Masonlar.org - Harici Forumu

Masonluk Bilgidir. Bilimdir. Ilimdir. => Dilbilim - Belagat => Konuyu başlatan: karahan - Ekim 13, 2018, 11:35:57 ös

Başlık: YOK OLAN DİLİMİZ.
Gönderen: karahan - Ekim 13, 2018, 11:35:57 ös
Gerekli olduguna inandıgım gündelik hayatımdada oldukça muzdarip olduğum bir konu dilimiz güzel türkçemiz için bir derleme yapmaktır niyetim umarım keyf alır meramımı anlar bolca tartışır bizi bekleyen tehlikeyi bertaraf edebiliriz.

Konfüçyus bir ülkeyi yıkmak istiyorsanız önce dilini tahrip edin demiştir.

Atatürk’ün Türk Dili ile İlgili Sözleri
» Türk demek Türkçe demektir; ne mutlu Türküm diyene.

» Türk milletinin dili Türkçe’dir. Türk dili dünyada en güzel, en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sever ve onu yüceltmek için çalışır. (1929)

» Zengin sözlüğümüzün toplandığı gün, milli varlığımız en kuvvetli bir dal kazanacaktır. Bizim milliyetçiliğimizin esası dil birliğinin korunmasıyla mümkün olacaktır. (1938)


 
» Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin millî ve zengin olması, millî hissin gelişmesinde başlıca müessirdir. Türk dili, dillerin en zenginlerindendir, yeter ki bu dil şuurla işlensin.

» Türk milleti demek Türk Dili demektir. Türk Dili Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felaketler içinde ahlâkının, menfaatlerinin kısacası bugün kendi milliyetini yapan her şeyinin dili sayesinde muhafaza olunduğunu görüyor. Türk Dili Türk milletinin kalbidir, zihnidir. (1929)

» Güzel dilimizi ifade etmek için yeni Türk harflerini kabul ediyoruz. Bizim ahenkli, zengin lisanımız yeni Türk harfleriyle kendini gösterecektir. (1928)

» Türk dili zengin, geniş bir dildir. Her kavramı ifade kabiliyeti vardır. Yalnız onun bütün varlıklarını aramak, bulmak, toplamak, onlar üzerinde çalışmak lazımdır. (1930)

» Gaye, bugünkü ve yarınki Türk’ün medeniyetini kucaklayacak en güzel ve en ahenkli Türkçe’dir. (1932)

» Milli duygu ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir. Dilin milli ve zengin olması, milli duygusunun gelişmesinde başlıca etkendir.

» Büyük Türk tarihine, Türk dilinin kaynaklarına, zengin lehçelerine, eski Türk eserlerine önem veriyoruz. Baykal ötesindeki Yakut Türklerinin dil ve kültürlerini bile ihmal etmiyoruz. (1924)

» Batı dillerinden hiçbirinden aşağı olmamak üzere, onlardaki kavramları anlatacak keskinliği, açıklığı haiz Türk bilim dili terimleri tesbit edilecektir.

» Millî eğitimin ne demek olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bir de millî eğitim esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da millî yapmak zarureti münakaşa edilemez.

» Türlü bilimlere ait Türkçe terimler tesbit edilmiş, bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır. Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hâdise olarak kaydetmek isterim.

» Atatürk’ün Türk bilimci ve eğitimcisine şu vasiyeti:
“Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz, ölene dek Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe’nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız. Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.”


 
» Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğine kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın, dikkatli, ilgili olmasını isteriz (Söylev ve Demeçler, C. I, S. 311)

» Unutulmamalıdır ki, Devletimizin birinci görevi -Anayasa’da da belirtildiği gibi- Türk adının, kimliğinin, onun için de Türkçe’nin ilelebet yaşamasını sağlamaktır. Çünkü varolma savaşında hiç ihmal edilmeyecek tek cephe bu.

» Milli bilincin ayakta kalabilmesi ve uyanık bulunması için dil ve tarih uğrunda çalışmaya mecburuz.

» Ülkesini yüksek bağımsızlığını korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır. (1930)

» Türk dilinin kendi benliğine, aslında güzellik ve zenginliğe kavuşması için, bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, ilgili olmasını isteriz. (1932)

» Türk dilinin sadeleştirilmesi, zenginleştirilmesi ve kamuoyuna bunların benimsetilmesi için her yayın vasıtasından faydalanmalıyız. Her aydın hangi konuda olursa olsun yazarken buna dikkat edebilmeli, konuşma dilimizi ise ahenkli, güzel bir hale getirmeliyiz. (1938)

» Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri de dildir. Türk milletindenim diyen insan, her şeyden evvel mutlaka Türkçe konuşmalıdır. Türkçe konuşmayan bir insan Türk kültürüne, topluluğuna bağlılığını iddia ederse buna inanmak doğru olmaz. (1931)

» Başka dillerdeki her bir sözcüğe karşılık olarak dilimizde en az bir sözcük bulmak ya da türetmek gerekir. Bu sözcükler kamuoyuna sunulmalı, böylece, yaygınlaşıp yerleşmesi sağlanmalıdır.

» Kat’î olarak bilinmelidir ki Türk milletinin milli dili ve milli benliği bütün hayatında egemen ve esas kalacaktır. (1933)


Atatürkün düşün dünyasını etkileyen 2 isimden biri olan Ziya Gökalp ise!

 Dil ve Edebiyat Konusundaki Görüşleri Şöyle idi.

1911’den itibaren dil sorununu ciddiye alan Ziya Gökalp, ulusalcı bir dil ve edebiyat anlayışına sahiptir. Ona göre, dil ulusun temelidir. Sanat, kültür, düşünce, hukuk,

din gibi toplumsal bileşenler dil aracılığı ile ifade edilir. Ulusallaşma ancak

Türk dilini yabancı dillerin etkisinden kurtarmakla gerçekleşebilir. Yeni Türk dili

mutlaka sadeleştirilmelidir ki tüm yurttaşların anlayabileceği bir dil haline gelsin.

Halkçılık ile dil arasında zorunlu bir etkileşim vardır. O nedenle dili yabancı dillerin

işgalinden kurtarmak temel hedeşerden biri olmalıdır. Dilin sadeleştirilmesi ve

ulusallaştırılması konusunda, Orta Asya Türk toplumlarını değil, istanbul’da konuşulan

Türk ağzını esas alan Gökalp, istanbul ağzının milli dil sayılmasının Avrupa

uygarlığı içinde bir Türk kültürü yaratmaya çalışan Türk ulusu açısından yararlı

olacağını belirtir (Kaçmazoğlu, 2003: 111).

Ziya Gökalp’e göre dil ve din ulusallığın en büyük ve en önemli bileşenleridir.

Dil toplulukları aynı zamanda devlet ve yurt kavramlarını da kapsar. Dil, toplumsal

yaşamın tabanı, maneviyatın dokusu, kültür ve uygarlığın temelidir. Dilsel ba-

ğımsızlık siyasal bağımsızlığın başlangıcıdır. Dilini seven ve ulusal edebiyatını,

ulusal dille oluşturmaya çalışan bir toplum kurtuluşa ulaşmış demektir. Bu nedenle

Türkçe anlam bakımından çağdaşlaştırılmalı, terim açısından islamlaştırılmalı,

dilbilgisi, söz dizimi, yazım kuralları bakımından Türkçeleştirilmelidir (Gökalp,

1976: 74-91).

Ziya Gökalp, Türk diline giren Arapça ve Farsça kelimelerin Türkçeden çıkarılması

ndan yanadır. Ancak Türkçeleşmiş, Türkçenin malı olmuş yabancı kelimelerin

dilden çıkarılmasına karşıdır. Ona göre dildeki aşırı sadeleştirme çabaları, Türkçeye

arılık, açıklık ve sadelik getirmek yerine, karışıklığa, dilin canlılığının kaybolma-

8 Türk Sosyologları

sına yol açar. Bir dil başka bir dilden kendisinde eş anlamlısı bulunmamak koşulu

ile sözcük alabilir. Ancak bir dil, başka bir dilden çekim, türetim kuralları, tamlama

kuralları ve ekler alamaz. Bir ulus, hangi uygarlık topluluğunda, hangi uluslar

arası birlikte ise onun bütün bilimsel kavramlarını, felsefi görüşlerini, edebiyat imgelerini,

şiirsel duygularını anlatacak özel sözcüklere ihtiyacı vardır. Bu tür ihtiyaçları

nı da Batı dillerinden karşılayabilir (Kaçmazoğlu, 2003: 111-116; 191-192).

Ziya Gökalp, dil konusunda tasfiyeci, dolayısıyla katı bir öz-Türkçeci değildir.

Türk kökenli Orta Asya toplumlarından kelime aktarılmasına bile karşı çıkmaktadı

r. Onun tüm çabası Türkçeyi her düzeydeki halkın kolayça anlayabileceğ

i ve iletişim kurabileceği bir araç haline getirmektir. Temel amacı, halkla aydı

n, Türk toplumu ile islam toplumları arasındaki dilsel uzaklaşmayı durdurmak

ve yakınlaştırmaktır.

Gökalp, dil konusunda ileri sürdüğü önerilerini edebiyat konusunda da sürdürmektedir.

Buna göre eski edebiyatımız Farsçanın, yeni edebiyatımız Fransızcanın

taklidiyle oluşmuş bir edebiyattır. Millî olmayan bu edebiyatları reddetmeliyiz. Bize

daha yakın olan Macar ve Fin edebiyatlarını örnek almalıyız (Kaçmazoğlu, 2003:

113-114).

Dil konusu o kadar önemlidirki ulus devletin ve milli kimliğin en önemli unsurudur.
Bir devletin kuruluşu önce dilde birlik ile olur bu birlik sahibi toplumlar devlet kurup millet olurlar.
Aynı yollada yok olurlar.

Uzatmadan saadede geleyim gündelik hayatta gittiğimiz heryerde,her işyeri tabelasında muhakkak türklük ve dilimizle alakası olmayan bir sürü ibare görürüz örneğin istiklal caddesinin ünlü tatlıcısı Hafız hakkı since 1874 tabelası bu şekildedir.

Avanti Patisserie and Brasserie,Shooter's Coffee,Tango to Buddha,Steak & Bar,Aquarium Kitchen / Cafe

Bu ve benzeri gerek işyeri isimleri gerek güncel dilimizde kullandoğımız kelimeler gerekse özellikle bu forumda bolca karşımıza çıkan nick olarak aldığımız kimliklere verdiğimiz bizden olmayan isimler,
Onlara örnek vermeyeyim hemen hemen tamamı yabancı terimlerden oluşuyor.


Bu durum bir dil,kimlik ve benlik sorunudur.
Başkasının dili ile konuşan halk benliğini kaybeder.
Bizim gibi halklar henüz neyi kaybettiğinin bile frkında değil.Rahmetli Oktay Sinanoğlu yıllarca gerek yazdığı kitaplar ile gerekse konuya hassasiyeti ile tehlikeye dikkat çekmiştir hep.

Bu yaşadığımız kirlilik,bensizlik, us'suzluk,umursamazlık Türkiyenin Atatürkün kurduğu bu ülkenin kültür emperyalizmi ile yok olduğunun en belirgin halidir.
Bu forumdaki tüm kardeşlerime bu konuya duyarlı olup bunu bir milli kimlik sorunu olarak algılamaya ve gereğini yapmaya çağırıyorum.
Öz herşeydir.

Sevgi ile kalın.
Başlık: Ynt: YOK OLAN DİLİMİZ.
Gönderen: Tık-Tik-Tak - Ekim 13, 2018, 11:58:14 ös
 Tam hatırlayamıyorum; bir üye,bir yorumunda: "Bir Ülke egemenliğini kaybeder ise,karakterinide kaybeder" demişti.

Yanlış hatırlamıyor isem bu cümle, Atatürk'ün çok değerli bir sözü idi.

Bu "karakter" olarak tanımlanan kelime, kanımca, bir o kadar da bu milletce çok derin bir yaşanmışlığın suretinden yansıyor; ve bir o kadarda tüm bu acılar ile yoğrulmuş tüm değerlerini kapsıyor...

Saygılar.
Başlık: Ynt: YOK OLAN DİLİMİZ.
Gönderen: Novayst - Ekim 13, 2018, 11:59:11 ös
Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin gibi pek çok meşhur isim dilimizi korumaya çalışmış, mücadele vermiş, katkılar sunmuştur. Ne yazık ki ulu önderimizin yanlış yaptığını düşündüğüm konu Farsça ve Arapça kelimelerin günlük yaşama oturması karşısında pes etmesidir. Bence yabancı kökenli kelimelere karşı daha fazla mücadele verilmeli ve özellikle bunları Türkiye Türkçesinden kaldırıp diğer az kullanılanlara müsade edilmesi daha mantıklı olurdu. Çünkü "Saat", "Dünya" gibi kavramlar dilimize fazlasıyla oturdu ve Türkçeyi koruyalım derken bile yabancı kelimeler kullanmamız fazlasıyla şaşırtıyor beni. Dünya, cihan gibi kelimeler yerine acun kelimesini kullanmak ise acunun unutulmasından dolayı tuhaf, yadırganır hal almış olması beni fazlasıyla üzüyor epey genç yaşta olmama rağmen.

Türkiye; Ladino gibi pek çok coğrafyasında eskiden barındırdığı dilleri ölüme ve yok oluşa bıraktı. Neden diyecek olursak dilimizi koruyamıyoruz ve iyileştiremiyoruz, bundan dolayı böyle daha pek çok Türkiye'de yer alıp Türkçe'den etkilenen eski ve kıymetli yabancı dilleri kaybedeceğiz. Bunun için ise devletin büyük adımlar atması gerektiği yönünde bir düşünceye sahibim. Türkçemizi tamir edelim, iyileştirelim, koruyalım, değerlendirelim.

Saygılar...
Başlık: Ynt: YOK OLAN DİLİMİZ.
Gönderen: karahan - Ekim 14, 2018, 12:15:47 öö
Bütünüyle Türk Dili, Bilim Dili

Türkçe kenarda köşede kalmış, pek az insanın konuştuğu, bu günün gereklerine, tekniğine, bilimine yetmeyecek, iç yapısı zayıf, cılız, önemsiz bir dil midir?

Hayır!…

Türkçe bir anadildir, Hint-Avrupa, Sâmi-Hâmi ve Çin anadil grupları gibi, Türk dilleri (Ural-Altay Dilleri) anadil grubunun temel dilidir. Birçok lehçeleri, uzak, yakın akrabaları vardır. Baltık Denizi’nden Çin’e, Sibirya’nın tundralarından Hint’e kadar 250 milyon insan tarafından konuşulur.

Sonra Türk dili, öbür dillerde pek az rastlanan bir yapıya sahiptir. Batılı dilcilerin hayranlıkla söyledikleri gibi kuralları,  adeta bir matematikçi tarafından düzenlenmiş gibi, kesin ve seçik, kendi kendini içinden türetebilen her yeni konuya yetişebilen her Türk’ün kolayca anlayabileceği yeni türeyen sözleri ile işlendikçe zenginleşen bir dildir.

Fakat dil ve milli kültür bir bütündür. Bugünün kültürünün önemli bir unsuru edebiyat ve sanatın yanında bilimdir. Bilim de edebiyat gibi, en başta bir yaratıcılık işidir. Batı uygarlık ve tekniği Türklüğün yükselmesi için, Türklük şuuru ile yoğrularak alınacaktır. Atatürk’ün batılılaşmadaki temel ilkesi budur.

Türk dili bir bütündür. Atatürk, matematiği, fiziği İngilizce, mühendisliği Almanca, sokakta konuşulanı Türkçe diye bir dil kabul etmiyordu. 1000 yıl önceki hata tekrarlanmayacak, dilin hiçbir ucu yabancı boyunduruğuna kaptırılmayacak, bu suretle yabancı söz ve kuralların bilimcisinden, mühendisine, mühendisinden işçisine, dilin her yanına sızarak onu içinden kemirmesi önlenecekti. Türkçe bu sefer de bir “Anglomanlıca” haline gelmeyecekti. O halde Atatürk dilin her dalda, her konuda işlenmesine eğildi.

Dikkate şayandır ki; Atatürk yalnız edebiyat veya yalnız resmi dil Türkçesi ile uğraşmamıştır. Özellikle temel, müspet bilimleri, tekniği ele almıştır. 1936-1937 kış aylarında Dolmabahçe Sarayı’na çekilerek geometri öğretmenlerine, bu konuda kitap yazacaklara kılavuz olmak üzere, bir geometri kitabı hazırlamıştır. Bu kitap 1937’de yazar adı gösterilmeden milli eğitim bakanlığınca bastırıldı. O devirden beri, Türkiye’de fen derslerinin, Matematiğin Türkçesini okuyarak milli eğitim yolundan geçenlerin bildikleri Türkçe birçok geometri terimlerini, ilk bu kitapta bulmak mümkündür.

Türk Dili ve Eğitim

Atatürk’ün giriştiği Türk dilinin yabancı boyunduruklardan kurtarılıp, korunması savaşı iki kollu bir işti:

a- Türkçe’nin her dalda işlenmesi, kural ve söz zenginliğinden faydalanıp her meslek, her konu için Türkçe terimlerin tespiti.

b- Türkçe’nin bütünü ile, her dalda, okullarda öğrenim aracı olarak yerleşmesi, bilim, edebiyat, teknik, sanat, iktisat, bütün meslek sahiplerince benimsenip kullanılması.

Türk dili ve milli eğitim bu suretle ayrılmaz bir şekilde birbirine bağlıydı. Türk dili ne kadar zenginleşirse zenginleşsin her konuya, her bilime yetecek kudrette olsun, okullarda ilk ve en başta gelen tüm öğretim aracı olmadıkça, bilimi, tekniği dâhil tam bir kültür dili haline gelemezdi. Öbür taraftan bu ilkelere dayanmayan bir eğitim de tam bir milli eğitim olmazdı.

Atatürk daha 1924’te diyordu ki: ”Milli Eğitimin ne demek olduğunu bilmekte hiçbir tereddüt kalmamalıdır. Bir de milli eğitim esas olduktan sonra onun lisanını, usulünü, vasıtalarını da milli yapmak zarureti münakaşa edilemez.”

Eğitim, milli olacak, bütünüyle milli olacaktır. Türk eğitiminde ikili, üçlü, ayrı ilke ve ülkülere dayanan eğitim düzenleri bulunmayacaktır. Eğitim, dilin, milli kültürün, milli  yapı ve düşüncenin besleyicisi, dil ise Türklük temelidir. Türk gençliği ne meslekte olursa olsun, önce kendi dilini, temiz kuvvetli bir Türkçeyi mesleğinde ve günlük hayatında kullanıp, yazabilecektir.

1938’de ölümünden az önce Atatürk, İkinci Kurtuluş Savaşı’nın eğitim kısmını da tamamlayıp, Büyük Türk Milletine, bilimi ile, tekniği ile, tüm bir Türk dili, Türk’üm diyen her Türk’ün kolaylıkla ve zevkle, kıvançla kullanabileceği bir Türk dili, ve diliyle tümüyle milli bir eğitimi armağan etti. O yıl okullar açılırken, bize son armağanını şöyle müjdeliyordu:

“Türlü bilimlere ait Türkçe terimler tespit edilmiş, bu suretle dilimiz yabancı dillerin tesirinden kurtulma yolunda esaslı adımını atmıştır. Bu yıl okullarımızda tedrisatın Türkçe terimlerle yazılmış kitaplarla başlamış olmasını kültür hayatımız için mühim bir hadise olarak kaydetmek isterim.”

Atatürk Yolunda Bugünkü Türkçe

Son otuz yılda, Atatürk’ün Türkiye’si bilimde, teknikte, sanayileşmede, ticarette, uygarlığın her dalında önemli ilerlemeler kaydetti. Atatürk’ün bize kazandırdığı savaş sonucu bugün, yasalarımızı iktisadımızı, sanatlarımızı, bilim ve tekniğimizi en güzel, zengin, keskin ve açık bir Türkçe ile konuşabiliyoruz. Bu uzak yakın her Türk’ün kolayca anlayabileceği, bütün ve her konuya yeterli bir Türkçedir. Atatürk’ün, Türklüğün dil zaferi kazanılmıştır.

Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir,” deyişinden, ilham alıp, Türklük için bilim yoluna atılmış Türk bilimci, eğitimci ve meslek sahipleri, dünyanın her bucağında, en ileri bilim ve teknik dallarında, her milletin yarışmada bulunduğu alanda, Türk’ün sesini duyurmuş, bu ara Türkçenin ne kudretli bir dil olduğunu da yurtlarında yaptıkları bilim konuşmaları, çeşitli bilim yayınları ile defalarca göstermişlerdir. Bugün bilimin hiçbir sınırı yoktur ki Türkçe ile ifade edilememiş olsun.

Bu Türkçe’nin güzelliği için “Fen Dergisi”, “Bilim ve Teknik”, “Hacettepe Fen Bilimleri Dergisi” gibi dergilerimize bir göz atmak yeter. Bu, Türk öğretmen ve araştırıcısının öğrencisi ile Türk mühendisinin işçisi ile, Türk devletinin Türk mühendisi ile konuşacağı, yazışacağı bir Türkçedir.

Atatürk’ün Vasiyeti

Dil, süre giden bir iştir. Çünkü kavramlar sürekli gelişir durur, değişir, yenileri doğar. Dil de kavramlarla birlikte gelişir, içindeki türetim yeteneğine göre işlenir durur. Ne mutlu ki, Türk dili bu türetim, gelişim, yapı ve kurallarına en çok sahip bir dildir. Türklük ve Atatürk’ün yolunda ilerlemektedir. Her gün yeni kavramlar, Türkçe terimler gökbilimde olsun, kimyada olsun, dilimize kazandırılmakta, bilimci Türk’ün araştırıcı, yapıcı kafası, düşüncesi kesin, açık bir Türkçe ile yoğrulmaktadır. Türk diline her dalda, her bilimde yeni eserler kazandırılmaktadır.

Türk eğitimcisi, bilimcisi, Atatürk’ün kurtardığı Türk dilini ne yönden gelirse gelsin yabancı boyunduruktan korumasını bilecek, sadece takıları Türkçe ikinci bir Osmanlıca konuşan, Atatürk’ün Türkçesini, bilimiyle, tekniğiyle Türkçesini bilmeyen nesiller yetişmesine yol açacak eğitim düzenlerine yer vermeyecektir. Türk bilimci ve eğitimcisi, Atatürk’ün kendilerine şu vasiyetini hatırlayacaklardır:

“Bakınız arkadaşlar, ben belki çok yaşamam. Fakat siz ölene dek, Türk gençliğini yetiştirecek ve Türkçe’nin bir kültür dili olarak gelişmeye devamı yolunda çalışacaksınız.” Çünkü Türkiye ve Türklük, uygarlığa ancak bu yolla kavuşabilir.

Atatürk’ün Son Sözü

Atatürk ölüm döşeğindeydi, üç gün komada kalmıştı. Kendine geldi, son nefesinde, “Arkadaşlara selâm, dil çalışmalarını sakın gevşetmeyin” dedi ve kendinden geçti.

 

* Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun 10 Kasım 1971, New York Konuşması, Bilim ve Teknik Dergisi, Sayı: 59, Ekim 1972 “Atatürk ve Türk Bilim Dili” yazısından alıntılanmıştır.
Başlık: Ynt: YOK OLAN DİLİMİZ.
Gönderen: Alşah - Ekim 14, 2018, 04:21:06 ös
      Sayın karahan dostumun aydınlatıcı paylaşımları için teşekkür ederim. Gerçekten de dil, bir ulusun varlığının en büyük özelliğidir. Ufak bir katkı olması bakımından kimin söylediğini hatırlayamadığım şu sözü ilave etmek istiyorum " Bir milleti yok etmek istiyorsanız, önce dilini ve daha sonra da kimliğinin unutturun".
      Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: YOK OLAN DİLİMİZ.
Gönderen: karahan - Ekim 14, 2018, 04:28:35 ös
      Sayın karahan dostumun aydınlatıcı paylaşımları için teşekkür ederim. Gerçekten de dil, bir ulusun varlığının en büyük özelliğidir. Ufak bir katkı olması bakımından kimin söylediğini hatırlayamadığım şu sözü ilave etmek istiyorum " Bir milleti yok etmek istiyorsanız, önce dilini ve daha sonra da kimliğinin unutturun".
      Saygılar-sevgiler.

Sevgili Alşah teşekkürler o söz konfüçyusa aitti sevgiler.
Başlık: Ynt: YOK OLAN DİLİMİZ.
Gönderen: Alşah - Ekim 16, 2018, 05:05:24 ös
      :)  :) :)
      Saygılar-sevgiler.
Başlık: Ynt: YOK OLAN DİLİMİZ.
Gönderen: aquila - Aralık 26, 2018, 09:34:21 ös
Alıntı
5. sınıf öğrencileri, ortalama 7198 kelime kullanmışlardır. Bu kelimelerin 6168’i tekrarlanan kelime 1030’u farklı kelimedir. Bu durumda 5. sınıf öğrencilerinin sözlü anlatımda aktif kelime serveti yaklaşık olarak 1030’dur.
8. sınıf öğrencileri, ortalama 8955 kelime kullanmışlardır. Bu kelimelerin 7732’si tekrarlanan kelime 1223’ü farklı kelimedir. Bu durumda 5. sınıf öğrencilerinin sözlü anlatımda aktif kelime serveti yaklaşık olarak 1223’tür. 11. sınıf öğrencileri, ortalama 11461 kelime kullanmışlardır. Bu kelimelerin 9922’si tekrarlanan kelime 1539’u farklı kelimedir. Bu durumda 11. sınıf öğrencilerinin sözlü anlatımda aktif kelime serveti ise yaklaşık olarak 1539 olduğu anlaşılmaktadır (Ünsal, 2005,64-65).
Bu araştırmaya göre orta öğretimi bitirmek üzere olan 18 yaşındaki bir Türk gencinin, bildiği bir konuda konuşurken, kullandığı kelime sayısı 1500 civarındadır. Bu tespit Afyonkarahisar il merkezinde yapılmıştır. Bu sonuçların ülke genelini temsil etmediğini ama bizi düşündürmesi gerektiğini vurgulamak istiyorum. Çünkü bu bakımdan gelişmiş ülkelerin çok gerisindeyiz. Araştırmacılar İngiltere ve ABD’de 6-7 yaşına gelen bir çocuğun 3000 – 4000 kelimeyi kullandığını belirtmektedirler (Papalia ve Olds’dan aktaran: Yapıcı, 2005, 107).
Bu tür araştırmalara ABD’de yarım asır önce başlanmış ve önemli sonuçlara
ulaşılmıştır: “ABD’de 1958 yılında yapılan bir araştırmayla 10 yaşındaki çocukların aktif kelime serveti 5.500, pasif kelime serveti 34.300 olarak; 14 yaşındaki çocukların ise aktif kelime serveti 8.500, pasif kelime serveti ise 62.500 olarak tespit edilmiştir.” (Göğüş, 1978, 24).


-> Kaynak (http://"http://www.egitimhane.com/kelime-hazinemiz-bu-kadar-mi-k3880-0.html")

Biz çocuklarımıza ne verdik ki onlardan neyi bekliyoruz ?
Araştırmada da görüldüğü üzere malesef bizim 8.sınıf düzeyindeki çocuklarımızın İngilizlerin ana sınıfı düzeyinde kelime hazneleri var...Gerçekten içler acısı bir durum
Sizin de değindiğiniz gibi Atatürk Türk dilinin önemi üzerine yeterince vurgu yapmış ama bize aynı zamanda Türk Dil Kurumunu bıraktı
Sizce TDK yeterince çalışıyor mu ? Dil yaşayan bir varlıktır ve şu an bilgi çağında yaşıyoruz küreselleşme ve İnternet sayesinde dilimiz pek çok dış kelimeden etkileniyor peki TDK bu konu hakkında neler yaptı şu ana kadar ?

"Bilgisayar" Kelimesi dışında doğru dürüst çevirebildiğimiz bir terim yok gibi.
Bence bir kaç nesil içinde şu anda konuştuğumuz Türkçeden eser kalmayacak ve bence bunun tek nedeni İhmalkârlık