Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: IGNAZ MEYBAUM  (Okunma sayısı 1627 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Kasım 03, 2007, 10:11:37 ös
  • Uzman Uye
  • ****
  • İleti: 3120
  • Cinsiyet: Bay

1897’de Viyana’da doğan Ignaz Maybaum Bingen, Frankfurt ve Berlin’de haham olarak görev yapar. İkinci Dünya savaşı yılları öncesinde Berlin Yahudi cemaatine aktif olarak yardım eder. 1939’da Londra’ya taşınır ve orada Edgware reform Sinagogu’nda haham olarak görev yapar. 1956’da Londra’da haham yetiştirmek üzere açılan Leo Baeck Koleji’nin kurulmasına yardım eder. Franz Rosenzweig’in öğrencisi olan Meybaum, öğretmeninin felsefesini Holokost sonrası bir dünya için yorumlamaya çalışır. Hayatı boyunca (1976’da ölür) Meybaum, modern dünyadaki Yahudi inancını sorgulayan çeşitli teolojik çalışmalar yayımlar. En önemli çalışmaları arasınd,a Holokost’un dini yansımaları hakkındaki sorgulamaların yer aldığı ‘The face of God after Auschwitz’ gelir.

Bu çalışmasında Meybaum, Tanrı’nın İsrael ile hala süren bir anlaşmaya dayalı bir ilişkisi olduğunu ve İsrael’în diğer ulusları aydınlatmakla ilgili ilahi bir görevi olduğunu öne sürer. Meybaum’a göre, Holocaust, Tanrı’nın ilahi eylemlerinin bir sonucudur. Bir ceza değil, seçilmiş halkı hakkındaki planlarının açılmasıdır. Holocaust bir kurban olma biçimi ve sonuçları kalanları kurtaracak bir olaydır . Meybaum’a göre, Yahudilerin Naziler tarafından öldürülmesinin nedeni, Tanrı’nın onları bu kurban için seçmiş olmasıdır. Bu şekilde Tanrı’nın amaçları gerçekleşmiş olacaktır.

Meybaum’a göre, Yahudi tarihi İbranice toplu yok oluşu ifade etmek için kullanılan “churban” olarak adlandırdığı üç büyük felaketle derinden sarsılmıştır. Her bir churban , ilahi karar tarafından uygulanan yaratıcı bir yıkımdır. Bu felaketlerden ilki, Yahudiler’in Diaspora’ya dağılmasına sebep olan MÖ 586’da Yeruşalayim’in yıkılışıdır. Yahudi nüfusunun bu şekilde dağılışı çok büyük bir afet olsa da, Yahdiler’in Tanrı’yı ve O’nun yasalarını başka uluslara öğretme konusundaki misyonlarının başlamasını sağlar. Bu bağlamda, ilk churban bir yaratıcı yıkım manifestosudur. İkinci churban, Yeruşalayim’de İkinci Tapınak’ın Romalılar tarafından yıkılmasıdır. Bu olay, dünyanın her tarafında , dağılmış Yahudi hayatının odak noktaları olan, kurbanın dua ve çalışmayla yer değiştirdiği sinagoglar ortaya çıkar. Meybaum’a göre, eski zamanlardaki kurban sisteminden daha yüksek bir düzendir.

Meybaum, sonuncu churban’ın Holocaust olduğunu ileri sürer. Bu olayda Yahudi insanlar Tanrı’nın amacının gerçekleşmesi için kurban olmuşlardır. Meybaum’a göre, Tanrı Holocaust’u Ortaçağ’a son vermek için kullanmıştır. Bu bağlamda, Hitler Tanrı isteğinin bir aracı olarak düşünülmelidir. Kutsal Kitap’ta Nebukadnezar’dan Yeruşalayim’i yıkan kişi olarak bahsedilirse de, “Nebukadnezar, Hizmetçim” (Yeremyah 27:6) sözleri yer alır. Yine, Yerşaya Samarya’yı yıkan Asur’un, Tanrı tarafından bir amacı gerçekleştirmek için araç olarak kullanıldığından bahseder. Benzer şekilde, Meybaum Hitler’in de Tanrı’nın hizmetçisi olduğunu düşünür. Hitler’in kendisi değersiz ve nefret duyulan biri olmasına rağmen, Tanrı bu aracı günahkar bir dünyayı saf hale getirmek için kullanmıştır. Altı milyon masum, başkalarının günahları yüzünden ölmüştür. Dolayısıyla Batılı insan, Yahdui’ye Yeşaya’nın Tanrı’nın hizmetkarına söylediğini söylemelidir: “Bizim hastalıklarımıza göğüs gerdi, acılarımızı taşıdı...bizim eşitsizliğimiz yüzünden yaralandı...” (Yeşaya 53:4-5).

Meybaum’a göre, üçüncü churban kurban prosedürünü geri getirir. Ama nasıl bir gelişme gerçekleşmiştir? Meybaum, bu felaketin Ortaçağ’ın sonun getirdiğinde ısrar eder. Avrupa’da yüzyıllardır süre giden ortaçağ toplum yapısı ortadan kalkmıştır. Hitler, başkalarının başarmış olması gerekeni yapmıştır. Doğu Avrupa Yahudilerinin eski düzeni gaz odalarında yok olmuş, Auschwitz’den sonra genelde ortaçağ tarzında yaşayan bu büyük Yahudi topluluğunun sonu gelmiştir.

Ortaçağ’da lordlar ve serfler , otoriter bir hiyerarşi ile birbirine bağlıydı. Oluşan bu toplumsal piramide, esas sosyal bağlayıcı güç eşitsizlikti. Böyle bir ortamda Yahudiler yaşayamazdı. Yahdiler’e İsa’yı öldürdükleri gerekçesiyle düşmanlık besleniyor, dolayısıyla sürekli bu “günahlarından “dolayı cezalandırılmaya mahkum ediliyordu. Birçokları, Hitler’i Haçlılar’ın Auschwitz’i ise Engizisyon mahkemelerinin yirminci yüzyıldaki devamı olarak görüyordu. Ancak Hitler yenilikçilerin başarması gerekendi başardı: eski düzeni yıktı.

Ortaçağ’ın sonu, Yahudilerin boyun eğmesinin sonu demekti. Sadece küçük Yahudi cemaatleri değil, bütün toplum özgürlüğüne kavuşmuştu. Yahudilik şimdi dini hayatın zorlayıcı tutumlarından kurtulabilir, ve cemaatleri birbirinden ayıran ortaçağ mentalitesinden kopabilir, böylece Yahudi anavatan fikrini düşünebilirdi. Batı demokrasilerinde, Yahudi ve Hıristiyan eşittir ve yasa önünde eşit muamele görmelidir. Böyle bir eşitlik, Yahudi ile Yahudi olmayan arasındaki engelleri kırar ve her iki tarafa da dünyalarını zenginleştirme fırsatı verir. Şimdi, üçüncü churban gerçekleşmiştir ve artık Yahudiler, geçmiş yüzyıllardaki cemaatin empoze ettiği yasal sistemin dışında yaşamaya başlamışlardır. Bugünün Yahudisi artık demokrasi ve Batı medeniyeti koşullarında Yahudi geleneğinin hangi yönlerini benimseyeceğini kendi seçebilir.

Meybaum , yaşamın bu değişiminden memnun olmayan ve eski ortaçağ tarzını özlemle anan Yahudilerin de olduğuna dikkat çeker. Bunlar, yoksulluğu ve Avrupa getolarını hijyenik olmayan koşullarına olumlu yaklaşmakta ve bu koşulları Yahudiler’in cenneti olarak tasavvur etmektedirler. Ama Meybaum kimsenin bu koşularla geri dönme istemeyeceğinde diretir:

Bazen bu yazarlara şöyle sormak istiyorum: Acaba Manhattan’daki ya da İngiltere’deki evlerinizi bırakıp, büyükbabalarınızın yaşadığı koşullara, sosyal eşitsizliğin hüküm sürdüğü zamanlara geri mi dönem isterdiniz? Bu sorunun dürüst cevabı açıktır. Kimse geri dönmek istemez ve herkes de, gelişi süreci olarak adlandırılan bu dönemin avantajlarının ne olduğunu bilir. Gelişim yaşanmıştır, Ortaçağ’dan Batılı medeniyetlerine ve demokrasiye ulaşılmıştır (Cohn-Sherbok, 1989, 35).

Ortaçağın yerini modernin alması fikriyle, çağdaş Yahudi tarihselliği , mucizelerle dolu hikayelerden ve büyük alimlerin akıl almaz öykülerine bir son vermiştir. Ortaçağ rüyası sona ermiştir ve şimdi Batılı insan tarihi ciddiye almaktadır. Bu anlamda, insanlar İbrani Kutsal Kitap’ına eskisinden de daha çok yaklaşmıştır. Batılı insanın tarih sahnesinde şimdi baskın bir rolü vardır. Yahudi ulusunun kalıntıları- üçüncü churban’dan kurtulanlar Batılılaşmıştır ve batı uygarlığının gelişmesiyle , Yahudiler de yükselecektir. Yahudi insanların başına gelen felaketlerin ardından , şimdi gelecek için umut vardır.

Yahudi ulusunun ilahi görevi şimdi , Holokost’u geçmişten geleceğe kurtuluş olarak yorumlamaktır. Churban sonrası dönede batı medeniyeti , Tanrı’nın planını insanlığa getirmek için aracı olabilir: adalet, iyilik ve barış. Yahudi aydınlanma hareketi (haksala) Siyonizm ve sosyalizm boyunca,Yahudiler Batılı fikirleri doğu Avrupa Yahudilerine getirmek istemişlerdir. Ancak, bu başarısızlığa uğramıştır. Ancak Auschwitz’in korkunç sonucu bu amaca ulaşmıştır. Yahudiler, ortaçağın uzun geleneğine veda ederken , inançla beslenmelidirler. Esli gelenekler geleceğe onları götüremez. Meybaum, inandıkları miraslarının çökmesinden sonra, sadece Tanrı’yı dinlemenin Yahudiler’e yardımcı olabileceğine inanır. Tanrı, Yahudi uslunu eskiden olduğu gibi çağırmaktadır: “Ey İsrael, Tanrınız ile karşılaşmaya hazırlanın”.


Referanslar / Meybaum’un önemli yazıları

Ignaz Meybaum, The Sacrifice of Isaac, London, 1959

Ignaz Meybaum, The Face of God after Auschwitz, Amsterdam, 1965

Ignaz Meybaum, Creation and Guilt, London, 1969