Masonlar.org - Harici Forumu

 

Gönderen Konu: Tarlalardaki Geometrik Sekiller  (Okunma sayısı 12281 defa)

0 Üye ve 1 Ziyaretçi konuyu incelemekte.

Mart 14, 2009, 11:54:30 ös
Yanıtla #20
  • Ziyaretçi

hewal73 haklısın tabiki. zaten benim kastım, bu konunun çerçevesi bir okyanus ise, konuştuğumuz örnek bir dere. eğlence burada parantez içi soru işareti.


Ekim 24, 2010, 03:42:42 öö
Yanıtla #21
  • Ziyaretçi

Bu konuya uzun zamandır yazılmamış, bende katkıda bulunmak istedim.
Birde bu bakış açısından bakalım.










Bence yanlış yorumlamak fayda sağlamaz.


Kasım 18, 2012, 08:13:43 ös
Yanıtla #22
  • Ziyaretçi

Tarlalardaki Geometrik Sekiller


1970’lerden bu yana ekin tarlaları üzerinde oluşturulan büyük geometrik şekillerin nasıl ve hangi amaçla yapıldığı araştırmacı bilim adamları tarafından henüz çözülememiş olmasına şaşmamak elde değil. Çünkü matematik, geometri, din vs. gibi konular üzerine araştırma yapan bilim adamlarının bu şekilleri tanımaları  olaya açıklık getirmeleri gerekirdi.

Ekin tarlaları üzerinde birileri tarafından oluşturulan şekillerin hemen hepsi,  Matematik / Geometri sistem şemalarına ait  kesitlerdir.

Sistem şemaları, matematik ve geometrinin keşfi esnasında gönye, pergel, cetvel gibi araç gereç kullanılmadan oluşturulan şemalardır. Piramit, Kilise, Cami vs. gibi tapınakların modelleri ile tapınaklardaki motiflerin tamamı bu sistem şemalarından alınmadır. 

Sistem şemalarının evrenin matematiksel düzenini, ‘Mana alemi’nin de, evrende yaşanmış ve yaşanacak olayları yansıtmakta olduğu dikkate alındığında: Sistem şemalarını “İlahi Plan” olarak tanımlamak gerektiği sonucuna varılmaktadır.

Kaynaklar, Sistem şemalarını (İlahi Plan) ilk oluşturan, sonra da gizleyen kişinin İdris Peygamber (Hermes Trismegustus) olduğunda hemfikirdirler. Oysa Roma’nın efsanevi kahramanı Romulüs’ün dairenin merkezine bir kare çizmesi, Hz. Süleyman’ın yaptığı mabette üçlü plana uyması, İlahi Plan’ın bu kişilerce de bilindiğini açık seçik ortaya koymaktadır.


Newyork Universitesinden Dr. Gerald Hawkins bu geometrik sekiller uzerinden yeni fraktal geometrik teoremler gelistirdigini Jay Goldner'in "Messages from Space" kitabinda okumustum, aramizda kalsin.

Saygi ve Ictenliklerimle.


Kasım 19, 2012, 12:07:49 öö
Yanıtla #23
  • Orta Dereceli Uye
  • **
  • İleti: 91

aşağıda kendime güzel bulduğum açıklamalardan bir tanesini alıntı yaparak sizlerle paylaşıyorum.


BİLİMSEL ANALİZ:

1991 yılında İngiliz Havacılık Dairesi’nin önde gelen araştırma mühendislerinden Thomas Ray Dutton, farklı ekin oluşumlarının havadan çekilen fotoğraflarını incelemiş ve hepsinin de aynı matematiksel modele göre tasarlandığı sonucuna varmıştır. Dutton, ekin çemberlerinin çok yükseklerden gönderilen bir ışın yoluyla oluşturulduğunu söylemektedir.





“Çemberlerin içindeki bitkiler zarar görmüyor ve yere doğru özenle yatırılıyorlar. Çemberlerin, tek tek ve birbiri ardına gelen spiral biçimli vuruşlarla oluşturulduğunu düşünüyorum. Bence bir tür tarayıcı ışın, bitkileri sıra sıra yere doğru eğiyor; bu da ancak lazere benzer bir ışının yukarıdan tarlalara doğru doğrultulmasıyla mümkün. Spirallerin sürekli akış halinde ışınsal bir bileşeni var ve bu da kenarlarda birdenbire durarak net çizgiler oluşturuyor.”

“Fakat bildiğimiz hiçbir enerji türü bu oluşumları meydana getirebilecek kapasitede değil. Örneğin güçlü bir lazer ışını bitkilere büyük ölçüde zarar verir, hatta yanmalarına neden olur. Bu yüzden burada kullanılan enerjinin elektromanyetik enerji ya da lazer enerjisi olmadığını düşünüyorum. Bence buradaki yeni bir enerji türü ve bitkileri onlara zarar vermeden etkiliyor. Bunun bir tür yerçekimsel radyasyon enerjisi olduğunu sanıyorum. Ekin çemberleri, bizden çok daha ileri, kaynağını dünya dışından alan bir teknoloji vasıtasıyla oluşturulmuşa benziyor.”

Dutton’un bulgularını destekleyen başka kanıtlar da bulunmaktadır. Ekin çemberlerinin oluştuğu alanlarda yapılan radyoaktivite ölçümleri, çemberlerin iç kısımlarında radyasyonun maksimum seviyeye ulaştığını ortaya çıkarmıştır. Bu da bize, ekin çemberlerindeki bitkilerin gerçekten de Dutton’ın belirttiği gibi bilinmeyen bir radyoaktif enerjiye maruz kaldıklarını göstermektedir.

25 ekin çemberi üzerinde benzer araştırmalar yapan Boston Üniversitesi astronomi bölümü eski başkanı Dr. Gerald Hawkins, bunların rasgele çizilmiş ve gelişigüzel yerleştirilmiş şekiller olmadığını göstermiştir. Hawkins, çemberleri oluşturan diyagramlar üzerinde matematiksel analizler yaparak dairelerin çaplarının ve halkalar içinde kalan alanların orantılarını belirlemiştir. Analiz sonuçları diyatonik bir orantıya işaret etmekte ve bu da oluşumların hesaplanabilen geometrik modellere göre dizayn edildiğini kanıtlamaktadır.

Yapı Hatları

Hollandalı ekin çemberleri araştırmacısı Bert Janssen, 1998 Temmuz’unda ortaya çıkan ünlü Alton Barnes oluşumunu incelerken, çemberlerin sınırlarının eşmerkezli yedigen kombinasyonundan ve yedi köşeli yıldız şekillerinden meydana gelebileceğini göstermiştir. Alton Barnes’ın havadan çekilen fotoğrafları dikkatlice incelendiğinde, kenarda bulunan ve izlere eşmerkezli olan iki ince, parlak halka göze çarpmaktadır. Janssen, bunların diğer yapı hatlarını doğru oturtabilmek için kullanıldıklarını keşfetmiştir. Düzleştirilmiş gövdelerden oluşan ince çizgiler olan bu yapı hatlarına ana bölgedeki düzleştirilmiş ekinler altında gerçekten de rastlanmaktadır.

Janssen, diğer pek çok oluşumda da benzer yapı hatlarının bulunduğunu keşfetmiştir. Bu da açıkça göstermektedir ki; bu yapı hatları, tarlalardaki oluşumların geometrik inşası için gereklidir. Fakat, kağıt üzerine kalemle çizilen bir çizgiden farklı olarak, ekinler üzerinde oluşturulan bu yapı hatları sonradan silinemez. Janssen düzleştirilmiş arazinin dış tarafında insanoğluna ait en küçük bir iz dahi olmadığına da dikkat çekmektedir. Burada ne ayak izi, ne ezilmiş bitkiler, hiçbirşey bulunamamıştır ki bu da hayli ilginçtir. Janssen’e göre bu bulgular insan mantığına aykırıdır ve bu şekillerin insan yapımı olmadığının en iyi kanıtıdır.

Kimyasal Analiz

Ekin çemberlerinden alınan bitki örnekleri üzerinde ilk kimyasal analizler İngiliz araştırmacılar Kenneth ve Rosemary Spelman tarafından yapılmıştır. Analizlerin sonuçları oldukça etkileyicidir:

“Çemberin farklı bölümlerinden aldığımız örnekler üzerinde yaptığımız analizler sonucu, çemberin içinden alınan bitki örneklerinin, tarlanın diğer bölümlerinden alınan bitki örnekleriyle karşılaştırıldığında, çok büyük değişimlere uğramış olduğunu gördük. Bitki gövdelerinin iç yapıları birbirinden tamamen farklıydı. Çemberin içinden alınan bitki örneği belirgin ve düzenli bir yapıya sahipti; bu da çemberin yoğun bir enerjiye maruz kaldığını gösteriyordu. Buna karşın, çemberin dışından alınan bitki örneği çok daha düzensiz bir paterne sahipti ve aynı şekilde titiz bir yapılanma göstermiyordu.”

Bitki ve tohumlardaki biyo-elektrokimyasal enerjilerin analizi konusunda uzman bio-fizikçi Profesör W.C. Levengood, 1994 yılında yayımlanan bilimsel makalesinde ekin çemberleri ile ilgili bulgularını ilk kez açıklamış ve oluşumların içinde yer alan mısır türü bitkilerin gövdelerindeki yumrulara dikkat çekmiştir. Bu yumrular bir tür bağ görevi yapmakta ve bitkilerin yatay bir duruma getirildikten sonra yukarı doğru kıvrılmasına imkan tanımaktadır. Ekin çemberlerinden ve çemberlerin dışındaki alanlardan alınan bitki örnekleri inceleyen Levengood, ekin çemberlerindeki bitkilerin gerçekten de genetik bir değişime uğradıkları sonucuna varmıştır. Levengood, bu genetik değişimlere iyonlaşmış mikrodalga radyasyonun neden olduğunu söylemiş ve bu radyasyonun gama ışınları, elektron ve proton ışınları yoluyla oluşmuş olabileceğini bildirmiştir.

Levengood yumrulaşmanın nedeninin mikrodalga radyasyonun yarattığı ısı olabileceğini söylemiş ve bitki hücrelerinin içindeki sıvının, bir termometre içindeki civa gibi, termik genleşme yoluyla yumrulaştığını belirtmiştir. Sözkonusu mikrodalga radyasyonun kaynağı bilinmemektedir, fakat Levengood bunun atmosferde oluşan plazma enerjileriyle ilgili olabileceğini söylemiştir. Gerçek yumru uzunlukları ile bitki örneklerinin oluşumların geometrik merkezlerine olan uzaklıkları arasında bir bağlantı olduğunu söyleyen Levengood, bunu radyasyon kaynağının elektromanyetik karakterine bağlamaktadır. Yumru uzunlukları analizi açıkça göstermektedir ki, oluşumlardaki yumrular arazideki izlerle aynı simetriye sahiptir: dairesel. Bu, çemberi yaratan şeyin aynı zamanda yumrulaşmaya da sebep olduğunu göstermektedir.

1995 yılında, Profesör Levengood araştırmacı John Burke ile birlikte ekin çemberleri konulu bir bilimsel makale daha yayımlamış ve oluşumlardaki bitkilerin üzerinde demirimsi tortulara rastlandığını bildirmiştir. Bu konuda pek çok araştırma daha yapılmış, oluşumların içindeki toprağın manyetit yoğunlaşmasını ölçen araştırmacılar ekin çemberleri manyetitinin meteorik kaynaklı olduğu sonucuna varmışlardır. Atmosferde sürüklenen bu meteorik toz, her bir gram toprakta azami 0.4 miligram yoğunlaşmaya neden olmaktadır. Daha yüksek düzeyde bir yoğunlaşma olağandışı kabul edilmektedir. Buna karşılık, ekin çemberlerindeki her bir gram toprakta 20 mg’dan 250 mg’a kadar varabilen yoğunlaşmalar tespit edilmiştir ki bu normal değerlerin yaklaşık 600 kat üstündedir. Bu bulgular ekin çemberlerinin çevresinde, meteorik tozu kendine çeken manyetik alanların varlığına işaret etmektedir. Bunlar aynı zamanda ekin çemberlerinin oluşumlarında atmosfer içinde bulunan ya da atmosferden gelen bir faktörün rol oynadığını göstermektedir.

Öte yandan, beş ayrı oluşumdan alınan toprak örneklerini inceleyen ve bunları yine aynı oluşumların 10 ila 100 metre uzağından alınan kontrol örnekleriyle karşılaştıran nükleer fizikçi Marshall Dudley, toprakların kimyasal değişime uğradıklarını ve bu yüzden de daha çok su depoladıklarını söylemiştir. Bu mikroskobik hatta atomik düzeydeki değişimlere ekinlerin ezilmesi ya da düzleştirilmesi gibi çıplak gözle görülebilir bir faktörün neden olması mümkün değildi. Dahası, bu sonuçlar olayda bilinmeyen bir enerjinin rol aldığını da göstermekteydi. Dudley’nin araştırmalarında ulaştığı bu sonuç, Şubat 1992’de MUFON UFO Dergisi’nde yayımlanmıştır. Bu makaleye göre Dudley, Beckhampton’daki “Balık” oluşumlarından alınan iki toprak örneğinde doğada bulunmayan 13 kısa, yarı-ömürlü radyoaktif izotop keşfetmiştir; bunların 11’ine çemberin hemen yakınından alınan kontrol örneklerinde rastlanmamaktadır. Bu izotopların hiçbiri Çernobil olayı ya da bilinen diğer bir nedenle ilişkilendirilememektedir. Bu izotopların ortak bir noktaları vardır: toprağa ikinci hücre çekirdekleri yoluyla ısı yayıldığı sırada oluşmuşlardır.

İngiliz UFO araştırmacısı Dr. Amen Victorian, Dr. Levengood ve Dr. Dudley’nin araştırmalarını ABD’nin New Mexico eyaletindeki Kirtland Hava Kuvvetleri Üssü’ndeki bir mikrodalga uzmanına göstermiş ve tüm bu değişimlerin tipik mikrodalga hareketleri olduğu cevabını almıştır. Victorian, araştırmasında, İngiltere’deki oluşumlarda gözlemlenen yanık izlerini inceleyen meslekdaşı araştırmacı Omar Fowler’ın raporundan da alıntılar yapmaktadır. Fowler raporunda şunları belirtmektedir:

“Ekin çemberleri üzerinde yaptığım yedi yıllık araştırma sonucunda, bu oluşumların ortak bir noktası olduğunu gördüm. Buğday ve arpa tarlalarındaki oluşumlarda, düzleşmemiş, tek başına duran, üst kısımları 55 cm yüksekliğe ulaştıktan sonra eğilmiş bitki gövdeleri bulunmaktaydı. Bu tek başına duran gövdelerin başka ortak özellikleri de vardı: üzerlerinde benzer noktalarda küçük kırışıklıklar ve yanık izleri bulunmaktaydı.

“Gövdelerdeki bu kırışıklıklar ve küçük yanık izleri, ekin çemberlerinin mikrodalga hareketler sonucu oluştuğu anlamına gelebilir. Bilindiği gibi, alt GHz frekansındaki mikrodalga ışınlar hedefe binlerce mil uzaklıktan yalnızca bir kaç milimetrelik sapmayla gönderilebilmektedir. Bu ışınlar ayrıca, istenilen herhangi bir modeli hedef noktaya iletmeye de programlanabilmektedir. Bu yüzden, ekin çemberleri, hedef alana dairesel bir modele göre programlanmış mikrodalga ışınlar gönderilmesiyle oluşuyor olabilir.”

Peki yerçekimsel mikrodalga radyasyonu kim bu kadar zekice kullanmaktadır? Ve bununla amaçladıkları nedir?

Öte yandan, beş ayrı oluşumdan alınan toprak örneklerini inceleyen nükleer fizikçi Marshall Dudley, toprakların kimyasal değişime uğradıklarını söylemiştir. Dudley’e göre, bu mikroskobik hatta atomik düzeydeki değişimlere çıplak gözle görülebilir bir faktörün neden olması mümkün değildi. Bu sonuçlar olayda bilinmeyen bir enerjinin rol aldığını da göstermekteydi.


Işık Topları Analizi

Ekin çemberlerinin “ışık saçan toplar” tarafından oluşturulduğuna tanık olduğunu söyleyen pek çok kişi bulunmaktadır. Bu görgü tanıklarının, oluşumların ortaya çıkmalarından kısa bir süre sonra içlerinden yüksek bir sıcaklığın yayıldığını ifade etmeleri, bize ekinlerdeki yumruların nasıl oluştuğu hakkında ipuçları vermektedir: ısı ve su dolu yumruların termik genleşmesi.

Hollandalı fizikçi Eltjo H. Haselhoff, “Ekin Çemberleri’nin artan karmaşıklığı” adlı kitabında, elektromanyetik bir karakteristiğe sahip olan küçük radyasyon kaynaklarının, yani ışık toplarının, ekin çemberlerinin oluşumunda doğrudan rol oynadığını söylemektedir. Haselhoff, yumru uzunluklarındaki artışın Levengood’un da belirttiği gibi, termik bir genleşme sonucu oluşmuş olabileceğini belirtmektedir. Bu ısıya gerçekten de arazi üzerinde asılı duran ışık toplarının neden olduğunu ve bu ışık toplarının arazi üzerinde “h” yüksekliğinde bulunduğunu varsayarsak, ışık topu ve çemberin merkezinden “d” uzaklığında bulunan bir nokta arasındaki mesafe şöyle formüle edilebilir:

r= Öh2 + d2

Işık topları tarafından yayılan radyasyonun etkisi çemberlerin merkezinde en üst düzeye ulaşmakta, kenarlara doğru bu oran düşmektedir. Bu noktada, çemberin toprak seviyesindeki sıcaklık dağılımını hesaplamayı sağlayacak matematiksel bir model yaratmış oluyoruz. Bundan sonra yapılacak şey, ölçümlerimizi bu modelle karşılaştırmaktır. Bu bir çok yolla yapılabilir, fakat biz geriye dönüşlü doğrusal analiz olarak bilinen metodu kullanacağız. Bu metotta, ölçümler bir grafik üzerindeki noktalarla temsil edilmektedir. Eğer ölçümler oluşturulan matematiksel modelle uyum içindeyse noktalar düz bir çizgi üzerinde yer almaktadır. Dikey eksen, ölçülen yumru uzunluğu artışını temsil ederken , yatay eksen, ışık topları ile örneklerin toplandığı yer arasındaki uzaklığı göstermektedir. Bu örnek için sözkonusu uzaklık 4.1 metre olarak belirlenmiştir.

Grafikte, kırmızı noktalarla gösterilen ölçümlerin gerçekten de düz bir çizgi üzerinde yer aldıklarını görmekteyiz. Bu denklem için Pearson katsayısı 0,988 olarak hesaplanmıştır. Bu da ölçümlerle oluşturulan model arasında mükemmele yakın bir uyum olduğunu göstermektedir. Bu bulgular, topraktaki ısı dağılımının, küçük elektromanyetik kaynakların yaratacağı ısıyla hemen hemen aynı olduğunu göstermektedir.

Prof. Levengood da ABD ile İngiltere’deki 3 farklı ekin çemberinden alınan örneklerdeki yumru uzunlukları üzerine benzer bir analiz yapmıştır. Sonuçlar aynıdır: Doğrusal geriye dönüş katsayıları 1’e yakın değerlerdedir; bu da yumruların elektromanyetik bir kaynak tarafından oluşturulduğunun bir kanıtıdır. İlginçtir ki, aynı analiz Hollanda Dreischor’daki insan yapımı bir çember oluşum üzerinde uygulandığında, beklendiği üzere, sonuçlar denkleme uyum sağlamamıştır. Bu da demek oluyor ki; ışık toplarının bazı ekin çemberlerinin oluşumunda doğrudan rol aldığı hipotezi artık bir hipotez değil,bilimsel olarak kanıtlanmış ve kabul edilmiş bir gerçektir.


 

Benzer Konular

  Konu / Başlatan Yanıt Son Gönderilen:
51 Yanıt
27387 Gösterim
Son Gönderilen: Temmuz 28, 2017, 04:10:59 ös
Gönderen: Felix Steiner