Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: İFTİRALAR VE KARALAMALAR  (Okunma sayısı 12329 defa)

0 Üye ve 2 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 10, 2007, 08:20:31 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

GEÇENLERDE TESADÜFEN BİR SİTEYE DENK GELDİM. KENDİ KENDİME BU KADAR OLMAZ DEDİM. İKİ İHTİMEL VAR YA BU İNSANLAR HİÇ ARAŞTIRMAMIŞ YADA BUNLARIN BÜYÜK ÇIKARLARI VARKİ BU TÜR  SAÇMALIKLARI YAZIP VE BU  SAÇMALIKLARI BAZI AYETLERLE DOĞRULUYORLAR  ;)


MASONLAR

"Andolsun, insanların içerisinde inananlara en şiddetli düşman olarak, Yahudileri ve müşrikleri bulursun." (Maide Suresi, 82) 

Masonluk, dünya kurulduğundan beri varolan Şeytan'ın dinidir. İblis kendine en yakın hizmetkarlar olarak Yahudileri ve Masonları seçmiş ve emirlerini bu kişiler vasıtasıyla yaymıştır. Değiştirilmiş Tevrat'a göre diğer insanlar;öldürülmeleri gereken hayvanlardır. Her devirde, peygamberlerin yaptıkları tebliğe, vahiy almalarına ve gösterdikleri mucizelere kavmin ileri gelen mason karakterli kimselerinin ilk olarak verdiği cevap "bu bir büyüdür" olmuştur. Onlara göre Din; 'uyuşturucu'dur.

Peygamberin karşısında yeralan bu inkarcı grup halk değil, planlı ve organize bir topluluktur. Kur'an'da bahsi geçen çoğu peygamberin tebliğini, masonlar aynı metodları kullanarak bozmaya gayret göstermişlerdir.

Kur'an'da Şeytan'ın kiminle bağlantı kuracağı ve Şeytan'dan emir alan masonik karakterin özellikleri net bir şekilde açıklanmıştır:

"Şeytanların kimlere inmekte olduklarını sizlere haber vereyim mi? Onlar gerçeği tersyüz eden, günaha düşkün olan her yalancıya inerler. Bunlar (şeytanlara) kulak verirler ve çoğu yalan söylemektedirler." (Şuara Suresi, 221-223)

Masonluk'ta Şeytan tek yol gösterici olarak kabul edilir ve bu dinin, en önemli ibadeti Şeytan'a kurban sunmak suretiyle kan dökmektir. Masonlar da, çağlar boyunca zulüm ve katliamlar yaparak bu ibadeti yerine getirmeye calıçmışlardır.

"Tevrat, Yehova'ya, Orduların Tanrısı sıfatını verir ve Yehova, kendi emirlerine itaat etmeleri için, insanlaru birbirlerine düşürür ve kurbanların kanıyla, kan kokusundan hoşlanır." (Türk Mason Dergisi, sayi 78/1)

Şeytana tam olarak teslim olmuş bu grup, dünyadaki siyasi ve kültürel bütün olayları, harfiyen Şeytan'ın verdiği ilhamlar doğrultusunda organize ederler. Devletler arasındaki anlaşmazlıklar, ihtilaller ve sonucunda meydana gelen toplu katliamlar bu amaca yönelik faaliyetlerdir. Şeytana kan sunma, temelde, değiştirilmiş Tevrat'ta da mevcut olan bir inançtır. Tarihte olayların Tevrat ayetlerine uygun şekilde gelişmesi ise tesadüf değil, kasıtlı bir biçimde organize edilmiş hareketlerin sonucudur. Masonlar, Tevrat'ın özellikle kan dökme, insanları ezme, etki altına alarak hükmetme, birbirine düşürme ve milletler
arasında bozgunculuk çıkarma gibi hükümlerini tam manasıyla uygulamaya çalışmışlar ve bu doğrultuda uzun ve kısa vadeli planlar yapmışlardır. Şeytan'ın insanlara olan kini ve kurban olarak kan istemesi, Yahudiler'in değiştirdiği aşağıdaki Tevrat ayetinde açık bir biçimde ifade edilmiştir:


"Rabbin bütün milletlere öfkesi, bütün onların ordusuna kızgınlığı var; onları bütün bütün yok etti, onları boğazlanmaya verdi. Ve öldürülmüş olanları dışarı atacaklar ve leşlerinin kokusu çıkacak; ve kanları ile dağlar eriyecek." (Işaya Bölümü, 34/2-3)



Kur'an'da ise, haksız yere kan dökmek, kesinlikle yasaklanmıştır:

"Hani sizden (İsrailoğullarından) 'birbirinizin kanını dökmeyin, birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın' diye kesin söz almıştık... Sonra (yine) siz, birbirinizi öldürüyor, bir bölümünüzü yurtlarından sürüp çıkarıyor ve günah ve düşmanlıkla aleyhlerinde ittifaklar kuruyor ve size esir olarak geldiklerinde onlarla fidyeleşiyorsunuz. Oysa onları çıkarmanız size haram kılınmıştı... Artık, sizden böyle yapanların cezası, dünya hayatında aşağılık olmaktan başka değildir; kıyamet gününde de azabın en şiddetli olanına uğratılacaklardır." (Bakara Suresi, 84-85)

KURANDA KAN DÖKMEK YASAKLANMIŞTIR ÇOK GÜZEL AMA KENDİLERİDE İNSANLARA KİN VE NEFRET AŞILAMAYI İHMAL ETMİYORLAR.


Kasım 10, 2007, 08:30:00 ös
Yanıtla #1
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

MASONLUK ve YAHUDİLİK

Muharref Tevrat' ta Yahudi ırkının Dünya milletlerine yapması emredilen vahşet ve katliam şekilleri ayrıntılı bir şekilde belirtilirken, gizli, dikkat çekmeyecek yöntemler detaylı olarak anlatılmış çeşitli yollar gösterilmiştir. Bu yöntemler uygulandığında, milletler içten çökertilecek, ne hedef alınan milletler bunu farkedebilecek, ne de olayların arkasında bir Yahudi'nin ismi duyulacaktır.

Yalnız kendi ritülellerinde Yahudilikle ilişkileri anlaşılan MASONLUK Tevrat'ın telkinlerini aynen benimseyen, Yahudiliğin işte bu gizli kollarından biridir.

Masonlar Yahudi'lerle olan ilişkilerini gizli tutmayı lüzumlu görmektedirler; çünkü siyonizm ile aynı amacın güdüldüğünü anlatarak faaliyet göstermek yerine, yardım kuruluşlarını paravan yapıp hayırsever kişiler görünümü altında bu amaca hizmet etmek kendileri açısından daha verimli sonuçlar
doğurmaktadır.

Masonluk Yahudilik ile doğrudan alakalı olduğu için mason
mahfillerinde uygulanan törenler ve ritüeller, aynı zamanda mason düşünceleri tabiatıyla Tevrat'tan alınacaktır.

"Ritüellerimizde Tevrat'tan sayısız alıntı mevcuttur" (Mimar Sinan-1983, Sayı:47, Sayfa:39) 
 
Ve kral Salamon gönderip Sûr'dan Hiram'ı getirtti. Naftoli sıptından dul bir kadının oğlu idi. Ve babası Sûr'lu bir adamdı. Tunç işçisi idi. Hiram bütün tunç işleri işlemekte hikmetle ve anlayış ve hünerle dolu idi. Ve Salamon gelip bütün onun işlerini yaptı. 

Hiram Usta'nın hikayesi yukarıda ki Tevrat ayetleri ile başlamaktadır.

Hiram efsanesi bir rittir ve tekrisin vereceği bütün ilkeleri de kapsamaktadır. Adayın yaşadığı ve bizzat hiramı temsil ettiği Hiram efsanesi tekris töreni sembolik bir oyundur. (Çırak, Kalfa, Usta-S:102) Zaten masonluk mutlak hakikatin ancak bu ihata ve sezişlere ve bizzat tekamül etme neticesinde
yaşanabilecek bir sırdır. Bu sır mühr-ü süleyman' ın iç dıl'ında ne güzel resm ve remz edilmiştir. Birbirine irca etmek suretiyle mütemadi bir devrin sayrureti Hiram'da en mükemmel şeklini bulur. (TÜRK MASON DERGİSİ-Ocak 1951
S.1, Sf:22)
 


Kasım 10, 2007, 08:56:32 ös
Yanıtla #2
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Türk Masonlar Her Bölünmede Güçlendiler

Bu yazıda masonluğun Türkiye'deki 1970 öncesi gelişimini aktarılacaktır.

Türkiye masonları arasında ilk ihtilaf 1964 yılında ortaya çıkmıştı. Ünlü bir isme "mason değildir" diye belge verilmesi masonların büyük tepkisine yol açtı. Türk masonları kendilerinin bu tür siyasi tartışmalara katılmasına ve büyük üstad Necdet Egeran'ın bu konuda taraf olmasına sert tepki gösterdiler. Belgeyi hazırlayan Necdet Egeran'ın yapmış olduğu savunma da masonların tepkisini hafifletemedi. Haysiyet divanı Ekrem Tok'u bir yıl süreyle görevinden uzaklaştırırken; Egeran, masonluk teşkilatından ihraç edildi.

1966 yılına kadar süren tartışmaların sonucunda masonlar, "Türkiye Hür ve Kabul Edilmiş Masonları Büyük Locası" ile "Türkiye Büyük Mason Mahfili ve Süprem Konsey" adı altında iki ayrı çatıda biraraya geldiler.


 :DBÖLÜNEREK GÜÇLENME OLURMU
BÖLÜNEN GÜÇ KAYBEDER
GERÇEKTENDE KOMİK BİR OLAY :D


Kasım 10, 2007, 09:07:46 ös
Yanıtla #3
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Bölünme Ne Kadar Gerçekçi

Masonlar arasındaki bu bölünmenin kamuoyuna yansıtılan bir başka yönü ise, 33. derecedeki masonların oluşturduğu Süprem Konseydeki yönetim kadrosunun kendi aralarındaki iç çekişmeydi. İddiaya göre 33. derecenin kadrosu dolmuş ve bir üst dereceye çıkma durumundaki yüksek dereceli masonların önü tıkanmıştı. Bu yüzden de iki yıl süren bir iç çekişme yaşanmış sonuçta da masonlar ikiye bölünmüştü. Gerçekte bu bir göz boyama idi. Masonlar adına ortaya atılan göstermelik bir polemikle hem yeni bir örgütün kurulması sağlanarak, geniş bir kadro imkanı ortaya çıkarılmış, hem de masonların güçten düştükleri imajı oluşturularak, toplumun büyük bir kesiminde masonlara karşı oluşan tepkinin önü alınmaya çalışılmıştı.

Murat Özgen Ayfer, bu iddiaları "Masonluk Nedir ve Nasıldır"" adlı kitabında ortaya koymuştu. Bu gelişmeler yukarıda belirttiğimiz gibi o yıllarda özellikle muhafazakar kesimde masonluğa karşı oluşan tepkinin yumuşatılması ve "masonlar gücünü yitiriyor" imajının oluşturulabilmesi anlamına gelmektedir. Öte yandan Türkiye Büyük Mason mahfili vasıtasıyla masonların kendi içlerinde daha iyi örgütlenmelerini de sağlamıştı. Günümüzde bu iki büyük locanın büyük üstadları arasındaki yakın ilişkiler de bu iddialarımızı doğrulamaktadır. Localar arasındaki bu yakınlık masonların bu localara "Aşağı loca" ve "Yukarı loca" ismini vermesine neden olmuştur. (Murat Özgen Ayfer Masonluk Nedir ve Nasıldır", s.255) Şimdi yeniden biraz geriye giderek masonların ikiye bölünmelerinin ayrıntılarını incelemeye devam edebiliriz.

1964 yılındaki ayrılmanın gerçekçi olmadığının göstergelerinden birisi, ayrıldıkları iddia edilen iki kesimin yönetiminde aile ilişkilerinin görülmesiydi. Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar büyük üstadı Tunç Timurkan'ın eşi Güven Timurkan, Türkiye Yüksek Şurası'na bağlı kadınlara ait bir mason locasının başkanlığına getirilmişti. Farklı görüşlerde oldukları için ayrılarak iki gruba ayrılan mason localarının üstadlığında aile içi bir paylaşıma gidilmesi, bu ayrılmanın sadece göstermelik olduğu iddialarını kuvvetlendirmişti.

Tüm dünyada kardeşlik ve barıştan sözeden masonluk teşkilatının kendi aralarında basit bir sahte belge olayının bahane ederek ayrılmaları, üstelik hiçbir gerekçe kalmadığı halde bu ayrılık ve kini sürdürmekte ısrarlı davranmaları, bu ayrılık olayının perde arkasında yine masonik çıkarların olduğunu ortaya koymaktadır.


Kasım 10, 2007, 09:08:24 ös
Yanıtla #4
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

70'lı Yıllarda Masonluk

Türkiye masonluğunun kağıt üzerinde de olsa bölünmesiyle birlikte kurulan Türkiye Büyük Mason Mahfili, Türkiye'de oluşan bölünme olayını yabancı obediyanslara da bildirdi ve 1967 yılında Fransa Büyük Locası'ndan patent aldı.

1973 yılına gelindiğinde, Dernekler Kanunu'nda yapılan değişiklikle derneklerin "Türk" ve "Türkiye" başlıklarını kullanmaları Bakanlar Kurulu'nun iznine bağlandı. Bunun üzerine Türkiye Büyük Mason Mahfili'nin ismi Büyük Mason Mahfili, Türkiye Mason Dergisi'nin ismi Mason Dergisi olarak değiştirildi.

Türkiye Büyük Mason Mahfili, 70'li yıllarda uluslararası mason localarıyla ilişkiler kurmak istedi. Ancak, 12 Eylül askeri müdahalesi ile derneklerin yabancı kuruluşlarla olan ilişkilerinin önce yasaklanması, daha sonra da Bakanlar Kurulu'nun iznine bağlanması, Türkiye Büyük Mason Mahfili'nin önünü kesiyordu. Türkiye Büyük Mason Mahfili, kısaltılmış adıyla CLIPSAS isimli bir masonik kuruluşla birlikte çalışmak için Bakanlar Kurulu'na başvurdu. Ancak bu izin çıkmadı. (Masonlar bu örgütle ilişki kurabilmek için gerekli olan yasal izni 1991 yılında almışlardır. (Murat Özgen Ayfer, Masonluk Nedir ve Nasıldır", s. 258)

Türkiye Büyük Mason Locası kurulduğu günden bu yana kendi malı olan aynı binada faaliyetlerini sürdürmektedir. 1979 yılında İzmir'de bir bina satın alarak bu ilde de zaten var olan faaliyetlerini hızlandırmışlardır. 1989 yılında Adana'da bir şube açıldı. Şu anda Türkiye çapında Türkiye Mason Mahfili'ne bağlı 25 loca bulunmaktadır.

1976 yılında üçüncü kez verilen "mason localarının kapatılmasını içeren kanun teklifi" üçüncü kez Meclis tarafından reddedildi. Meclis desteğini arkasına alan masonlar, Tepebaşı'ndaki localarını restore ederek çalışmalarını daha da hızlandırdılar.

27 Nisan 1977'de kuruluşlarının yıldönümünü kutlayan masonlar, İstanbul Sheraton Oteli'nde büyük bir balo düzenlendiler. Baloya Fransa, İsviçre, Belçika, İtalya büyük üstadları katıldı. 1978 yılında İstanbul İntercontinental Oteli'nde ABD, Brezilya, Paraguay mason locaları ile kaynaşma balosu tertip edildi.

1989 yılında bazı mason eşlerinin girişimleri ile Çağdaş Kardeşlik ve Dayanışma Derneği adı altında bir masonik örgüt kuruldu. 1991 yılından itibaren kadın üyeler bu locada tekris edilmeye başlandı. Daha sonra kadın masonlar kendi aralarında örgütlenerek 4 kadın mason locası kurdular. Günümüzde aktif olarak faaliyetlerini sürdürmektedir. Kadınların büyük üstadı ise, üstad mason Tunç Timurkan'ın eşi Güven Timurkan'dır.


Kasım 10, 2007, 09:18:44 ös
Yanıtla #5
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

İlk Defa Deşifre Oldular

1997 yılında bir televizyon kanalında yayınlanan haber Türkiye masonlarında şok etkisi yaratmıştı. İlk defa mason mabetlerinde gizli çekimler gerçekleştirilmiş ve bu görüntüler Kanal 7 Televizyonu'nda günlerce yayınlanmıştı. İki ayrı locada çekilmiş olan gizli kamera görüntüleri hem Türk halkını, hem de yüksek derecelere ulaşmamış masonları şok etti. Bu gizli kamera görüntülerinin birisinde, yalnızca 33. dereceden masonların katılabildiği "şeytana tapma ayini" icra edilmekteydi. Ayini yöneten büyük üstad, locanın ortasında kesilen bir keçinin kanını içiyor ve İbranice bazı dualar okuyarak şeytana tapma ayinini sonuçlandırıyordu. Diğer görüntülerde ise, masonluğa kabul edilen iki yeni kişinin göğsüne, masonik ritüellere göre kılıçlar dayanıyor, ölüm iması yapılıyordu. Aynı locada kaydedilmiş diğer bir görüntüde ise, masonlar tarafından sürekli olarak inkar edilen masonik nikah töreni vardı.

Masonlarla ilgili gizli kamera görüntülerinin yayınlanması ile birlikte masonluk, gündemin en üst sıralarına yükseldi. Ancak masonların kontrolündeki bazı medya kuruluşları bu konuyu hasıraltı edebilmek için olağanüstü çaba harcadılar. Bu medya kuruluşları, yayınlarında bu haberlere en ufak bir yer dahi vermediler. Kanal 7 Televizyonu'nda masonların gizli ayinleri ile ilgili dehşet verici görüntüleri izleyenler, bu görüntülerin yankılarını gazetelerinde ve diğer televizyon kanallarında bulabileceklerini zannettiler. Ancak yüksek tirajlı "büyük" gazetelerin ve bunların yan kuruluşu durumundaki televizyon kanallarının hiçbiri bu önemli görüntülere yayınlarında yer vermediler.

Görüntülerin Yankıları

Gazete manşetlerine taşınan bu önemli görüntüleri Yazar Fehmi Koru şu şekilde yorumladı:

"Ellerine geçen, rahatlıkla "Dünyada ilk defa gerçekleşen bir gazetecilik olayı" diyebilecekleri gizli kamerayla çekilmiş bir filmi, Cuma gününden bu yana ekranlara taşıyan Kanal 7 yönetimi, başlarına geleni anlamakta zorlanıyor. Nasıl zorlanmasın; bir mason locasında gizlice çekilmiş, üç adayın örgüte girişiyle ilgili tören ve bir başka mason nikah töreni, medyada hiç ilgi görmedi. Ne bir başka kanal çekimden görüntüler yayınladı, ne de bir gazete ve dergi, konuyu sütunlarına taşıdı. Tam bir sessizlik. Halbuki dini nikahın tartışıldığı bir ortamda mason nikahı ilgi çekmeliydi. Aslında sessizliğin sebebi, Kanal 7'nin gizli çekimlerinde de anlaşılıyor. Mason örgütüne girerken adeta dini bir ritüel yaşıyorlar. Gizli kameranın giremediği bir düşünce odasında bir süre tutuluyor, sonra eğilmeye zorlanarak, bir çıtanın altından geçiyorlar. İçeride gözleri bağlıyken, elleriyle yoklamaları istenen bir kılıç göğsüne dayanıyor. "Burada öğrendiklerini dışarıda açıklarsan sonucuna katlanırsın" mesajı bir kez daha sözlü olarak aktarılıyor. Gözlerini açar açmaz gördükleri "biraderler" her hareket ve konuşmalarından önce ellerini boğazlarına götürerek kesme işareti yapan insanlar..." (Fehmi Koru, Zaman Gazetesi, 18 Ocak 1997)

"Kanal 7 önemli bir yayıncılık örneği sergiledi, mason ayinlerini ekrana getirerek... Bilgi çağı insanımızın "kara mizah mason törenlerini" algılaması ve değerlendirmesindeki ortak yön: Komiklik ve gizlilik. Bu bir tarafı... Diğer yandan ise; İskoç Riti"ne tabi mason localarının Londra'dan Fransa obediyansına tabi olanların da Paris'ten talimat almaları, masonluğun kökü dışarıda olduğunu yeniden düşündürdü. ... Çağdaş Atatürkçüler de bu tartışmadan bir şey öğrendiler: Mustafa Kemal'in emriyle kapatılan mason locaları, Atatürk'ün ölümünden sonra ancak, gizli de olsa örgütlenebildi, uluslararası bağlantılar kurabildi. Malum medya ve malum kesim böyle bir tartışmadan rahatsız oldu. Sahte şeyh Ali Kalkancı, Müslüm Gündüz, Fadime Şahin ve Emire Kalkancı olayını örtbas etmek için masonluğun gündeme getirildiğini savundular. Bütün dünyada yükselen dini ve milli değerlerin yansıması karşısında bir ilkelik örneği, bu olaya mal bulmuş mağribi gibi sarılmaları... Biraz da acizlik örneği..." (Ayhan Katırcıkara, 29 Ocak 1997, Türkiye)

"Masonluk tartışmaları yine alevlendi. Televizyonlar, gizli çekilen görüntülere yer veriyorlar. Gazetelerde dizi yazılar yayınlanıyor. Kamuoyu bu yayınları merakla izliyor. Masonluk ketumiyet üzerine kurulu. Masonlar da bu yüzden fazla konuşmuyorlar." (Emin Pazarcı, 2 Şubat 1997, Akşam)

"Kanal 7, kaç gündür masonluk ile ilgili görüntüler yayınlıyor. Dünya tarihinde ilk defa gerçekleşen bir gazetecilik başarısı bu. Bir masonun locaya kabulü gizli kamera ile elde edilmiş görüntüler aracılığıyla kamuoyuna aktarılıyor. Fadime-Müslüm tefrikasına kapılıp giden medyamızda, ya da alenen çağrı yapılmasına rağmen masonlarda en ufak bir kıpırdama yok. Tarikat tartışmalarının yoğunlaştığı, bir uçkur düşkünü yüzünden bütün İslam tarikatlarının suçlandığı bir dönemde, yeryüzünün bilinen en eski ve en sürekli tarikatı ile ilgili görüntüler, Kanal 7 ekranlarında yer almasına rağmen, henüz bir televizyon kanalı, bu görüntülere, Ali Kalkancı'nın artık ezberlenen zikir görüntülerinin 20. tekrarı kadar bile ilgi göstermedi... Kanal 7'nin günlerdir açıklama beklemesine, masonluk ayininden inanılmaz görüntüleri ekrana getirmesine rağmen hiç ses çıkmamasında, tepki verilmemesinde, hele medyanın olayı tamamen görmezden gelmesinde, bu dünyanın içinde var olan etkili isimlerin, localarına karşı ettikleri sadakat yemininin payı var mı dersiniz" (Şükrü Kanber, 18 Ocak 1997, Milli Gazete)



Kasım 10, 2007, 09:19:23 ös
Yanıtla #6
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

"Bütün Oyunları Loca Tezgahlıyor"

Bu görüntülerin televizyonlarda gösterilmesinin ardından; masonluktan daha önceki yıllarda ayrılan, ancak kendilerine ayrıldıklarına dair hiçbir belge verilmeyen Mümin Kılıç ve Önder Aktaç, kameraların karşısına geçerek, masonluk hakkında birbirinden ilginç iddialar ortaya attılar. Ardından başka bir mason istifa ettiğini açıklayarak, yine aynı televizyon kanalından masonların gizli dünyaları konusunda farklı bazı açıklamalarda bulundu. Olayın ardından, Türkiye'de faaliyet gösteren mason localarının köklerinin dışarıda olduğu ve bu yapıları ile Dernekler Yasası'nı ihlal ettikleri, dolayısıyla kapatılmaları gerektiği söylenerek, savcılığa suç duyurusunda bulunuldu.

Aynı günlerde benzer gelişmeler, TBMM çatısı altında da yaşanmaktaydı. RP Tokat Milletvekili Ahmet Fevzi İnceöz, mason locaları konusunda İçişleri Bakanlığı'na soru önergesi verdi. Fevziöz, sonuçsuz kalan soru önergesinde şu ifadelerde bulundu: "Son bir hafta içinde, Kanal 7 isimli televizyon kuruluşu tarafından ard arda yayınlanan bazı görüntüler, halen ülkemizde faaliyet gösteren masonluk teşkilatı ve bu teşkilata bağlı organize mason locaları ile bu localarda özel toplantılar düzenleyen masonlar hakkında birtakım iddialar gündeme getirdi."

Kanal 7'de yayınlanan çekimlerde masonların gizli ayinleri, tören ve ritüeller, özel toplantıları tesbit edilmiş ve masonluğa kabul seremonileri, masonik usullere göre yapılan nikah töreni, loca toplantılarına ait konuşmalar ve tekris törenleri görüntülenmişti. Çekimlerin henüz yayınlanmayan bölümlerinde ise, meşrik-i azamlar arasındaki diyalogların, kabalist öğretinin telkin edildiği konferansların, localarda büyü ayinleri yapıldığına dair görüntülerin yer aldığı iddia ediliyor.

Bilindiği gibi, mason teşkilatı son üç yüzyıldır dünyanın en güçlü ve etkili örgütlerinin başında gelmektedir. Millet kavramının var olmadığı, milletlerin belirli bir plan çerçevesinde dağıtılacağı ve enternasyonal bir dünya devleti kurulacağı idealine ulaşma amacındaki masonlar bugün dünyanın her ülkesinde aktif olarak çalışmalarını sürdürmektedirler. Ancak bunun yanında, ülke siyasetlerine yön veren, milletlerarası ilişkilerde pay sahibi olan, devlet kademelerinde teşkilatlarına bağlı güvenilir masonları görevlendirerek devlet içinde organize olan (İtalya'daki P2 mason locası bunun en çarpıcı örneklerindendir) masonluk örgütü karanlık, gizli ve denetim dışı birçok hususu bugün bünyesinde barındırmaktadır. Ülkemizdeki tablo da bu şekildedir. (Harun Yahya, Yahudilik Masonluk)

İşte televizyon kanallarında yayınlanan gizli kamera çekimlerinin ışığında, masonluk teşkilatının kapalı, içine dönük, sır dolu yapısı, tamamen köhne Yahudi öğretilerini ve Kabala"yı temel alan felsefesi ve enternasyonal bir dünya devleti hedefi göz önünde bulundurulduğunda, bu karanlık örgüt hakkında bazı hususların özellikle açıklığa kavuşturulması gerekiyor."

Mason localarının 1948 yılından bu yana dernekler kanununa aykırı hareket ettiğinin altını çizen İnceöz soru önergesini şu ifadelerde tamamladı:

"Büyük Mason Mahfili Derneği adı altında faaliyet gösteren mason derneği, devletimizin güvenliğini ve milli menfaatlerimizi tehdit eden, insanların açıkça tehdit edildiği, emniyet birimlerinin kontrol ve denetiminden kaçan, içinde yasadışı nikahların kıyıldığı, usülsüz paraların toplanıp harcandığı, izinsiz silahların bulunduğu bir merkez durumundadır. Gerçek yönetim merkezi yurtdışında olan, enternasyonal yapısı olan, milli çıkarlarımız ve devlet güvenliğimiz açısından çok tehlikeli olan bu teşekkülün faaliyetlerinin durdurulması gerekmektedir.

Bu itibarla, Sayın Bakanlığımızca masonluk teşkilatı yöneticileri ve diğer sanıklar hakkında soruşturma açılarak, öncelikle adı geçen derneğin faaliyetten menedilmesini, kökü yurtdışında bulunan diğer tüm masonik teşkilatların faaliyetlerinin durdurulmasını, faaliyetleri resmen durdurulana kadar bu derneklerin içinde devlet aleyhinde faaliyet yürütülüp yürütülmediğinin tespiti amacıyla sürekli polis memuru bulundurulmasını ve bu gizli teşkilatın elebaşlarının ve diğer sanıkların yakanarak ilgili yasa maddelerince cezalandırılmalarını saygılarımla talep ve arz ederim."



Kasım 10, 2007, 09:28:04 ös
Yanıtla #7
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Günümüzde Türk Masonluğu

1991 yılında kurulan Bodrum Locası"nın ardından 1992 yılında Tesviye Dergisi yayınlanmaya başlandı. 1994 yılında ise Beyoğlu Nuri Ziya Sokağı"ndaki sosyal bina faaliyete girdi. 1995 yılında ise İstanbul Yakacık"ta yeni bir loca açıldı.

Türkiye masonluğunda günümüzde hakim güç, Türkiye Büyük Locası ya da sadece Büyük loca olarak bilenen Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Derneği"dir. Bu derneğin Türkiye çapında faaliyet gösteren 150 kadar locası vardır. Büyük Loca İstanbul Beyoğlu"nda Odakule"nin karışısında Nuriziya Sokağı"ndadır. Resmi kayıtlara göre 18000 üyesi vardır.

Diğer mason örgütü olan Türkiye Yüksek Şurası"nın merkezi Beyoğlu Arslanyatağı Sokağı"ndadır. İskoç Riti"ne göre faaliyet gösteren Türkiye Yüksek Şurası"nın İçişleri Bakanlığı"na verilen resmi kayıtlarına göre 2500 üyesi vardır.

Türkiyedeki Masonluk Örgütü

Türkiye"de masonların bağlı oldukları iki kuruluş vardır. Bunlar Türkiye Büyük Locası ve Türkiye Fikir ve Kültür Derneği yani Türkiye Yüksek Şurası"dır.

Türkiye Büyük Locasında örgütlenme şu şekildedir:

1) Eski Büyük Üstadlar
2) Bir önceki Büyük Sekreter ve Büyük Hazine Emini.
3) Türkiye"deki localardan her birinin serbest ve gizli oyla seçtikleri üçer delege.

Bunların üstad derecesinde bulunan eylemli üyeler olmaları gerekir.Türkiye Büyük Locası, kendi üyeleri arasından "Büyük Kurul'u seçer. İki yıl için göreve gelen Büyük Kurul, Türkiye Büyük Locası'nın yürütme organıdır. Masonluğun yöntemiyle ilgili işlemleri yapar.

Büyük Kurul'daki en üst düzey yetkili masonluk örgütünün de Genel Başkanı olan Büyük Üstad"dır. Türkiye Büyük Locası"na bağlı tüm kuruluşlarını denetler ve gerekli kararları alır.

Türkiye mason locaları Ankara, İstanbul, İzmir, Bursa, Manisa ve Adana illerinde toplanmıştır. Merkez ise İstanbul Beyoğlu Nuruziya Sokağı"ndadır.

Türkiye Fikir ve Kültür Derneği"nin de merkezi İstanbul Beyoğlu Arslanyatağı Sokağı'ndadır. Dernek "Yüksek Şura" denilen "Merkez Yönetim Kurulu"nca yönetilir. Bu kurulun Başkanı ise Hakim Büyük Amir"dir.

Bir masonun Türkiye Fikir ve Kültür Derneği"ne kabul edilmesi için Türkiye Büyük Locası"na bağlı bir locanın üyesi olması gerekir. Derneğin bünyesinde üç grup vardır. 33. derecelilerden oluşan "Yüksek Danışma Divanı" ve 31. derecelilerden oluşan "Haysiyet Divanı" bu üç grubu oluşturur.

1980"li yılları rakamlarına göre Türkiye Büyük Locası"na Bağlı 77 loca bulunmaktadır. Bu 77 locanın 41"i İstanbul"da, 21"i Ankara'da, 12'si İzmir'de ve 2'si Bursa'da ve 1 tanesi Adana'da bulunmaktadır.

Peki masonluk konusunda nasıl düşünmek ve neyi davranmak gerekir. Masonluk, materyalist felsefe, Darwinizm gibi birtakım zararlı felsefeleri kendine rehber edinmiş bir örgüttür. Dahası bu zararlı felsefeleri topluma yaymaya çalışmakta, bu nedenle insanları milli ve manevi değerlerlerinden uzaklaştırarak yozlaştırmaktadır.

Ancak bu durum karşısında tüm masonlara cephe almak bir çözüm değildir. Bu kişiler, özellikle de henüz masonlukla yeni tanışmış olanlar, yanlış bir felsefeye kapıldıkları için yanlış yoldadırlar. Yapılması gereken masonlara yanlış yolda olduklarını göstermek, onlara Allah'ın varlığı, birliği, din ahlakının gerçekleri ve güzellikleri konusunda doğruları anlatmaktır. Umulur ki böylece masonlar da gerçekleri görebilir ve anlayabilirler.


Kasım 10, 2007, 09:44:56 ös
Yanıtla #8
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Bilim, Masonik-Materyalist Felsefeyi Çürüttü

Burada dikkat edilmesi gereken gerçek, masonların bu inancının iddia ettikleri gibi bilimsel bir temele dayanmaması, aksine bilime aykırı bir "batıl inanç" olmasıdır. Çünkü masonların inandığı materyalist felsefe ve evrim teorisi, çağımızın bilimsel bulguları tarafından çürütülmüş durumdadır:

1) Materyalizmin sonsuzdan beri var olan (yani yaratılmamış) evren yanılgısı, bir dizi astronomik ve fiziksel bulgu ile çürümüştür. Evrenin genişlemesi, kozmik fon radyasyonu, hidrojen-helyum oranının hesaplanması gibi gelişmeler, evrenin bir başlangıcı olduğunu ve yaklaşık 15-17 milyar yıl önce "Büyük Patlama" (Big Bang) adı verilen dev bir patlama ile yoktan var edildiğini göstermiştir. Big Bang teorisi, materyalist felsefelerin bağlıları tarafından uzun süre kabul edilmese de, sonuçta onları da ikna edecek şekilde galip gelmiştir. Günümüzde, ortaya çıkan bilimsel kanıtlar nedeniyle, bilim dünyası "evrenin yaratılışı" anlamına gelen Big Bang'i kabul etmektedir ve bu, materyalistleri çıkmaza sokmuştur. Ateist düşünür

Anthony Flew'un ifadesiyle,

"Big Bang modeli, bir ateist açısından oldukça sıkıntı vericidir. Çünkü bilim, dini kaynaklar tarafından savunulan bir iddiayı ispat etmiştir: Evrenin bir başlangıcı olduğu iddiasını." (Harun Yahya, Evrenin Yaratılışı)

2) Materyalizmin en büyük bilimsel dayanağı konumundaki evrim teorisi de yine bilimsel olarak büyük bir çöküş yaşamıştır. Hayatın kökeni hakkında 1930'larda Oparin ve Haldane gibi ateist evrimciler tarafından ortaya atılan senaryoların hiçbir bilimsel niteliği olmadığı, canlılığın bu senaryolarda ileri sürüldüğü gibi cansız maddeden kendi kendine doğamayacağı bugün anlaşılmış durumdadır. Fosil kayıtları, canlıların bir evrim süreci içinde oluşmadıklarını, farklı yapılarıyla yeryüzünde aniden belirdiklerini göstermektedir ve bu gerçek 70'li yıllardan bu yana bizzat evrimci paleontologlar tarafından açıkça itiraf edilmektedir. Modern biyoloji, canlıların evrim teorisinin öne sürdüğü gibi doğa kanunlarının ve rastlantıların ürünü olmadıklarını, her organizmada Allah'ın üstün yaratışını kanıtlayan "bilinçli tasarım" örnekleri bulunduğunu göstermektedir. (Harun Yahya, Hayatın Gerçek Kökeni)


BUNLARIN HEPSİNİ HARUN YAHYA VE AKILLI ÖĞRENCİLERİ ORTAYA ÇIKARMIŞ :D :D ;D
ZEKİ ÇOCUKLAR.... :)


Kasım 10, 2007, 09:45:43 ös
Yanıtla #9
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

Masonların Evrim İnancı

Peki masonlar, bilimin karşı yöndeki bulgularına rağmen neden materyalist felsefe ve evrim teorisine bağlılıkta ısrar etmektedirler? Üstad mason Selami Işındağ, yine masonlara özgü yayınlanmış olan Evrim Yolu adlı kitabında bu konuda şu açıklamayı yapar:

Ahlak okulumuzun en önemli niteliği, bilim ve akıl ilkelerinden ayrılmamak, Theisme'in bilinmezlerine, gizli anlamlarına ve dogmalarına girmemektir. BUNA DAYANARAK DİYORUZ Kİ; yaşamın ilk oluşması, bugün bilemediğimiz, bulamadığımız koşullarla, kristallerde başladı. Evrim yasasıyla canlılar doğdu ve yavaş yavaş yeryüzüne dağıldı. Evrim sonucu olarak bugünkü insan oluştu. Bilinci ve aklı ile hayvanlığın üstüne yükseldi.

Üstteki alıntıda ifade edilen sebep-sonuç ilişkisine dikkat etmek gerekir: Işındağ masonluğun en önemli özelliğinin "Teizmi" reddetmek, yani (Allah'ı tenzih ederiz) Allah inancını kabul etmemek olduğunu vurgulamaktadır. Ve hemen ardından, "buna dayanarak", yaşamın cansız maddenin içinden kendiliğinden doğduğunu, sonra bir evrim yaşandığını ve bunun insana kadar gittiğini iddia etmektedir.

Dikkat edilirse Işındağ'ın evrim teorisine getirdiğini sandığı dayanak herhangi bir bilimsel bulgu değildir. (Zaten böyle bir bulgu olmadığını, "bugün bilemediğimiz, bulamadığımız koşullar" sözüyle üstü kapalı kabul etmektedir.) Işındağ'ın evrim teorisine getirdiği sözde dayanak, "masonluğun Teizmi kabul edemez oluşu"dur. Yani masonlar evrimcidirler, çünkü (haşa) Allah'ın varlığını kabul edemezler. Evrimci olmalarının tek nedeni budur.

33. Dereceden Türk Masonlarının düzenlediği "Türkiye Yüksek Şurası"nın kayıtlarında ise, bu kez evrim senaryosu yine anlatılmakta, ardından masonların "yaratılış gerçeğini" reddettikleri şöyle belirtilmektedir:

Çok eski bir devirde, inorganik bir şekil içinde, organik hayat ortaya çıktı; selül (hücre) organizmalarını meydana getirmek için selüller gruplaştı; bu selül organizmaları, çok selüllü kompleksler halinde geliştiler. Sonra, akıllı düşünce fışkırdı ve insan doğdu; ama nereden? Kendi kendimize bunu sormaktayız. Acaba, Allah'ın, şekilsiz çamur üzerine üflemesi ile mi? Hayat ve hayatın ağacı var olduğuna göre, biz, filogenetik çizgiyi takip ederek, "atlama" hareketi olan bu büyük fiili izah eden halkanın varlığını hissetmeli, anlamalı ve müşahede etmeliyiz; bir gelişme safhası olduğunu, belli bir anda, oradan, hayatın bir satıhtan başka bir satha geçişini gerçekleştiren büyük fiilin fışkırdığını kabul etmeliyiz.

Bu alıntıda da masonik bağnazlığı görmek mümkündür. Yazar batıl inanışlarını ifade ederken, hümanist felsefenin temel dogması olan "insan, var olan en yüce varlıktır" safsatasını tekrarlamakta ve bunun dışında kalan bir açıklamaya peşinen reddettiklerini ilan etmektedir. Oysa bu son derece anormal bir durumdur. Çünkü masonların reddettikleri "gerçeğin" ta kendisidir. Gözlemlerimizle, deneylerimizle, akıl ve mantığımızla açıkça gördüğümüz yaratılış gerçeği yerine, cansız maddenin kendi kendine canlanıp insan haline geldiğini savunan masonlar kuşkusuz büyük bir sapkınlık içindedirler.

Dikkat edilirse bu masonik açıklamalarda bilimsel delillerden bir bahis yoktur. Masonlar "Evrime dair bilimsel kanıtlar var, onun için yaratılışı reddediyoruz" dememektedirler. Zaten böyle bir şey öne sürmeleri asla mümkün değildir. Sadece felsefi bir bağnazlık ve bu bağnazlık uğruna körü körüne kabul edilen bir evrim inancı vardır.

Bu ise bizlere, açık fikirli olmayı savunduklarını öne süren masonların aslında ne kadar dogmatik olduklarını göstermektedir.

Günümüzde masonlar, hem Türkiye'de hem de dünyada, kendilerini topluma tanıtma ve anlatma yönünde bir çaba içindedirler. Basın toplantıları, internet siteleri, hatta gazete ilanları ve demeçler yoluyla, "aslında sadece toplumun iyiliği için çalışan" bir kurum olduklarını anlatmaktadırlar. Bazı ülkelerde masonların destekledikleri hayır kurumları dahi vardır.

Aynı yöntem, masonluğun daha hafif ve serbest versiyonları olarak kabul edilen Rotary ve Lions klüpler gibi kuruluşlar tarafından da kullanılır. Tüm bu örgütlerde "toplumun iyiliği için çalışma" kavramına özel bir vurgu yapılmaktadır.

Kuşkusuz "toplumun iyiliği için çalışmak" kötü bir kavram değildir ve bizim de buna getirdiğimiz bir itiraz yoktur. Ancak bu kavramın altında, örtülü ama son derece önemli bir mesaj yatmaktadır. Masonlar, "din olmadan da insanların ahlaklı olabileceği, din olmadan da ahlaklı bir dünya kurulabileceği" gibi aslı olmayan bir iddiayı öne sürmektedirler ve verdikleri tüm "hayırseverlik" mesajlarının altında bu batıl fikri topluma yayma niyeti yatmaktadır.