Sayın Tij,
Sanırım şöyle bir varsayımınız var ve bunu doğru kabul ediyorsunuz; "Bir çocuğa, çocukken ne verilirse, ileride bunun etkileri hissedilir"
Buysa, buna katılırım. Ama varsayımınız bu değil de, şuysa buna katılmam; "Bir çocuğa, çocukken ne verilirse, bu asla değişmez"
İnsana ve insan aklının potansiyeline güvenmediğinizi düşünüyorum. İnsan değişir. Yeter ki korkmasın. Yeter ki düşünsün. O zaman hayatın her saniyesini önyargısız tartar, her saniyesinden ders alır, ve kendi hayatını doğruya göre inşa eder.
İnsan korkuyorsa, kendisine geçmişte doğru diye öğretilenderden başka bir gerçekle yüzleşmekten korkuyorsa, o insan "öğrenemez". Hayattan öğrenemez. Tüm enerjisini, kendisine çocukken öğretilen veya kendisini erken yaşta etkileyen ve kişiliğini oluşturan "şey"i savunmak için harcar. Bu enerjiden öğrenmeye bir şey kalmaz. Çünkü kendisini savundukları, bizzat bu öğrenmesi gereken şeylerdir. Belki bir yerde öğrenir; cinnet geçirdiği yerde.
Buna rağmen, çoğu insan, ailede öğrendiği yanlış şeyleri tespit edip, bunları ileride değiştirebiliyor da. Belki biraz korku o da duyuyor. Ama her nasılsa, bunun üstesinden gelebiliyor. Tarih böyle insanların yaptığı devrimlerle doludur.
Bunları neden anlattım. Şunun için:
Kötü bir şeye maruz kalacağını düşündüğünüz çocuk da ileride bunun kötü olduğunu algılayabilir diye. Çok zor diye düşünüyorsunuzdur. Evet zor olur. Zordur, çünkü insanın karakterine işlemiş inançlar/ tarzlar, sadece kafada inanılan şeylerden ibaret değildir; o annesinin hatırasıdır, babasının hatırasıdır. Hayatı boyunca en çok sevdiği insanların, çevresinin, çocukluk huzurunun geçtiği ortamın ve bu ortama giren her şeyin hatırasıdır. Çoğu insan, gerçekler pahasına, bu güven ortamına ihanet etmek istemeyecektir. Burada bir gurur duyacaktır. O gerçeklerden incinecektir. Üstelik değişim onu korkutur da. Dolayısıyla, gerçeklere karşı, batıl inançlarını, kötü alışkanlıklarını, kötü tarzını savunmak için hayatı boyunca kestirme yollar aramak zorunda kalacak, bahaneler üretecek, güzel dizayn edilmiş yalanlar söyleyecek, belki kendisinin dahi inanmayacağı şeyleri iddia edecektir. Tüm bunlar başarısız olursa da saldıracaktır, öldürecektir, yakacaktır, yıkacaktır.
Sadece dindar insanlara has bir şey zannetmeyin bunu. Bu, insanların genel özelliğidir. Aile neyse, çocuk onu sahiplenir. Siz de, ben de aileden bir şeyler aldık ve onu belli bir yere kadar sürdürdük, belki birkaçını değiştirdik, belki hiçbirini değiştiremedik.
İnsanların bu zaafına tehlikeli bir eğilim diyorum. Tarihteki savaşların, çatışmaların, akan kanın arkasında bu savunma, incinme, koruma, korku, itaat vb. eğilimleri yatar. Bu, gerçekten insanları tehlikeli bir varlık yapar.
İşte özgürlük deyip, sınırlandırılması gerektiğini iddia ettiğiniz şey de insanların bu eğilimlerini "kaşımamaya" yarar Sayın Tij.
O aile çocuğunu Kuran kursuna göndermek isterken, biri çıkıp "hayır efendim" derse, üstelik buna gerekçe olarak da kendi keyfi fikirlerini ve kanaatlerini öne sürerse o toplumda huzursuzluktan, çatışmadan, didişmeden, savaştan başka bir şey bulamazsınız. Özgürlüğün hikmeti burada gizlidir.
Ben Sayın Alşah'a özel mesajda söylediğim şeyi burada tekrar yazmak istiyorum: 5 yaşında bir çocuğun arap alfabesiyle bir metin okumasını tehlikeli bulmuyorum. Tehlikeli bulduğum şey, bu 5 yaşındaki çocuğun, ileride 25 yaşına geldiğinde, çocuğunu kuran kursuna değil de baleye göndermek isteyen bir aile için "balenin o çocuğa kattığı kötü şeyleri nasıl bertaraf edeceğiz? çocuğun bunu seçme özgürlüğü yok. o aile kızını iffetsizliğe itiyor. bunun yerine kuran kursuna gönderse daha iyi olmaz mı" diyeceği gündür.
Tıpkı bunun tersini bugün söyleyenler gibi.
Kötü olan şey, başka insanın özgürlüğüne tecavüzdür. Kuran kursları kötü değildir. Bir din fanatiğinin, sırf inanmıyor diye birine saldırması kötüdür. Ateist bir ailede doğmuş bir çocuğun, sırf inanıyor diye birine saldırması kötüdür. Kötü olan şeyde daima ikinci bir insan vardır. Ve kötü, sizin durduğunuz yerden belirlenmez. Sandığınız gibi 18 yaşına geldiğinde çocuk ailesine dönüp "neden bana bunu yaptınız" demeyecektir, çünkü o iyidir. Ona göre de siz kötüsünüzdür.
Fakat kötüyü tek bir şey belirler; Hukuk.
Kuran kursu size göre kötüdür. Bana göre anlamsızdır. Bir başkasına göre de hayli yararlıdır. Bunları burada tartışmayacağım. Bu tarışma sabahlara kadar sürer. Kötü olanın çizgisini hukuk belirler, ve insanlar, hukukun (veya hayatın) duvarlarına çarpa çarpa iyileşecekler, toplumlar da özgürlük ortamında evrileceklerdir. O kötü şeye neyin sebep olduğunu keşfetmek matematiksel olarak mümkün değildir. Bu subjektif bir kanaattir ve eğer bu kötülüğe kuran kurslarının neden olduğunu düşünüyorsanız, size düşen sadece kendi çocuğunuzu o kurlara yollamamanızdır. Yasa erkiyle, kendi hayat tarzınızı "yasakçılıkla" topluma yamayamazsınız."Buna çocuklğunda gittiği Kuran kursu sebep oldu" diyemezsiniz. Bunu dediğiniz anda, sizin çocuğunuzu gönderdiğiniz futbol kursu için de "holiganizmi doğuruyor" diye bir yasaklama getirmeye ruhsat tanırsınız. Özgürlük, kimsenin kimseye karışmadığı bir toplumu öngörür, ama bunun yanında çok çetin bir şey de ister; herkes yaptıklarından sorumludur. Özgürlük, toz pembe bir dünya görüşü değildir. Belki gelmiş geçmiş en katı hayat görüşüdür; çünkü sizi geçmişinizden soyutlar. Sizi o bağlardan kurtarır, çünkü size zorla empati yapmayı öğretir. Katlanmayı, hoşgörüyü, tahammülü öğretir. Bıçağı görmeden birilerini suçlamamanız gerektiğini öğretir; onun suçlu olduğunu adınız gibi bilseniz de.
Saygılar