmen dalga geçiyorlar! Ben 12 Eylül’de işkence görmüş, hapis yatmış, ceza almış bir devrimci olarak, kendi adıma bu oyunun bir parçası olmayı reddediyorum. AKP, 12 Eylül ürünü bir partidir. Ortak açıklamamızda da vurguladığımız gibi, 12 Eylül çocukları, 12 Eylül’ü yargılayamaz! Devrimciler, böyle bir oyunun figüranı olmamalıdır. Bize düşen görev, bu oyunu bozmak, tezgâhı açığa çıkarmak, bugün bütün kurumlarıyla iktidarda olan 12 Eylül düzenini sorgulamak ve sergilemektir.
 
12 Eylül’ü hangi mahkemelerde yargılayacaklar? İslamcı-muhafazakâr bir kimliğe sahip Anayasa Mahkemesi Başkanı bile yargının bugün siyasal bir kuşatma altında olduğunu söylerken, AKP’nin şov amaçlı bu girişimi ciddiye alınabilir mi? 12 Eylül yargılanacaksa, darbe sonrasında çıkarılan tüm yasaların çöpe atılması, oluşturulan tüm kurumların yok sayılması gerekmez mi? On binlerce insan, 12 Eylül koşullarında işkenceden geçirildi, zindanlara dolduruldu. Bu insanlar hangi yasalara göre yargılandı, hüküm giydi? 50 kişiyi ipte sallandıranlar kimlerdi? Yalnız askerler, polisler mi suçlu? O dönemin mahkemelerinde görev alan savcılardan, yargıçlardan hesap sorulmayacak mı? “Her şeyi askerler yaptı” demek, işin kolayına kaçmaktır. Bizim yargılandığımız Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesi’nin Duruşma Yargıcı Salim Başal ve mahkeme üyesi İsmet Kürümoğlu, sivil yargıçlardı. İkisi de Ağır Ceza Mahkemesi’nden bu göreve gelmişlerdi. İkisi de kraldan fazla kralcıydı. TKP Ankara Davası sırasında, mahkemenin asker üyesi Yüzbaşı Çetin (soyadını şimdi anımsayamıyorum), sanıklara saygılı davranırken, Başal ve Kürümoğlu, “Lan!”, “Kerata!” diye hitap ediyordu! Askeri Savcı Attila Tulay’ın, ifadesini beğenmediği bir arkadaşımıza makamında tokat attığını duruşma sırasında öğrendik. Ben, DAL’da gözlerimizi bağladıkları göz bağını bir biçimde dışarı çıkarıp “işkencenin kanıtı” olarak mahkemeye sunduğumda, sivil duruşma yargıcı bunu tutanağa, “bir kumaş parçası” diye geçirmekle yetinmiş, ama suç duyurumu duymazlıktan gelmişti. Şimdi bu savcı ve yargıçlardan hangi mahkeme hesap soracak?
 
Biliyorsunuz, 2000 yılında Adana Cumhuriyet Savcısı Sacit Kayasu, Kenan Evren hakkında bir iddianame düzenlemeye kalkınca kızılca kıyamet kopmuş; hiçbir mahkeme bu iddianameyi kabul etmediği gibi, adamcağız “aklından zoru var herhalde!” denilerek meslekten atılmıştı. Sözümona darbe karşıtı AKP o zaman neden destek vermemişti bu savcıya? Dahası, Kenan Evren AKP döneminde Çankaya’da onur konuğu olarak ağırlanırken, darbeci olduğu nedense unutulmuştu. Tayyip Erdoğan da 12 Eylül’ün önderleriyle fotoğraf karelerinde samimi pozlar verirken darbecilerle bir sorunu yoktu. Şimdi fırsatçılık yapıyor, ikiyüzlü davranıyor, siyaseti kirletiyor! Aklı başında hangi devrimci bu aldatmacaya kanar?
 
12 Eylül sola karşı yapıldı
 12 Eylül faşist darbesi, sola, devrimcilere, emekçilere, işçi sınıfına karşı yapılmıştır. Darbenin arkasında büyük sermaye, TÜSİAD, ABD vardır. Darbecilerin Turgut Özal’ı önce Başbakanlık Müsteşarı, sonra Başbakan yapmaları rastlantı değildir. 12 Eylül’ün asıl amacı, 24 Ocak Kararları diye bilinen neoliberal politikaları engelsiz uygulamaktı. Buna karşı direnebilecek ana güç olan işçi sendikalarını ve sol partileri hedef aldılar. 12 Eylül öncesindeki “terör” bir bahaneydi. Terörü yaratan da zaten darbeyi tezgâhlayanlar ve onların emrindeki kontrgerilla örgütüydü. Darbeyi halkın gözünde “haklı ve meşru” göstermek için her yönteme başvurdular. Ülkeyi kan gölüne çevirdiler. Kendilerini “Ülkücü” diye niteleyen örgütlerinin bu kirli savaşta solculara karşı kullanıldığı ise bir gerçektir. Zaten bunu şimdi kendileri de itiraf etmekten çekinmiyorlar.
 
İslamcılar 12 Eylül’le palazlandı
 Mamak Askeri Cezaevi’nde, küçük bir İslamcı öbekle birlikte kaldım. Bunlar, Milli Selamet Partisi’nin gençlik örgütü konumundaki Akıncılar’dı. Aramızda hiç sorun yaşanmadı. Onların da MHP’lilerle insani ilişkisi yoktu. Daha çok bizimle sohbet ederlerdi. “Silahlı örgüt” suçlamasıyla tutuklanmışlardı. Ama çok kalmadılar içerde. Önce salıverildiler, sonra da aklandılar. İslamcılar, 12 Eylül’den en az zarar gören kesimdir. Zaten Kenan Evren, kısa süre sonra elde Kuran, ülkeyi karış karış dolaşıp vaazlar vermeye başlayınca işin rengi belli oldu. İslamcıların en çok palazlandığı, güç topladığı, sinsice örgütlendiği dönem, 12 Eylül ve izleyen yıllardır. AKP’nin iktidar oluşu da işte bu uğursuz sürecin sonucudur.
 
12 Eylül’de kimi faşist öğelerin de tutuklanıp yargılanmaları ise hesaplı-kitaplı bir denge politikasının sonucuydu, tamamen göstermelikti. Zaten o dönem yargılanan MHP’nin ve “Ülkücü” kesimin önde gelenleri, “Bizim fikriyatımız iktidarda, kendimiz cezaevindeyiz! Bu nasıl iş?” diye şaşkınlıkla soruyorlardı duruşmalarda. Aldatıldıklarını düşünüyorlardı. Cuntacılara sundukları hizmetlerin karşılığı bu mu olmalıydı? Benzer bir komedi günümüzde sergileniyor. 30 yıl sonra sözümona yargılanmakta olan 12 Eylül darbecilerinin başı Kenan Evren de şimdi aynı sözlerle savunuyor kendini: “Bizim açtığımız yoldan iktidar oldunuz. Yaptığımız yasalarla yönetiyorsunuz ülkeyi. Getirdiğimiz kurumlar yerli yerinde duruyor. Öyleyse nasıl yargılayabilirsiniz bizi?”
 
Evet, bu sorunun yanıtını vermek yalnız AKP’ye değil, onu canla başla destekleyen “Evet ama yetmez”cilere de düşüyor.

Kaya Güvenç: “İnanır gibi yapmanın getirisi olsa gerek…”
 
12 Eylül darbesinin bütün sonuçlarına, bütün düzenlemelerine sımsıkı sarılacaksın, bunlarla yetinmeyip aynı doğrultuda yeni düzenlemeler yapacaksın, sonra da bu darbeyi yargılıyorum diyeceksin. Pes doğrusu... AKP iktidarının yaptığı tam bir gösteri, tam bir aldatmaca. Başka bir aldatmaca da bu olayın "bağımsız yargının" etkinliği olarak sunulması. Sanki yargı bağımsızmış gibi... Kimsenin bunlara inandığını sanmıyorum ama al gülüm ver gülüm dünyası, inanır gibi yapmanın getirisi olsa gerek.
 
Sanki devrimci gençleri başka ülkelerden gelenler katletti…
 Zaten bu ülkede sağcılar hep sütten çıkmış ak kaşık olarak gösterilirler. Demirel "Bana sağcılar cinayet işliyor dedirtemezsiniz" diyerek resmi görüşü de belirlemiş oldu geçmişte. Sanki birilerinin 1960'ların sonlarında komando kaplarında eğitilip solculara saldırmaya başlamaları başka bir ülkede yaşandı. Sanki Kanlı Pazar yaşanmadı. Sanki devrimci gençleri başka ülkelerden gelenler katletti. Maraş ve benzeri olayları da onlar yarattılar... Sayısız örnek var. Sağcılar Kontrgerilla'nın tetikçileri, milisleri gibi çalıştılar. CIA'nin "çocukları" hem generalleri, hem de sağcı militanları kullandılar. Bu sadece bizim ülkemizde değil, bütün dünyada böyle oldu.
 
Dava ile birlikte MHP ve İslamcıların da darbenin mağduru olarak gösterilmesi de başka bir aldatmaca. Mağdur edebiyatı iyi iş yaptı. Hâlâ inanan kaldı mı diye sormadan edemiyorum. 12 Eylül'ün yaratmak istediği egemen ideoloji Türk-İslam sentezi idi. MHP'liler "biz içerdeyiz düşüncelerimiz iktidarda" diyorlardı. Zorunlu din derslerinin konulması, dini örgütlenmelere serbestlik sağlanması da İslamcılara sağlanan olanaklardı. Aşırı milliyetçiler ve dinciler mağdur değil iktidardılar. Belli sayıdaki insanın tutuklanmış, cezalandırılmış olması bu gerçeği değiştirmiyor. 12 Eylül'de de mağdur olanlar işçi sınıfının saflarında yer alanlardır.
 
Ulvi Oğuz: “Bu dava 12 Eylül’ün ‘haklılığını’ kanıtlamaya çalışıyor”
 Bu yargılamanın meşru olmadığı, tamamen bir aldatmaca, göz boyama olduğu imza kampanyamızın başlığıdır. “12 Eylül'ün Çocukları 12 Eylül'ü Yargılayamaz”. Asıl yargılanması gerekenler, başlı başına 12 Eylül darbecileri olarak alınan iki eski paşa değildir. Tabii ki bunlar yargılanmalı hesap sorulmalıdır. Fakat bunlarla beraber, esas olarak bunların güç aldıkları, dayandıkları odaklar da asıl suçlular olarak bunların yanına oturtulmalıdır. 12 Eylül faşist darbesini sadece birkaç generalin işi olarak görmek politik körlükten öte bir şeydir.

Ülkemizdeki emperyalist oyunların, tekelci sermayenin egemenliğinin pekiştirilmesi için en olmadık, en kanlı oyunların oynandığının, örgütsüz, umutsuz, sindirilmiş bir toplum yaratmak ve onu köleleştirmek için iç ve dış egemen güçlerin neler yapabileceğinin görülmemesidir. 12 Eylül yasalarının, kurallarının egemen olduğu bir sistem içinde, 12 Eylül'ün asıl öznesi, özendiricisi NATO ve ABD emperyalizminin egemenliğinin daha da apaçık olduğu, 24 Ocak ekonomik kararlarının en vahşi bir şekilde uygulamada olduğu, işçi sınıfının, emekçilerin en masum hak arama girişimlerinin vahşice ezildiği bir ortamda böyle bir yargılamanın meşruiyeti kesinlikle söz konusu olamaz. Bu olsa olsa, iddianameden anlaşıldığı kadarıyla 12 Eylül darbesini aklamak ve haklılığını kanıtlamak için düzenlenen bir sahne oyunudur. Bu davaya müdahil olarak bile katılmak bence yanlış bir tutumdur. Bu tutum 12 Eylül 2010 referandumunu AKP’nin istediği kanala akıtmak ve ne kadar haklı ve doğru olduğunu zımnen kabul etmek anlamına gelecektir. Burada yargılanması gereken esas olarak sistemdir, Gladyodur, NATO yandaşlığıdır, emperyalizmdir, gözünü doymaz kâr hırsı bürümüş kapitalizmdir. Bu davaya faili meçhuller, işkenceciler, sivil yandaşlar, idamlar dahil edildiğinde ve ancak o zaman bu dava bir anlam kazanabilir. Bu da bu sistem içinde olası değildir.
 
Yıllardır söyleniyor, artık kabak tadı verdi desek yeridir. Bazı kışkırtıcılar solcu ve sağcıları kışkırttı, birbirlerine kırdırdı. Bu başlı başına bir halkın, bir sınıfın faşizme ve kapitalizme karşı savaşımını, direncini inkar etmek, onu yok saymaktır. Aynı zamanda darbeci paşaları ve 12 Eylül mantığını daha başından aklamak, kardeş kavgasını durduran kahramanlar mertebesine yükseltme çabasıdır.

Son zamanlarda Türkiye sağında bir refleks oluştu. Her koşulda ne olursa olsun, bir şekilde mağduru oynamak. Burada da bunu görüyoruz. Bu aslında iki yanlı bir oyun, birinci olarak, mağdur demokrasi kahramanını oynamak ve ikinci olarak da 12 Eylül darbesini aklama sahne oyununun toplum içinde yaslandığı tabanı olabildiğince yaygınlaştırabilmek. Şunu unutmayalım, MHP duruşmalarında MHP’nin önde gidenlerinin yakındığı bir tek şey vardı, fikirlerinin iktidarda, kendilerinin hapiste olmasıydı. Aynı zamanda, dinci gericilik 12 Eylül darbesinden sonra altın yıllarını yaşamaya başladı. Darbecilerin başı, şimdiki egemenlere, sizler benim çocuklarımsınız, beni nasıl yargılarsınız diye yakınıyor. Daha fazla ne demek gerekir ki...
 
Tuncay Çelen: “AKP 12 Eylül karşıtı değil, devamıdır”
 12 Eylül Türkiye’nin toplumsal yapısını köklü biçimde değiştiren son derece kanlı bir müdahaleydi. Ama bu müdahale sadece bugün fail olarak görülen TSK’nın en üstündeki 5-10 üst rütbeli askerin inisiyatifinde gerçekleşmemiştir. 12 Eylül darbesi uluslararası sermayeyi temsil eden Dünya Bankası ve IMF gibi kurumlar, ABD, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerin yönetimlerinin de desteğiyle Türkiye sermaye sınıfının emekçi sınıflar üzerinde mutlak tahakkümünü sağlamak üzere gerçekleştirilmiştir. Türkiye’deki sermaye çevreleri de (TİSK, TÜSİAD gibi) darbeyi teşvik etmiş, desteklemiş ve hatta yönlendirmişlerdir.
 
Bunların yönlendirilmesiyle alınan 24 Ocak kararları, Turgut Özal ve ekibi tarafından “Ekonomik Tedbirler Paketi” olarak açıklanmış ama yürürlüğe konulamamıştır. Devrimci mücadele ezilmeden, halk muhalefeti susturulmadan bu kararlar uygulanamazdı.
 
Demirel’in Müşteşarı olarak, bu kararları yaşama geçiremeyen Özal, ancak 12 Eylül’den sonra, 12 Eylül Cuntasının Başbakan Yardımcısı olarak, 12 Eylül faşizminin baskı ve zulüm rejiminde yürürlüğe sokabilecekti. Ne pahasına, işten atılmalar, sürgünler, işkenceler, yargısız infazlar, katliamlar, idamlar pahasına…

İşte bugün gözlerimizin içine baka baka hafızamızla, zekamızla alay ediyorlar. 12 Eylül’de palazlanan, 12 Eylül çıktıları, 12 Eylül’e karşı çıkar gibi bir tavır takınıyorlar. Menderes’i, Özal’ı, Erdoğan’ı “özgürlük savaşçısı” ilan ediyorlar.
 
Bakın ‘Nazlı kız’ o zaman ne diyordu?
 Şimdi televizyonlarda “özgürlükçü” darbe karşıtı geçinenler, 12 Martları 12 Eylülleri, faşist işkencecileri, generalleri askerler destekleyenlerdir.
 
Bakın bugün yandaş medyanın büyük demokratı, asker, darbe ve 12 eylül karşıtı, Nazlı kız o günlerde neler yazıyordu?
 

"13 ilde sıkıyönetim yürürlüğe girdi. Huzura susamış milletimiz yürekten sesleniyor: Merhaba Asker”. (Nazlı Ilıcak, 17 Aralık 1978, Tercüman)


"Kızıl ahtapotların kolları ülkemizi yavaş yavaş sarıyor. Ve hala at gözlüğü takanlar, faşizmin tırmanışından söz ediyor. Faik Türün’ü faşistlikle mi suçluyorsun, MİT’e kontrgerilla damgasını mı vuruyorsun, devlet teröründen mi bahsediyorsun, işkence iddiaları ile yeri göğü inletiyor musun, faşizm geliyor diye yaygarayı mı basıyorsun... Geç kardeşim uzatma o eli bana, çünkü o el kızıl ahtapotu boğmak yerine onu besliyor. Ben o kirli eli sıkmam”. (Nazlı Ilıcak, 27 Temmuz 1980)
 

“Birkaç gündür 12 Eylül harekâtı ile 27 Mayıs’ın mukayesesi yapılıyor ve hemen herkes, birincisinin üstünlüğünü ortaya koyuyor …12 Eylül’de açıklanan hedeflerle yıllardır bizim yazdıklarımız arasında, geniş bir mutabakat mevcuttur. Ümidimiz memleketimizin birlik ve beraberliğimizin son şansı olan Türk Silahlı Kuvvetleri harekâtının başarı ile neticelenmesidir”. (Nazlı Ilıcak, 16 Eylül 1980, Tercüman)
 

“1974 affıyla anarşistleri sokağa salıvermiş, 12 Mart’ın Türün Paşasına, Elverdi Paşasına faşist damgası vurulmuş, kontrgerilla iddiaları ile etraf bulandırılmış, (…) İşte12 Eylül, Türk milletinin meşru müdafaaya geçtiği gündür. İdamlar bu meşru müdafaanın bir neticesidir. (…) 1972’de Deniz Gezmiş’e, Yusuf Aslan’a, Hüseyin İnan’a Meclis’te oylarıyla sahip çıkanların Kızıldere’de Mahir Çayan ve arkadaşlarının öldürülmesini ‘devlet terörü’ olarak vasıflandıranların artık sesi soluğu kesilmiştir.” (Nazlı Ilıcak, 10 Ekim 1980, Tercüman.)

Evet, dün darbecilere Türünglere, Elverdilere, 12 Martlara, 12 Eylüllere, MİT’e, İT’e, kontrgerillaya sahip çıkanlar; bugün sözümona “darbe” karşıtlığı yapıyorlar, 12 Eylül’ü yargılıyorlar. Biz de inanıyoruz öyle mi?

Evet, dün “Devrimcilere” karşı örgütlendirilen “ülkücüler”in, “islamcıların” “ Komünizmle Mücadele Dernekleri”nin “ülkü ocakları”nın, “aydınlar ocağının” “ilim yayma cemiyetlerinin” üyeleri ; yıllar önce açılan kuran kurslarında, imam hatip okullarında, tarikat evlerinde yetişenler bugün iktidarda. O gün devrimcilere karşı ABD emperyalizminin çıkarları korumak için örgütlenenler, yetiştirilenler, 6. filonun gemilerini kıble yaparak secde eden gerici-milliyetçi-faşist güruhun uzantıları, Kanlı Pazarlarda katliamlar yapanlar bugün iktidardalar. Çorum, Maraş, Sivas katliamlarını gerçekleştiren gerici-faşist örgütlerin üyeleri bugün iktidarı paylaşıyorlar. Bugün gericiliğin tarihsel işbirlikçiliğini ülkenin tüm değerlerini satışa çıkararak sürdürüyorlar.
 
Akıttıkları kanla birlikte, o dönemden bugüne taşındılar. Bugün Mecliste AKP’nin MHP’nin milletvekilleri olarak meclis koltuklarında; Bakan koltuklarında oturuyorlar. Başbakanlıkta, ABD’nin emir erliğini yapıyorlar. MTTB'nin o dönem icra kurulu başkanı bugün ülkenin tepesindedir.
 Bunlar, 12 Eylül’e karşılarmış. 12 ‘Eylül’ü yargılayacaklarmış. Haydi canım sizde!
 
(soL-Haber Merkezi)


Nisan 07, 2012, 10:09:20 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Bunlar, 12 Eylül’e karşılarmış. 12 ‘Eylül’ü yargılayacaklarmış. Haydi canım sizde!
 :D ;D 8)
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus