Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Kadınlar Günü’nün bilinmeyen öyküsü  (Okunma sayısı 1374 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 08, 2019, 11:11:13 öö
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Kadınlar Günü’nün bilinmeyen öyküsü
8 Mart, insani şartlarda çalışmak isteyen kadınların direnişi...



07.03.2019 23:59 Karakter boyutu : 
8 Mart 1857’de New York’ta bir dokuma fabrikasında çalışan 40 bin işçi, 16 saatlik çalışma süresinin 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artış yapılması talebiyle greve başlamıştı. Eyleme durdurmak isteyen polis kadın işçilere saldırmış, fabrika yönetiminin de desteğiyle binlerce işçi fabrikaya kilitlenmişti. Bu sırada çıkan yangında içeride kilitli kalan işçilerden 129’u yanarak can vermişti.

8 Mart aslında insani şartlarda çalışmak isteyen kadınların direnişiydi. 1908 yılında kadınlar yine 1857 yılındaki taleplerle daha kısa çalışma saatleri ve daha iyi gelir ve oy hakkı için tekrar sokağa çıktılar. Ekmek ve gül’ün simgesi olduğu bu eylemlerin amacı kaliteli bir yaşamdı.

1910 yılında Kopenhag’da gerçekleştirilen İkinci Enternasyonal’e bağlı Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda 8 Mart’ın her yıl Kadın Günü olarak kutlanması kararlaştırıldı. Bu karardan sonra Kadınlar Günü ilk kez Almanya, İsviçre, Avusturya, Danimarka’da kutlandı.

İşte Kadınlar Günü’nün tarihçesi:
https://odatv.com/vid_video.php?id=8G12H
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Mart 08, 2019, 08:50:14 ös
Yanıtla #1
  • Mason
  • Orta Dereceli Uye
  • *
  • İleti: 85
  • Cinsiyet: Bay

Tüm kadınların, kadınlar gününü kutlar, tebrik ederim.


Mart 08, 2019, 11:04:25 ös
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

Türk kadını kölelikten nasıl kurtuldu



Beşeriyetin çok uzun soluklu tarihinde, kadınlar için iki büyük kırılma noktası vardır. Birincisi; günümüzden yaklaşık olarak 12 bin yıl önce “Tarım Devrimi”, ikincisi ise 18.Yüzyılda gerçekleşen “Akılcı ve Bilimsel Düşünce Dönemi”. Tarım Devrimi öncesinde, insanlık “avcı-yiyecek toplayıcı” düzende yaşardı ve kadın erkek ilişkileri ortak, paylaşımcı ve eşitti. Tarım Devrimi sonrası, yerleşik düzene geçilmesiyle birlikte, kadın-erkek eşitliği hızla bozulmaya başladı. Çok zor şartlar altında yapılan tarım ve savaşlar için erkeğin kol gücüne daha çok ihtiyaç vardı.

Bugün çağdışı olan, geçmişte ise normal olan bu düzene göre; kadın ve erkek eşit olamazdı. Kadın, ancak erkeğini cinsel olarak memnun ederek, çocuk doğurarak, aşçılık, hizmetçilik ve çocuk bakıcılığı yaparak bir karşılık ve değer bulabilirdi. İnsanlığın tarihi gelişimi içinde, yapılan savaşlarda ve mücadelelerde kadının genel olarak ne değeri olabilirdi ki! Geçmişin savaşlarında, savaş meydanlarında ve cephelerde erkekler cenk eder, kılıç sallar, ok atar ve tüfek tutardı.

ERKEĞİN EGEMENLİĞİ SINIRSIZDI

Bu nedenle erkekler kutsandı, kutsal kitaplar bile erkeği muhatap aldı, erkek doğuramayan kadınlar eksik sayıldı, hiç doğuramayanlar ise insan yerine dahi konmadı. Ortaçağ’dan sonra bile bu durum devam etti; kadınlar nüfus sayımlarında kale alınmadı, seçme ve seçilme hakkı tanınmadı. Çünkü; geçmişin üretim ve mücadele şekli kol ve adale gücü üzerineydi. Ayrıca; bitmez tükenmez savaşlarda erkekler birbirini kırıyor, erkek nüfusu azalıyor, bozulan bu arz talep dengesi erkekleri daha da değerli kılıyordu.

Geçmişte, kadınlar ve çocuklar erkeğin, yani babanın veya kocanın sınırsız bir tasarrufu ve egemenliği altındaydı. Buna cezalandırmak, dövmek, şiddet, öldürmek ve Tanrılara kurban etmek de dahildi. İnsanlığın beşerî çizgisi geliştikçe, erkeğin bu sınırsız egemenliği yine Tanrısal referanslarla sınırlandırıldı ama hiçbir zaman ortadan kaldırılmadı.

KADINDAN HAHAM, PAPAZ VE İMAM DA OLMAZDI!

Üç aşağı beş yukarı, geçmişin birbirini etkileyen tüm uygarlıklarında da erkek ve kadın eşit değildi. Buna; Antik Mezopotamya, Antik Mısır, Antik Yunan, Roma, Bizans ve Osmanlıda dahildi. Yahudilerin ikinci kutsal kitabı sayılan Talmud’da kadının açık saçı ve sesi, çıplaklıkla eşdeğer sayılırdı. Hristiyanlığın önemli ismi Tarsuslu Aziz Pavlus, örtüsüz kiliseye giden kadının kafasının kazıtılmasını önerir. Yani tek Tanrılı dinlerin, Roma’nın, Bizans’ın ve Osmanlı’nın kadına bakış açısı ve toplumdaki yeri birbirine benzerdi. Kadından Haham, Papaz ve İmam da olmazdı. Bizans’ta da kız çocukları küçük yaşta evlendirilir, bakire olması şartı aranır, İmparatoriçeler bile başını örtmeden sokağa çıkamazdı.

Akad diliyle yazılmış 4 bin yıllık şiirde ilk iki mısra şöyle diyor;

“Gerçekten bir kadından ciddi bir şey beklemektense

Rüzgâr toplamaya çalışmak daha iyidir”

Antik Yunan didaktik şiirinin babası olarak bilinen Hesiodos kadını şöyle tarif ediyor;

“Takıp takıştırıp kıçını sallayan

Aklını çelmesin kadının biri

Gözü ambardadır diller döker sana

Ha bir kadına güvenmişsin ha bir hırsıza”

Mevlâna da “Kadının bakışı fitnedir. Bu fitne sesi de duyuldu mu bir katken yüz kat olur” diyor.

GÜÇ KOLDAN KAFAYA GEÇİNCE, DURUM DEĞİŞTİ!

Kadına bakış açısını gösteren bu sözler, sadece bu sözlerin söylendiği dönemlerinin ürünü değildir. Tarım Devrimi sonrası, yerleşik düzene geçilmesi ile birlikte, insanın 10 bin yılı aşkın bir süre ile erkeğin ve erkek egemen hemen hemen tüm toplumların kadına ikinci sınıf bakan, küçümseyen, güvenilmez bulan ve cinsel bir obje olarak gören bakış açısının ürünüdür.

Ne zaman ki insanlık Aydınlanma ile birlikte Akılcı ve Bilimsel Düşünce Dönemine girmiş ve güç koldan kafaya geçmiş, erkek egemenliğinin de sonu gelmeye başlamıştır. Bugün kadının hala itilip kakıldığı, fıtraten eşit sayılmadığı coğrafyalara bakınız; hala güç koldan kafaya geçmemiş, Aydınlanma gerçekleşmemiş ve çağdaş değillerdir.

KADININ MAKÛS TALİHİ DEĞİŞİYOR

İşte bu nedenle Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Aydınlanma Devrimleri ile birlikte toplumu Akılcı ve Bilimsel Düşünce Dönemine geçirecek atılımları yapmış ve kadının 10 bin yıllık makûs talihini değiştirecek girişimlerin peşinde olmuştur. İlahiyatçı ve sosyal bilimci olan Prof. Dr. Niyazi Kahveci; “Çağımızın ürünü kavram, kurum, kuram, sistem ve değerler, kutsal kitaplar dahil, daha önce yazılmış eserlerde bulunmazlar. Mesela; demokrasi, eşitlik, insan hakları, kadın-erkek eşitliği gibi kavramlar bile çağımızdan önce mevcut değildi. Bu nedenle; bu gibi kavramları çağımız öncesi yazılmış eserlerde ve kitaplarda aramak gereksizdir” diyor.

Birinci Meclis’te, kadın hakları konusunu gündeme getiren yalnızca iki isim vardır. Birisi Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey, diğeri de Bolu Mebusu Tunalı Hilmi Bey’dir. Özellikle Tunalı Hilmi Bey, ilericiliğin, işçi, köylü ve kadın haklarının ateşli bir savunucusudur. Bu nedenle Meclis içerisindeki tutucuların ve bağnazların boy hedefi haline gelmiştir.

KADIN İÇİN HAK İSTEYEN AKIL HASTASI İLAN EDİLİYOR!

Tunalı Hilmi Bey, bir gün Meclis kürsüsünden kadınlar için en azından seçme hakkının verilmesini ister. Bu sözlerin Meclis sıralarından karşılığı "Tımarhaneye git!" şeklinde olur. Tunalı Hilmi Bey’in 3 Nisan 1923’de kadınlarında nüfus sayımında yer almasını istemesi üzerine, Meclis’te büyük bir gürültü kopar. Hakaret çizgisindeki eleştirilerin hedefi haline gelir ve konuşmasına müsaade edilmez. Ancak, ayak patırtıları ve gürültüler arasında yalnızca; "Ayaklarınızı vurmayınız beyefendiler, benim mukaddes analarımın, benim mukaddes bacılarımın başına vuruyorsunuz. Benim anam, babamdan yüksektir." sözlerini söyleyebilmiştir.

Nisan 1923’te, kadınların vatandaş olarak sayılması düşüncesine bile tahammül gösteremeyen milletin vekilleri, bu tarihten yedi yıl sonra Atatürk’ün kadın hakları alanında yaptığı reformlar çerçevesinde kadınlarımızı siyasi haklara kavuşturacak adımları atacaklardır. Türk kadınları, önce 1930’da yerel yönetimlerde seçme ve seçilme imkanını elde edecek, daha sonra 1934’te milletvekili seçme ve seçilme hakkına kavuşacaktır.

ATATÜRK, KADIN-ERKEK EŞİTLİĞİ DEMEKTİR!

Bugün (8 Mart 2019), Dünya Emekçi Kadınlar Gününü idrak ediyoruz. Bu maksatla mesajlar veriliyor, etkinlikler yapılıyor, kutlamalar düzenleniyor ve nutuklar atılıyor ama kadın hakları konusunda geriye doğru gidişimiz sürüyor. Belki kadın hakları bakımından 1923’teki durumumuzda değiliz ama Aydınlanma Devrimleri vasıtası ile sağlanan kazanımlar, özellikle AKP döneminde hızla ve bilinçli olarak aşındırılmakta ve yok edilmektedir.

Atatürk; herhangi bir insanın, bir askerin, bir tarihi şahsiyetin, bir kahramanın, geçmişi başarılarla dolu bir vatanseverin ve bir Cumhurbaşkanının adı değil. Atatürk; yaşadığımız topraklarda ve İslam dünyasında Aydınlanmanın, Akılcı ve Bilimsel Düşüncenin ve kadın-erkek eşitliğinin adıdır. Atatürk’e düşmanlık, kadına düşmanlıktır; geçmişin kadına bakış açısını hortlatmaya, tarihi geriye çevirmeye ve kadını tekrar ikinci lige göndermeye çalışan hastalıklı bakış açısıdır.

Yaşadığımız coğrafyada kadın olmak, emekçi olmakla eş anlamlıdır. Bu bilinçle, tüm kadınlarımızın dünya kadınlar gününü yürekten kutlarım.

10 Mart 2019 Pazar günü saat 14:00’de, başkanlığını Sayın Fatoş Kayacan Hataylı’nın yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneği Beşiktaş Şubesi tarafından düzenlenen, “Atatürk ve Çağdaşlık” konulu konferansa konuşmacı olarak katılacağım.

Türker Ertürk

Odatv.com
« Son Düzenleme: Mart 08, 2019, 11:06:51 ös Gönderen: NOSAM33 »
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Mart 08, 2019, 11:09:49 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay

https://odatv.com/vid_video.php?id=8G144

İşte o müdahale anı:



Kadınların yürüyüşünde neler yaşandı
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde Feminist Gece Yürüyüşü İstiklal Caddesi’nde başladı...


8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde Feminist Gece Yürüyüşü İstiklal Caddesi’nde başladı. Binlerce kadın "Korkmuyoruz, susmuyoruz, itaat etmiyoruz" sloganıyla Beyoğlu'nda bir araya geldi. Polis bir süre sonra toplananlara müdahale etti ve kadınları biber gazıyla birlikte iterek uzaklaştırdı. Zambak Sokak önünde barikat kuran polis, biber gazı ve yere sıkılan plastik mermilerle yürüyüşe müdahale ederek kadınları üç ayrı gruba böldü.

İşte o müdahale anı:



İstanbul çevik kuvvet ekipleri İstiklal caddesine girmek isteyen kadınlara izin vermedi.

İstiklal Caddesi'ne girmesi gereken bir ambulans nedeniyle polis bariyeri açıldı. Kadınların caddeye girmeye çalışmasının ardından bariyer güvenlik güçlerince yeniden kapatıldı.

Fransız Kültür Merkezi önünde, "Polis yolu aç, bu sokaklar bizim" sloganları atıldı. Emniyet güçlerinin amirleri, meslektaşlarını yaşanabilecek arbedelere karşı uyardı.

Kadınların yürüyüş düzenleyeceği çağrıları üzerine Taksim'de geniş güvenlik önlemleri alınmıştı.

Taksim Metro İstasyonu giriş ve çıkışlara kapatıldı. Taksim ve İstiklal Caddesi'ne çıkan yollarda polis yoğun güvenlik önlemi aldı. Çevik kuvvet ekipleri de Gezi Parkı'nda bekletiliyor. Özel harekat polislerinin de bazı binaların çatılarında bekletildiği görüldü.
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus


Mart 10, 2019, 12:56:10 ös
Yanıtla #4
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 172
  • Cinsiyet: Bay

bütün kadınlarımızın kadınlar günü kutlu olsun

kusura bakmayın biraz geç oldu
saygılarımla ve sevgilerimle


Mart 10, 2019, 11:01:06 ös
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3234
  • Cinsiyet: Bay


Keşifleri onlar yaptı, ödülleri erkekler aldı: Pek çok bilim kadınının, tarihte çığır açan keşifleri hak ettikleri ilgiyi görmedi   

http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/06D14D47-284A-46F2-8243-CB4FBA1F1960_5203130.jpg
1   Marie Curie’nin dışında, aklınıza kaç ünlü bilim kadını geliyor? Ya da kadınların hangi keşifleri yaptığını biliyor musunuz? Yıllarca bilim dünyasında kadınlara çok az yer verildi. Fakat bu kadınların bilimle ilgilenmediği anlamına gelmez, zira keşifleri çoğunlukla erkek meslektaşları tarafından unutturuldu, çalındı ya da görmezden gelindi.


Pek çok bilim kadınının, tarihte çığır açan keşifleri hak ettikleri ilgiyi görmedi. Gözlem yapmak, hipotez önermek, deneyler yapmak ya da sadece çalışmak için bile yeterince fırsat elde edemediler. Tüm bunlara rağmen başarılı olsalar bile, çalışmaları erkek meslektaşlarına mal edildi ve tarih kitaplarına giremedi.


Tarihte çığır açan fakat keşifleri ellerinden alınan ve erkeklerin gölgesinde kalan bilim kadınları:
 
 
 
 
 http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/ieuie.jpg
 
2   Vera Rubin

Vera Rubin’in bilimsel kariyeri acımasız eleştiriler ve düşmanlıklarla dolu. Rubin, üniversiteye kabul edildiğinde lise fizik öğretmeni, “Bu büyük bir başarı, tabii bilimden uzak durduğun sürece” demişti. Rubin’in, daha sonra Princeton Üniversitesi’ndeki astronomi programına yaptığı başvuru, “kadınlara izin verilmediği” gerekçesiyle reddedildi (bu yasak 1975’e dek sürdü).

Ama bunlar Rubin’i yıldırmadı. Georgetown Üniversitesi’nde doktorasını yaparken, meslektaşı Kent Ford ile birlikte galaksilerin dışındaki yıldızların, merkezindeki yıldızlarla eşleşen bir yörünge hızına sahip olduğunu gözlemleyen ilk kişiler oldular. Rubin dönüş eğrileri üzerine çalışmaya devam ederek, galaksilerin açısal hareketinin tahmin edilenden farklı olduğunu ortaya çıkardı. Ancak erkek meslektaşları bulgularının Newton yasalarına ters düştüğünü ve yanlış bir hesaplama yapıldığını düşünüyorlardı. Doktora ve yüksek lisans tezi hem eleştirildi hem de göz ardı edildi. Ancak yıllar sonra değeri anlaşıldı.

Karanlık maddeyi keşfederek astronomi alanında yeni bir alan yaratan Rubin, yıllarca Nobel Fizik Ödülü’nü kazanacağı düşünülen bir adaydı. Fakat Nobel alamadan 88 yaşında öldü. Rubin’in ölümü bilim çevresini yasa boğdu. Sayısız bilim insanına ilham kaynağı olmuştu ve onun çalışmaları olmasaydı, birçok bilim insanı şu an hâlâ var olmayan şeyleri araştırıyor olabilirdi.
 
 
 
 http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/ueueauea.jpg
 
 
3   Lise Meitner

Nükleer fisyon süreci, bilim dünyası için büyük bir keşif ve çok az insan bu keşfin ilk kez Lise Meitner tarafından hipotez haline getirdiğini biliyor. Meitner, Stockholm’de Otto Hahn ile radyoaktivite üzerine çalışmalar yürütüyordu. Ancak Avusturya’nın ilhakı sırasında Meitner, Stockholm’den ayrılmak zorunda kaldı. Otto Hahn ve ortağı Fritz Strassman, uranyum ile yaptıkları çalışmaya yalnız devam ettiler. Meitner’in erkek meslektaşları, uranyumun nötronlar tarafından bombardıman edildiğinde ortaya atomların çıkmasına çok şaşırdı. Bu şaşkınlıklarını bir mektupla Meitner’e bildirdiler. Meitner ise atomun parçalandığına dair bir teorisi olduğunu yazdı. Bu fikir, kimya dünyasında bomba etkisi yarattı ve nükleer fisyon teorisi açıklanmış oldu.


Strassman ve Hahn yayımladıkları makalede Meitner’den hiç bahsetmedi. Nobel Kimya Ödülü komitesi, Lise Meitner’in oynadığı rolü göz ardı ederek, ödülü Otto Hahn›a verdi. Hahn, bu yanlışlık konusunda hep sessiz kaldı. Meitner, Nobel Ödülü’nü alamamış ve resmi olarak tanınmamış olsa da yıllar sonra 109 numaralı elemente onun anısına meitneryum denildi.
 
 
 
 
 http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/ieaiauiua.jpg
 

4   Cecilia Payne

İnanılmaz keşifleri, erkek yöneticileri tarafından göz ardı edilen bir bilim kadını. 1919’da Cambridge Üniversitesi’nde burslu olarak botanik, fizik ve kimya dersleri aldı. Cambridge, o yıllarda kadınlara diploma bile vermediği için, dersleri boşuna tamamlamış gibi görünüyordu.

Payne bu yıllarda astronomiyle ilgilendi. Radcliffe Koleji’ne geçti ve astronomi doktorası alan ilk kadın oldu. Yıldızların büyük miktarlarda hidrojen ve helyumdan oluştuğunu buldu. Ancak erkek meslektaşları böyle düşünmüyorlardı. Zamanın astrofizik ve uzay bilimleri uzmanı Henry Norris Russel, Payne’i makalesini yayımlamaması için ikna etti. Russell, bu fikrin dönemin yaygın bilgisi ile çeliştiğini ve kabul edilemeyeceğini düşünüyordu. Ancak Russel 4 yıl sonra, farklı yöntemlerle yine aynı sonuçlara varan bir çalışma yayımladı. Ne yazık ki Payne adı, Galilei, Newton ve Einstein’la birlikte anılması gerekirken, tarih kitaplarından çıkarıldı. Daha da kötüsü yıllar sonra Payne, astronomiye yaptığı katkılarından dolayı “Henry Norris Russell Ödülü”ne layık görüldü.
 
 
 
 http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/ueiueiuiu.jpg
 
 

5   Ida Tacke

Ida Tacke, iki yeni element olan renyum (75) ve masuriyumu (43) buldu. Periyodik tabloda atom numarası 43 olan masuriyum adlı bir element olmadığını fark edebilirsiniz. Bunun nedeni, bu elementin Carlo Perrier ve Emilio Segre’in bulduğu teknetiyum olarak biliniyor olması.

Tacke bu elementi bulduğunda kanıtları çok açık şekilde sunmuştu. Buna rağmen söz konusu element, laboratuvar ortamında Perrier ve Segre tarafından yapay olarak üretilince kabul gördü. Buluş Tacke’ye ait olmasına rağmen Perrier ve Segre’ye mal edildi.
 
 
 
 
 
 http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/igoigog.jpg

6   Chien Shiung Wu

Çin asıllı bilim kadınının bilim dünyasına yaptığı en büyük katkı, o sırada geniş kabul görmüş Eşlem Korunumu Yasası’nı (Law of Conservation of Parity) çürüten bir keşifti.

Bilimsel bir kuramın yanlış olduğunu ispatlamak oldukça zordur. Wu’nun meslektaşları Chen Ning Yang ve Tsung Dao Lee, bu teoriyi ispatlaması için Wu’ya yardımcı olabileceklerini söyleyerek bir deney teklifinde bulundu. Wu tekliflerini kabul etti ve birkaç deney gerçekleştirdi. Onun deneyleri inanılmaz derecede önemliydi, çünkü parçacığın bir elektronunu, diğerlerine oranla daha kolay bırakma eğiliminde olduğunu ve bu nedenle parçacıkların simetrik olmadığını gösterdi. Gözlemi, 30 yıllık bir inancı bozdu ve Eşlem Konumu yasasının çürüttü. Elbette Yang ve Lee, Wu’nun gözlemlerini kaydetmedi ve bunun yerine keşfi kendilerine mal ederek ödüller kazanmaya devam ettiler.
 
 
 
 http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/iogiogio.jpg
 
 
 Haber görseli
7   Nettie Stevens
http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/iaiua.jpg
Kromozomlar hakkında çok şey bilinmiyor olsa da, en azından cinsiyetimizin 23. kromozom çifti X ve Y tarafından belirlendiği biliniyor. Çoğu ders kitabı, bu büyük keşif için Thomas Morgan adlı bir erkeği işaret ediyor, ancak keşif Nettie Stevens adında bir bilim kadınına ait. Stevens, un kurtlarındaki cinsiyet ayırımını inceledi ve cinsiyetin X ve Y kromozomlarına bağlı olduğunu fark etti. Stevens gözlemlerinin neredeyse tamamını tek başına yapmasına rağmen, tüm emekleri çalışma arkadaşı Morgan’a mal edildi ve Nobel Ödülünü Morgan aldı.

Morgan, ödülü almış olsa da öfkesini bastıramadı ve Stevens’ı küçük düşürmek için, Science dergisinde bir makale yayımladı. Bu makalede Stevens’in tüm deney boyunca gerçek bir bilim insanından çok bir teknisyen gibi davrandığını söyledi, ancak keşfin sahibi yıllar sonra geç de olsa anlaşıldı.
 
 
 
 
 http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/uaeiueueu.jpg
 
 
8   Rosalind Franklin

Rosalind Franklin, erkek meslektaşları tarafından haksızlığa uğrayan en ünlü bilim kadınlarından biri. bilimle ilgiliyseniz muhtemelen dna›nın yapısının keşfi ile ilgili James Watson ve Francis Crick adlarını duymuşsunuzdur. Fakat Watson ve Crick’in “keşifleri” büyük bir tartışma konusu.



Rosalind Franklin, Londra’da kings koleji’ne bağlı bir laboratuvarlarda çalışırken Maurice Wilkins ile tanıştı. her ikisi de dna üzerinde fakat iki ayrı ekipte ve iki ayrı proje üzerine çalışıyorlardı. Franklin burada dna›nın yoğunluğunu ve sarmal biçimini saptadı. dna’nın iki zincir ve bir fosfat omurgasından oluştuğu sonucuna vardı. Çalışmaları sırasında rosalind Franklin’in bulguları erkek meslektaşlarının gölgesinde kaldı. bu dönemde Franklin, meslektaşları Wilkins, Watson ve Crick’e birçok çalışmasını gösterdi. bunların arasında sadece X-ray çalışmaları değil, son bulgularını içeren kapsamlı raporlar bile vardı. Franklin daha sonra kansere yakalandı ve hayatını kaybetti. Franklin’in bulgularından yararlanan Watson ve Crick, çalışmalarına öncülük eden kişi olarak Franklin'den çok Wilkins›in adını andı. ancak Franklin’in gümüş tepsi ile sunduğu bilgilerle Watson ve Crick’in keşfi, bir keşiften çok Franklin’in buluşunu onaylatmaya benziyordu. Watson, Crick ve Wilkins dna çalışmalarından dolayı nobel Ödülü alırlarken Franklin'in adı bile anılmadı.
 
 
 
 
 http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/uiuigig.jpg
 
 Haber görseli
9   Henrietta Leavitt

Henrietta Leavitt’in adı pek duyulmamış olsa da keşifleri, astrolojiyi, fiziği ve evreni görme biçimimizi kökten değiştirdi. Leavitt, çalışmalarına, yıldızları Harvard Gözlemevi’nde ölçüp ve kayda almakla başladı. O yıllarda, yıldızların ölçülmesi kayıt altına alınması bilim kadınlarına uygun görülen birkaç işten biriydi. Leavitt, erkek üstlerine veri toplamak için bir bilgisayar gibi çalışıyordu. Bu yorucu iş için saatte sadece 30 sent kazandı.

Bir süre sonra Leavitt, bir yıldızın parlaklığı ve Dünya ile olan mesafesi arasında bir bağlantı olduğunu fark etti. Yıldızın parlaklık değerine bakılarak, Dünya’ya uzaklığının hesaplanabileceğini buldu. Bu sayede bilim insanları, bütün yıldızların bizim galaksimizde olmadığını ve evrenin birçok galaksiden oluştuğunu keşfetti. Fakat ne yazık ki Leavitt hiç tanınmadı. Nihayet Nobel Ödülü için fark edildiğinde, ne yazık ki ölmüştü.
 
 
 
 http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/es.jpg
 
 

10   Jocelyn Bell Burnell

Jocelyn Bell Burnell, Cambridge Üniversitesi’nde henüz öğrenciyken pulsarları keşfetti. Pulsarlar bir yıldız türüdür, aslında bir yıldızın ölmeden önceki evrelerinden biridir ve genelde nebulaların içinde görülür. Pulsarlar, devasa yıldız patlamalarının kalıntılarıdır. Pulsarların varlığı, dev yıldızların patladıktan sonra yok olmadığını, bunun yerine, küçük ve inanılmaz yoğun yıldızlara dönüştüklerini gösteriyor.

Bell Burnell, bu keşfi yaparken, teleskopundan elde ettiği ve yazdırılıp art arda dizildiğinde 5 km uzunluğa erişen kâğıt şeritleri inceledi. Bu bulgu Nobel’e layık görüldü, ancak ödül Bell Burnell’in danışman hocası Anthony Hewish’e ve Cambridge Üniversitesi’nden bir radyo astronomu olan Martin Ryle’ye verildi.
 
 
 
 
 http://www.cumhuriyet.com.tr/Archive/2019/3/9/1285368_resource/es.jpg
 
 
11   Esther Lederberg

İlk eşi Joshua Lederberg ile birlikte, bakteriyel kolonilerini laboratuvar ortamında farklı yöntemler kullanarak inceledi ve elde ettikleri bulgular antibiyotik direnci konusunda önemli sonuçlar doğurdu. “The Lederberg” adı verilen bu yöntem bugün hâlâ kullanılmakta. Joshua Lederberg çalışmaları için fizyoloji ve tıp alanındaki Nobel Ödülü’nü George Beadle ve Edward Tatum ile paylaştı. Ancak katkısı çok büyük olmasına rağmen Esther Lederberg’e ödül verilmedi.

Sonuç

Toplumlar yıllarca, kendi belirlediği kalıpların dışına çıkan, çalışan ve üreten kadını yok saydı, görmezden geldi. Günümüzde bilim kadınlarına karşı önyargılar hayli azalmış olsa da tamamen ortadan kalkmış değil. Bugün bile, kadınerkek ücret eşitliğinin sağlanması için 217 sene daha geçmesi gerektiği ileri sürülüyor.



Saygılar  ...
« Son Düzenleme: Mart 10, 2019, 11:09:12 ös Gönderen: NOSAM33 »
audi-vide-tace
    dinle-gör
        sus