GİZEMCİLİK
Türkçe “Giz” kökünden üretilerek dilimize kazandırılan “Gizem” sözcüğünün Osmanlıcadaki karşılığı “Sır”dır. Gizemcilikle ilgili tanımlar üzerinde de kavram kargaşası vardır. Özelikle felsefecilerle din bilimcilerinin görüşleri arasında çok büyük farklılıklar mevcuttur. Hatta felsefi görüşler arasında da karşıt görüşler bulunmaktadır.
M. A. Ö’ nün bir kitabında gizemcilik konusuna şöyle açıklama getirmektedir:[/b
]“Açıklanmayan soyut bilgiye gizem adı verilir. Gizem sözcüğü ‘sır’ sözcüğü ile yakın anlamlıdır. Bu yüzden kimileri ‘giz’ sözcüğünü kullanmayı yeğler. Sıradan bir olay, bir uygulama, bir karar, bir yazı, bir şekil, bir nesne ve bunlara benzer somut olgular kapalı bir topluluk içinde tutuluyor, bu topluluğun dışındakilere anlatılmıyor, ya da gösterilmiyorsa, bunlara ilişkin bilgilere sır “giz” ya da “gizli bilgi” denilmesi daha doğru olur. Buna karşı sıradan olmayan, dinsel, kutsal ya da herkesin anlayamayacağı ölçüde derin anlamlı bir bilgi açıklanmayarak gizli tutulacak olursa buna “gizem” denilir. Bir sözün, bir yazının, bir olayın dışa yansıyışından farklı olarak içrek (ezoterik) bir anlamı varsa, başkalarına açıklanmayan bu içrek anlam gizemdir… Bir ailenin, bir devletin veya bir şirketin sırları olabilir ama gizemleri yoktur…”
Dinler, inananlarından tanrısal yönetime uygun bir yaşam sürmelerini ister. Gizemcilikte ise, Tanrı ile birleşme, bir olma ve Tanrı’da var olma, onunla yaşama amacı vardır. Bu yüzden gizemcilik, amacına varmak için bilim ve aklı değil sevgi ve sezgi yöntemlerini kullanır.
Dinsel gizemciler Tanrı’nın yaratıcı gücüne inanmakla birlikte yaşam süresince Tanrı ile bütünleşme ve “bir olma” amacı güderler. Gizemci tarikatlar dışsal tapınmadan daha çok içsel tapınmanın, gönül bağının kurulması üzerinde dururlar.
Gizemci tanrıbilimde çilecilik de ağılık kazanır. Bundan amaç dünya zevklerini küçümsemeye dayalı bir ahlak öğretisi geliştirerek, bedene acı çektirme suretiyle benliğin yüceltilmesine çalışmaktır.
Burada şu ayrıntıya dikkat etmek gerekir; gizemcilik metafizik görülmekle beraber anlam olarak ondan ayrıdır. Metafizik doğaötesi olgu ve olayları “çözmeye”, gizemcilik ise doğaüstü olgu ve olaylara “ulaşmaya” çalışır.
Gizem okulları Ortaçağ’ın koyu dinsel bağnazlık ortamında tutunma şansı bulamamışlardır. Birçoğu içrek çalışan dinsel kurumlar niteliğine dönüşmek zorunda kalmıştır.
Gizemcilik batı dünyasında giderek bilimsel çalışmalar için kışkırtıcı bir güç olmaya dönüşürken, doğu dünyasında yazgıcılığa doğru gelişmiştir.
Sonuçta gizemcilik; kendi izah tarzıyla bir tür deneyim, bir çeşit kendine has bilgi yolu ve bir çeşit de bilinç halidir. Arınma, aydınlanma, esrime basamaklarından geçerek kişiliğin yeniden oluşturulmasıyla birliğe varılmaya çalışılan bir süreçtir.
En ilkel gizemcilik Şamanizm’dir. Şamanlar kutsal törenlerle, şarkılarla doğayla iletişim kurarak vecde geçerlerdi. Neolitik devir mezarlarında bulunan iskeletler ve bulgularda ölümün yeni bir doğum biçimi olarak algılandığı görülmektedir. Bazı eski adetlerde kişi kendi mezarını kazarak bütün gece orada yatarmış. Kişi böylece korkularını yenerek ruhunu ölümsüzlük duygusuyla doldurabileceğine inanırmış.
Hint gizemciliğinde ise Hindu geleneği hâkimdir. Bu yüzden özgün gizemsel tinciliğin en büyük temsilcisidir. Budist öğretide bilmenin temelinde, görmek yatar. Görmeden bilmek imkânsızdır. Buna rağmen susma erdemini önemserler. Taocu bilge Tzu şöyle der; “Yalnızca iyi havlamakla iyi köpek olunamaz. Aynı zamanda bir insan, güzel ve yetkin biçimde konuştuğu için iyi bir bilge olamaz.”
Ancak bugün ortaya çıkan birçok kişi tarafından şarlatanca yozlaştırılarak, gerçek felsefesinden saptırılıp ayrı bir öğreti olarak sunulmaya çalışılmaktadır.
Antik Helen’de en önemli isimlerden biri Pythegoras, Hermetizmden etkilendiği öğretisinde her ruhun, doğum, ölüm ve yeniden doğum dönüşünden geçtiğini söyler. Bu dönüşüme “ıstırap çarkı” ismini verir. Ona göre hakikat “BİR” dir. Çokluk bu Bir’in çokluğudur ve yalnızca görünüşten ibarettir. Bu çoklukta “BİR” in tam ve tek bir ahengi vardır. Bu bilince gelen kişiler bir araya gelerek sohbet etmelidir.
Orfizm Gizemciliğinde şöyle denilmektedir; “Tanrı bizde ölür ve yeniden bizde dirilir ve bizler Tanrılığın bedenini yeniden imar ederiz.”
İskenderiye Okulu’ndan Philon’a göre; “İnsan bilgisizliği terk edip, sadece Saltık Işık ile aydınlanmaya çaba harcamalıdır. Bu dereceye yükselen kişide zekâ duralar, fakat ruha esrime egemen olur. Bu hale gelen kişiye yüksek hakikatler doğar.”
Yeni Plâtoncu Polotinus da benzer düşüncededir. Ona göre; “Saltık olanın deneylenmesi, bedenin ve aklın üstündedir. O hale gelen bilgi artık akla ait bilgi değildir. Bu bilgi esrimedir. Esrime ise, insanın bilincini ve benliğini, bir an için de olsa o Saltık Varlıkta yok etmesi, yani aklı aslına kavuşturmasıdır. Bunun da etkileyici gücü ‘SEVGİ’ dir.
Yahudi Gizemciliğinde Kabala Felsefesi hâkimdir. Kabala Tevrat’ın açık anlamlarının altındaki gizli anlamları dile getiren, ayrıca harf ve sayı gibi simgelerle varlık birliği (vahdeti vücut) düşüncesini işleyen bir Yahudi yapıtıdır. Pitagoras, Aristoteles, Platon, Plotinos gibi birçok antik filozof ve Hıristiyan düşünürlerinden izler taşımaktadır. Kabala belli bir zamanda yazılmış olmayıp, oluşması yüzyıllarca sürerek ortaçağın sonuna doğru tamamlanmıştır.
Gizemci Hıristiyanlara göre ise İsa; “Başkalarını da kendin gibi seveceksin” derken, sadece komşularını ya da Hıristiyan olan din kardeşlerini değil, içinde Tanrı’nın ışığını taşıyan, aynı ışıktan payını alan tüm insanları kastederek, başkalarını kendi kimliğimizmiş gibi sevmemizin gerektiğini vurgulamaktaydı.
İslam gizemciliği genelde Tasavvuf Öğretisi ile birlikte incelenir. “Ben Tanrıyım” diyen Hallaç-ı Mansur’un, “Suyun rengi kabının rengidir” diyen Cüneyd-i Bağdadi, “Tanrıyı görmek isteyenler eşyaya baksınlar” diyen İbn-i Arabi’nin sözleri gibi, kimi sufilerin ve tasavvuf bilginlerinin açık sözleri İslam Gizemciliğindeki maddeciliği ortaya koymaktadır.
İslam gizemcileri, büyük öğreticiler olarak kabul edilen mürşitler etrafında toplanarak, Tanrı ile birleşmek amacıyla müzik, zikir gibi çeşitli yöntemler uygulamaktaydılar. Tanrı ile birleşmek, bir olmak, varlığını onun varlığı içinde eritmek ana amaçtı.
Çağdaş yaşamda gizemci arayışlar ve sonuç:
Çağdaş yaşamda yeni gizemcilik arayışları giderek çoğalmaktadır. Bunun için bilinçli bilinçsiz dernekler kurulduğu, hatta bu arada da ne yazık ki, birçok kişinin zihinsel uyarıcılardan da destek almaya çalıştıkları görülmektedir.
Günümüzde gizemciliğin yükselme ve yeni arayışlara geçilmesi nedeni, insanların maddeciliğin ve teknolojinin altında ezilmesi, yoğun çalışma temposu, dinlerde aradığını bulamaması, içinde bulundukları boşluktan kurtulma çabası vs. gibi sebeplerdir. Kuantum mekaniği, olayların tam bir doğrulukla bilinemeyeceğini, her zaman bir miktar belirsizlik ve olasılık ya da rastlantı öğesinin söz konusu olduğunu iddia ediyor. Bu güne kadarki alışılagelmiş kalıplar dışında aranmaya çalışılan gizemcilik, çağımız insanlarını boşluktan kurtarmak istercesine Doğu’ya götürüyor. Doğu gizemciliği bu yüzden prim yapıp ilgi çekiyor. Bunlar insana gizemsel bir özgüven veriyor.
Esasında somut bir doğa bilimi olan fizik, son zamanlarda ün arayan yetersiz fizikçiler veya gizemci öğretiler yapmak isteyen çıkarcılar tarafından doğaüstünün, eş deyişle metafiziğin soyut yönteminin ağına düşürülerek değişik biçimlerde de yorumlanmaya çalışılmaktadır. Bunun bir sebebi de asrımızda ortaya çıkan modern fiziğin “görelilik kuramı” ve “kuantum kuramı” nın yanlış yorumlanması olmuştur.
Modern fiziğin görünenler evreninden taşması sonucu, diyalektik bilmeyen fizikçiler ve insan zihni ile oynayan çıkarcılar, kuramsal bilgilerin pratikle olan bağını gözden kaçırarak metafiziksel yorumlar yapmaya kalkışmaktadırlar. Bu tutum bilime olan saygı ve güveni de zedelemektedir. Hatta konuyu bilimsel olarak bilmeyenlerin yanında, bilim adamları arasında da gizemci Uzakdoğu öğretilerine aşırı merak duyup “par anormal” olayların varlığına inananlar ve bu olayları kuantum kuramıyla açıklamaya çalışanların da olduğu görülmektedir.
Günümüzde bu açıdan uluslar arası boyutta organizasyonlar geliştirilmekte, kişisel öğretiler ve tedavi yöntemlerine dahi başvurulmaktadır. Sıkça tekrarladığımız gibi bunlar şu anki bilimin ışığında günümüz bilim adamları tarafından onay bulmamakta ve tartışma konusu olmaktadır. Zamanımızda çığ gibi büyüyen bu görüş ve teşkilatlanmalara karşı, doğaüstü ve par anormal olayların yanlışlığını kanıtlamak üzere de bazı dernekler kurulmaktadır.
Atom altı olguları önceden kestirmedeki belirsizlik, bu olguların parçacık ve dalga niteliklerindeki ikilemden ileri gelmektedir. Bu konuda Bohr, parçacık ve dalga kavramlarını birbirini tamamlayan vazgeçilmez iki kavram olarak da ele almıştır. Örneğin bir elektron, yeri kesinse bize parçacık, kesin değilse bize dalga olarak görünecektir. Bohr’a göre bütünleştiricilik ilkesiyle olaya bakmak ve her ikisini de birleştirerek ele almak gerekecektir.
Konuya ihtiyatlı yaklaşarak gizemciliği şu noktalarda irdelemek gerekebilir:
Bunlar; akıl, bilim, toplumsal sevgi ve eylemler, gerçek, bilgidir. Konuyu bu bütünlük içinde irdeleyerek sezgiden yararlanma yoluna gidilmesinin daha akılcı yol olduğu düşünülmektedir.
Saygılarımla,
HERKÜL