Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Bilgi  (Okunma sayısı 20662 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mayıs 13, 2011, 04:04:45 ös
Yanıtla #20

Bilge kime denir ? Yaptıklarının gelecekte yaratabileceği etkileri öngören kişilere ...

Hayatı hakkında kaleme alınan birçok eserde de belirtildiği gibi Mahatma Gandi, sayısız olağanüstü fedakarlık örnekleri sergilemiş bir azizdi. Ancak 1942’de yazdığı kamuya açık bir mektup, onun etik açıdan her durumda bilge bir kişi olup olmadığı konusunda kafamızda bir soru işareti yaratıyor.

II. Dünya Savaşının ortalarında, daha Müttefiklerin mi Nazilerin mi kazanıp kazanmayacağı belli değilken Gandi, İngiltere halkına yazdığı açık bir mektupta onlara şu öğüdü vermektedir :

“Kendinizi ve bütün insanlığı kurtarma açısından tamamen faydasız olduğuna kanaat getirdiğim silahlarınızı bırakmanızı istiyorum. Herr Hitler’i ve Signor Mussolini’yi, size ait olduğunu iddia ettiğiniz ülkelerden istedikleri kadar almaya davet edin... Eğer bu iki beyefendi evlerinizi işgal etmeyi uygun görürlerse, bu durumda evlerinizi boşaltmanızı öneriyorum. Eğer sizin serbestçe gitmenize izin vermeyeceklerse, o zaman, erkek, kadın veya çocuk her birinizin, katledilmesine izin verecek, ancak onlara sadakat yemini etmeyi reddedeceksiniz.”

Eğer Müttefik askerleri silahlarını bırakıp, halk da Gandi’nin öğüdünü dinlemiş olsaydı, Naziler dünyadaki demokrasileri mağlup etmiş, nerdeyse her Yahudi’yi katletmiş ve dünyanın hakimi olarak savaşı bitirmiş olacaktı.

Bilge olmanın en önemli unsuru, kişinin sözlerinin (Gandi bu konuda başarısız olmuştur) veya  yaptıklarının sebep olabileceği kötülükleri önceden tahmin etmekle ilgilidir. Ahlak kuralları bahis konusu olduğunda, sadece iyi niyet yeterli değildir. Bilgelik de en az o kadar önemlidir.
sevivon.com

Bilginin mutlak da olsa göreceli de olsa yorumlanışı ve kullanılışı da, formu kadar önemlidir diye düşünüyorum

sevgiler...saygılar...
yenilmek te iyidir, mühim olan her seferinde yenilsende , daha iyi olarak yenildiğini bilmektir


Mayıs 13, 2011, 04:18:28 ös
Yanıtla #21
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Ben hala bilgiyi böyle sınıflandırmanın hata olduğunu söylüyorum. Mutlak bilgi nerede görülmüş? Bütün evreni bizim algılarımızdan oluştuğunu söyleyen bir sürü insan var, kuantum mekaniğine göre, gözlemci olmayınca maddenin hareketi değişmektedir. Bu, gözlemci maddenin yapısını değiştiriyor gibi bir sonuç çıkartıyor. Hatta atomun boşluktan ibaret olduğunu söyleyen başka bilim adamları da var. Maddenin salt enerji olduğunu söyleyen başkaları da çok fazla.
Bildiklerimizin doğru olduğunu veya sınıflandırma yapmamızı nasıl açıklayabiliriz?


Saygılarımla...
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


Mayıs 13, 2011, 04:53:29 ös
Yanıtla #22
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 667
  • Cinsiyet: Bay

   Bazı  bilgilerin de ömrü var . Ömrü dolunca yerini başka bir bilgiye bırakıyor. Çok normal. Evrim geçiriyor diyelim. Geçerliliğini yitiren bilgi olmasaydı bugünki gerçek sandığımız bilgiye ulaşamazdık belki.

O halde
1-Mutlak bilgi
2-Tartışmaya açık bilgi ( mutlak olmayan )
3- Güncelliğini yitirmiş bilgi
Saygılarımla


Mayıs 13, 2011, 05:33:51 ös
Yanıtla #23

Mutlak bilgi neden bu kadar kafaları kurcalıyor anlamıyorum. Mutlak bilgi, çok basit, teknik bilgidir. Temel düzeydeki bilgidir. Fen bilimleridir.

"Efendim sarımsak hakkında eskiden şöyle söyleniyordu, şimdi de başka türlü, dolayısıyla "fen bilimleri" dahi mutlak olamaz."

Burada kategori yanlışı yapılıyor. Teknoloji ilerledikçe, analiz yapan cihazlar, hasta verileri, patoloji, tıp bilgisi çoğaldıkça ve yenilendikçe, elbette bir nesneye dair bilgiler de çoğalacaktır. Hatta yeni bilgiler, eskilerle zıtlaşabilir de. Sarımsağın yararlı olup olmadığının bilgisi de araştırma metodunun yelpazesine aldığı alan kadar kısıtlıdır. Yani elde edilen yeni bilgiler her zaman mutlaktır. Sorun, o mutlak bilginin "hangi şartlarda" elde edildiğinin bilinmemesidir. Sarımsak, örneğin tansiyona iyi gelir, ama yeni araştırma sarımsağın mideye kötü geldiğini gösterir. Siz bunu komple tüm sağlığa mal edecek tarzda yaklaşır, tansiyon ve mide ayrıntalırını es geçerseniz, fen bilimlerini de göreli sanmak gibi büyük bir yanlışa düşersiniz.

Fen bilimleri -doğa şartları böyle kaldığı, 4 kuvvetten biri, ben annemin evine gidiyorum demediği sürece- mutlaktır.  Ama elde edilen bilginin bir de algılayan tarafı var. İnsan faktörü daima ön plandadır. İnsan faktörü ; eleştirel süreç, dikkat, planlama vb. şeyleri etkiler.  

Hele hele elde edilen bilgileri kısa yoldan "genellemeye" çalışmak, ayrıntıya, detaya aldırmamak büyük yanlış anlamalara sebep olabilir. Genelleme yapmak, bazen hakikatin üstünü örtebilir.

Fen bilimlerinde ustalık da zaten bu alanda dikkatli olmakla belirlenir.

Yani fen bilimleri mutlaktır. Teknolojiyi doğurur. Tıpta ilerlemeyi doğurur. Hayata KONFOR sağlar,  sorunlara, hastalıklara ÇÖZÜM sağlar, fiziksel sıkıntıyı, acıyı, yorgunluğu, belirsizliği yok eder. Bu yüzden fen bilimleri kutsaldır.


Bir başka bilim alanı "sosyal bilimler" alanıdır.

Burası zurnanın zırt ettiği alandır. Tüm tartışma, çekişme, hır gür bu alanda cereyan eder. Sarımsak orda olduğu gibi durur. Fizik kanunları -keşfettiğimiz/keşfedemediğimiz-  aynı şekilde işler, ama insan bunları yorumlayan ve algılayan olduğu için sosyal alanda, fen bilimlerinin dahi güvenilir olmadığına yönelik kuramlar ortaya atılır. Tuhaf tabii. Bilinemezciler bu alanda at sürer. Ahlakçılar bu alanda at sürer.

Sosyal bilimler mutlak değildir. Çünkü nesnesi, insan-insan ilişkileridir. O nesne de sarımsak gibi hiç değişmez değildir. İnsanı tanımlamak güçtür. Android değildir. Dolayısıyla konusu insan olan hiçbir bilgi %100 mutlak olamaz.  Fakat %90 uyumlu bilgiler de bu alanda vardır! Mesela ben bir insan olarak fen bilimlerinin kutsal olduğunu iddia ettim. Büyük ihtimalle bu yorumum doğrudur. Bu yorumda bulunurken bile sosyal bilim alanındayımdır. Bir başka biri, fen bilimlerinin doğayı katletmekten başka bir işe yaramadığını, hayatı hızlandırdığını, günlük yaşama yerbırakmadığını, teknolojinin nüfus artışına neden olduğunu ve klasik çağ günlük hayatının artık kalktığını, her şeyin paket servis olduğunu vb. dile getirip, fen bilimlerinin bir bela olduğunu söyleyebilirdi (ki bunu iddia eden hali vakti yerinde filozoflar var). Bu görüşlerin ikisi de rasyoneldir. Fakat hakikat tektir. Ya benim dediğim doğrudur, ya onun dediği doğrudur. Ya her ikimiz de yanılıyoruzdur, ya da her ikimiz de kısmen doğruyuzdur.

Aslında pragmatik açıdan, "barış" için bilimin en önemli yanı sosyal bilimlerdir. Kimileri, kafa rahatlığı sağladığından mıdır bilinmez, bu alan göreli olduğu için, hiçbir sonuç doğru olmayacağı için, bu alana hiç bulaşmaz. Sosyal bilimleri hakir görür. Bu, bence bir çeşit tembellik, bir çeşit kolaycılıktır. Sosyal bilimlerin de ciddiye alınacak doğruları vardır ve dünyaya kardeşlik, fen bilimleri alanındaki başarılarla değil, sosyal bilimlerin ürettiği çözümlerden birinde mutabık olmakla gelecektir.

Sosyal bilimlerin fen bilimleri kadar geçerli bir kuralı vardır; etki tepki yasası. Yani sosyal bilimlerde de bir insana etkide bulunursanz, tepki görürsünüz. Yine bir diğer sosyal bilim yasası, A=A'dır formülünü benimsemektir. A=A'dır. Yani fen bilimlerinin verilerini doğru kabul etme ahlakıdır. Ahlak, Sartre'ın veya Nietzsche'nin anladığı gibi sadece insan hayatını sınırlayan şeyler değildir. Ahlak, sadece din alanını da ilgilendirmemektedir. Ahlak, insanın erken ölmemesi için gerekli olan bir bilim dalıdır. Ve ahlakın tüm yasaları, rasyonel mantığa boyun eğmekten geçer. Ahlak bilimi, verileri yorumlarken objektif olarak düşünmeyi gerektirir.

Yani ahlak = rasyonel mantık diyebilirim. Bu da sosyal bilim içindeki en büyük doğrulardan biridir.

Bu kadar yazdım, hiç örnek vermedim, ahlak = mantık ne demektir? Örnek:

Siz, muhtemelen yaşamanız için, başka insanların size yardım etmek zorunda olmadığını biliyorsunuzdur. Veya komşunuzun yetenekleri sizde olmadığı için, komşunuz sizden daha fazla kazanıyorken, siz de onun kadar kazanmak veya kazanamıyorsanız, onun gelirinden bir kısmını size hibe etmesini beklemek gibi tuhaf istekler duymayacaksınızdır. Fakat bugün hala, total paylaşımcılıktan yana sistemler var ve bunların ciddi takipçileri, destekçileri var. Bu düşüncelerinin altında bir mantık aramak istersek bunu bulamayız. Zaten kendileri de aristoteles mantığına lanet okurlar; onlar diyalektik mantığa inanırlar. Bugüne kadar da bunun ne olduğunu açıklamış değillerdir.

Her türlü "zorlama" , suçu cezasız bırakma, suçu gösteremeden ceza verme, kolektif uğruna bireyi feda etme de ahlak=mantık eşitliğne aykırı, sorunu çözmekten çok, olmayan sorunlar yaratmaya gebe, fen bilimlerinin pragmatizmine tamamen zıt, kafada kurulan hayallerin mutlak saymak yanlışlığına ek olarak bu mutlaka başkalarını da zorlamak istemek -ve zorlamak-tan kaynaklanan ahlaksızlık belirtileridir.

Ahlak, iki tane insanın olduğu yerde dahi sağlanmalıdır. Bu bilgi mutlaktır. Buna da adalet denir.

Saygılar




Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Mayıs 13, 2011, 06:29:14 ös
Yanıtla #24
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Çok büyük bilgi eksikliği böyle yazılara sebebiyet verebiliyor. ortaya çıkan sonuç'ta bir tür bilgidir, evet yanlış ama başka bilgileri türetebiliyor. Konumuz yanlış bilgileri veya sahip olduğumuz bilgileri aktarmak değil, bilginin ne olduğudur.
Yarın iyi ve kötü ortadan kalkarsa, hangi ahlak anlayışı kalacaktır? Adaleti neye göre belirleyeceksiniz?

Diyelim ki yeni bir peygamber geldi ve dedi ki; "Her şey birer derstir. Aslında acı sandığınız şeyler bile yoktur. Bunların tamamı sizin gerçek sandığınız tamamen sanal bir evrende gerçekleştirilmiştir. Öğrenmek için her şeyi yaşamanız şarttı, bu yüzden sizin kötü sandığınız her şey aslında sizin içindi. Zaten zaman içinde sizler defalarca bedenlenip, bazen iyiyi bazen kötüyü oynadınız." derse. İnananlarının ahlak ve adalet anlayışı nasıl olur du?
Bu saçma mı sizce? Töre diye, tecavüze uğrayan kız kardeşini öldüren insanın mantığından daha saçma değildir.
Aynı şekilde farklı inançlar farklı toplum anlayışlarını doğurduğunu her yerde görebiliyoruz. Ahlak'ın evrensel olmadığını buradan anlayabilirsiniz. Aynı şekilde dinlerinde evrensel olmadığını biliyoruz. Tartışmaya bile gerek görmüyorum.  Sosyal yapıların hiçbiri evrensel değildir. Sanırım sadece komünizm hariç. Çünkü şimdiye kadar dünyanın top-yekun denemediği bir o kaldı. Sanırım bir 50 yıla kadarda gelmiş olacaktır. Umarım o başarılı olur. Yoksa insanlığın geleceği olmayacaktır.  Tek tesellimiz, Karl Marks'ın şimdiye kadar hiç yanılmamış olması.
Konumuza dönelim, bilgi yeni bilgiler edindikçe, daha yeni bilgilere kapı açılacaktır, tıpkı tarihte hep olduğu gibi. Zaman içinde bütün bilgilerimizi kaldırıp çöpe atacağımız kesindir. Taa ki, öğrenecek yeni bir şey kalmayıncaya kadar. Bilginin sınırına varınca(nasıl olacaksa), o zaman kesin doğru diyebileceğimiz şeylere ulaşacağız.
Bu gün için, sizlerin sınıflandırdığınız bütün bilgi çeşitleri(!), yarın tamamen yok olup gidecektir.

Bana bakmayın bende bilgi falan yok, ben sadece gözlemciyim. :)
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


Mayıs 14, 2011, 12:07:04 öö
Yanıtla #25

Adaleti belirleyen şey insanın tepkisidir.

Adalet, kaos ortamından kendi kendine doğar. Zaten bu yüzden mutlaktır. Adaletin ve ahlakın oluşması için dine, peygambere, tanrıya vb. ihtiyaç yoktur. Thomas Hobbes, bir düzenin nasıl oluşacağını çok iyi tarif etmiştir.

Adaletin hiç olmadığı ıssız bir adada çıkarları birbiriyle çatışan bir grup insan, mevcut güvensizlik hali nedeniyle aralarında öyle veya böyle anlaşmaya varacaktır. Dünyayı ıssız bir ada olarak düşünürseniz, hırsızlık, adam öldürme, başkasının hakkına tecavüz, zorlama vb. gibi kriminal eylemler adaletin doğuşuna önayak olmuştur. İnsan etkiye tepkisiz kalamaz. Ben sizin malınızı çaldığım zaman, "hmm iyi ve kötü kavramları bile mutlak değildir, bir gün değişebilir, o halde ben seni nasıl suçlarım ?!" diyebilecekseniz, evet bu durumda ahlak mutlak olmaz. Adalet de mutlak olmaz. Ama ben öyle bir durum tahayyül edemiyorum :)

Saygılar.
« Son Düzenleme: Mayıs 14, 2011, 12:13:06 öö Gönderen: popperist »
Karanlıklar prensi bir beyefendidir. W.Shakespeare


Mayıs 14, 2011, 01:55:13 öö
Yanıtla #26
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Bize adaletin ne olduğunu öğrettiğiniz için teşekkür ederiz.
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


Mayıs 14, 2011, 02:28:01 öö
Yanıtla #27
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 667
  • Cinsiyet: Bay

   Bir de bilgiyi arama metodu var.Bir bilgiyi alırsınız zorlayarak yerinden oynatmaya çalışırsınız. Bu na ben bilgiyi kanırtma diyorum :). Tuhaf ama öyle. Ya da şöyle ifade ediyim : Arabanızın Lastik havası nı ''kabaca'' nasıl kontrol edersiniz. O nu tekmelersiniz. Aslında baktığınız da havası inik değildir. Ama emin olmak için o nu tekmelersiniz. Bilgi diye söylenenin aslında ne olduğunu,  nedemek istendiğini bu metotla da anlaya bilirsiniz. Burada dikkat edilmesi gereken husus şu eğer lastiğin havası tam  ve siz ona sert vurursanız çuvallama ihtimaliniz yüksek.

Gerçi şu an bilgiyi arama kısmına geçmedik Sayın ADAM toparlar kanımca
Ama başlık şuraya da geldi sanki.

 ''Bilgi ilk nasıl ortaya çıkmış?''
Saygılarımla


Mayıs 14, 2011, 04:05:42 öö
Yanıtla #28
  • Seyirci
  • Aktif Uye
  • ***
  • İleti: 647
  • Cinsiyet: Bay

Sayın Hacamat, lütfen artık biraz dikkatinizi toplamaya çalışın, bir şeyler netleşmeden, başka fikirler ortaya sürmeyin. Bilgiyi arama metodu burada, şimdi konuşulacak şey mi? yeri geldiğinde onuda tartışırız, ama bu şekilde konu dağılıyor.
Bir yere ait olmayı hiç istemedim. Ya kendim olurum yada başkalarının arkamdan övgüleri ile ölmüş olurum.


Mayıs 14, 2011, 09:14:31 öö
Yanıtla #29
  • Seçkin Üye
  • Uzman Uye
  • *****
  • İleti: 7217
  • Cinsiyet: Bay


Benim açımdan "bilgi" terimini bu başlık altında yerinin bol bol sınırları dışına taşırdık.

Bu deyişimle demek istediğim şu: Bö tartışmaların yer aldıgı bölüm "Terimler ve Kavramlar". Biz ise onu çok aştık ve artık iyiden iyiye bu kavram çerçevisinde felsefeye girmeye başladık.

Sayın Prometheus benden bu konulu açmamı istediğinde işin bu boyuta varabileceğini de öngörmüş müydü bilemem ama yazdıklarından hoşnut olduğu anlaşılıyor.

Ben ise bu yazılanların sonucunda "bilgi" dediğimiz olgunun aslında öyle mutlak ya da saltık bir nitelik taşımadığı, belki mutlak ya da saltık bir bilginin de olabileceği, fakat bizim güncel yaşamımızda ve bu dünya üzerinde "bilgi" olarak andığımız şeyin aslında göreli yani rölatif bir nitelik taşıdığı gibi bir ara sonuca varmış durumdayım. Ara sonuç, çünkü buna "sonuç" dersem mutlak sayılacak.

Niçin böyle bir yargıya varıyorum? (Yargı daha güzel bir terim burada çünkü o mutlak olamaz.)

Buna yanıt vermek istiyorum ama kendimce (belki fazla statükocu davrandığımdan) bunun yerinin bu başlık olmadığını düşünüyorum. Bunun için de bu forumda epeydir yapmadığım bir işi yapmayı öngörüyorum. Felsefe bölümüne gidip orada "Bilgi Niçin Görelidir?" diye ya da buna benzer bir başlık açmak....

Elbette bu durumda bilginin göreli olmadığını, kesinlikle mutlak olduğunu öngören ya da öyle düşünenler de benim o başlık altında yazacaklarıma karşı çıkacaktır. Umarım akıllıca, düzeyli ve izleyenler için de yararlı bir tartışma olanağı buluruz.

Bu arada şunu da eklemeliyim: Bugün sabah sabah daha önce hiç bilmediğim bir şey öğrendim. Bunu forumun Biyoloji bölümünde paylaşmak istiyorum. Kim bilir belki forumu izleyenlerden birçok kişi bunu zaten önceden biliyordu. Ancak işte o bilgi, benim için ve benim gibi önceden bilmeyenler açısından pek yeni. Üstelik ilginç. 
 
Sevgiler.
 
ADAM OLMAK ZOR İŞ AMA BUNUN İÇİN ÇALIŞMAYA DEĞER.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
156 Yanıt
109665 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 14, 2011, 05:02:35 ös
Gönderen: baytaskiran
1 Yanıt
3274 Gösterim
Son Gönderilen: Haziran 02, 2008, 01:51:20 ös
Gönderen: poyraz06
Facebook Sayfanızda Verilen Bilgi?

Başlatan Cin Ruhi « 1 2 » Sorunlar

12 Yanıt
11003 Gösterim
Son Gönderilen: Şubat 23, 2011, 11:01:05 ös
Gönderen: Maledictum
1 Yanıt
4028 Gösterim
Son Gönderilen: Ekim 27, 2011, 02:09:06 ös
Gönderen: Don Corleone
8 Yanıt
7930 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 17, 2011, 02:07:02 öö
Gönderen: Hacamat
0 Yanıt
3246 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 16, 2011, 08:10:58 öö
Gönderen: ADAM
0 Yanıt
3720 Gösterim
Son Gönderilen: Mayıs 17, 2011, 01:30:25 ös
Gönderen: ADAM
17 Yanıt
11127 Gösterim
Son Gönderilen: Aralık 19, 2018, 08:19:00 ös
Gönderen: Venus
1 Yanıt
4662 Gösterim
Son Gönderilen: Ağustos 12, 2011, 02:50:11 öö
Gönderen: hailstorm
1 Yanıt
2806 Gösterim
Son Gönderilen: Eylül 13, 2011, 12:39:10 öö
Gönderen: MASON